ANA SAYFA AÇIKLAMALAR SURELER AYETLER İÇİNDEKİLER MEKKE DÖNEMİ NOTLAR HİCRET NOTLAR MEDİNE DÖNEMİ NOTLAR HZ. MUHAMMED’İN ÖLÜMÜ HZ. MUHAMMED’DEN SONRA SON NOTLAR




            2- İSTEDİĞİNİ YAP | KALEM | NÛN (Kitap Sırası-68)


SURE AÇIKLAMASI (Diyanet İşleri Başkanlığı)
Mekke döneminde inmiştir. 52 âyettir. Sûre, adını birinci âyette geçen “el-Kalem” kelimesinden almıştır. “Nûn” sûresi diye de anılır. Sûrede başlıca, Hz. Muhammed’in peygamberliğinin ispatı ve mü’minler ile kâfirlerin akıbetleri konu edilmiştir.

            Şefkatle merhamet eden Allah’ın adıyla.

1-2.      Nûn.1 (Ey Muhammed) Andolsun kaleme ve satır satır yazdıklarına ki, sen Rabbinin nimeti sayesinde, bir deli değilsin.

Not.1         Bu not için bkz. Kalem 52: Kur’an’da  Anlamsız Kelimeler (Elif Lam Mim”, “usulcacık çekenlere” vb).

Konu:         ŞAİR ÜMEYYE B. EBİ SAİT: Sure başlarında kullanılan anlamları olmayan bu gibi işaretler ve yabancı kelimeler, o dönemin şairlerinden ünlü Ümeyye B. Ebi Sait’in şiirlerinde sıkça uyguladığı bir taktiktir.

                   (BU KONU KALEM SURESİ’NİN SONUNDA -52. ayetten sonra- GENİŞ KAPSAMLI İŞLENMEKTEDİR)

Not.2         VARAKA:  Nun 2, 51, Tekvir 22, Furkan 5, Neml 68, Nahl 103, Enfal 31, Tevbe 61:

                   Hıristiyan asıllı Varaka b. Nevfel, hem Hz. Muhammed’in soyundandı, hem de Hz. Hatice’nin amcaoğluydu. Birçok dini biliyordu, bilge bir adamdı. İslami kaynaklarda “Hem Arapça, hem de İbranice/Süryanice bildiği, Tevrat konusunda iyi bir uzman olduğu ve kendisinin Hıristiyan olduğu, İncil’in Arapçaya çevirisini yaptığı” ifade ediliyor. Varaka ölün­ce Hz. Muhammed’e vahiy gelmiyor/kesiliyor. Vahyin kesildiğine dair ayet de var. Duha suresi hemen başta bunu açıklıyor. Öyle ki, Hz. Muhammed Varaka’nın ölü­münden sonra oluşan bu boşluk ve vahyin kesilmesi nedeniyle, defalarca dağa çıkıp intihar etmek istiyor; ancak her seferinde Cebrail gelip onu yatıştırıyor, onu intihar etmekten vazgeçiriyor. Buhari’de ve başka birçok kaynakta anlatılan bu bilgiler anlamlı. Şöyle ki, Varaka’nın ölümü üzerine Muhammed’in çok üzülmesi, onun ölümüyle birlikte vahyin uzun süre gelmemesi ve kendisinin sık sık dağa çıkıp intihara kalkışması, hatta zaman zaman geceleri uyuyamaması, az önce de belirtildiği gibi vahye ara verilmesi sonucu bazılarının ona, Ey Muhammed, bakıyoruz senin şeytanın bu günlerde artık sa­na bilgi iletmiyor/vahiy getirmiyor demesi aslında dikkate de­ğer açıklamalardır.  Bir de zaten ona inanmayan o günün insan­ları, ‘Muhammed’in söyledikleri, hep eskilerin masallarıdır. Ar­kadaşlarından birilerine yazdırıyor...’ gibi sözleri hep söylerler­di. Çoğu, Hz. Muhammed’in anlattıklarını boş buluyorlardı.

                   Bü­tün bunlar yukarıdaki gibi ayetlerde de anlatılmaktadır.

Kaynak:    Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın Kökeni -2), (pdf-s.35-36).

Not.3         APAÇIK ARAPÇA” KUR’AN’DA YABANCI KELİMELER:

                   Meryem 97, Taha 113, Şuara 193-195, 198-199, Yusuf 2, En’am 92, Zümer 28, Fussilet 3, 44, Şura 7, Zuhruf 2-3, Duhan 58, Ahkaf 12, Nahl 103, İbrahim 4, Rad 37: Bu ayetlerde (16 yerde) Kur’an;

                   Biz Kur’an’ı iyice anlayasınız diye apaçık Arapça indirdik” diyor. Bir yerde;

                   Arapça bilmeyene indirseydik, yine inanmazdı” diyor! (Şuara 198-199). Bir yerde;

                   Kur’an’ı bir insan öğretiyor’ dediklerini biliyoruz, o kimsenin dili yabancıdır” diyor (Nahl 103).

