53- TANRI ELÇİSİ YUSUF
HİKÂYESİ | YÛSUF (Kitap
Sırası-12)
Şefkatle
merhamet eden Allah’ın adıyla.
1. Elif Lâm Râ.1
Bunlar, apaçık Kitab’ın âyetleridir.2
Not.1 Bu
not için bkz. Kalem 52: Kur’an’da Anlamsız
Kelimeler (“Elif Lam Mim”, “usulcacık çekenlere” vb).
Konu: ŞAİR ÜMEYYE B. EBİ SAİT:
Sure başlarında kullanılan anlamları olmayan bu gibi işaretler ve yabancı
kelimeler, o
dönemin şairlerinden ünlü Ümeyye B. Ebi Sait’in
şiirlerinde sıkça
uyguladığı bir taktiktir.
(BU
KONU KALEM SURESİ’NİN SONUNDA -52. ayetten sonra- GENİŞ KAPSAMLI
İŞLENMEKTEDİR)
2. Biz onu, akıl
erdiresiniz diye Arapça bir Kur’an olarak indirdik.
Konu: KUR’AN EVRENSEL Mİ?
a) Meryem 97, Taha 113, Şuara
193-195, 198-199, Yusuf 2, En’am 92, Zümer 28, Fussilet 3, 44, Şura 7, Zuhruf
2-3, Duhan 58, Ahkaf 12, Nahl 103, İbrahim 4, Rad 37:
Bu ve benzeri en az 16 ayet Kur’an’ın tüm insanları kapsamadığı,
doğrudan Hz. Muhammed’in doğduğu Hicaz
bölgesindeki insanları (dili
Arapça olanları) ilgilendirdiği
hususunu açıkça ifade ediyor. Evet; doğru olanı zaten bu! Madem insanlara
bir mesaj iletilmek isteniyor o halde insanların rahatça anlayabileceği bir
dille olmalı.
Bu ayetlerden gayet açık bir şekilde anlaşılıyor ki Kur’an, Araplar
dışındakilere gelmiyor.
Gerekçesi de Kur’an’da belirtiliyor: Başka dilde gönderseydim haklı olarak
diyecektiniz ki, biz Arabız ama bize gelen kitap yabancı.
Tam burada Arap olmayanların
da, “Peki eğer biz de bu Kur’an’dan sorumluysak, bizim dilimizde
olmayan bir dille mi bize kitap gönderiyorsun?” demeye hakları vardır. Eğer
bu gerekçe Araplar için göz önüne alınıyorsa, dünyanın diğer insanları için de
alınmalıdır.
Hadislere göre Hz. Muhammed ölmek üzereyken “Arap
yarımadasında iki dinin olmasın; buna asla izin verilmesin” ve “Müslüman
olmayanları Arap yarımadasından
çıkarın” şeklinde tavsiyelerde bulunur. Gayet
açıktır ki ancak o bölgede yaşayan ve Arapça konuşan insanları ilgilendiren
bir din.
Peki, eğer bölgesel bir din
olmasaydı; tersine evrensel olsaydı, Müslüman olmayanları bölgeden çıkarın,
denilebilir miydi? Aslına bakılırsa
artık bugünkü Araplar da Kur’an’dan sorumlu olmamalı. Çünkü o günkü
Arapça ile günümüz Arapçası arasında çok afark vardır ve artık bugünkü
Arapların da Kur’an’ı anlamaları için özel bir ihtisas gerekiyor.
b) Müddessir 36, En’am 19, Sebe
2, Enbiya 107:
Tüm insanların Kur’an’dan sorumlu olduğunu iddia edenler bu ayetleri kanıt gösteriyorlar.
Bu ayetler afaki bir anlam
içeriyor; Kur’an’ın evrenselliğiyle
alakalı değildir.
Bunlar soyut
açıklamalardır ve birer perspektif vermektedir.
Mesela Dostoyevski, “Yeryüzünde tek bir
can acı çekerken mutlu değilim”
demiş.
Herhalde bu güzel sözden dolayı kimse kalkıp onu peygamber ilan etmez.
Arapları ilgilendirdiğini açıklayan ayetler ise konuyu
somutlaştırıyor. Mesela Araplara başka dille gönderdeydim sorun
çıkardı,
deniliyor. Eğer Arapça gönderilen Kur’an’dan tüm insanlar sorumlu tutulsa, bu
ancak asimilasyonun daniskası olur.
bkz.
Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an
(Kur'an'ın Kökeni -2), (pdf-s.109-112).
Not.1 “APAÇIK ARAPÇA” KUR’AN’DA YABANCI KELİMELER:
Meryem 97, Taha 113, Şuara
193-195, 198-199, Yusuf 2, En’am 92, Zümer 28, Fussilet 3, 44, Şura 7, Zuhruf
2-3, Duhan 58, Ahkaf 12, Nahl 103, İbrahim 4, Rad 37: Bu ayetlerde (16 yerde)
Kur’an;
“Biz Kur’an’ı iyice anlayasınız diye apaçık Arapça indirdik”
diyor. Bir yerde;
“Arapça bilmeyene indirseydik, yine inanmazdı” diyor!
(Şuara 198-199). Bir yerde;
“‘Kur’an’ı bir insan öğretiyor’ dediklerini biliyoruz, o
kimsenin dili yabancıdır” diyor (Nahl 103).
Oysa; İnançların
temelini oluşturan “ALLAH”, “KİTAP”, “AYET” ve “CENNET,
CEHENNEM” gibi “ÖTE DÜNYA” ile ilgili kelimeler
hep başka dilden alınmıştır. Çünkü
kaynak o dilde anlatılan/yazılan hikâyedir.
Çoğu İslam âlimi Kur’an’da yüzden fazla yabancı kelime
olduğunu bunların İbranice,
Süryanice/Aramice, Farsça/Pehlevice, Habeşçe, Nebatice, Berberice/Kıptice,
Rumca/Yunanca, Hintçe, Himyerice (güney Arap bölgesi dili), Mağrip (kuzeybatı Afrika bölgesi
dilleri) ve diğer dillerden geldiğini yazıyor.
Kahire Şarkiyat Enstitüsü Sami
Dilleri profesörlerinden Arthur
Jeffery (1893-1959) Kur’an’daki
320 kelimenin Arapça olmadığını/çeşitli
dillerden geldiğini yazmış.
bkz. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın
Kökeni -2), (pdf-s.265-302).
3. Sana bu Kur’an’ı
vahyetmekle kıssaların en güzelini anlatıyoruz. Hâlbuki daha önce sen bunlardan
habersiz idin.
4. Hani Yûsuf,
babasına “Babacığım! Gerçekten ben (rüyada) on bir yıldız, güneşi ve ayı
gördüm. Gördüm ki onlar bana boyun eğiyorlardı” demişti.
Not.1 Yusuf
4-111: Bu suredeki Yusuf-Züleyha
hikâyesi Tevrat’tan alınmıştır
(Tekvin 37-44 arası bablar).
bkz.
Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal
Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.150-152)
5. Babası, şöyle
dedi: “Yavrucuğum! Rüyanı kardeşlerine anlatma. Yoksa, sana tuzak kurarlar.
