50- GECELEYİN YÜRÜTMEK | İSRÂ (BENÎ
İSRÂİL) (Kitap Sırası-17)
Şefkatle merhamet
eden Allah’ın adıyla.
1. Kendisine
âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye kulunu (Muhammed’i) bir gece
Mescid-i Haram’dan çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa’ya götüren
Allah’ın şanı yücedir. Hiç şüphesiz O, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.1
Not.1 Hz.
Muhammed’in karılarından Ayşe
bugünkü saf Müslümanların inandığı gibi, pek de dine inanan biri değildi. Bu ayetle ilgili olarak “Aslında Muhammed bedeniyle/fiziki olarak
göklere çıkmamıştır; o ancak rüya
yoluyla bunları anlatıyor” diyor. Kaynak: Arif Tekin,
Bilinmeyen Yönleriyle Hz. Muhammed'in
Ölümü, (pdf-s.54); İslami Kaynaklar:
Arif Tekin’in kitabında.
Not.2 Fil
1, İsra 1:
a) İsra 1’de “çevresini mübarek kıldığımız o ‘Mescid-i
Aksa’” şeklinde somut bir ifade ile belirtildiği gibi Mescid-i Aksa Allah katında öylesine önemlidir ki, Muhammed göklere
çıkınca, ta Mekke’den bir gecede oraya uğrar, aynı gecede göklere çıkar.
b) Yine buna ek olarak, Maide 82’de Allah bizzat yemin
ederek özetle, “Andolsun ki
Yahudiler, müminlerin azılı düşmanlarıdır...” diyor. Yine Kur’an’ın Allah’ı
Maide 64’te “Biz Yahudiler arasına kıyamete kadar sürecek kin ve düşmanlık
bıraktık” deyip onlar hakkında farklı bir olumsuzluktan söz ediyor.
c) Şunu söylemeye çalışıyorum:
Mademki Mescid-i Aksa Kur’an’ın Allah’ı katında o kadar önemlidir ve mademki
Yahudiler de Kur’an’a göre müminlerin azılı düşmanlarıdır ve mademki Mescid-i Aksa’nın bugünkü işgali de
Kur’an’a aykırıdır; o halde
Kur’an’ın Allah’ı onları çoktan yok etmeliydi! Evet, Kuran’daki
bilgilere göre Allah çoktan yok etmeliydi!
d) Acaba Allah katında Kâbe’nin işgali, bugün sömürülen, nükleer silahla,
teknolojinin bütün araç gereçleriyle öldürülen/yok edilen mazlum insanlardan daha mı önemliydi ki, Kâbe için Ebabil kuşları gönderdi (Fil
Suresi) de bugünkü vahşete-mezalime...
gelince seyirci kalıyor?
e) Anlaşılan, eğer bugün de
peygamberlik formülü olsaydı Kur’an’ın Allah’ı, her gün meydana gelen
tabiat olaylarını kendi kitaplarında işler, bununla insanları korkuturdu.
bkz.
Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal
Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.166-167).
2. Mûsâ’ya Kitab’ı
(Tevrat’ı) verdik ve onu, “Benden başkasını vekil edinmeyin” diyerek,
İsrailoğullarına bir rehber yaptık.
3. Ey kendilerini
Nûh ile birlikte (gemide) taşıdığımız kimselerin çocukları! Gerçek şu ki, o çok
şükreden bir kuldu.
4. Biz, Kitap’ta
(Tevrat’ta) İsrailoğullarına, “Yeryüzünde muhakkak iki defa bozgunculuk
yapacaksınız ve büyük bir kibre kapılarak böbürleneceksiniz” diye hükmettik.
5. Nihayet bu iki
bozgunculuktan ilkinin zamanı gelince (sizi cezalandırmak için) üzerinize, pek
güçlü olan birtakım kullarımızı gönderdik. Onlar evlerinizin arasına kadar
sokuldular. Bu, herhâlde yerine gelmesi gereken bir va’d idi.
6. Sonra onlara
karşı size tekrar egemenlik verdik. Mallar ve çocuklarla sizi güçlendirdik;
sayınızı daha da çoğalttık.
7. İyilik ederseniz
kendinize iyilik etmiş olursunuz, kötülük yaparsanız yine kendinize yapmış
olursunuz. İkinci bozgunculuğun zamanı gelince, yüzünüzü kara etsinler, daha
önce girdikleri gibi yine mescide (Beyt-i Makdis’e) girsinler ve ellerine
geçirdikleri her şeyi yerle bir etsinler diye (üzerinize yine düşmanlarınızı
gönderdik.)
Not.1 “APAÇIK ARAPÇA” KUR’AN’DA YABANCI
KELİMELER:
Meryem 97, Taha 113, Şuara
193-195, 198-199, Yusuf 2, En’am 92, Zümer 28, Fussilet 3, 44, Şura 7, Zuhruf
2-3, Duhan 58, Ahkaf 12, Nahl 103, İbrahim 4, Rad 37: Bu ayetlerde (16 yerde)
Kur’an;
“Biz Kur’an’ı iyice anlayasınız diye apaçık Arapça indirdik”
diyor. Bir yerde;
“Arapça bilmeyene indirseydik, yine inanmazdı” diyor!
(Şuara 198-199). Bir yerde;
“‘Kur’an’ı bir insan öğretiyor’ dediklerini biliyoruz, o
kimsenin dili yabancıdır” diyor (Nahl 103).
Oysa; bu
ayetlerin (Furkan 39, İsra 7) Arapçasında geçen;
“TETBİR/YÜTEBBİRÜ”
kelimesi Arapça değildir.
Berberice/Kıptice’dir, “bozmak, tahrip etmek, kırıp geçmek” anlamına gelir (Arapça karşılığı
bulunmasına rağmen başka dilden alınmıştır. Çünkü kaynak o dilde anlatılan/yazılan hikâyedir).
bkz. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın
Kökeni -2), (pdf-s.292).
8. Umulur ki
Rabbiniz size merhamet eder. Eğer yine eski duruma dönerseniz, biz de (cezaya)
döneriz. Biz cehennemi kâfirlere bir zindan yapmışızdır.
9-10. Gerçekten bu
Kur’an en doğru olan yola götürür ve iyi işler yapan mü’minler için büyük bir
mükâfat olduğunu ve ahirete inanmayanlar için elem dolu bir azap
hazırladığımızı müjdeler.
11. İnsan hayra dua
eder gibi şerre dua eder. İnsan çok acelecidir.
12. Biz geceyi ve
gündüzü (kudretimizi gösteren) iki alâmet yaptık. Rabbinizden lütuf
isteyesiniz, yılların sayısını ve hesabını bilesiniz diye gece alametini
giderip gündüz alametini aydınlatıcı kıldık. İşte biz her şeyi açıkça anlattık.
13. Her insanın
amelini boynuna yükledik.2 Kıyamet günü kendisine, açılmış olarak
karşılaşacağı bir kitap çıkaracağız.
14. “Oku kitabını!
Bugün hesap sorucu olarak sana nefsin yeter” denilecektir.
15. Kim doğru yolu
bulmuşsa, ancak kendisi için bulmuştur; kim de sapıtmışsa kendi aleyhine
sapıtmıştır. Hiçbir günahkâr, başka bir günahkârın günah yükünü yüklenmez. Biz,
bir peygamber göndermedikçe azap edici değiliz.3
16. Biz bir memleketi
helâk etmek istediğimizde, onun refah içinde yaşayan şımarık elebaşlarına
(itaati) emrederiz de4 onlar orada kötülük işlerler. Böylece o
memleket hakkındaki hükmümüz gerçekleşir de oranın altını üstüne getiririz.
Not.1 Furkan 38, İsra 15, 16, Fussilet 13, 16, Ahkaf 27, Ankebut
38, Hac 44, Muhammed 13: “Tanrı
kızmaya görsün, kendi ülkesi bile olsa yakıp yıktırır” teması çok tanrılı Sumer Uygarlığından
kaynaklanmaktadır. Bu temalar başta Tevrat olmak üzere diğer inanç sistemleri
üzerinden İslam’a geçmiştir. bkz. Muazzez İlmiye Çığ, Kuran, İncil ve Tevrat’ın Sumerdeki Kökeni,
(pdf-s.17).
17. Nûh’tan sonra da
nice nesilleri helâk ettik. Kullarının günahlarını hakkıyla bilici ve görücü
olarak Rabbin yeter.
18. Kim bu geçici
dünyayı isterse orada ona, (evet) dilediğimiz kimseye dilediğimiz kadar hemen
veririz. Sonra da cehennemi ona mekân yaparız. O, buraya kınanmış ve Allah’ın
rahmetinden kovulmuş olarak girer.
19. Kim de mü'min
olarak ahireti ister ve ona ulaşmak için gereği gibi çalışırsa, işte bunların
çalışmalarının karşılığı verilir.
20. Rabbinin
lütfundan her birine; onlara da, bunlara da veririz. Rabbinin lütfu (hiç
kimseye) yasaklanmış değildir.
21. Bak nasıl,
onların kimini kimine üstün kıldık. Elbette ahiretteki dereceler daha büyüktür,
üstünlükler daha büyüktür.