Oysa;        bu ayette geçen ve ayete adını da veren;

                   NUNkelimesi Arapça değildir.

                   Farsça’dır, Pehlevicede “istediğini yap” anlamında kullanıldığını söyleyenler var. Kim Kur’an’ı Türkçeye çevirmişse, bu kelime konu­sunda “Nun” deyip geçmiştir, anlam verememiştir. Haklılar. Çün­kü Arapçada böyle bir kelime yoktur ki anlam verilsin (Arapça karşılığı bulunmasına rağmen başka dilden alınmıştır. Çünkü kaynak o dilde anlatılan/yazılan hikâyedir).

                   bkz. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın Kökeni -2), (pdf-s.281).

3.         Şüphesiz sana tükenmez bir mükâfat vardır.

4.         Sen elbette yüce bir ahlâk üzeresin.

5-6.      Hanginizin deli olduğunu yakında sen de göreceksin, onlar da görecekler.

7.         Şüphesiz senin Rabbin, kendi yolundan sapan kişiyi daha iyi bilir. O, hidayete erenleri de daha iyi bilir.

8.         O hâlde yalanlayanlara boyun eğme.

9.         İstediler ki, yumuşak davranasın, böylece onlar da yumuşak davransınlar.2

10-14.  Yemin edip duran, aşağılık, daima kusur arayıp kınayan, durmadan söz taşıyan, iyiliği hep engelleyen, saldırgan, günaha dadanmış, kaba saba; bütün bunların ötesinde bir de soysuz olan kimseye mal ve oğulları vardır diye, sakın boyun eğme.

15.       Âyetlerimiz kendisine okunduğu zaman, “Öncekilerin masalları!” der.

Not.1         APAÇIK ARAPÇA” KUR’AN’DA YABANCI KELİMELER:

                   Meryem 97, Taha 113, Şuara 193-195, 198-199, Yusuf 2, En’am 92, Zümer 28, Fussilet 3, 44, Şura 7, Zuhruf 2-3, Duhan 58, Ahkaf 12, Nahl 103, İbrahim 4, Rad 37: Bu ayetlerde (16 yerde) Kur’an;

                   Biz Kur’an’ı iyice anlayasınız diye apaçık Arapça indirdik” diyor. Bir yerde;

                   Arapça bilmeyene indirseydik, yine inanmazdı” diyor! (Şuara 198-199). Bir yerde;

                   Kur’an’ı bir insan öğretiyor’ dediklerini biliyoruz, o kimsenin dili yabancıdır” diyor (Nahl 103).

Oysa;        (ilk kez) bu ayette geçen;

                   AYETkelimesi bile Arapça değildir.

                   Süryanice’dir ve “kanıt, alamet” demektir (Arapça karşılığı bulunmasına rağmen başka dilden alınmıştır. Çünkü kaynak o dilde anlatılan/yazılan hikâyedir).

                   bkz. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın Kökeni -2), (pdf-s.267).

16.       Yakında biz onun burnunu damgalayacağız.

Not.1         Kalem 10, 13, 16, Müddessir 19-20, Tebbet 1, Maun 4, Fil 5, Humeze 1, Kamer 20, 31, Araf 175-176, Yasin 8, Furkan 44, En’am 39, Sebe 33, Mutaffifin 1, Rad 6, Dehr 4, Enfal 12-13, A. İmran 152, Cuma 5, Muhammed 12: Allah, Kuran’daki olup bitenlere inanmayan insanlara sadece hayvanlar tabirini kullanmamış; daha ağır terimler de kullanmıştır.

a)               “...ancak hayvanlar gibiler. Hatta daha beterler” (Furkan 44)

b)               “...onların durumu, ciltler dolusu kitap yükletilen eşeğin durumuna benzer” (Cuma 5)

c)               Daha beteri tanrının insana köpek demesi: “Onun durumu köpeğin haline benzer...” (Araf 175-176)

d)               Yine Allah, Ebu Leheb hakkında, “Elleri kurusun” (Tebbet 1), önceki peygamberlerin kavimlerine verdiği cezalardan söz ederken Burnunu kıracağız/ burnunu yere sürteceğiz” (Kalem 16), Ad kavmine verdiği ceza konusunda da “Dibinden kopmuş hurma kütüğü gibi yoluverdiler” (Kamer 20) Semud kavminin cezasıyla ilgili, “Ağılcı çırpısı gibi döküldüler” (Kamer 31), Ebabil  kuşlarının hışmına uğrayan Ebrehe ve ordusu için “Yenik ekin gibi yaptı” (Fil 5), inanmayanlar için “Hayvan gibi yayıp içerler” (Muhammed 12), “Vay şu insanların haline!” (Mutaffifin 1, Humeze 1 vb), “Ayetlerimi yalanlayanlar sağır, dilsizler ve karanlık içindeler” (En’am 39) gibi ifadeler kullanmıştır.