Çünkü şeytan, insanın apaçık düşmanıdır.”
6. “İşte Rabbin
seni böylece seçecek, sana (rüyada görülen) olayların yorumunu öğretecek ve
daha önce ataların İbrahim ve İshak’a nimetlerini tamamladığı gibi sana ve
Yakub soyuna da tamamlayacaktır. Şüphesiz Rabbin hakkıyla bilendir, hüküm ve
hikmet sahibidir.”
7. Andolsun, Yûsuf
ve kardeşlerinde (hakikati arayıp) soranlar için ibretler vardır.
Not.1 Yusuf
7, 111: Kuran Allah’ının, hiç faydası olmayan böyle
bir efsanenin (Yusuf-Züleyha) doğruluğunu teyit etmek için bizzat yemin ederek Kuran’ında
işlemesi, doğrusu tanrı için uygun
olmayan bir ifade. bkz.
Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal
Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.152).
8. Kardeşleri
dediler ki: “Biz güçlü bir topluluk olduğumuz hâlde, Yûsuf ve kardeşi (Bünyamin)
babamıza bizden daha sevgilidir. Doğrusu babamız açık bir yanılgı içindedir.”3
9. “Yûsuf’u öldürün
veya onu bir yere atın ki babanız sadece size yönelsin. Ondan sonra (tövbe
edip) salih kimseler olursunuz.”
10. Onlardan bir
sözcü, “Yûsuf’u öldürmeyin, onu bir kuyunun dibine bırakın ki geçen
kervanlardan biri onu bulup alsın. Eğer yapacaksanız böyle yapın” dedi.
11. Babalarına şöyle
dediler: “Ey babamız! Yûsuf hakkında bize neden güvenmiyorsun? Hâlbuki biz onun
iyiliğini isteyen kişileriz.”
12. “Yarın onu
bizimle beraber gönder de gezip oynasın. Şüphesiz biz onu koruruz.”
13. Babaları,
“Doğrusu onu götürmeniz beni üzer, siz ondan habersiz iken onu kurt yer, diye
korkuyorum.”
14. Onlar da,
“Andolsun biz kuvvetli bir topluluk iken onu kurt yerse (o takdirde) biz
gerçekten hüsrana uğramış oluruz” dediler.
15. Yûsuf’u götürüp
kuyunun dibine bırakmaya karar verdikleri zaman biz de ona, “Andolsun, (senin
Yûsuf olduğunun) farkında değillerken onların bu işlerini sen kendilerine haber
vereceksin” diye vahyettik.
16. (Yûsuf’u kuyuya
bırakıp) akşamleyin ağlayarak babalarına geldiler.
17. “Ey babamız! Biz
yarışa girmiştik. Yûsuf’u da eşyamızın yanında bırakmıştık. (Bir de ne görelim)
onu kurt yemiş. Her ne kadar doğru söylesek de sen bize inanmazsın” dediler.
18. Bir de üzerine,
sahte bir kan bulaştırılmış gömleğini getirdiler. Yakub dedi ki: “Hayır!
Nefisleriniz sizi aldatıp böyle bir işe sürükledi. Artık bana düşen, güzel bir
sabırdır. Anlattıklarınıza karşı yardımı istenilecek de ancak Allah’tır.”
19. Bir kervan gelmiş,
sucularını suya göndermişlerdi. Sucu kovasını kuyuya salınca, “Müjde! Müjde!
İşte bir oğlan!” dedi. Onu alıp bir ticaret malı olarak sakladılar. Oysa Allah,
onların yaptıklarını biliyordu.
20. Onu ucuz bir
fiyata, birkaç dirheme sattılar. Zaten ona değer vermiyorlardı.4
21. Onu satın alan
Mısırlı kişi, hanımına dedi ki: “Ona iyi bak. Belki bize yararı dokunur veya
onu evlat ediniriz.” İşte böylece biz Yûsuf’u o yere (Mısır’a) yerleştirdik ve
ona (rüyadaki) olayların yorumunu öğretelim diye böyle yaptık. Allah, işinde
galiptir, fakat insanların çoğu bunu bilmezler.
22. Olgunluk çağına
erişince, ona hikmet ve ilim verdik. İşte biz, iyi davrananları böyle
mükâfatlandırırız.
23. Evinde bulunduğu
kadın (gönlünü ona kaptırıp) ondan arzuladığı şeyi elde etmek istedi ve
kapıları kilitleyerek, “Haydi gelsene!” dedi. O ise, “Allah’a sığınırım, çünkü
o (kocan) benim efendimdir, bana iyi baktı. Şüphesiz zalimler kurtuluşa
eremezler” dedi.
Not.1 “APAÇIK ARAPÇA” KUR’AN’DA YABANCI
KELİMELER:
Meryem 97, Taha 113, Şuara
193-195, 198-199, Yusuf 2, En’am 92, Zümer 28, Fussilet 3, 44, Şura 7, Zuhruf
2-3, Duhan 58, Ahkaf 12, Nahl 103, İbrahim 4, Rad 37: Bu ayetlerde (16 yerde)
Kur’an;
“Biz Kur’an’ı iyice anlayasınız diye apaçık Arapça indirdik”
diyor. Bir yerde;
“Arapça bilmeyene indirseydik, yine inanmazdı” diyor!
(Şuara 198-199). Bir yerde;
“‘Kur’an’ı bir insan öğretiyor’ dediklerini biliyoruz, o
kimsenin dili yabancıdır” diyor (Nahl 103).
Oysa; bu
ayetin Arapçasında geçen;
“HEYTE LEKE” kelimesi
Arapça değildir.
İbranice, Farsça, Süryanice, Hevramca veya Nebatice’dir, “Haydi gel/ buyur” anlamına gelir.
Ayette “Haydi gelsene” olarak kullanılmıştır (Arapça
karşılığı bulunmasına rağmen başka dilden alınmıştır. Çünkü kaynak o dilde anlatılan/yazılan hikâyedir).
bkz. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın
Kökeni -2), (pdf-s.293).
24. Andolsun, kadın
ona (göz koyup) istek duymuştu. Eğer Rabbinin delilini görmemiş olsaydı, Yûsuf
da ona istek duyacaktı. Biz, ondan kötülüğü ve fuhşu uzaklaştırmak için işte
böyle yaptık. Çünkü o, ihlâsa erdirilmiş kullarımızdandı.
Not.1 Yusuf
23-24, 28: 23. ayette özet
olarak “Yusuf’la sevişme teklifi kadından geldi” ibaresi var. Ancak 24. ayette daha farklı ve önceki ayetle
çelişik bir bilgi veriliyor: “Allah’ın yardımı olmasaydı Yusuf da istekliydi”
deniliyor. Mademki ikisi de meyilliydi, o halde neden Allah taraf tutup Yusuf’u destekledi ve hikâyenin sonuna
kadar özelde Züleyha’yı, genelde
de tüm kadınları Kuran’da kötü olarak işledi? Örneğin; Yusuf’un
efendisi kadınlar hakkında; “Siz
kadınların hilesi/düzenbazlığı büyüktür” şeklinde ağır bir ifade kullanmış; Kuran’ın
Allah’ı bunu getirip kendi
kitabında (Yusuf 28) -hem de tasvip edecek biçimde- işliyor.