22. Allah ile
birlikte başka bir tanrı edinme, yoksa kınanmış ve yalnızlığa itilmiş olarak
kalırsın.
23. Rabbin,
kendisinden başkasına asla ibadet etmemenizi, anaya-babaya iyi davranmanızı
kesin olarak emretti. Eğer onlardan biri, ya da her ikisi senin yanında
ihtiyarlık çağına ulaşırsa, sakın onlara “öf!” bile deme; onları azarlama;
onlara tatlı ve güzel söz söyle.
24. Onlara merhamet
ederek tevazu kanadını indir ve de ki: “Rabbim! Tıpkı beni küçükken koruyup
yetiştirdikleri gibi sen de onlara acı.”
25. Rabbiniz,
içinizde olanı en iyi bilendir. Eğer siz iyi kişiler olursanız, şunu bilin ki
Allah tövbeye yönelenleri çok bağışlayandır.
Not.1 İsrâ
23-25: Sümer kanunlarında (örneğin Hammurabi,
Ana İttusu vd.), anne-babaya gösterilmesi gereken hürmet ve saygı konusu
Kur’an gibi sadece sözlü bir nasihatle geliştirilmemiş; tersine, anne babasına
karşı gelen evlada uygulanması gereken
cezadan da söz edilmiştir. Kaynak:
Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal
Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.30-31).
26. Akrabaya, yoksula
ve yolda kalmış yolcuya haklarını ver, fakat saçıp savurma. [26. âyet Medine
dönemine aittir.]
Not.1 Hz.
Muhammed Hayber savaşından sonra (savaşsız) elde edilen Fedek sayfiye köyünü bu ayet oluşturulduğu sırada henüz
hayatta iken kızı Fatma’ya hibe etmişti.
Ancak Halife Ebubekir bu Fedek’i de Fatma’ya vermedi. Kaynak: Arif Tekin, Bilinmeyen
Yönleriyle Hz. Muhammed'in Ölümü, (pdf-s.78); İslami Kaynaklar: Arif Tekin’in kitabında.
27. Çünkü saçıp
savuranlar şeytanların kardeşleridir. Şeytan ise Rabbine karşı çok nankörlük
etmiştir.
28. Eğer Rabbinden
umduğun bir rahmeti istemek için onlardan yüz çevirecek olursan, o zaman onlara
yumuşak bir söz söyle.5
29. Eli sıkı olma,
büsbütün eli açık da olma. Sonra kınanır ve çaresiz kalırsın.6
30. Şüphesiz Rabbin,
dilediğine rızkı bol bol verir ve (dilediğine) kısar. Çünkü O, gerçekten
kullarından haberdardır ve onları görmektedir.
31. Yoksulluk
korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin. Onları da, sizi de biz rızıklandırırız.
Onları öldürmek gerçekten büyük bir günahtır.
Not.1 KUR’AN’IN EKONOMİK POLİTİKASI:
a) İsrâ 30, 31, En’âm 151, Sebe’
36, 39, Zümer 52, Şûrâ 12, 19, Zuhruf 32, 33-35, Nahl 71, 112, İbrahim 7, Rûm
28, 37, Ankebût 62, Ra’d 26, Bakara 212, Âl-i İmrân 27, 37, Talâk 3, Nûr 38 vb:
Bu ve benzeri ayetlere göre fakirlikle zenginlik bir kader işidir,
Allah’ın takdiridir.
Bunların çalışmayla sağlanamayacağı gayet net bir ifadeyle beyan ediliyor. (pdf-s.222-226).
b) Müzzemmil 20, Leyl 8-10, Sebe’
39, İnsan 8, Bakara 245, Haşr 9, Teğabün 16-17, Mâide 12, Hadîd 11, 18: Allah bu ayetlerde yoksullara yardımı, sadakayı, Allah’a güzel bir borç
vermeyi*, çalışmayı övüyor.
(*burada güya muhtaç olanlara Allah rızası için borç vermek kastedilmiş)
Allah, “Ey insanlar! Çalışın,
kimseye yük olmayın, emeğinizle yaşayın...” dese bile, bunun bir anlamı
olamaz. Çünkü insanın çalışabileceği iş alanı yok denecek kadar azdır; var
olanı da onun ihtiyaçlarını karşılayamaz durumdadır. (pdf-s.233-234).
c) Allah (a)’daki ayetlerde beyan ettiği gibi insanlar arasındaki eşitsizliğin sorumluluğunu kendi üzerine aldığı
halde, (b)’deki ayetlerde çelişkili
bir ifadeyle çalışmayı övüyor.
(pdf-s.233-234).
d) Allah’ın, hem “Zenginlikle fakirliğin dağıtımı bana aittir,
ben kimisini kimisine uşak-işçi olarak
yarattım” (Zuhruf 32) demesi,
hem sık sık “benim adıma, benim namı
hesabıma yoksullara borç olarak bir şeyler verin, ben de size öbür dünyada karşılığını vereyim” demesi, hem de “eğer siz başkasına verirseniz ben onun
yerini doldururum” şeklinde beyanatta bulunması, haklı olarak o günkü Medineli Yahudilerin, “Allah’ın eli bağlıdır (Allah
cimridir, kendisi muhtaçlara vermiyor da bizden borç istiyor...)” demelerine neden olmuştu (Mâide 64).
İlginçtir ki, Allah onların bu sözüne karşı kızarak,
“Vay eliniz bağlanası, vay lanet
olası” şeklinde bedduada bulunuyor. Yahudilerin bugünkü haline bakıldığında onun bedduasının kabul
edilip edilmediği de ortada.
(pdf-s.233-234).
e) Çok ilginçtir ki, hadislere göre yoksullar çözüm isterken, o (Muhammed) kendilerine
tespih çekmelerini öneriyor ve onları bu şekilde tatmin etmeye çalışıyor.
(pdf-s.235).
f) Kur’an, insanlara sadaka vermeyi
önerirken, Muhammed’den 1122 yıl önce
(m-ö. 551) ölen Konfüçyüs, “Sen bir insana balık yedireceğine ona balık
avlanmayı öğret; böylece sen de
kurtul, o da kurtulsun”, deyip konu hakkında daha mantıklı, daha adil ve sosyal barış
için daha uygun bir öneri getirmiş; üstelik “Ey ahali! haberiniz olsun, ben bu bilgileri Allah’tan alıyorum” şeklinde söylediklerini Allah’a mal etmemiştir.
(pdf-s.236).
Kaynak: Arif
Tekin, Kur'an'ın Kökeni,
(pdf-s.222-236).
Not.2 İsrâ
31, En’âm 151, Şûrâ 19, Nahl 112, İbrahim 7, Bakara 212, Âl-i İmrân 27, 37,
Talâk 3, Nûr 38:
Bu ve benzeri ayetlere göre Allah’ın Müslümanları bugünkü perişan
durumdan kurtarması gerekirdi; hele gayrimüslimleri bu kadar zengin yapmamalıydı. Bu mezalime
seyirci kalmasının anlamı nedir?
bkz. Arif Tekin, Kur'an'ın Kökeni, (pdf-s.225).
32. Zinaya
yaklaşmayın. Çünkü o, son derece çirkin bir iştir ve çok kötü bir yoldur. [32 ve 33. âyetler Medine dönemine aittir.]
Not.1 Zina
ile ilgili ayetler: Furkan 68, İsra 32, Nisa 15-16, Nur 2-3, 4-9, 13,
Mümtehine 12.
Sumer mitolojisinde Hammurabi
kanunlarında (md.129,130) bir erkek, henüz baba evinde
olan bir kızla zor kullanarak zina yaptığında öldürülür,
kadınsa serbest bırakılırdı. Evli olan bir bayan başkasıyla yatarken
yakalansaydı, hem kendisi, hem de onunla cinsi ilişkiye giren erkek
bağlanıp suya atılırlardı.
Esnunna
kanunlarında (md.
26) “Başkasının nişanlısıyla yatan bir insanın cezası idamdı”. Orta Asur kanunlarında bazı durumlarda
zinanın cezası ölümdü. Bir kadını öpmenin cezası bile ağırdı: Öpen
kişinin alt dudağı balta ile kesilirdi (Orta Asur kanunları, md. 9/A,15/A,
55/A md. 56/A).
Tevrat’ta
zina suçunun cezası ölümdür. Evlenen bir kız bakire çıkmazsa, halk toplanır, babasının
evi önünde onu taşlayarak/recimle öldürür. Sormak lâzım; acaba Tevrat ve
Kur’an’ın tanrısı erkeklerin bekâretini nasıl, hangi yöntemle kontrol
altına alır?