e)               Kalem 10’da  Allah beğenmediği insan hakkında, “Mehin” diyor  ki bu kelime hor, alçak, dölü tutmaz erkek hayvan, dar görüşlü insan anlamlarına gelir. Yine aynı surenin bir başka ayetinde (Kalem 13) insana “Zenim” diyor  ki soysuz, nesebi bellisiz kişi anlamına gelir.

f)                Bazı ayetlerde de Kur’an, ahrette bazı insanların boğazına köpek tasması gibi demir geçirileceğini yazıyor (Kalem 16, Müddessir 19-20, Tebbet 1, Maun 4, Fil 5, Hümeze 1, Kamer 20, 31, Yasin 8, Sebe 33, Mutaffifin 1, Rad 6, Dehr 4).

g)               Allah ayrıca Uhud harbiyle ilgili: “Allah’ın izniyle siz düşmanlarınızı kesip doğruyordunuz” (A. İmran 152), Bedir harbiyle ilgili, “Biz Allah olarak düşmanın kalbine korku bırakacağız, siz onların boyunlarının üstüne vurun, parmaklarını doğrayın (Enfal 12-13) gibi akıl almaz sözler sarfediyor!

Özetle;      Demek ki Tevrat ve Kuran’da anlatılan efsanelere inanmayan insanlar, insanlık adına ne kadar yararlı şeyler de icat etse yine kutsal dinlerin Allah’ı katında hayvanlardan beterler; hatta eşekten farkları yoktur. Bu ifadeler kâinatın yaratıcısı olduğuna inanılan bir tanrıya isnat edilemez!

                   bkz. Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.160-161 ve 147).

17.       Şüphesiz biz, vaktiyle “bahçe sahipleri”ne belâ verdiğimiz gibi, onlara (Mekkeli inkârcılara) da belâ verdik. Hani o bahçe sahipleri, sabah erkenden (fakirler gelmeden) bahçenin ürünlerini devşirmeye yemin etmişlerdi.

18.       (Bunu tasarlarken) istisna da yapmıyorlardı. (“İnşaallah” demiyorlardı.)

19.       Nihayet onlar uykuda iken Rabbinden bir afet (ateş) bahçeyi sardı.

20.       Böylece bahçe, (anızı) yakılmış toprağa döndü.

21-22.  Derken, sabahleyin birbirlerine, “Haydi, eğer ürününüzü devşirecekseniz erkenden gidin” diye seslendiler.

23-24.  Bunun üzerine, “Sakın, bugün orada hiçbir yoksul yanınıza sokulmasın” diye fısıldaşarak yola koyuldular.

25.       (Yoksullara yardım etmeğe) güçleri yettiği hâlde (böyle söyleyerek) erkenden yola çıktılar.

26.       Fakat bahçeyi o hâlde gördüklerinde, “Biz mutlaka yolumuzu şaşırmış olmalıyız!” dediler.

27.       (Gerçeği anlayınca da), “Hayır, meğer biz mahrum bırakılmışız!” dediler.

28.       Onların en akl-ı selim sahibi olanı, “Ben size ‘Rabbinizi tespih etseydiniz ya! dememiş miydim?” dedi.

29.       Onlar, “Rabbimizi tesbih ederiz (yüceltiriz). Şüphesiz biz zalim kimseler imişiz” dediler.

30.       Bunun üzerine birbirlerini kınamaya başladılar.

31.       Şöyle dediler: “Yazıklar olsun bize! Gerçekten biz azgın kişilermişiz!”

32.       “Umulur ki, Rabbimiz bize bunun yerine daha iyisini verir. Çünkü biz artık Rabbimizi arzulayanlarız.”

33.       İşte böyledir azap! Ahiret azabı ise elbette daha büyüktür; ah bir bilselerdi!

34.       Şüphesiz Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için Rableri katında Naîm cennetleri vardır.