Ama Yusuf’un da bu işe meyilli olduğunu Kuran’ın Allah’ı kabul ettiği
halde, kalkıp ona zaman içinde peygamberlik
veriyor.
Burada şunu da eklemekte
yarar var: Kuran’a göre bir erkek, şayet hanımı yaşıyorsa kendi
baldızıyla/hanımının kız kardeşiyle evlenemez (Nisa 23); ancak Tevrat’a göre böyle bir yasak yoktur. Nitekim
Yusuf peygamberin babası Yakup aynı anda hem “LEA”, hem de “RAHEL” adlarında
iki kız kardeşle evleniyor. İşte Yusuf,
Kuran’a göre haram; ama Tevrat’a göre de helal olan böyle bir evlilikten
doğmadır. Kendisi, bu iki kız kardeşten Lea’nın oğludur. Kuran’da kadının
insan sayılmadığı sadece bu olaya özgü bir şey değildir; kadın aleyhinde ayetler Kuran’da çoktur. (Tevrat, 1. Samuel 25/44,
2. Samuel 3/13-16, Tevrat, Tekvin, 29. ve 30. bablar; Tevrat, Levililer,
18/18.)
bkz.
Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal
Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.152-153)
25. İkisi de kapıya
koştular. Kadın, Yûsuf’un gömleğini arkadan yırttı. Kapının yanında hanımın
efendisine rastladılar. Kadın dedi ki: “Senin ailene kötülük yapmak isteyenin
cezası, ancak zindana atılmak veya can yakıcı bir azaptır.”
Not.1 “APAÇIK ARAPÇA” KUR’AN’DA YABANCI
KELİMELER:
Meryem 97, Taha 113, Şuara
193-195, 198-199, Yusuf 2, En’am 92, Zümer 28, Fussilet 3, 44, Şura 7, Zuhruf
2-3, Duhan 58, Ahkaf 12, Nahl 103, İbrahim 4, Rad 37: Bu ayetlerde (16 yerde)
Kur’an;
“Biz Kur’an’ı iyice anlayasınız diye apaçık Arapça indirdik”
diyor. Bir yerde;
“Arapça bilmeyene indirseydik, yine inanmazdı” diyor!
(Şuara 198-199). Bir yerde;
“‘Kur’an’ı bir insan öğretiyor’ dediklerini biliyoruz, o
kimsenin dili yabancıdır” diyor (Nahl 103).
Oysa; bu
ayetin Arapçasında geçen;
“SEYYİD”
kelimesi Arapça değildir.
Berberice/Kıptice’dir, “koca (eş)” anlamına
gelir (Arapça karşılığı bulunmasına rağmen başka dilden alınmıştır. Çünkü kaynak o dilde anlatılan/yazılan
hikâyedir).
bkz. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın
Kökeni -2), (pdf-s.293).
26. Yûsuf, “O, benden
arzusunu elde etmek istedi” dedi. Kadının ailesinden bir şahit de şöyle
şahitlik etti: “Eğer onun gömleği önden yırtılmışsa, kadın doğru söylemiştir, o
(Yûsuf) yalancılardandır.”
27. “Eğer gömleği
arkadan yırtılmışsa, kadın yalan söylemiştir. O (Yûsuf) ise, doğru
söyleyenlerdendir.”
Not.1 Yusuf
25-27: Bu ayetlerde Yusuf’un
fistanının arkadan yırtılması, Züleyha’nın kendisine saldırdığına kanıt
olarak kabul ediliyor. Bu aynı zamanda Tevrat’ta da vardır (Tekvin 39/7-23).
Doğrusu, Allah’ın yırtık bir fistan
hikâyesini gerekçe göstermek suretiyle kendi Kuran’ında Yusuf’u masum göstermesi ve Züleyha’yı da suçlu olarak ilan etmesi adil bir karar değildir!
bkz.
Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal
Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.153)
28. Kadının kocası
Yûsuf’un gömleğinin arkadan yırtıldığını görünce, dedi ki: “Şüphesiz bu, siz
kadınların tuzağıdır. Şüphesiz sizin tuzağınız çok büyüktür.”
Not.1 (bkz.
Yusuf 24 Not.1)
29. “Ey Yûsuf! Sen
bundan sakın kimseye bahsetme. (Ey Kadın,) sen de günahının bağışlanmasını
dile. Çünkü sen günah işleyenlerdensin.”
30. Şehirde birtakım
kadınlar, “Aziz’in karısı, (hizmetçisi olan) delikanlısından murad almak
istemiş. Ona olan aşkı yüreğine işlemiş. Şüphesiz biz onu açık bir sapıklık
içinde görüyoruz” dediler.
31. Kadın, bunların
dedikodularını işitince haber gönderip onları çağırdı. (Ziyafet düzenleyip)
onlar için oturup yaslanacakları yer hazırladı. Her birine birer de bıçak verdi
ve Yûsuf’a, “Çık karşılarına” dedi. Kadınlar Yûsuf’u görünce, onu pek
büyüttüler ve şaşkınlıkla ellerini kestiler. “Hâşâ! Allah için, bu bir insan
değil, ancak şerefli bir melektir” dediler.
Not.1 “APAÇIK ARAPÇA” KUR’AN’DA YABANCI
KELİMELER:
Meryem 97, Taha 113, Şuara
193-195, 198-199, Yusuf 2, En’am 92, Zümer 28, Fussilet 3, 44, Şura 7, Zuhruf
2-3, Duhan 58, Ahkaf 12, Nahl 103, İbrahim 4, Rad 37: Bu ayetlerde (16 yerde)
Kur’an;
“Biz Kur’an’ı iyice anlayasınız diye apaçık Arapça indirdik”
diyor. Bir yerde;
“Arapça bilmeyene indirseydik, yine inanmazdı” diyor!
(Şuara 198-199). Bir yerde;
“‘Kur’an’ı bir insan öğretiyor’ dediklerini biliyoruz, o
kimsenin dili yabancıdır” diyor (Nahl 103).
Oysa; bu
ayetin Arapçasında geçen;
“MÜTTEKEEN” kelimesi
Arapça değildir.
Habeşçe veya Kıptice’dir,
“turunç” anlamına gelir. Ayette “dayanacak yastıklar” anlamında
kullanılmıştır (Arapça karşılığı bulunmasına rağmen başka dilden alınmıştır. Çünkü kaynak o dilde anlatılan/yazılan
hikâyedir).
bkz. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın
Kökeni -2), (pdf-s.287).
32. Bunun üzerine
kadın onlara dedi ki: “İşte bu, beni hakkında kınadığınız kimsedir. Andolsun,
ben ondan murad almak istedim. Fakat o, iffetinden dolayı bundan kaçındı.
Andolsun, eğer emrettiğimi yapmazsa, mutlaka zindana atılacak ve zillete
uğrayanlardan olacak.”
33. Yûsuf, “Ey
Rabbim! Zindan bana, bunların beni dâvet ettiği şeyden daha sevimlidir. Onların
tuzaklarını benden uzaklaştırmazsan, onlara meyleder ve cahillerden olurum”
dedi.