İncil’de: Zinadan dolayı insan öldürülür diye somut bir
açıklama yok; sadece zinanın kötülüğü dile getirilmiştir
Kur’an’da: Doğrusu
zina konusunda Muhammed’in yaptıklarıyla Kur’an’daki bilgiler birbirlerini pek
tamamlamıyor. Kur’an’da birkaç yerde zinanın kötülüğünden, insanların ona
yaklaşmamasından söz ediliyor; ancak taşlanarak öldürme gibi ağır
cezadan söz edilmiyor. Artık Kur’an yazıldığı zaman recimle insan
öldürme meselesi bilerek mi kayda geçmemiş, unutulmuş mu veya bunun başka
nedenleri mi var bu pek bilinmiyor; kesin
bilinen bir şey var ki, Muhammed zinadan dolayı birçok insanı recimle
(taşlama yöntemiyle) infaz etmiştir. Zina cezasıyla ilgili Kur’an’da var
olan ceza yöntemi Nur 2’de şöyle açıklanır: “Zina yapan kadın ve erkeğe yüzer
değnek vurun.”
Şunu da belirteyim ki,
kamçıyla ceza verme yöntemi
Sümerlerde de yaygındı; doğrusu, Kur’an’ın
bu uygulaması da geçmişe dayanır. Hammurabi
“Bir insan kendinden büyük olan birine tokat atarsa, toplum içinde ona
öküz kuyruğundan 60 kamçı vurulur” diye kanununa yazmıştı (md. 202). Az önce
belirtildiği gibi Kur’an nasıl bu ceza toplum içinde uygulansın demişse,
aynısını Sümerler de uyguluyordu. Kur’an’da değnek cezası dışında herhangi bir
cezadan söz edilmiyor.
bkz. Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal Kitaplar ve
Dinler, (pdf-s.112-116)
Not.2 Zorla yapılan bir zina olayının cezası
hem Tevrat’ta, hem de Sümer kanunlarında belirtilmiştir; fakat Kuran’da buna değinilmemiştir.
33. Haklı bir sebep
olmadıkça, Allah’ın, öldürülmesini haram kıldığı cana kıymayın. Kim haksız yere
öldürülürse, biz onun velisine yetki vermişizdir. Ancak o da (kısas yoluyla)
öldürmede meşru ölçüleri aşmasın. Çünkü kendisine yardım edilmiştir.
Not.1 İsra
33, Bakara 178–179, Maide 32-33, 45: Kısas
ve ağır ceza ayetleri (öldürme,
sürgün etme vb) çok tanrılı Sumer
mitolojisinden (Hammurabi Kanunlarından) Tevrat’a, oradan da Kur’an’a
geçmiştir.
Kur’an tanrısının, bazı suçlular için, “Onları asın, eller ve bacaklarını çapraz
olarak kesin” demesi, aslında Kur’an’ın
kimden geldiği sorusuna çok
açık bir yanıttır.
bkz. Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal Kitaplar ve
Dinler, (pdf-s.107-109, 127-128).
Not.2 Cinayet
işleyen kişinin yakalanıp öldürülenin
akrabasına teslim edilerek gerekenin onlar tarafından yapılması
prensibi, hem Kur’an’la Tevrat’ta, hem
de Asur kanunlarında ortak olarak
işlenmiştir (Asur Kanunları,
Tablet B, md.2). bkz. Arif Tekin, Sümerlerden
İslam’a Kutsal Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.127)
34. Rüştüne
erişinceye kadar, yetimin malına ancak en güzel şekilde yaklaşın, verdiğiniz
sözü de yerine getirin. Çünkü söz (veren sözünden) sorumludur.
35. Ölçtüğünüzde
ölçmeyi tam yapın, doğru terazi ile tartın. Bu daha hayırlı, sonuç bakımından
daha güzeldir.
Not.1 ŞAİR KUSS BİN SAİDE: Bu ayetteki “Ölçtüğünüz zaman tastamam ölçün ve doğru terazi ile tartın” cümlesi harfiyen şair Kuss bin Saide’den alınmıştır.
Bunu bizzat Hz. Muhammed kendisi anlatıyor: “Bir gün ben onu Ukaz panayırında gördüm,
kırmızı bir deve üzerindeydi ve halka hitaben çok hararetli, ilginç bir konuşma
yaptı. Onun o günkü konuşmasını hiç unutamıyorum.” diyor ve bu cümle dahil
diğer konuşmalarını anlatıyor.
Bu cümleler daha sonra ayet olarak kullanılmıştır.
Bu şair miladi 600’de vefat ederken henüz Muhammed peygamberlik iddiasında bulunmamıştı; bundan on yıl sonra peygamber oluyor. Kuss, konuşmasının başında,
giden bir daha gelmiyor, yaratılması gereken de sürekli yaratılıyor. Gidenler
halinden memnunlar mı ki sesleri çıkmıyor veya unutuldular mı bilemiyorum, diyor.
Kuss’un, gökte haber var, yerde ibret
var sözünden sonra, Muhammed onun bazı önemli açıklamalarını o gelen heyete
anlatıyor.
Kuss
Hıristiyan’dı;
ancak arayışlar içindeydi, yeni bir
din peşindeydi. Daha doğrusu “ben
peygamberim, bana vahiy geldi” demeye hazırlanıyordu. Ancak yaşlıydı ömrü buna yetmedi.
Demek ki o zaman ben peygamberim fikri bir kültür gibiydi.
Bunu iyi yürüten, başaran kendini ilan ederdi. Müseyleme ve Tuleyha
gibileri de o dönem peygamberliğini
ilan edenler arasındaydı.
Bu şairden alınan diğer cümleler ve şiirlerinden benzer alıntılar
için...
...bkz.
Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an
(Kur'an'ın Kökeni -2), (pdf-s.46-50).
Tabi Şair Kuss’un bu sözü de kendisine ait değildir, asıl kaynak
Sümer mitolojisidir.
Not.2 “APAÇIK ARAPÇA” KUR’AN’DA YABANCI
KELİMELER:
Meryem 97, Taha 113, Şuara
193-195, 198-199, Yusuf 2, En’am 92, Zümer 28, Fussilet 3, 44, Şura 7, Zuhruf
2-3, Duhan 58, Ahkaf 12, Nahl 103, İbrahim 4, Rad 37: Bu ayetlerde (16 yerde)
Kur’an;
“Biz Kur’an’ı iyice anlayasınız diye apaçık Arapça indirdik”
diyor. Bir yerde;
“Arapça bilmeyene indirseydik, yine inanmazdı” diyor!
(Şuara 198-199). Bir yerde;
“‘Kur’an’ı bir insan öğretiyor’ dediklerini biliyoruz, o
kimsenin dili yabancıdır” diyor (Nahl 103).
Oysa; bu
ayetlerin (Şuara 182, İsra 35) Arapçasında geçen;
“KISTAS” kelimesi
Arapça değildir.
Rumca’dır, “adalet” anlamında kullanılmıştır (Arapça
karşılığı bulunmasına rağmen başka dilden alınmıştır. Çünkü kaynak o dilde anlatılan/yazılan hikâyedir).
bkz. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın
Kökeni -2), (pdf-s.295).
36. Hakkında kesin
bilgi sahibi olmadığın şeyin peşine düşme. Çünkü kulak, göz ve kalp, bunların
hepsi ondan sorumludur.
37. Yeryüzünde
böbürlenerek yürüme. Çünkü sen yeri asla yaramazsın, boyca da dağlara asla
erişemezsin.
38. Bütün bu
sayılanların kötü olanları, Rabbinin katında sevimsiz şeylerdir.
39. Bunlar, Rabbinin
sana vahyettiği bazı hikmetlerdir. Allah ile birlikte başka ilâh edinme. Sonra
kınanmış ve Allah’ın rahmetinden kovulmuş olarak cehenneme atılırsın.
40. Rabbiniz erkek
çocukları size seçip-ayırdı da kendisine meleklerden kız çocukları mı edindi?
Gerçekten çok büyük bir söz söylüyorsunuz.7
41. Andolsun biz,
onlar düşünüp öğüt alsınlar diye (gerçekleri) bu Kur’an’da değişik biçimlerde
açıkladık. Fakat bu, onların ancak kaçışlarını artırıyor.
42. De ki: “Eğer
onların iddia ettiği gibi, Allah’la beraber (başka) ilâhlar olsaydı, o zaman o
ilâhlar da Arş’ın sahibine ulaşmak için elbette bir yol ararlardı.8
43. Allah, her türlü
eksiklikten uzaktır, onların söylediklerinin ötesindedir, yücedir.
44. Yedi gök, yer ve
bunların içinde bulunanlar Allah’ı tespih ederler. Her şey O’nu hamd ile tespih
eder. Ancak, siz onların tespihlerini anlamazsınız. O, halîm’dir (hemen
cezalandırmaz, mühlet verir), çok bağışlayandır.
Not.1 İsra 44, Fussilet 12, Müminun 17, 86,
Mülk 3, Nebe 12, Bakara 29, Talak 12: Bu ayetlerde yerkürenin “7
kat” olduğu yazıyor. Gerek İslam’da ve gerekse Tevrat’la Sümer
mitolojisinde ortak olarak kullanılan 7
(yedi) rakamı dikkat çekicidir. Sümerlerde 7 kapı, 7 tanrısal yasa, 7 dağ
aşmak, 7 cehennem kapısı, 7 ağaç... gibi terimler sıkça kullanılıyordu. Bu
inanç da çok tanrılı Sumer Uygarlığından
kaynaklanmaktadır. bkz.
Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal
Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.55-56).
45. Kur’an
okuduğunda, seninle ahirete inanmayanların arasına gizli bir perde çekeriz.