35.       Biz müslümanları suçlular gibi kılar mıyız?

36.       Size ne oluyor, nasıl hüküm veriyorsunuz?

37.       Yoksa size ait bir kitabınız var da (bu batıl hükümleri) ondan mı okuyorsunuz?

Not.1         APAÇIK ARAPÇA” KUR’AN’DA YABANCI KELİMELER:

                   Meryem 97, Taha 113, Şuara 193-195, 198-199, Yusuf 2, En’am 92, Zümer 28, Fussilet 3, 44, Şura 7, Zuhruf 2-3, Duhan 58, Ahkaf 12, Nahl 103, İbrahim 4, Rad 37: Bu ayetlerde (16 yerde) Kur’an;

                   Biz Kur’an’ı iyice anlayasınız diye apaçık Arapça indirdik” diyor. Bir yerde;

                   Arapça bilmeyene indirseydik, yine inanmazdı” diyor! (Şuara 198-199). Bir yerde;

                   Kur’an’ı bir insan öğretiyor’ dediklerini biliyoruz, o kimsenin dili yabancıdır” diyor (Nahl 103).

Oysa;        (ilk kez) bu ayette geçen;

                   KİTAPkelimesi bile Arapça değildir.

                   Aramice’dir ve “harflerin dizilişi, okumak” demektir (Arapça karşılığı bulunmasına rağmen başka dilden alınmıştır. Çünkü kaynak o dilde anlatılan/yazılan hikâyedir).

                   bkz. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın Kökeni -2), (pdf-s.265).

38.       Onda, “Seçip beğendiğiniz her şey mutlaka sizindir” (diye mi yazılı?)

39.       Yahut bizden, her ne hükmederseniz mutlaka öyle olacağına dair Kıyamete kadar sürecek kesin sözler mi aldınız?

40.       Sor onlara: “Onların hangisi bu (iddianın doğruluğu)na kefildir?”

41.       Yoksa onların ortakları mı var? Doğru söyleyenler iseler, haydi getirsinler ortaklarını!

42-43.  Baldırların açılacağı (işlerin zorlaşacağı) ve kâfirlerin secdeye çağrılıp da gözleri düşmüş ve kendilerini zillet kaplamış bir hâlde buna güç yetiremeyecekleri günü (Kıyamet gününü) düşün. Hâlbuki onlar sağlıklarında secde etmeye çağrılıyorlar (ve buna yanaşmıyorlar)dı.

44.       (Ey Muhammed!) Bu sözü (Kur’an’ı) yalanlayanlarla beni baş başa bırak. Biz onları bilemeyecekleri biçimde adım adım helâka yaklaştıracağız.

Not.1         APAÇIK ARAPÇA” KUR’AN’DA YABANCI KELİMELER:

                   Meryem 97, Taha 113, Şuara 193-195, 198-199, Yusuf 2, En’am 92, Zümer 28, Fussilet 3, 44, Şura 7, Zuhruf 2-3, Duhan 58, Ahkaf 12, Nahl 103, İbrahim 4, Rad 37: Bu ayetlerde (16 yerde) Kur’an;

                   Biz Kur’an’ı iyice anlayasınız diye apaçık Arapça indirdik” diyor. Bir yerde;

                   Arapça bilmeyene indirseydik, yine inanmazdı” diyor! (Şuara 198-199). Bir yerde;

                   Kur’an’ı bir insan öğretiyor’ dediklerini biliyoruz, o kimsenin dili yabancıdır” diyor (Nahl 103).

Oysa;        (ilk kez) bu ayette geçen;

                   KUR’ANkelimesi bile Arapça değildir.

                   Süryanice’dir, “Kiryan” kökünden gelir ve “okunan şey, ayin kitabı” demektir (Arapça karşılığı bulunmasına rağmen başka dilden alınmıştır. Çünkü kaynak o dilde anlatılan/yazılan hikâyedir).

                   bkz. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın Kökeni -2), (pdf-s.265-267).

45.       Onlara mühlet veriyorum. Şüphesiz benim tuzağım sağlamdır.

46.       Yoksa sen onlardan bir ücret istiyorsun da onlar bu yüzden ağır bir borç yükü altına mı girmişlerdir?

47.       Yahut gayb (Levh-i Mahfuz) kendi yanlarında da onlar mı (bundan aktarıp) yazıyorlar?

48.       Sen, Rabbinin hükmüne sabret. Balık sahibi (Yûnus) gibi olma. Hani o, (balığın karnında) kederli bir hâlde Rabbine yakarmıştı.3

49.       Şayet Rabbinden ona bir nimet yetişmemiş olsaydı, o mutlaka kınanmış bir hâlde ıssız bir yere atılacaktı.

50.       (Fakat böyle olmadı.) Rabbi onu (peygamber olarak) seçti ve salih kimselerden kıldı.

51.       Şüphesiz inkâr edenler Zikr’i (Kur’an’ı) duydukları zaman neredeyse seni gözleriyle devirecekler. (Senin için,) “Hiç şüphe yok o bir delidir” diyorlar.