34. Rabbi, onun
duasını kabul etti ve kadınların tuzaklarını ondan uzaklaştırdı. Şüphesiz ki O,
hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.
35. Sonra onlar,
Yûsuf’un suçsuzluğunu ortaya koyan delilleri gördükten sonra yine de mutlaka
onu bir süre zindana atmayı uygun buldular.
36. Onunla beraber
zindana iki delikanlı daha girdi. Biri, “Ben rüyamda şaraplık üzüm sıktığımı
gördüm” dedi. Diğeri, “Ben de rüyamda başımın üzerinde, kuşların yediği bir
ekmek taşıdığımı gördüm. Bize bunun yorumunu haber ver. Şüphesiz biz seni
iyilik yapanlardan görüyoruz” dedi.
37. Yûsuf dedi ki:
“Sizin yiyeceğiniz yemek size gelmeden önce, onun ne olduğunu bildiririm. Bu,
bana Rabbimin öğrettiklerindendir. Ben, Allah’a inanmayan ve ahireti inkâr eden
bir milletin dinini bıraktım.”
38. “Atalarım
İbrahim, İshak ve Yakub’un dinine uydum. Bizim, Allah’a herhangi bir şeyi ortak
koşmamız (söz konusu) olamaz. Bu, bize ve insanlara Allah’ın bir lütfudur,
fakat insanların çoğu şükretmezler.”
39. “Ey zindan
arkadaşlarım! Ayrı ayrı ilâhlar mı daha iyidir, yoksa mutlak hâkimiyet sahibi olan
tek Allah mı?”
40. “Siz Allah’ı
bırakıp; sadece sizin ve atalarınızın taktığı birtakım isimlere (düzmece
ilâhlara) tapıyorsunuz. Allah, onlar hakkında hiçbir delil indirmemiştir. Hüküm
ancak Allah’a aittir. O, kendisinden başka hiçbir şeye tapmamanızı emretmiştir.
İşte en doğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.”
41. “Ey zindan
arkadaşlarım! (Rüyanızın yorumuna gelince,) biriniz efendisine şarap sunacak,
diğeri ise asılacak ve kuşlar başından yiyecektir. Yorumunu sorduğunuz iş
böylece kesinleşmiştir.”
42. Yûsuf, onlardan
kurtulacağını düşündüğü kişiye, “Efendinin yanında beni an”, dedi. Fakat şeytan
onu efendisine hatırlatmayı unutturdu da bu yüzden o, birkaç yıl daha zindanda
kaldı.
43. Kral, “Ben
rüyamda yedi semiz ineği, yedi zayıf ineğin yediğini; ayrıca yedi yeşil başak
ve yedi de kuru başak görüyorum. Ey ileri gelenler! Eğer rüya yorumluyorsanız,
rüyamı bana yorumlayın” dedi.
Not.1 İlginçtir
ki, Sümer mitolojisiyle Kuran’da
anlatılan rüyalar detaylarına kadar birbirleriyle çakışıyor. Mesela, Yusuf
peygamber döneminde Mısır kralı iki rüya görüyor veya rüyasında iki nesne,
ineklerle-başaklar görüyor. Kaynak:
Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal
Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.25).
44. Dediler ki:
“Bunlar karma karışık düşlerdir. Biz böyle düşlerin yorumunu bilmiyoruz.”
45. Zindandaki iki
kişiden kurtulmuş olanı, nice zamandan sonra (Yûsuf’u) hatırladı ve, “Ben size
onun yorumunu haber veririm, hemen beni (zindana) gönderin” dedi.
Not.1 ZALİM HACCAC’IN KUR’AN’DA YAPTIĞI
DEĞİŞİKLİKLER: Tekvir 24, Şuara 116, 167, Yunus 22, Yusuf 45, Zuhruf
32, Mü’minun 85-86, 89, Bakara 259, Muhammed 15, Maide 48, Hadid 7:
Gaddarlığıyla tarihe geçen Haccac b. Yusuf (halk tabiriyle Haccac-ı Zalim) Kur’an’ın on bir-on iki
yerinde (yukarıdaki ayetlerde) değişiklik yapmıştır.
Haccac b. Yusuf’un oynama yaptığı, değiştirdiği iddia edilen
ayetleri aşağıya alıyorum:
Kitab-üI Mesahif, İbn-i Ebu Davud Sicistani,
1/280, no: 142 ve devamı. Bakara 259'da geçen ‘Iem yelesemeh’ kelimesinde aslında son harf olan (h) yoktur. Maide 48’de geçen 'Şir'aten' kelimesi, aslında 'Şeriaten'
imiş; ama Haccac değiştirmiş. Yine Yunus
22’de geçen 'Yüseyyirukum'
aslında 'Yünşiruküm' biçimindeymiş. Yusuf 45’te geçen 'Ünebbiukum' kalıbı, aslında 'Afiktim'
şeklindeymiş. Mü'minun 85, 86 ve 89’da
'Lillafı' geçiyor. Bunlar da aslında
'Allah' şeklinde yazılıymış. Şuara 116’da
Nuh hakkında geçen 'Meretimin'
aslında 'Muhrecin' imiş. Yine Şuara 167’de Lut hakkında kullanılan 'Muhrecin' kelimesi, aslında 'Meretimin' şeklindeymiş. Zuhruf 32’de geçen, 'Maişet' kelimesi de aslında 'Meayiş' biçimindeymiş. Muhammed 15’te geçen ‘Âsin' kelimesi, aslında 'Yasin' şeklindeymiş. Hadid 7’de 'Enfiku' kelimesi de aslında 'İttekav'
biçimindeymiş. Tekvir 24’de geçen 'Denin' kelimesi de aslında 'Zenin' şeklindeymiş.
Tüm bunları Haccac b. Yusuf değiştirmiştir. Bir iş ki bu adam da ona bulaşmışsa
düşünmek lazım.
bkz.
Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an
(Kur'an'ın Kökeni -2), (pdf-s.217-218).
Not.2 ZALİM HACCAC HAKKINDA KISA BİR BİLGİ:
Kendisi (h. 41-95) yılları arasında yaşamış. Aslen Sakif kabilesinden olup Emevilerin en zalim valilerindendir.
En çok Emevi sultanı Mervan b. Hakem döneminde yıldızı parlamış. Tabi ki o da
Emevilerin sadık bir adamıydı. O sıralar halifelik davasında bulunan Zübeyr b.
Avam’ın oğlu Abdullah, Mekke’ye yerleşiyor (ki bu adam aynı zamanda Kur’an’ı
kitap haline getiren dört kişilik komisyonun bir üyesiydi). Abdullah’a muhalif
olan Haccac Mekke’yi ablukaya alıyor, sonunda Abdullah katledilince Haccac onun
vücudunu parçalara ayırıp Emevi lideri Mervan b. Hakem’e gönderiyor.
Tarihi
kaynaklar, Haccac’ın yüzbinlerce insanı katlettiğini, onbinlercesini
hapsettiğini, hatta tutuklular arasındaki otuz bin kişinin sadece kadın
olduğunu yazıyorlar.
Meşhur Ömer b. Abdülaziz onun hakkında “Dünyadaki her toplum kendi kötü adamıyla ortaya çıksa, biz de Haccac’la
çıksak, kesinlikle kötülükte şampiyon oluruz” diyor.