46. Kur’an’ı
anlamamaları için kalpleri üzerine perdeler, kulaklarına da ağırlık koyarız.
Kur’an’da (ibadete lâyık ilâh olarak) sadece Rabbini andığın zaman arkalarına
dönüp kaçarlar.9
Not.1 Müddessir
31, Araf 155, 178, Fatır 8, Kasas 56, İsra 46, 97, Yunus 99-100, Hud 118-119,
En’am 39, 107, 111, 125, 137, 149, Zümer 36-37, Şura 8, 46, Casiye 23, Nahl 9,
37, 93, İbrahim 4, 27, Secde 13, Ankebut 21, Rad 27, İnsan 30-31, Enfal 23,
Nisa 88, 94, 143, Nur 21, 46, Teğabun 11, Maide 40-41, 48, Tevbe 19, 127 (+
Furkan 44, Enfal 32):
a) Bu ayetlerde “Allah dilediğini hidayete erdirir, dilediğini saptırır” diyor. Ben de burada derim
ki, mademki Kuran’ın Allah’ı her şeyi yapabiliyor; o halde kızıp da insanlara “Hayvanlardan da betersiniz” (Furkan 44
vd) diyeceğine; insanları daha
mükemmel bir modelde yaratsaydı herhalde her yönüyle iyi olurdu.
b) Daha net ifadeyle açıklamam
gerekirse, artık insanlar uyandı, kimse “Ey ahali! Ben peygamberim, tanrıdan geliyorum...” lafına
artık bugünkü insanlar kolay inanmaz; çocuklar bile böylelerini kovalarlar. Tabi ki çıkarcı idareciler
varsa (ki vardır) o zaman iş değişir.
c) Muhammed zamanında da bu
efsanelere inanmayan insanlar vardı, o günkü toplumda bilgi bakımından çok
değerli insanlar vardı; ancak Muhammed
onları kaba kuvvetle ortadan kaldırdı. O zaman Muhammed’e kafa tutabilen insanların
varlığı konusunda Kuran’da
önemli ipuçları vardır.
d) Kısaca bir örnek vereyim: Enfal
32’de Kuran’ın Muhammed tarafından uydurulduğuna ilişkin o günkü
muhalifler, “Ey Allah, eğer bu
Kuran senden gelen hak bir kitap ise, durma bizim üzerimize gökten taşlar
yağdır veya bize daha acıklı bir azap ver...” derken, Kuran’ın Allah’ı (yani Muhammed’in
kendisi) buna karşı “İçinizde
peygamberim (Muhammed) varken ben
nasıl sizi cezalandırayım” karşılığını verip onları bu
sözlerle ikna etmeğe çalışıyordu. Artık
kim buna ne kadar inanmışsa!
bkz.
Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal
Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.163-164).
Not.2 Şu ayetler yukarıdakilerle çelişiyor:
a) Zümer 41: Yukarıdaki
ayetlerde “Allah dilediğini hidayete erdirir, dilediğini saptırır”
derken bu ayette “Kim doğru yola
girerse, kendisi için girmiş olur. Kim de saparsa, ancak kendi aleyhine sapar”
diyor. Bu ayetin diğerleriyle çeliştiği
çok açık!
b) Nisa 140: Yukarıdaki ayetlerde “Allah dilediğini hidayete erdirir, dilediğini saptırır” derken bu ayette “inkârcılarla oturmayın, aksi hâlde siz de
onlar gibi olursunuz” diyor. Bu
ayetin diğerleriyle çeliştiği çok açık!
c) Nahl 93: Bu ayette “Allah dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola iletir. Yapmakta
olduğunuz şeylerden mutlaka sorguya çekileceksiniz” diyor. Kendisiyle çelişen bir ayet!...
47. Onlar seni
dinlerlerken hangi maksatla dinlediklerini, kendi aralarında konuşurlarken de o
zalimlerin, “Siz ancak büyülenmiş bir adama uyuyorsunuz” dediklerini çok iyi
biliyoruz.
48. Bak, senin için
ne türlü benzetmeler yaptılar da saptılar. Artık (doğru) yolu bulamazlar.
49. Dediler ki: “Biz
bir yığın kemik, bir yığın ufantı olduğumuz zaman mı yeniden bir yaratılışla
diriltilecekmişiz, biz mi?”
50. De ki: “(Şüphe mi
var?) İster taş olun ister demir!”
51. “Yahut aklınızca,
diriltilmesi daha da imkânsız olan başka bir varlık olun, (yine de
diriltileceksiniz.)” Diyecekler ki: “Peki bizi hayata tekrar kim döndürecek?”
De ki: “Sizi ilk defa yaratan.” Bunun üzerine başlarını sana (alaylı bir
tarzda) sallayacaklar ve “Ne zamanmış o?” diyecekler. De ki: “Yakın olsa
gerek!”
52. Allah’ın sizi
(kabirlerinizden) çağıracağı, sizin de O’na hamd ederek emrine hemen uyacağınız
ve (kabirlerinizde) pek az kaldığınızı sanacağınız günü hatırla!
53. Kullarıma söyle:
(İnsanlara karşı) en güzel sözü söylesinler. Çünkü şeytan aralarını bozar.
Çünkü şeytan insanın apaçık bir düşmanıdır.
54. Rabbiniz sizi
daha iyi bilir. (Durumunuza göre) dilerse size merhamet eder, dilerse azap
eder. Seni de onlara vekil olarak göndermedik.
55. Hem Rabbin
göklerde ve yerde kim varsa daha iyi bilir. Andolsun, peygamberlerin bir
kısmını bir kısmına üstün kıldık. Dâvûd’a da Zebûr’u verdik.10
56. De ki: “Onu
bırakıp da ilâh diye ileri sürdüklerinizi çağırın. Onlar, başınızdaki sıkıntıyı
ne kaldırabilirler ne de değiştirebilirler.”
57. Onların
yalvardıkları bu varlıklar, “hangimiz daha yakın olacağız” diye Rablerine
vesile ararlar. O’nun rahmetini umarlar, azabından korkarlar. Çünkü Rabbinin
azabı gerçekten korkunçtur.[57. âyet
Medine dönemine aittir.]
58. Ne kadar memleket
varsa hepsini kıyamet gününden önce ya helâk edeceğiz, ya da şiddetli bir
azapla cezalandıracağız. İşte bu, Kitap’ta (Levh-i Mahfuz’da) yazılmış
bulunuyor.11
59. Bizi, (Kureyş’in
istediği) mucizeleri göndermekten, ancak, öncekilerin onları yalanlamış olması
alıkoydu. (Nitekim) Semûd kavmine o dişi deveyi açık bir mucize olarak verdik
de onlar bu yüzden zalim oldular. Oysa biz mucizeleri sırf korkutmak için
göndeririz.
60. Hani sana,
“Muhakkak Rabbin, insanları çepeçevre kuşatmıştır” demiştik. Sana gösterdiğimiz
o rüyayı da, Kur’an’da lânetlenmiş bulunan o ağacı da sırf insanları sınamak
için vesile yaptık. Biz onları korkutuyoruz. Fakat bu, sadece onların büyük
azgınlıklarını (daha da) artırdı.12
61. Hani meleklere,
“Âdem için saygı ile eğilin” demiştik, onlar da saygı ile eğilmişlerdi. Yalnız
İblis saygı ile eğilmemiş, “Hiç ben, çamur hâlinde yarattığın kimse için saygı
ile eğilir miyim?” demişti.
Not.1 Yaratılış + Çamurdan Yaratılış Efsanesi ile ilgili ayetler: Sâd 75, Fatır 11, İsra 61, Hicr
26, 28, 33, En’âm 2, Saffat 11, Enbiyâ 30, Mü’minûn 12, Secde 7, Rum 20, Hacc
5, Rahman 14, Âli İmrân 59, Maide 110. Bu ayetlerde özetle Allah “insanı çamurdan
yarattık” diyor.
Yaratılış Efsanesi ile ilgili
ayetler: Kaf
38, A’raf 54, Furkan 59, Yunus 3, Hud 7, Fussilet 9-12, Secde 4, Naziat 27-33,
Bakara 29, Hadid 4.