Not.1         VARAKA:  Nun 2, 51, Tekvir 22, Furkan 5, Neml 68, Nahl 103, Enfal 31, Tevbe 61:

                   Hıristiyan asıllı Varaka b. Nevfel, hem Hz. Muhammed’in soyundandı, hem de Hz. Hatice’nin amcaoğluydu. Birçok dini biliyordu, bilge bir adamdı. İslami kaynaklarda “Hem Arapça, hem de İbranice/Süryanice bildiği, Tevrat konusunda iyi bir uzman olduğu ve kendisinin Hıristiyan olduğu, İncil’in Arapçaya çevirisini yaptığı” ifade ediliyor. Varaka ölün­ce Hz. Muhammed’e vahiy gelmiyor/kesiliyor. Vahyin kesildiğine dair ayet de var. Duha suresi hemen başta bunu açıklıyor. Öyle ki, Hz. Muhammed Varaka’nın ölü­münden sonra oluşan bu boşluk ve vahyin kesilmesi nedeniyle, defalarca dağa çıkıp intihar etmek istiyor; ancak her seferinde Cebrail gelip onu yatıştırıyor, onu intihar etmekten vazgeçiriyor. Buhari’de ve başka birçok kaynakta anlatılan bu bilgiler anlamlı. Şöyle ki, Varaka’nın ölümü üzerine Muhammed’in çok üzülmesi, onun ölümüyle birlikte vahyin uzun süre gelmemesi ve kendisinin sık sık dağa çıkıp intihara kalkışması, hatta zaman zaman geceleri uyuyamaması, az önce de belirtildiği gibi vahye ara verilmesi sonucu bazılarının ona, Ey Muhammed, bakıyoruz senin şeytanın bu günlerde artık sa­na bilgi iletmiyor/vahiy getirmiyor demesi aslında dikkate de­ğer açıklamalardır.  Bir de zaten ona inanmayan o günün insan­ları, ‘Muhammed’in söyledikleri, hep eskilerin masallarıdır. Ar­kadaşlarından birilerine yazdırıyor...’ gibi sözleri hep söylerler­di. Çoğu, Hz. Muhammed’in anlattıklarını boş buluyorlardı.

                   Bü­tün bunlar yukarıdaki gibi ayetlerde de anlatılmaktadır.

Kaynak:    Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın Kökeni -2), (pdf-s.35-36).

52.       Hâlbuki o (Kur’an), âlemler için ancak bir öğüttür.

 

Konu:         KUR’AN’DA  ANLAMSIZ KELİMELER (Elif Lam Mim”, “usulcacık çekenlere” vb)

                   İlgili ayetler: (Harf) Kalem, Kaf, Sad, A’raf, Yasin, Meryem, Taha, Şuara, Neml, Kasas, Yunus, Hud, Yusuf, Hicr, Lokman, Mümin, Fussilet, Şura, Zuhruf, Duhan, Casiye, Ahkaf İbrahim, Secde, Rum, Ankebut, Rad, Bakara, Al-i İmran; (Söz) Adiyat 1-7, Mürselat 1-7, Saffat 1-5, Zariyat 1-6, Naziat 1-9.

                   Değinilen ayetler: (Arapça) Meryem 97, Taha 113, Şuara 193, 199, Yusuf 2, Zümer 28, Fussilet 3, 44, Şura 7, Zuhruf 3, Duhan 58, Ahkaf 12, Nahl 103, İbrahim 4, Rad 37; (Muhkem/Müteşabih) Al-i İmran 7.

1)               Kuran’da altı (6) ayrı surenin başında (Bakara, Al-i İmran, Ankebut, Rum, Lokman, Secde) “Elif Lam Mim”, yedi (7) surenin başında (Mümin, Fussilet, Şura, Zuhruf, Duhan, Casiye, Ahkaf) “Ha Mim”,  altı (6) ayrı yerde (Yunus, Hud, Yusuf, Rad, İbrahim, Hicr) “Elif Lam Re”, Şuara ve Kasas surelerinin başında “Ta Sin Mim”, Şura suresinin başında “Ha Mim Ayn Sin Kaf”, Meryem suresinin ilk ayeti “Kâf Ha Ya Ayn Sad”, Taha suresinin başında “Ta Ha” ifadesi, A’raf suresinin başında “Elif Lam Mim Sad”, Neml suresinin başında “Ta Sin”, Yasin suresinin başında “Ya Sin” lafzı, Sad suresinin başında sadece “Sad” şeklinde tek bir harf vardır, Kaf suresinin ilk ayeti ise “Kaf” harfiyle başlıyor. Kalem suresinin de ilk ayeti sadece “Nun” harfidir. Kur’an’da uygulanan bu biçimsel taktik (!) ile ilgili notlar şöyle:

a)               Bütün bu saydıklarımın anlamı Arap lügatinde yoktur. Çünkü bunlar birer harftir. Harflerinse hiçbir dilde tek başlarına anlamları olmaz. Bazıları, Kur’an’daki benzer harflere tahmini anlamlar yüklemişler; ancak bunun gerçekle ilgisi yoktur. Zaten bu yorumları yapanların hepsi de kendi kaynaklarında, “Bunlardan neyin kastedildiğini ancak Allah bilir” demişlerdir.

b)               Gerçekle, kuralla ilgisi olmadığı için ben bu tür yorumlara değinmeyeceğim. Bunlardan, “Bu surelerin başındaki harflerin anlamı Allah’la Muhammed arasında birer şifredir. Dolayısıyla; diğer insanların bunları bilmesi gerekmiyor” yorumu en yaygın olanıdır. Kur’an’da yaklaşık 30 bağımsız ayet bu gibi ifadelerden oluşuyor.