Yine
aynı Ömer “Velit Şam’da halife, Haccac Irak’ta vali,
onun kardeşi Yemen valisi, Osman b. Hayyan Hicaz bölgesinden sorumlu ve Kurre
de Mısır’da idareci olursa, demek ki dünya zulümle dolmuştur” diyor.
Haccac hicri 74. yılında Medine’ye
gidince çoğu sahabilere hakaret ediyor. Bunlar arasında meşhur olanları
da var. Mesela Enes b. Malik, Sehl b. Sa’d ve Cabir b. Abdullah gibi.
Süleyman
b. Abdülmelik görevi devralınca, Haccac’ın zindanlara
attığı insanlardan, yalnız bir
günde 81 bin kişiyi tahliye ediyor.
En korkutucu bilgileri, Tarih-i Hamis yazarı ve Mesudi yazmışlardır.
Katlettiği insanların sayısı hakkında çok yüksek rakamlardan, mesela 170 bin ölü ve tutuklu sayısından söz
ediliyor. Tabi ki o zaman insan nüfusu bugünkü kadar fazla değildi.
Dolayısıyla o zaman için bu sayı çok
yüksek bir rakam.
Süyuti
gibi biri Kur’an’ın orijinal olmadığına ilişkin bu kadar bilgi sunmuşsa, artık gerisini düşünmek lazım.
bkz.
Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an
(Kur'an'ın Kökeni -2), (pdf-s.218-219).
46. (Zindana
varınca), “Yûsuf! Ey doğru sözlü! Rüyada yedi semiz ineği yedi zayıf ineğin
yemesi, bir de yedi yeşil başakla diğer yedi kuru başak hakkında bize yorum
yap. Ümid ederim ki (vereceğin bilgi ile) insanlara dönerim de onlar da (senin
değerini) bilirler” dedi.
47. Yûsuf dedi ki:
“Yedi yıl âdetiniz üzere ekin ekeceksiniz. Yiyeceğiniz az bir miktar hariç,
biçtiklerinizi başağında bırakın.”
48. “Sonra bunun
ardından yedi kurak yıl gelecek, saklayacağınız az bir miktar hariç bu yıllar
için biriktirdiklerinizi yiyip bitirecek.”
49. “Sonra bunun
ardından insanların yağmura kavuşacağı bir yıl gelecek. O zaman (bol rızka
kavuşup) şıra ve yağ sıkacaklar.”
50. Kral, “Onu bana
getirin” dedi. Elçi, Yûsuf’a gelince (Yûsuf) dedi ki: “Efendine dön de,
ellerini kesen o kadınların derdi ne idi, diye sor. Şüphesiz Rabbim onların
hilesini hakkıyla bilendir.”
51. Kral, kadınlara,
“Yûsuf’tan murad almak istediğiniz zaman derdiniz ne idi?” dedi. Kadınlar,
“Hâşâ! Allah için, biz onun bir kötülüğünü bilmiyoruz” dediler. Aziz’in karısı
ise, “Şimdi gerçek ortaya çıktı. Ondan ben murad almak istedim. Şüphesiz Yûsuf
doğru söyleyenlerdendir” dedi.
52. (Yûsuf), “Benim
böyle yapmam, Aziz’in; yokluğunda, benim kendisine hainlik etmediğimi ve
Allah’ın, hainlerin tuzaklarını başarıya ulaştırmayacağını bilmesi içindi”
dedi.
53. “Ben nefsimi
temize çıkarmam, çünkü Rabbimin merhamet ettiği hariç, nefis aşırı derecede
kötülüğü emreder. Şüphesiz Rabbim çok bağışlayandır, çok merhamet edendir”
dedi.
54. Kral, “Onu bana
getirin, onu özel olarak yanıma alayım”, dedi. Onunla konuşunca dedi ki:
“Şüphesiz bugün sen yanımızda yüksek makam sahibi ve güvenilir bir kişisin.”
55. Yûsuf, “Beni
ülkenin hazinelerine bakmakla görevlendir. Çünkü ben iyi koruyucu ve bilgili
bir kişiyim” dedi.
56. Böylece Yûsuf’a,
dilediği yerde oturmak üzere ülkede imkân ve iktidar verdik. Biz rahmetimizi
istediğimize veririz ve iyi davrananların mükâfatını zayi etmeyiz.
57. Elbette ki,
ahiret mükâfatı, inananlar ve Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için daha
iyidir.
58. (Derken) Yûsuf’un
kardeşleri çıkageldiler ve yanına girdiler. Yûsuf onları tanıdı, onlar ise
Yûsuf’u tanımıyorlardı.
59. Yûsuf, onların
yüklerini hazırlatınca dedi ki: “Sizin baba bir kardeşinizi de bana getirin.
Görmüyor musunuz, ölçeği tam dolduruyorum ve ben misafir ağırlayanların en
iyisiyim.”
60. “Eğer onu bana
getirmezseniz, artık benim yanımda size verilecek tek ölçek (zahire) bile
yoktur ve bir daha da bana yaklaşmayın.”
61. Dediler ki: “Onu
babasından isteyeceğiz ve muhakkak bunu yaparız.”
62. Yûsuf, adamlarına
dedi ki: “Onların ödedikleri zahire bedellerini yüklerinin içine koyun. Umulur
ki ailelerine varınca onu anlarlar da belki yine dönüp gelirler.”
63. Onlar, babalarına
döndüklerinde, “Ey babamız! Bize artık zahire verilmeyecek. Kardeşimizi
(Bünyamin’i) bizimle gönder ki zahire alalım. Onu biz elbette koruruz” dediler.
64. Yakub onlara,
“Onun hakkında size ancak, daha önce kardeşi hakkında güvendiğim kadar
güvenebilirim! Allah en iyi koruyandır ve O, merhametlilerin en
merhametlisidir” dedi.
65. Yüklerini açıp
zahire bedellerinin kendilerine geri verildiğini gördüler. “Ey babamız! Daha ne
isteriz? İşte ödediğimiz bedeller de bize geri verilmiş. Onunla yine ailemize
yiyecek getirir, kardeşimizi korur ve bir deve yükü zahire de fazladan alırız.
Çünkü bu getirdiğimiz az bir zahiredir” dediler.
Not.1 “APAÇIK ARAPÇA” KUR’AN’DA YABANCI
KELİMELER:
Meryem 97, Taha 113, Şuara
193-195, 198-199, Yusuf 2, En’am 92, Zümer 28, Fussilet 3, 44, Şura 7, Zuhruf
2-3, Duhan 58, Ahkaf 12, Nahl 103, İbrahim 4, Rad 37: Bu ayetlerde (16 yerde)
Kur’an;
“Biz Kur’an’ı iyice anlayasınız diye apaçık Arapça indirdik”
diyor. Bir yerde;
“Arapça bilmeyene indirseydik, yine inanmazdı” diyor!
(Şuara 198-199). Bir yerde;
“‘Kur’an’ı bir insan öğretiyor’ dediklerini biliyoruz, o
kimsenin dili yabancıdır” diyor (Nahl 103).