Bu
ayetlerde özetle “Allah gökleri ve yeri ve ikisinin
arasındakileri 6 günde yarattı” diyor.
a) Tevrat’tan
alınan “Yaratılış Efsanesi”, “Tanrıların insanı çamurdan yaratması”, “Tanrı(lar)ın
gökleri ve yeri 6 günde yaratıp 7. gün dinlendiği” teması çok tanrılı Sumer Uygarlığından
kaynaklanmaktadır.
bkz. Muazzez İlmiye Çığ, Kuran, İncil ve Tevrat’ın Sumerdeki Kökeni, (pdf-s.35-40).
b) “Tanrı’nın bazen birinci çoğul şahıs (biz),
bazen üçüncü şahıs (örn. yarattı) olarak konuşturulması”
teması da çok tanrılı Sumer
Uygarlığından kaynaklanmaktadır.
bkz. Muazzez İlmiye Çığ, age, (pdf-s.16).
c) Sumer ve Tevrat hikâyesi birbirine çok yakın. Kur’an’da çok yüzeysel. Fakat Enbiyâ
30’da anlatıldığı gibi ana fikir, “gök
ve yerin başlangıçta bitişik olması, bunların sudan çıkması” aynı.
bkz. Muazzez İlmiye Çığ, age, (pdf-s.35).
d) Tevrat’ta
“Şabat günü olarak tanımlanan 7. gün (Cumartesi; Satürn
gezegeninden gelme Saturday) Babillilerin
her ayın 7. günü (Şapatu) yaptıkları kutlamalardan geçmiştir. İslamiyette bu gün Cuma’ya dönüştürülerek daha hafifletilmiş kuralla alınmıştır.
bkz. Muazzez İlmiye Çığ, age, (pdf-s.25 ve s.35-36’da dipnot 28).
e) Fussilet 10’da şu çelişki var: İlkin dünyayı 2 günde
yarattığını söylüyor, buna ek olarak dört (4) gün de dünyadaki bereketleri,
dağları ve rızıkları yarattığını, zamanını bunlara ayırdığını belirtiyor;
ki -gökler hariç, sadece yer ve insanlar için- toplam olarak 6 gün oluyor.
2 gün de göklere verirsek kâinatın yaratılışı toplam 8 gün eder!
bkz. Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal Kitaplar ve
Dinler, (pdf-s.49).
f) Kabul edelim ki tanrı dünyaya toplam olarak dört gün ayırmış;
yine çelişkiler bitmez. Çünkü bilindiği gibi dünya güneşin küçücük bir uydusudur. O nedenle, Allah’ın bu küçücük uyduya tüm evrenin
iki katı kadar zaman ayırması, ona
biçilen büyüklükle ters orantılıdır.
bkz. Arif Tekin, age,
(pdf-s.49-50).
g) Fussilet 9-12 ve Bakara 29’da
“kâinat yaratılırken önce yer, daha
sonra gök yaratılmıştır” diyor.
Ancak Naziat 27-33’te tam tersine, öncekilerle
çelişen bir açıklama var. Orada
“önce gökleri, daha sonra yeri
yarattığını” söylüyor.
Kuran’ı açıklamaya çalışanlar
(müfessirler) “Allah, hammadde olarak
önce yeri, daha sonra gökleri yaratmış; ancak son şekillerini verme
aşamasında ilkin gökten, daha sonra yerden başladığı” biçiminde yorum
getiriyorlar. Bellidir ki bu yorumu da Tevrat’tan aktarmışlardır.
Çünkü Tevrat’ın da hemen ilk cümlesinde tanrının evvela yerle gökleri (hammadde
olarak) yarattığını, tekamülleri aşamasındaysa ilkin gökleri, daha sonra yeri
yarattığını görüyoruz. İşin bilimsellikten uzaklığı bir yana; bir kere kendi
içinde net çelişkileri mevcuttur.
bkz. Arif Tekin, age,
(pdf-s.50).
h) Enbiya 30’da Kur’an’ın Allah’ı “göklerle yerin başlangıçta bitişik olduğunu, sonra onları ayırdığını”
anlatır. bkz.
Arif Tekin, age, (pdf-s.51).
i) Naziat 27’de Kur’an’ın Allah’ının kendisi gökleri yaratmanın zor olduğunu söylüyor.
j) Yasin 82’de “Allah bir şeye,
‘Ol’ dedi mi hemen oluverir” diyor. O halde Kur’an Allah’ı insanı, gökleri, yeri ve arasındakileri yaratmak için neden bu kadar uğraşıyor? bkz. Arif Tekin, age, (pdf-s.36-59).
62. Yine demişti ki:
“Benden üstün tuttuğun kişi bu mu, söyler misin? Andolsun eğer beni kıyamete
kadar ertelersen, onun soyunu, pek azı hariç, (azdırarak) kontrolüm altına
alacağım.”
63. Allah, şöyle
dedi: “Çekil, git.” Onlardan kim sana uyarsa, kuşkusuz cehennem tam bir
karşılık olarak hepinizin cezası olacaktır.”
64. “(Haydi) onlardan
gücünün yettiğinin ayağını çağrınla kaydır. Atlıların ve yayalarınla onların
üzerine yürü. Onların mallarına ve evlatlarına ortak ol. Onlara vaadlerde
bulun.” Hâlbuki şeytan onlara aldatmadan başka bir şey va’detmez.
65. “Şüphesiz,
(gerçek) kullarım üzerinde senin hiçbir hâkimiyetin olmayacaktır. Vekil olarak
Rabbin yeter!”
66. Rabbiniz,
lütfundan nasip arayasınız diye sizin için denizde gemiler yürütendir. Şüphesiz
O, size karşı çok merhametlidir.
67. Denizde size bir
sıkıntı dokunduğunda bütün taptıklarınız (sizi yüzüstü bırakıp) kaybolur,
yalnız Allah kalır. Fakat sizi kurtarıp karaya çıkarınca yüz çevirirsiniz.
Zaten insan çok nankördür.
68. Peki, karada sizi
yere geçirmesinden, yahut üzerinize taşlar savuran kasırga göndermesinden,
sonra da kendinize bir vekil bulamamaktan güvende misiniz?
69. Yahut sizi tekrar
denize döndürüp üstünüze, kasıp kavuran bir fırtına yollayarak nankörlüğünüz
sebebiyle sizi boğmasından, sonra da bize karşı kendiniz için arka çıkacak bir
yardımcı bulamama (durumun)dan güvende misiniz?
70. Andolsun, biz
insanoğlunu şerefli kıldık. Onları karada ve denizde taşıdık. Kendilerini en
güzel ve temiz şeylerden rızıklandırdık ve onları yarattıklarımızın birçoğundan
üstün kıldık.
71. Bütün insanları
kendi önderleriyle birlikte çağıracağımız günü hatırla. (O gün) her kime kitabı
sağından verilirse, işte onlar kitaplarını okurlar ve kıl kadar haksızlığa
uğratılmazlar.13
72. Kim bu dünyada
körlük ettiyse ahirette de kördür, yolunu daha da şaşırmıştır.
73. Onlar, sana
vahyettiğimizden başkasını bize karşı uydurman için az kalsın seni ondan
şaşırtacaklardı. (Eğer böyle yapabilselerdi) işte o zaman seni dost
edinirlerdi.[73-80 arası âyetler Medine dönemine aittir.]
74. Eğer biz sana
sebat vermiş olmasaydık, az kalsın onlara biraz meyledecektin.
75. İşte o zaman
sana, hayatın da, ölümün de katmerli acılarını tattırırdık. Sonra bize karşı
kendine hiçbir yardımcı bulamazdın.
76. Seni o yerden
(Mekke’den) sürüp çıkarmak için neredeyse seni sıkıştıracaklardı. Bunu
yapabilselerdi, senin ardından orada pek az kalırlardı.
77. Senden önce
gönderdiğimiz peygamberlerimiz hakkındaki kanun böyledir. Bizim kanunumuzda
hiçbir değişme bulamazsın.
78. Güneşin
zevalinden (öğle vaktinde Batı’ya kaymasından) gecenin karanlığına kadar (belli
vakitlerde) namazı kıl. Bir de sabah namazını kıl. Çünkü sabah namazı
şahitlidir.14
79. Gecenin bir
kısmında da uyanarak sana mahsus fazla bir ibadet olmak üzere teheccüd namazı
kıl ki, Rabbin seni Makam-ı Mahmud’a ulaştırsın.
80. De ki: “Rabbim!
(Gireceğim yere) doğruluk ve esenlik içinde girmemi sağla. (Çıkacağım yerden
de) beni doğruluk ve esenlik içinde çıkar. Katından bana yardımcı bir kuvvet
ver.”[73-80 arası âyetler Medine dönemine aittir.]
81. De ki: “Hak
geldi, batıl yok oldu. Şüphesiz batıl, yok olmaya mahkûmdur.”
82. Biz Kur’an’dan,
mü’minler için şifa ve rahmet olacak şeyler indiriyoruz. Zalimlerin ise Kur’an,
ancak zararını artırır.
83. İnsana nimet
verdiğimizde yüz çevirip yan çizer. Kendisine şer dokununca da umutsuzluğa
düşer.
84. De ki: “Herkes
kendi yapısına uygun işler görür. Rabbiniz, en doğru yolda olanı daha iyi
bilir.”
85. Sana ruh hakkında
soru soruyorlar. De ki: “Ruh, Rabbimin bileceği bir şeydir. Size pek az ilim
verilmiştir.”
86. Andolsun,
dileseydik biz sana vahyettiğimizi tamamen ortadan kaldırırdık; sonra bu konuda
bize karşı kendine hiçbir yardımcı da bulamazdın.
Konu: KUR’AN’DA NASİH VE MENSUH: Ala
6-7, İsra 86, Nahl 101, R’ad 39, Bakara 106:
(BU
KONU A’LA SURESİ’NİN SONUNDA -19. ayetten sonra- GENİŞ KAPSAMLI
İŞLENMEKTEDİR)
87. Ancak Rabbin’den
bir rahmet olarak böyle yapmadık. Çünkü O’nun sana olan lütfu büyüktür.