2)               Bazı ayetlerde Allah bilinmeyen şeyler üzerine and içer:

a)               Gürültü ile koşan, ateş saçan, sabahleyin baskın yapan, savurup da tozu dumana katan ve bir topluluğun ortasına dalanlara (savaş atlarına) andolsun ki...” (Adiyat 1-7)

b)               Birbiri ardınca gönderilenlere, büküp devirenlere, neşredip yayanlara, seçip ayıranlara, sonra gerek özür için, gerekse uyarı için bir öğüt bırakanlara andolsun ki...” (Mürselat 1-7)

c)               Saf saf dizilmişlere, toplayıp sürenlere, zikir okuyanlara (meleklere) and olsun ki...” (Saffat 1-5)

d)               O tozdurup savuranlara, ağırlık taşıyanlara, kolaylıkla akanlara, emir dağıtanlara andolsun ki...” (Zariyat 1-6)

e)               Şiddetle çekip alanlara, usulcacık çekenlere, yüzerek gidenlere, yarışıp geçenlere, iş çevirenlere andolsun...” (Naziat 1-9)

Notlar:      

a)               Dikkat edilirse tanrı Zariyat, Naziat ve Mürselat surelerinde kıyametin kopacağına dair; Adiyat ve Saffat surelerinde de insanın kendisine karşı nankör olduğuna ve kendi büyüklüğü hakkında az önceki bilinmeyen bazı şeyler üzerine yemin içiyor.

b)               Kur’an’ı açıklayanların çoğuna göre Adiyat suresinde üzerinde yemin edilenlerin, savaşlarda hücum eden atlar; Saffat suresinde ise melekler; Mürselat’ta yine melekler, bir yoruma göre de rüzgârlar; Zariyat’ta da rüzgârlar, bulutlar, gemiler ve meleklerNaziat suresinde de insanın ruhunu eziyet ve merhametle alan Azrail ekibi melekler, yıldızlar, gemiler kastedildiğini yazıyorlar.

c)               Bunlar hakkında çok farklı yorumlar da vardır; ancak hepsi de tahminden başkası olmadığı için üzerinde durmağa değmez. Tabi ki bu yorumlar da tıpkı ilgili ayetler gibi çelişkilerle dolu. Mesela; İslam inancına göre peygamberlere vahiy getiren melek birdir, adı da Cebrail. Ama gerek bu ayetlerle ilgili yorumlara ve gerekse Kur’an’da ilgili diğer ayetlerin yorumlarına bakıldığında birden fazla vahiy meleği ortaya çıkıyor. Bu konuda Hamdi Yazır’ın Hak Dini Kur’an Dili adlı tefsirinin Zariyat suresinin  açıklama kısmına bakılabilir.

d)               Keza İslami inanca göre ruhları alan melek de tektir ve adı Azrail. Ama Naziat suresindeki “şiddetle çekip alanlara, usulcacık çekenlere” ifadesinden kötü ve iyi insanların ruhlarını alan melekler kastedilirse (ki cumhurun görüşü de bu), o zaman bir Azrail değil; birçok Azrail ortaya çıkıyor. Zira kullanılan kelimeler hep çoğuldur. Zaten birçok Azrail olduğunu ima eden başka ayetler de vardır. O zaman şöyle bir sonuç ortaya çıkıyor: Azrail, ruhları almaktan sorumlu ekibin başı, diğerleri de herhalde ona bağlı ekipler. Bu durum aynı zamanda Cebrail için de geçerli: Cebrail vahiy getirenlerin başı, diğerleri ise ona bağlı ekipler.