Oysa; bu
ayetlerin (Yusuf 65, 72) Arapçasında geçen;
“BAİR” kelimesi Arapça değildir.
İbranice’dir ve “binek hayvanı (deve)” demektir (Arapça karşılığı bulunmasına
rağmen başka dilden alınmıştır. Çünkü
kaynak o dilde anlatılan/yazılan hikâyedir).
bkz. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın
Kökeni -2), (pdf-s.272).
66. Babaları,
“Kuşatılıp çaresiz durumda kalmanız hariç, onu bana geri getireceğinize dair
Allah adına sağlam bir söz vermedikçe, onu sizinle göndermeyeceğim” dedi. Ona
güvencelerini verdiklerinde, “Allah söylediklerimize vekildir” dedi.
67. Sonra da, “Ey
oğullarım! Bir kapıdan girmeyin, ayrı ayrı kapılardan girin. Ama Allah’tan
gelecek hiçbir şeyi sizden uzaklaştıramam. Hüküm ancak Allah’ındır. Ben O’na
tevekkül ettim.5 Tevekkül edenler de yalnız O’na tevekkül etsinler”
dedi.
68. Babalarının
emrettiği şekilde (ayrı kapılardan) girdiklerinde (bile) bu, Allah’tan gelecek
hiçbir şeyi onlardan uzaklaştıracak değildi. Sadece Yakub, içindeki bir dileği
ortaya koymuş oldu. Şüphesiz o, biz kendisine öğrettiğimiz için bilgi
sahibidir. Fakat insanların çoğu bilmezler.
69. Yûsuf’un huzuruna
girdiklerinde; o, kardeşi Bünyamin’i yanına bağrına bastı ve (gizlice) “Haberin
olsun ben senin kardeşinim, artık onların yaptıklarına üzülme” dedi.
70. Yûsuf, onların
yüklerini hazırlatırken su kabını kardeşinin yüküne koydurdu. Sonra da bir
çağırıcı şöyle seslendi: “Ey kervancılar! Siz hırsızsınız.”
71. Yûsuf’un
kardeşleri onlara dönerek, “Ne yitirdiniz?” dediler.
72. Onlar,
“Hükümdar’ın su kabını yitirdik. Onu getirene bir deve yükü ödül var. Ben buna
kefilim” dediler.
Not.1 “APAÇIK ARAPÇA” KUR’AN’DA YABANCI KELİMELER:
Meryem 97, Taha 113, Şuara
193-195, 198-199, Yusuf 2, En’am 92, Zümer 28, Fussilet 3, 44, Şura 7, Zuhruf
2-3, Duhan 58, Ahkaf 12, Nahl 103, İbrahim 4, Rad 37: Bu ayetlerde (16 yerde)
Kur’an;
“Biz Kur’an’ı iyice anlayasınız diye apaçık Arapça indirdik”
diyor. Bir yerde;
“Arapça bilmeyene indirseydik, yine inanmazdı” diyor!
(Şuara 198-199). Bir yerde;
“‘Kur’an’ı bir insan öğretiyor’ dediklerini biliyoruz, o
kimsenin dili yabancıdır” diyor (Nahl 103).
Oysa; bu
ayetlerin (Yusuf 65, 72) Arapçasında geçen;
“BAİR” kelimesi Arapça değildir.
İbranice’dir ve “binek hayvanı (deve)” demektir (Arapça karşılığı bulunmasına
rağmen başka dilden alınmıştır. Çünkü
kaynak o dilde anlatılan/yazılan hikâyedir).
bkz. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın
Kökeni -2), (pdf-s.272).
73. Dediler ki:
“Allah’a andolsun, siz de biliyorsunuz ki biz bu ülkede fesat çıkarmaya
gelmedik, hırsız da değiliz.”
74. Onlar, “Eğer
yalancı iseniz, hırsızlığın cezası nedir?” dediler.
75. Onlar da:
“Cezası, su kabı kimin yükünde bulunursa, o kimsenin kendisi(nin alıkonması)
onun cezasıdır. Biz zalimleri böyle cezalandırırız” dediler.
76. Bunun üzerine
Yûsuf, kardeşinin yükünden önce onların yüklerini aramaya başladı. Sonra su
kabını kardeşinin yükünden çıkardı. İşte biz Yûsuf’a böyle bir plan öğrettik.
Yoksa kralın kanunlarına göre kardeşini alıkoyamazdı. Ancak Allah’ın dilemesi
başka. Biz dilediğimiz kimsenin derecelerini yükseltiriz. Her ilim sahibinin
üstünde daha iyi bir bilen vardır.
77. Dediler ki: “Eğer
o çalmışsa, daha önce onun bir kardeşi de çalmıştı.” Yûsuf, bunu içinde sakladı
ve onlara belli etmedi. İçinden, “Siz kötü bir durumdasınız; anlattığınızı
Allah çok daha iyi biliyor” dedi.
78. Onlar, Yûsuf’a:
“Ey güçlü vezir! Bunun çok yaşlı bir babası var. Onun yerine bizden birini
alıkoy. Şüphesiz biz senin iyilik edenlerden olduğunu görüyoruz” dediler.
79. Yûsuf, “Malımızı
yanında bulduğumuz kimseden başkasını tutmaktan Allah’a sığınırız. Şüphesiz biz
o takdirde zulmetmiş oluruz” dedi.
80. Ondan ümitlerini
kesince, kendi aralarında konuşmak üzere bir kenara çekildiler. Büyükleri dedi
ki: “Babanızın Allah adına sizden söz aldığını, daha önce de Yûsuf hakkında
işlediğiniz kusuru bilmiyor musunuz? Artık babam bana izin verinceye veya
Allah, hakkımda hükmedinceye kadar buradan asla ayrılmayacağım. O,
hükmedenlerin en hayırlısıdır.”
81. “Siz babanıza
dönün ve deyin ki: “Ey babamız! Şüphesiz oğlun hırsızlık etti, biz ancak
bildiğimize şahitlik ettik. (Sana söz verdiğimiz zaman) gaybı (oğlunun
hırsızlık edeceğini) bilemezdik.”
82. “Bulunduğumuz
kent halkına ve aralarında olduğumuz kervana da sor. Şüphesiz biz doğru
söyleyenleriz.”
83. Yakub,
“Nefisleriniz sizi bir iş yapmağa sürükledi. Artık bana düşen, güzel bir
sabırdır. Umulur ki, Allah onların hepsini bana getirir. Çünkü O, hakkıyla
bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir” dedi.
84. Onlardan yüz
çevirdi ve, “Vah! Yûsuf’a vah!” dedi ve üzüntüden iki gözüne ak düştü. O artık
acısını içinde saklıyordu.
85. Oğulları,
“Allah’a yemin ederiz ki, sen hâlâ Yusuf’u anıp duruyorsun. Sonunda üzüntüden
eriyip gideceksin veya helâk olacaksın” dediler.
86. Yakub, “Ben tasa
ve üzüntümü ancak Allah’a arz ederim. Ben, Allah tarafından sizin bilmediğiniz
şeyleri bilirim” dedi.
87. “Ey oğullarım!
Gidin Yûsuf’u ve kardeşini araştırın. Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü
kâfirler topluluğundan başkası Allah’ın rahmetinden ümidini kesmez.”