88. De ki: “Andolsun,
insanlar ve cinler bu Kur’an’ın bir benzerini getirmek üzere toplansalar ve
birbirlerine de destek olsalar, yine onun benzerini getiremezler.”
Not.1 Cinlerin anlatıldığı ayetler: A’raf 179 Cin 8-10, İsra
88, Hicr 17-18, 26-27, En’am 112, 130, Saffat 6-10, Sebe 12 Ahkaf 29-32,
Zariyat 56, Mülk 5, Rahman 14-15, 33.
a) Kuran’da cinlerin anlatıldığı sureler/ayetler epey fazla. Cinlerden söz
ettiği için 28 ayetten oluşan bir surenin adı da “Cin” suresi oluyor.
b) Bir yerde cinlerin Allah’ın
izniyle Süleyman peygamberin emrinde çalıştıkları söyleniyor (Sebe 12).
c) Bir ayette cin ve insanların
yaradılış gayesi Allah’a kulluk etmeleri olarak gösteriliyor (Zariyat 56).
d) Rahman 14-15 ve Hicr
26-27’de insanın ateşte pişirilmiş kupkuru çamurdan, cinin de ateş
korundan/ özünden yaratıldığı ifade ediliyor. Yine Rahman 33’te cin ve insanlara hitaben, “eğer gücünüz varsa yer ve
göklerin dışına çıkın bakalım” diyor.
e) Bir kere cinlere inanmak Muhammed’den önceki toplumlarda yaygındı; bunu
Kur’an da birçok ayetle teyit ediyor:
“Biz her peygambere insan ve cinlerden olan şeytanları düşman kıldık.” (En’am 112) Aynı surenin başka bir
ayetinde, “Ey cin ve insanlar! Size ayetlerimi anlatan, bu gününüzün geleceğini
haber veren peygamberlerim gelmedi mi” (En’am 130) diyerek hem
cinleri, hem de insanları kıyamet günü vereceği cezayla uyarıyor.
f) “Andolsun ki biz -Allah olarak-
çoğu cin ve insanları cehennem için yarattık” (A’raf 179) diyor. Bari “Cehennemi
çoğu cin ve insanlar için yarattık” deseydi neyse. Cümlede önemli bir terslik olduğu açık... Aynı ayetin
devamında, “Bu cin ve insanların
çoğu hayvanlardan da beterdir” anlamında ağır bir ifade kullanılıyor.
g) Açıktır ki Muhammed, insanları etkilemek için daha önce varolan
cin inancını, Kuran’ında bir etki aracı olarak kullanmıştır. Yani
insanların kendisi hakkında, “Mademki cinleri bilip onlar hakkında bu
bilgileri veriyor o zaman Allah’tan görev almış bir peygamberdir...” demelerini
sağlamak için bunları işlemiştir; yoksa bunun başka yorumu olamaz.
h) Şu da önemli ki, madem ki daha önce cinler/şeytanlar göklere
çıkarak meleklerin insanlar hakkında hazırladıkları raporları dinleyip ona
göre yeryüzünde fesat çıkarıyorlardı/karşı
tedbir alıyorlardı ve yine mademki
Muhammed’den sonra onlara artık bu yol kapandı; peki bu
durumda dünyadaki insanların daha rahat
etmeleri gerekirken -zira artık şeytanların ellerinde haber alma
hakkı, istihbari bilgiler edinme imkanı kalmadı ki insanları kötü yola sevk
etsinler- o zaman neden yeryüzünde haksızlıklar/fitne her
gün artarak devam ediyor!
bkz.
Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal
Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.159-162).
Not.2 Aslında
insanlar Kuran’ın içini açmamışlar,
insan dini konularda gerçekten
cahildir. Burada Muhammed’in Kuran’a
inandırıcılık kazandırmak için başvurduğu farklı bir taktiğine,
birkaç örnek ayetle değinmek istiyorum.
a) İsrâ 88, Yunus 37, 38, Hûd 13,
14, En'am 38, 92, Zumer 27, Fussilet 44, Kehf 54, Nahl 89, 103, Secde 2, 3, Hakka
43, 44, Rum 58, Ankebût 48, Bakara 2, 23, 24, Âl-i İmrân 7, Nisâ 82: Bu
ayetlerde özetle; “Biz bu kitapta hiçbir
şey eksik bırakmadık. Yoksa ‘Kur’an’ı
Muhammed uydurdu’ mu diyorlar? Bunu diyenin dili Arapça değildir (dili
yabancıdır). Bu Kur’an, Allah’tan (indirilmiş olup) başkası tarafından
uydurulmamıştır. Eğer o, Allah’tan başkası tarafından (indirilmiş) olsaydı, mutlaka onda birçok çelişki bulurlardı. Şüphedeyseniz, haydi siz de onun gibi bir sure getirin (ortaya
çıkarın). Bu Kur’an’ın bir benzerini
getiremezler” diyor
ve adeta meydan okunuyor.
b) Meryem 97, Taha 113, Şuara
193, 199, Yusuf 2, Zümer 28, Fussilet 3, 44, Şura 7, Zuhruf 3, Duhan
58, Ahkaf
12, Nahl 103, İbrahim 4, Rad 37:
Bu ayetlerde özetle “Bu Kur’an ise apaçık Arapça’dır. (Ey
Muhammed!) Biz Onu (Kur’an’ı) senin
dilinle kolaylaştırdık. Biz her peygamberi, ancak kendi kavminin diliyle gönderdik.” diyor.
Sonuç: Bu
ayetlerin Kur’an’a inanırlık kazandırmak
için Muhammed tarafından ortaya atıldıkları, bizzat bu ayetlerden net
bir biçimde anlaşılıyor.
Kıssa: Balıkesirli
ilahiyatçı bir Prof. Hocamız anlatıyor: “Takvasıyla, Arapçası ile
meşhur bir hoca vardı ve bir Cuma günü bize camide vaaz verdi. Ara sıra
konuşmalarında ‘E’s-Sa’leb’u ve’l Unkud’
diyordu. Kimse bunun anlamını bilmiyordu. Biz bundan, “Arapça çok iyi biliyor, allame-i cihandır” sonucuna
varıyorduk. Vaazı bitince herkes
elini öpmek için kuyruğa girdi. Daha sonra İlahiyata gittiğim
sıralarda o cümlenin ne anlama geldiğini öğrendim; meğerki ‘Sa’leb’ Arapçada tilki, ‘Unkud’ da üzümmüş,
halkı etkilemek için konuşması arasında bir nevi nakarat gibi sık sık
kullanıyormuş. İşte böylesine boş
şeylerle insana elini öptürmeyi başarıyordu.”
Hisse: Gerçekten inananların durumu bu. Ben de
bunun içinden geldim, daha önce ben de böyle inanıyordum. Özellikle ölümden sonraki ütopya, cahil insanlar üzerinde çok
olumsuz etki yapar. Ölümden sonraki korkudan dolayı Kur’an ne
kadar yararsız şeyleri anlatsa da inananlar kolay kolay vazgeçemezler.
Kaynak: 1)
Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal
Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.192-193).
2) Arif Tekin, Kur'an'ın Kökeni, (pdf-s.15, 19-21).
89. Andolsun, biz bu
Kur’an’da insanlara her türlü misali değişik şekillerde açıkladık. Yine de
insanların çoğu ancak inkârda direttiler.
90-93. Dediler ki: “Yerden
bize bir pınar fışkırtmadıkça; yahut senin hurmalardan, üzümlerden oluşan bir
bahçen olup, aralarından şarıl şarıl ırmaklar akıtmadıkça; yahut iddia ettiğin
gibi, gökyüzünü üzerimize parça parça düşürmedikçe; yahut Allah’ı ve melekleri
karşımıza getirmedikçe; yahut altından bir evin olmadıkça; ya da göğe
çıkmadıkça sana asla inanmayacağız. Bize gökten okuyacağımız bir kitap
indirmedikçe göğe çıktığına da inanacak değiliz.” De ki: “Rabbimi tenzih
ederim. Ben ancak resûl olarak gönderilen bir beşerim.”
Not.1 Tur dağı ayetleri: Abese 29, Kaf 10, Kamer 20, Yasin 34,
Meryem 23, 25, Taha 71, Şuara 148, İsra 91, En’am 99, 141, Kehf 32, Nahl 11-67,
Mü’minun 19, Tur 1, Hakka 7, Rad 4, Rahman 11, 68, Bakara 266.