Kısacası:   Bu surelerden neyin kastedildiği kesin olmamakla birlikte, verilen zoraki anlamlar da beraberinde çelişkiler, topluma yararları olmayan anlamlar getirmektedir.

e)               Daha da netleştirecek olursakKur’an’ın Allah’ı, “Gürültü ile koşanlar, ateş saçanlar, sabahleyin baskın yapanlar, savurup da tozu dumana katanlar, bir topluluğun ortasına dalanlar (Adiyat 1-7); birbiri ardınca gönderilenler, büküp devirenler, neşredip yayanlar, seçip ayıranlar (Mürselat 1-7); saf saf dizilmişler, toplayıp sürenler, zikir okuyanlar (Saffat 1-5); o tozdurup savuranlar, ağırlık taşıyanlar, kolaylıkla akanlar, emir dağıtanlar (Zariyat 1-6); şiddetle çekip alanlar, usulcacık çekenler, yüzerek gidenler, yarışıp geçenler, iş çevirenler ” (Naziat 1-9)... gibi bilinmeyenlerle yemin içiyor.

f)                Acaba bunlardan neyi kastetmiş, böyle bir denklemden ne fayda beklenir sorusuna nasıl bir yanıt verilebilir ki! Zira ortada kullanılan sıfatlar/nitelikler var; ama nereye gönderme yaptığı belli değil.

g)               Muhammed, Kur’an’ını yersiz tekrarların, birbirleriyle çelişen ayetlerin, onların içerdiği yararsız ve de anlaşılmaz anlamların, hele az önce birinci örnekte belirttiğim anlamsız harflerin... eleştirilerinden kurtulabilmek için -örneğin- Al-i İmran 7. ayette özet olarak, “Kur’an’ın bazı ayetleri Muhkemdir/ anlamları gayet açıktır; bazıları da Muteşabihtir/anlamlarında netlik yoktur. Kötü niyetli olanlar, anlamları açık olmayan ayetleri tartışma konusu yaparlar; ilim sahipleri ise hepsine inanırlar” anlamında ayetler yazmıştır.

h)               Halbuki Kur’an’ın birçok yerinde* “Biz Kur’an’ı apaçık bir Arapça ile sana gönderdik” ifadesi vardır; ki bu, az önce sunulan ayetlere ve daha nicelerine tezat teşkil etmektedir. (* Meryem 97, Taha 113, Şuara 193, 199, Yusuf 2, En’am 92, Zümer 28, Fussilet 3, 44, Şura 7, Zuhruf 3, Duhan 58, Ahkaf 12, Nahl 103, İbrahim 4, Rad 37)

i)                 Az önceki ayette (Al-i İmran 7) “...ilim sahipleri ise hepsine inanırlar” denir. İlim sahipleri Kur’an’dan ne gibi marifetler çıkaracaklar bilemem.

j)                 Konuyu özetleyecek olursak; mademki insanoğlu bu kitaptan sorumludur; o halde neden onun sahibi olduğu iddia edilen Allah bazı ayetlerini anlamsız harflerle göndersin ki! Bu durumda haklı olarak “Kur’an’ın Allah’ı tarafından öyle bir kitap gönderilmiş ki, birçok ifadesinin anlamı yoktur. Sadece kafiyeli yazılmış anlamsız bir müzik parçasından öteye geçmez...” önermesi ortaya çıkıyor.

k)               Aslında Muhammed benzer yöntemleri kullanmaktan şunu kastetmiştir denilebilir: İnsanların Kur’an hakkında, “Hayret, Muhammed’e öyle bir kitap inmiştir ki, bazı ayetlerini ancak Allah bilir; ne kadar enteresan ve acayip bir kitap...” demelerini sağlamak, böylece olağanüstü bir kitap olduğunu onlara kabul ettirmek. Tabi ki kitle bilinçlendirilmezse/cahil kalırsa, bu gibi inanılmaz şeyler onlara kolayca yutturabilir. Bu, günümüzün de asıl sıkıntısıdır.

                   bkz. Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.184-187).

Konu:         ŞAİR ÜMEYYE B. EBİ SAİT: Sure başlarında kullanılan anlamları olmayan bu gibi işaretler ve yabancı kelimeler, o dönemin şairlerinden ünlü Ümeyye B. Ebi Sait’in şiirlerinde sıkça uyguladığı bir taktiktir. Hz. Muhammed zamanında yaşamış, çok ünlü bir şair ve aynı zamanda bilge bir adam. Ki­milerine göre hicri ikinci yılı Bedir harbinden sonra, kimilerine göre de hicri dokuzuncu yılında Taif’te vefat etmiştir. Yahudilik, Hıristiyanlık, Mecusi dini hakkında çok bilgi sahibi biri. Muhammed nasıl Şam tarafına gidip papazlarla tanışmışsa, aynı şeyi Muhammed’den önce o da yapmıştır. Uykuda nasıl onun karnının açıldığını, kalbinin çıkarılıp tekrar yerine konduğunu anlatıyor. Bilindiği gibi aynı yöntem Muhammed’in hayatında da var. Demek ki o zamanlar bu tür gelenekler adetmiş. Zaten Ümeyye ar­kadaşlarına, ben peygamber hazırlıklarını yapıyorum, kendimi buna hazırlıyorum diyordu; ama arkasını getiremeden vefat edi­yor.