88. Bunun üzerine
(Mısır’a dönüp) Yûsuf’un yanına girdiklerinde, “Ey güçlü vezir! Bize ve
ailemize darlık ve sıkıntı dokundu. Değersiz bir sermaye ile geldik. Zahiremizi
tam ölç, ayrıca bize sadaka ver. Şüphesiz Allah, sadaka verenleri
mükâfatlandırır” dediler.
Not.1 “APAÇIK ARAPÇA” KUR’AN’DA YABANCI
KELİMELER:
Meryem 97, Taha 113, Şuara
193-195, 198-199, Yusuf 2, En’am 92, Zümer 28, Fussilet 3, 44, Şura 7, Zuhruf 2-3,
Duhan 58, Ahkaf 12, Nahl 103, İbrahim 4, Rad 37: Bu ayetlerde (16 yerde)
Kur’an;
“Biz Kur’an’ı iyice anlayasınız diye apaçık Arapça indirdik”
diyor. Bir yerde;
“Arapça bilmeyene indirseydik, yine inanmazdı” diyor!
(Şuara 198-199). Bir yerde;
“‘Kur’an’ı bir insan öğretiyor’ dediklerini biliyoruz, o
kimsenin dili yabancıdır” diyor (Nahl 103).
Oysa; bu
ayetin Arapçasında geçen;
“MÜZCAT” kelimesi
Arapça değildir.
Berberice/Kıptice veya Farsça’dır, “az” anlamına gelir (Arapça
karşılığı bulunmasına rağmen başka dilden alınmıştır. Çünkü kaynak o dilde anlatılan/yazılan hikâyedir).
bkz. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın
Kökeni -2), (pdf-s.293).
89. Yûsuf dedi ki:
“Siz (henüz) cahil kimseler iken Yûsuf ve kardeşine neler yaptığınızı biliyor
musunuz?”
90. Kardeşleri,
“Yoksa sen, sen Yûsuf musun?” dediler. O da, “Ben Yûsuf’um, bu da kardeşim.
Allah, bize iyilikte bulundu. Çünkü, kim kötülükten sakınır ve sabrederse,
şüphesiz Allah iyilik yapanların mükâfatını zayi etmez” dedi.
91. Dediler ki:
“Allah’a andolsun, gerçekten Allah seni bize üstün kıldı. Gerçekten biz suç
işlemiştik.”
92. Yûsuf dedi ki:
“Bugün size kınama yok. Allah sizi bağışlasın. O, merhametlilerin en
merhametlisidir.
93. Bu gömleğimi
götürün de babamın yüzüne koyun ki, gözleri açılsın ve bütün ailenizi bana
getirin” dedi.
94. Kervan
(Mısır’dan) ayrılınca babaları, “Bana bunak demezseniz, şüphesiz ben Yûsuf’un
kokusunu alıyorum” dedi.
Not.1 Yukarıdaki
ayette (Yusuf 94) “Eğer bana bunak demezseniz Yusuf’un
kokusu geliyor” sözü mucize
anlamında kullanıyor. Tabi ki bunu demiş mi dememiş mi bu ayrı bir şey. Ancak Kuran bunu önemsiyor! bkz. Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal Kitaplar ve
Dinler, (pdf-s.153-154)
95. Onlar da,
“Allah’a yemin ederiz ki sen hâlâ eski şaşkınlığındasın” dediler.
96. Müjdeci gelip
gömleği Yakub’un yüzüne koyunca gözleri açılıverdi. Yakub, “Ben size, Allah
tarafından, sizin bilemeyeceğiniz şeyleri bilirim demedim mi?” dedi.
Not.1 Yukarıdaki
ayetlerde (Yusuf 93 ve 96) kaybolan bir gözün, üzerine atılan
bir bez parçasıyla tekrar hayatiyet kazanması, Kuran’da bir mucize olarak ele alınmıştır!
bkz.
Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal
Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.153)
97. Oğulları, “Ey
babamız! Allah’tan suçlarımızın bağışlanmasını dile. Biz gerçekten suçlu idik”
dediler.
98. Yakub, “Rabbimden
sizin bağışlanmanızı dileyeceğim. Şüphesiz O, çok bağışlayandır, çok merhamet
edendir” dedi.
99. (Mısır’a gidip)
Yûsuf’un huzuruna girdiklerinde; Yûsuf ana babasını bağrına bastı ve “Allah’ın
iradesi ile güven içinde Mısır’a girin” dedi.
100. Ana babasını
tahtın üzerine çıkardı. Hepsi ona (Yûsuf’a) saygı ile eğildiler. Yûsuf dedi ki:
“Babacığım! İşte bu, daha önce gördüğüm rüyanın yorumudur. Rabbim onu
gerçekleştirdi. Şeytan benimle kardeşlerimin arasını bozduktan sonra; Rabbim
beni zindandan çıkararak ve sizi çölden getirerek bana çok iyilikte bulundu.
Şüphesiz Rabbim, dilediği şeyde nice incelikler sergileyendir. Şüphesiz O,
hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.”
Not.1 Yukarıdaki
ayette (Yusuf 100) Yusuf’un annesiyle babasının en son
kendisine secde ettiklerini/ eğildiklerini yazıyor ve bu secde işi Yusuf 4.
ayette sözü edilen rüyanın bir sonucu olarak belirtiliyor. Oysa secde/eğilme işi ancak Allah’a yapılır.
Burada kelimeyi asıl anlamından uzaklaştırmak için zoraki yorumlar yapılsa da
bir kere kullanılan
kelime uygun değildir.
bkz.
Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal
Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.153).
101. Rabbim! Gerçekten
bana mülk verdin ve bana sözlerin yorumunu öğrettin. Ey gökleri ve yeri
yaratan! Dünyada ve ahirette sen benim velimsin. Benim canımı müslüman olarak
al ve beni iyilere kat.”
Not.1 Yusuf, İbranice bir kelime olup aslı Yosaf’tır.
Muhammed, Yahudilerin gönlünü almak, onları İslam’a kazandırmak için
Yusuf’un isminde değişiklik yaptığı gibi inancında da değişiklik
yapmıştır.
Yukarıdaki ayette (Yusuf 101) Yusuf’un en son Allah’a yalvararak “Ruhumu Müslüman olarak al” dediğini
yazıyor. Hâlbuki Yusuf Yahudi
dininin bir peygamberidir; Muhammed onun hem ismini, hem de dinini
değiştiriyor. bkz.
Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal
Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.153).
102. İşte bu (kıssa),
gayb haberlerindendir. Onu sana biz vahiy yolu ile bildiriyoruz. Yoksa onlar
tuzak kurarak işlerine karar verdikleri zaman sen onların yanında değildin.
103. Sen ne kadar
şiddetle arzu etsen de insanların çoğu inanacak değillerdir.
104. Hâlbuki sen buna
karşılık onlardan bir ücret de istemiyorsun. O (Kur’an) âlemler içinde ancak
bir öğüttür.
105. Göklerde ve yerde
nice deliller vardır ki yanlarına uğrarlar da onlardan yüzlerini çevirerek
geçerler.