                   Daha sonra da Muhammed bu projeye sahip çıkıyor.

                   Ümeyye de Hz. Muhammed gibi, Allah’ın varlığını göster­mek için kâinattaki eşyayı, önceki peygamberleri örnek gösteri­yor, bunları argüman olarak kullanıyor. Ayrıca nerde babalar, nerde ecdal, Kâbe’yi yıkmaya gelen Ebrehe nerde şeklinde hep insanları uyarıyor ve korkutuyordu. Genelde şiirlerine ‘Elhamdü lillah/Allah’a teşekkür’le başlardı. Hz. Muhammed nasıl Kur’an’da Hanif dinini övmüşse, o da hep Hanif dinini dillendi­riyordu. Hatta cinlerle irtibatım var, diyor; yoksullarla çok ilgi­leniyordu.

                   Kur’an’da yedi kat gökten birkaç kez söz edilmiştir. Bu şair de defalarca bu yedi kat meselesini şiirlerinde işlemiştir. İlginçtir ki, Kur’an’da yer kelimesi tekil, gök ise yedi sayısıyla birlikte ‘Semavaf’ şeklinde çoğul olarak işlenmiştir. Bu şair de yer kelime­sini tekil, gök kelimesini de çoğul olarak kullanıyordu şiirlerin­de. O da Muhammed’den önce içkiyi yasaklamıştı, iç­meyin diyordu. Çok kitap okuyordu. Putlara karşıydı. Ebu Süfyan anlatıyor: Biz Şam tarafına ticaret için giderken, o bize yol­da hep kitap okuyordu ve papazlar onunla özel ilgilenirdi...

                   Şerid adında bir sahabi Hz. Muhammed’in kendisine “Ümeyye b. Ebi Sait’in şiirlerinden bildikle­rin var mı?” diye sorduktan sonra onun şiirlerinden yüz şiir okuttuğunu anlatıyor.

                   Ümeyye, şiirlerinde bir mısrada şunu diyor: Yaradan dünyayı devekuşu yumurtası şeklinde yarattıktan sonra üzerinde canlılar yaydı. Görülüyor ki “Peki Hz. Muhammed 14 asır önce nasıl biliyordu ki dünya elips biçimindedir? şeklinde propaganda yapıp Kur’an’daki mucizeleri ispata çalışanların asıl kaynağı bu şairmiş! Dünya elips şeklinde mi değil mi tartışmalarını açmıyorum. Mesele, bu cümlenin başka yerden alınmış olması.

                   Bu şairin şiirlerinden benzer alıntılar ve Kur’an’la benzerlikler için...

                   ...bkz. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın Kökeni -2), (pdf-s.43-46).





DİPNOTLAR (Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Dipnotları)

1.     Bu harf ile ilgili olarak Bakara sûresinin ilk âyetinin dipnotuna bakınız.

        [Bakara.1-Dipnot: Kur’an-ı Kerim’de yirmi dokuz sûrenin başında yer alan bu gibi harflere “Hurûf-i mukattaa” veya “Mukatta’ât” (Arap alfabesindeki adlarıyla, tek tek okunan harfler) denir. Anlamlarını kesin olarak bilmediğimiz bu harfler üzerinde tefsir bilginleri çeşitli görüşler belirtmişlerdir. Bunlar arasında, bu harflerin; başında bulunduğu sûrenin adı, ya da Allah Teâlâ ile Hz.Peygamber arasında birer şifre olduğu görüşleri ağırlık kazanmıştır.]

2.     Âyette müşriklerin, Resûlullah’tan tevhid mücadelesinde tavizkâr davranması, batıl inançlarını, haksızlıklarını, birtakım çirkin maksatlarını kabullenip eleştirmemesi yönündeki isteklerine işaret edilmektedir. Resûlullah’ın onlara karşı böyle tavizkâr davranması durumunda, onların da kendisine karşı yumuşak davranacaklarına dikkat çekilmektedir.

3.     Yûnus Peygamber’in bu duası için Enbiyâ sûresinin 87. âyetine ve Sâffât sûresinin 139-148. âyetlerine bakınız.



Sonraki sure
MÜZZEMMİL | ÖRTÜNÜP BÜRÜNEN




KAYNAK KİTAPLARIN LİNKLERİ

1.      Arif Tekin, Kur'an'ın Kökeni

2.      Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın Kökeni -2)

3.      Arif Tekin, Sümerlerden İslam'a Kutsal Kitaplar ve Dinler

4.      Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Hz. Muhammed'in Ölümü

5.      Muazzez İlmiye Çığ, Kuran, İncil ve Tevrat’ın Sumerdeki Kökeni





SURELER (NÜZUL SIRASI)

Free Web Hosting