106. Onların çoğu
Allah’a ancak ortak koşarak inanırlar.6
107. Yoksa Allah
tarafından kendilerini kuşatacak bir azabın gelmeyeceğinden veya onlar farkında
olmadan kıyametin ansızın gelip çatmayacağından emin mi oldular?
108. De ki: “İşte bu
benim yolumdur. Ben ve bana uyanlar bilerek Allah’a çağırırız. Allah’ın şanı
yücedir. Ben, Allah’a ortak koşanlardan değilim.”
109. Biz senden önce
de, memleketler halkından ancak kendilerine vahyettiğimiz birtakım erkekleri
peygamber olarak gönderdik. Yeryüzünde dolaşıp da, kendilerinden önce
gelenlerin akıbetlerinin nasıl olduğuna bakmadılar mı? Elbette ahiret yurdu
Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için daha iyidir. Hâlâ aklınızı kullanmıyor
musunuz?
110. Nihayet
peygamberler ümitlerini kesecek hâle gelip yalanlandıklarını düşündükleri
sırada, onlara yardımımız geldi de, böylece dilediğimiz kimseler kurtuluşa
erdirildi. Azabımız ise, suçlular topluluğundan geri çevrilemez.
111. Andolsun ki,
onların kıssalarında akıl sahipleri için ibret vardır. Kur’an, uydurulabilecek
bir söz değildir. Fakat kendinden öncekileri tasdik eden, her şeyi ayrı ayrı
açıklayan ve inanan bir toplum için de bir yol gösterici ve bir rahmettir.
Not.1 Yusuf
7, 111: Kuran Allah’ının, hiç faydası olmayan böyle
bir efsanenin (Yusuf-Züleyha) doğruluğunu teyit etmek için bizzat yemin ederek Kuran’ında
işlemesi, doğrusu tanrı için uygun
olmayan bir ifade. bkz.
Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal
Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.152).
Not.2 “KURAN’DAKİ YUSUF-ZÜLEYHA EFSANESİNİN KAYNAĞI”
Bu başlığı, okuyucu Muhammed’in Kuran’ı ne kadar Tevrat’tan
kopya ettiğini bilsin diye, 2. bir örnek olarak yazıyorum.
Tıpkı az önce Musa’dan verdiğim örnekler gibi. Yoksa Süleyman peygamberin
efsaneleri olsun, babası Davut’un olsun, Eyüp ve Kuran’da geçen diğer
peygamberlerin efsaneleri olsun hepsi Tevrat’tan alınmadır.
Maalesef
Müslümanların çoğu Yusuf-Züleyha efsanesi ile Kuran’da anlatılan diğer
efsanelerin kökenleri hakkında pek malumat sahibi değiller. Onlar, bunlar
hakkındaki bilgilerin gerçekten ilk defa Muhammed zamanında Kuran’ın
Allah’ı tarafından geldiğine inanırlar.
Hâlbuki Kur’an, Tevrat’la
karşılaştırıldığında görülecektir ki, ondaki hemen hemen tüm efsaneler %100 Tevrat’tan özetlenerek alınmıştır. Kabul edelim
ki bunlar ilk defa Muhammed zamanında Kuran’la ortaya atıldı; yine bir şey
değişmez. Çünkü bunlarda insanın
hayrına bir şey yoktur. Ama bununla birlikte bunlar Kuran’ın ortaya
attığı yeni şeyler değildir.
Bu arada şunu da
belirteyim ki, bugün elde bulunan Tevrat
kitabı, Muhammed zamanında yazılı
bir kaynak olarak piyasada bulunuyordu, Muhammed
ondan yararlandığı gibi isteyen herkes de yararlanabiliyordu. Hatta bu
efsaneleri kopya etmek için ille de okuryazar olmak gerekmiyordu. Çünkü Tevrat
kültürü bölge insanları tarafından yaşandığı için herkes onu
biliyordu, hayatın bir parçası haline gelmişti.
Örneğin
Yahudi asıllı Ebu Hureyre okur-yazar olmadığı halde Tevrat’ta olup
bitenleri duyduğu gibi ezberlemişti; Müslüman olunca bu sefer
Muhammed’in hadisleridir diye İslam kültürüne geçirdi. Zaten Muhammed’in
getirdikleriyle Yahudilik arasında pek fark olmadığı için (hani kitabın
başından beri açıklıyoruz) kimse, Ebu Hureyre gibi kişilerin hadistir
dedikleri sözlerine itiraz etmiyordu.
Bilindiği gibi Kuran 114
sure/bölümden oluşmaktadır. Yusuf-Züleyha efsanesinin anlatıldığı
bölümün adı ise -Ağırlıklı olarak bu hikâyeden söz ettiği için- “Yusuf” suresi diye geçiyor ve
toplam olarak 111 ayettir.
Bunu, Muhammed henüz Mekke’de
iken ortaya atmıştır. Bu surede 3. ayetten 103. ayete kadar
geçen bölüm ile 111. ayette direkt olarak; geriye kalan 9 ayette
de dolaylı olarak Yusuf-Züleyha
efsanesi anlatılmıştır.
Yusuf suresinde bu
efsaneye yaklaşık olarak 100 (yüz) ayet/cümle ayrılmışken; Tevrat’ta
Tekvin bölümü 37. babdan 50. baba kadar yaklaşık olarak 450
ayet/cümle buna ayrılmıştır. Öz bir ifadeyle, bu efsane hakkında Kuran’da
dile getirilen, Tevrat’ta var
olanın ancak 1/5’i ve özetin özetidir.
bkz. Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal Kitaplar ve
Dinler, (pdf-s.147-148)
DİPNOTLAR (Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Dipnotları)
1. Bu harflerle ilgili
olarak Bakara sûresinin ilk âyetinin dipnotuna bakınız.
2. Bu âyet, “Elif, Lâm,
Râ. Bunlar, açıklayıcı Kitab’ın âyetleridir” şeklinde de tercüme edilebilir.
3. Yûsuf ile Bünyamin
bir anadan, diğer kardeşler ise başka anadan idiler.
4. Âyetin bu kısmı,
“Zaten onu hemen elden çıkarmak istiyorlardı” şeklinde de tercüme edilebilir.
5. Tevekkül, bir iş
konusunda yapılması gereken her şeye başvurduktan sonra, o işin sonucunu
Allah’a havale ederek O’na güvenmektir.
6. Müşrikler, Allah’ın
varlığına inanmakla birlikte, ilâh edindikleri kimseleri veya şeyleri Allah ile
aralarında aracı ilâhlar olarak kabul ederler veya ancak Allah’a nisbet
edilebilecek nitelikleri ilâh edindikleri bu şeylere verirler. (Konu ile ilgili
olarak bakınız: Zümer sûresi, âyet, 3)
HİCR | SEMÛD KAVMİNİN YAŞADIĞI YER
KAYNAK KİTAPLARIN LİNKLERİ
1. Arif Tekin, Kur'an'ın Kökeni 2. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın Kökeni -2) 3. Arif Tekin, Sümerlerden İslam'a Kutsal Kitaplar ve Dinler 4. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Hz. Muhammed'in Ölümü 5. Muazzez İlmiye Çığ, Kuran, İncil ve Tevrat’ın Sumerdeki Kökeni |