Zeytin ismi geçen ayetler: Abese 29, Tin 1, En’am 99-141,
Nahl 11, Nur 35
a) Hz. Musa’nın zaman zaman Tur dağına/Tur-i Sina’ya çıkıp Allah’la
konuşması, Kuran’da sıkça kullanılan konular arasındadır (yukarıdaki
ayetler).
b) Yine Hz. İsa’nın sıkça “Yeruşalime’ye yakın zeytinlik dağına çıkıp oradaki mabette halka, arkadaşlarına bilgi
verdiği” İncil’de anlatılmaktadır
(Matta 21/1, Markos incili, 13/3-28, 11/27, 14/26).
c) Bu arada incir ağacının da hikâyesi hem Tevrat’ta
(Tekvin, 3/7), hem İncil’de
(Markos, 13/28), hem de Kuran’da
(Araf, 22.ayet) anlatılmaktadır.
d) İşte Muhammed, incir-zeytin ve
Tur dağıyla ilgili eski mitolojik
inançları kendi Kuran’ında işlemiştir/ tabir caizse
onlara Kuran’da kadro açmıştır. Hatta
bir sureye “İncir” (Tin) birine de “Tur” ismi takmıştır. Sadece isim
takmakla kalmamış; aynı zamanda tanrı
bunlara daha da önem vererek bunların başına yemin de etmiştir kendi
Kuran’ında. İncir suresinin hemen ilk başında “And olsun incire, zeytine, Tur’i Sina’ya ve bu güvenli şehre
(Kâbe’ye)” diye yemin ediyor.
e) Muhammed incir olsun, zeytin olsun, tur dağı olsun bunları topluma karşı bir etki aracı,
söylediklerine inandırıcılık kazandırmak
amacıyla kullanmıştır. Bunun başka izah tarzı zaten olamaz.
f) İnsanlar yanımda muhteremdir; ancak bir sistem yanlışsa onu
söylemek, eleştirmek bir insanlık görevidir. Ben hiç kimsenin
ezilmesini istemiyorum. Bu arada en çok
ezilenin de, dinlerden medet bekleyen kişiler oldukları bir gerçektir.
Dolayısıyla, benim bu doğruları
söylemekle en fazla Müslümanlara
faydalı olacağım da bilinmeli.
bkz. Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal Kitaplar ve
Dinler, (pdf-s.149-150)
94. İnsanlara hidayet
(Kur’an) geldikten sonra onların iman etmelerine ancak, “Allah, bir beşeri mi
peygamber olarak gönderdi?” demeleri engel olmuştur.
Not.1 MUHAMMED, BİR TAKTİK OLARAK ALLAH’I ADINA KENDİNİ SORGULUYOR
İlgili ayetler: İsra 90-94, Yunus 94-95, Hud 35, Hakka
43-47, Enfal 32-33, Nisa 82, Maide 67.
Değinilen ayetler: Bakara 75, Nisa 46, Maide 13, 41.
Muhammed güya Allah’ına;
1) “Eğer
Kur’an’ı Muhammed uydursaydı onun
şahdamarını keserdik” dedirtiyor. (Hakka 43-47)
2) “Eğer Kuran’dan şüphe edersen, o
zaman kendinden önce kitap okuyanlardan (ehl-i kitaptan) sor”
dedirtiyor. (Yunus
94-95)
a) Bir kere Kur’an Allah’tan olsaydı bundan Muhammed niye şüphe duysun da Allah böyle bir şey desin
ki?!! Tek başına bu ayet bile
Kur’an’ın Allah’tan değil insanlar
tarafından yazıldığının kanıtıdır!
b) Bu ayet, bir taraftan
tescil ediyor ki, Muhammed
zamanında Kuran’da olup bitenleri kendisinden
daha iyi bilen insanlar varmış.
c) Öbür taraftan beraberinde şu
çelişkiyi de getiriyor: Allah’ın Muhammed’e, “Eğer Kuran’da şüphen varsa, o
zaman kendinden önce kitap okuyanlardan (ehl-i kitaptan) sor” deyip ehliyetli bulduğu o jüri heyeti acaba kimler? Çünkü Kur’an’ın Allah’ı ne Yahudileri, ne de Hıristiyanları kabul etmiyor;
ikisinin de Tevrat ve İncili bozduklarını/ tahrif ettiklerini söylüyor.
(Bakara 75, Nisa 46, Maide 13, 41)
Dolayısıyla burada anlaşılmaz bir durum söz konusudur.
3) Yine
Allah’ına “‘Kur’an’ı Muhammed uydurdu’ mu diyorlar? De ki, eğer
uydurdumsa bunun günahı benim boynumdadır” dedirtiyor. (Hud
35)
4) Bir
de abartılı biçimde: “Eğer bu Kur’an
Allah’tan başkasından gelmiş olsaydı o zaman içinde birçok
tutarsızlıklar olurdu” dedirtiyor. (Nisa 82)
5) “‘Bize gökten mucize göstermezsen biz
sana asla inanmayız’ diyenlere
de ki, ‘rabbin şanı yücedir; ben ancak elçi olan bir beşerim’” dedirtiyor.
(İsra 90-94)
6) “Allah seni insanlardan korur” dedirtiyor. (Maide 67)
Ancak dediği çıkmıyor, Allah’ı kendisini korumuyor.
Bu konuda sağlam kaynaklarda Muhammed’in ifadesi vardır ki, o bir Yahudi kadının su-i kastıyla
öldürülmüştür. Yine sağlam kaynaklara göre Muhammed’i iki hanımı Ayşe
ve Hafsa ile babaları (sonraki
halifeler) Ebubekir ve Ömer öldürüyor.
7) “Ey
Allah, eğer bu kitap sendense bize gökten acıklı bir azap ver” diyen inanmayanlara
Allah’ına isnaden “Aranızda Muhammed
varken Allah size azap etmez” anlamında ayet gönderiyor. (Enfal 32-33)
a) İşte Muhammed Kuran’dan bilgisi olmayan insanları bu tür taktiklerle
etkilemeğe çalışıyor.
b) Şu an dünyada milyarlarca insan
çeşitli sıkıntılardan ötürü feryat edip bir kurtarıcı arıyor; ama kutsal
kitaplara göre dar günün tanrısı yardıma gelmiyor.
Muhammed’e
gelince anlatıldığı gibi en ufak bir rahatsızlığında Allah-Cebrail hemen hazır-nazırlar. Böylesine kişiye özel
tanrıya Sümerlerde de rastlanırdı. Her kralın ayrı tanrısı vardı.
c) Muhammed’in bu gibi ayetleri
oluşturmasından tek gayesi, “Bakın
ben kafadan konuşmuyorum; Allah beni göreve davet ediyor, yapmamazlık edemem”
fikrini insanlara kabul ettirmektir. Yoksa daha önce Mekke’de de Allah’ın
peygamberiydi neden korkudan namazlarını gizli kılardı, neden Hz.
Ali’yi kendi yerinde yatağına yatırıp geceleyin Medine’ye kaçıyordu!
bkz.
Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal
Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.191-192).
95. De ki: “Eğer yeryüzünde,
(insanlar yerine) yerleşip dolaşan melekler olsaydı, elbette onlara gökten bir
melek peygamber indirirdik.”
96. De ki: “Sizinle
benim aramda şahit olarak Allah yeter. Çünkü O, kullarından hakkıyla
haberdardır, onları hakkıyla görendir.”
97. Allah, kimi doğru
yola iletirse işte o, doğru yolu bulmuştur. Kimi de saptırırsa, böyleleri için
O’nun dışında dostlar bulamazsın. Onları kıyamet günü körler, dilsizler ve
sağırlar olarak yüzüstü haşredeceğiz. Varacakları yer cehennemdir. Cehennemin
ateşi dindikçe, onlara çılgın ateşi artırırız.
Not.1 Müddessir
31, Araf 155, 178, Fatır 8, Kasas 56, İsra 46, 97, Yunus 99-100, Hud 118-119,
En’am 39, 107, 111, 125, 137, 149, Zümer 36-37, Şura 8, 46, Casiye 23, Nahl 9,
37, 93, İbrahim 4, 27, Secde 13, Ankebut 21, Rad 27, İnsan 30-31, Enfal 23,
Nisa 88, 94, 143, Nur 21, 46, Teğabun 11, Maide 40-41, 48, Tevbe 19, 127 (+
Furkan 44, Enfal 32):
a) Bu ayetlerde “Allah dilediğini hidayete erdirir, dilediğini saptırır” diyor. Ben de burada derim
ki, mademki Kuran’ın Allah’ı her şeyi yapabiliyor; o halde kızıp da insanlara “Hayvanlardan da betersiniz” (Furkan 44
vd) diyeceğine; insanları daha
mükemmel bir modelde yaratsaydı herhalde her yönüyle iyi olurdu.
b) Daha net ifadeyle açıklamam
gerekirse, artık insanlar uyandı, kimse “Ey ahali! Ben peygamberim, tanrıdan geliyorum...” lafına
artık bugünkü insanlar kolay inanmaz; çocuklar bile böylelerini kovalarlar. Tabi ki çıkarcı idareciler
varsa (ki vardır) o zaman iş değişir.
c) Muhammed zamanında da bu
efsanelere inanmayan insanlar vardı, o günkü toplumda bilgi bakımından çok
değerli insanlar vardı; ancak Muhammed
onları kaba kuvvetle ortadan kaldırdı. O zaman Muhammed’e kafa tutabilen insanların
varlığı konusunda Kuran’da
önemli ipuçları vardır.
d) Kısaca bir örnek vereyim: Enfal
32’de Kuran’ın Muhammed tarafından uydurulduğuna ilişkin o günkü
muhalifler, “Ey Allah, eğer bu
Kuran senden gelen hak bir kitap ise, durma bizim üzerimize gökten taşlar
yağdır veya bize daha acıklı bir azap ver...” derken, Kuran’ın Allah’ı (yani Muhammed’in
kendisi) buna karşı “İçinizde
peygamberim (Muhammed) varken ben
nasıl sizi cezalandırayım” karşılığını verip onları bu
sözlerle ikna etmeğe çalışıyordu. Artık
kim buna ne kadar inanmışsa!
bkz.
Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal
Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.163-164).
Not.2 Şu ayetler yukarıdakilerle çelişiyor:
a) Zümer 41: Yukarıdaki
ayetlerde “Allah dilediğini hidayete erdirir, dilediğini saptırır”
derken bu ayette “Kim doğru yola
girerse, kendisi için girmiş olur. Kim de saparsa, ancak kendi aleyhine sapar”
diyor. Bu ayetin diğerleriyle çeliştiği
çok açık!
b) Nisa 140: Yukarıdaki ayetlerde “Allah dilediğini hidayete erdirir, dilediğini saptırır” derken bu ayette “inkârcılarla oturmayın, aksi hâlde siz de
onlar gibi olursunuz” diyor. Bu
ayetin diğerleriyle çeliştiği çok açık!
c) Nahl 93: Bu ayette “Allah dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola iletir. Yapmakta
olduğunuz şeylerden mutlaka sorguya çekileceksiniz” diyor. Kendisiyle çelişen bir ayet!...
98. Bu, onların
cezasıdır. Çünkü onlar âyetlerimizi inkâr ettiler ve, “Biz bir yığın kemik, bir
yığın ufantı olduktan sonra mı yeniden bir yaratılışla diriltilecekmişiz, biz
mi?” dediler.
99. Onlar, gökleri ve
yeri yaratan Allah’ın kendileri gibilerini yaratmaya kadir olduğunu görmediler
mi? Allah onlar için, hakkında hiçbir şüphe bulunmayan bir ecel belirlemiştir.
Fakat zalimler ancak inkârda direttiler.
100. De ki: “Eğer siz
Rabbimin rahmet hazinelerine sahip olsaydınız, o zaman da tükenir korkusuyla
cimrilik ederdiniz. Zaten insan çok cimridir.”
101. Andolsun, biz
Mûsâ’ya apaçık dokuz mucize verdik. İsrailoğullarına sor (sana anlatsınlar):
Hani Mûsâ onlara gelmiş ve Firavun da ona, “Ben senin kesinlikle büyülendiğini
zannediyorum ey Mûsâ!” demişti.15
102. Mûsâ ise, “İyi
biliyorsun ki, bunları ancak, göklerin ve yerin Rabbi apaçık deliller olarak
indirmiştir. Ey Firavun, ben de seni kesinlikle helâk olmuş bir kişi olarak
görüyorum” demişti.
103. Bunun üzerine
Firavun (işkence etmek ve öldürmek suretiyle) o yerden onların kökünü kazımak
istedi. Biz de onu ve beraberindekileri hep birden suda boğduk.
104. Bunun ardından
İsrailoğullarına şöyle dedik: “Bu topraklarda oturun, ahiret va’di (kıyamet)
gelince hepinizi toplayıp bir araya getireceğiz.”
105. Biz onu (Kur’an’ı)
hak olarak indirdik ve o da hak ile indi. Seni de ancak müjdeci ve uyarıcı
olarak gönderdik.
106. Biz Kur’an’ı,
insanlara dura dura okuyasın diye âyet âyet ayırdık ve onu peyderpey indirdik.
Not.1 Bu
ayette “Kur’an’ı parça parça gönderdim ki insanlar kolay
kavrayabilsinler” şeklinde bir gerekçe belirtiliyor. Oysa Musa’nın kavmi için toplu halde ve levha şeklinde gönderiliyor
ayetler.
Demek onun kavmi daha zeki imiş!
bkz.
Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an
(Kur'an'ın Kökeni -2), (pdf-s.343).
Not.2 CEBRAİL’İN
YOLCULUĞU 50.000 YIL:
Kur’an’ın başka ayetlerinde (Secde
5, Mearic 4) Cebrail’in
yalnız yukarıya çıkması için (sadece gidişi için) bizim bin sene veya elli bin sene yaşamamız lazım.
Hz.
Muhammed ise 63 sene yaşamış ki ayete göre Cebrail
bu kısa dönemde tek bir sefer bile ona gelememiştir.
Yukarıdaki ayette ise “Kur’an’ı parça parça gönderdim ki insanlar kolay
kavrayabilsinler” diyor.
Hesap ortada. Ama Kur’andaki ayetler birbirlerini
yalanlıyor.
bkz.
Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an
(Kur'an'ın Kökeni -2), (pdf-s.85-87).
107. De ki: “Ona ister
inanın, ister inanmayın. Şüphesiz, daha önce kendilerine ilim verilenler,
Kur’an kendilerine okunduğunda derhal yüzüstü secdeye kapanırlar.”
108. “Rabbimizin şanı
yücedir. Rabbimizin va’di mutlaka gerçekleşecektir” derler.
109. Onlar ağlayarak
yüzüstü yere kapanırlar. Bu da onların derin saygısını artırır.
110. De ki:
“(Rabbinizi) ister Allah diye çağırın, ister Rahman diye çağırın. Hangisiyle
çağırırsanız çağırın, nihayet en güzel isimler O’nundur.” Namazında sesini pek
yükseltme, çok da kısma. İkisi ortası bir yol tut.
111. “Hamd, çocuk
edinmeyen, mülkte ortağı olmayan, zillet ve âcizliğin gerektirdiği bir
yardımcıya ihtiyacı bulunmayan Allah’a mahsustur” de ve O’nu tekbir ile yücelt.
DİPNOTLAR (Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Dipnotları)
1. İsrâ ve Mî’rac,
Peygamberimizin mucizelerindendir. Hicretten bir buçuk yıl kadar önce vuku
bulmuştur. Hz. Peygamber, bir gece Kâbe’nin çevresinde uyku ile uyanıklılık
arası bir durumda iken Cebrail gelmiş, onu Burak adlı, -bizce mahiyeti
bilinmeyen- bir binite bindirerek, önce Kudüs’teki Mescid-i Aksa’ya götürmüş,
oradan da göklere yükseltmiş “Sidretü’l-Müntehâ” denilen en üst makama
ulaştırmıştır. Hz. Peygamber, bu makamı da geçerek Cenab-ı Hakk’ın huzuruna
erişmiştir. Mucizeler, tabiat kanunlarının dışında cereyan eden harikulâde
olaylardır. Bu sebeple, onları aklî ölçüler içinde değerlendirmek doğru olmaz.
2. Yani her insan yaptığı
işten sorumludur.
3. Âyet
hıristiyanların, “İsa, insanların günahını yüklenmiş ve bu günahın cezasını
kanıyla ödemiştir” şeklindeki inancını iptal etmektedir. Âyette ayrıca suçun
şahsîliğine de işaret vardır.
4. Âyetin bu kısmı “..
şımarık ileri gelenlerini başlarına getiririz de..” şeklinde de tercüme
edilebilir.
5. Yoksul sahabiler Hz.
Peygamberin yardımı ile geçinirlerdi. Resûlullah bazen onlara verecek bir şey
bulamadığından çok üzülür, mahcubiyetinden dolayı yüzünü başka tarafa
çevirirdi. Bu âyet-i kerimede, Hz. Peygamber’e, onlara bir şeyler verecek
durumda olmadığında, hiç olmazsa yumuşak sözlerle gönüllerini alması gerektiği
hatırlatılmıştır.
6. Bu ayet genellikle
kelime kelime, “Elini boynuna bağlama, onu büsbütün de açma” şeklinde tercüme
edilmektedir. “Elini boynuna bağlamak” ve “Elini büsbütün açmak” Arap dilinde
“cimrilik etmek” ve “müsrif olmak” anlamlarında birer deyimdir. Biz âyeti,
kelime kelime tercüme yerine, dilimizde bu anlamları ifade eden iki deyim ile
tercüme etmeyi tercih ettik.
7. Âyette, Allah’ın
çocuk sahibi olduğu şeklindeki yanlış inanç reddedilmektedir.
8. Âyetin son cümlesi
şu şekilde de tercüme edilebilir: “.. o takdirde o ilâhlar, Arş’ın sahibi olan
Allah’a üstün gelmek için çareler ararlardı.”
9. Aynı konuyla ilgili
olarak bakınız: En’âm sûresi, âyet, 25.
10. Peygamberler
arasındaki bu üstünlük farkı maddî açıdan değil, manevî değerler ve yüce
kabiliyetlere sahip olma yönündendir. Hatta, Hz. Dâvûd’un ulaştığı şeref,
kendisine verilen mülk ve saltanatla olmayıp, Zebûr’un vahyedilmesiyledir.
11. Toplumların tabiî
ömürlerini tüketip yok olmaları da “helâk” kavramı içinde değerlendirilmelidir.
12. Burada ifade edilen
“rüya”dan maksat, Hz. Peygamberin Mîrac gecesindeki müşahedeleridir. Bu
müşahedeler gece vakti meydana geldiği için rüya kelimesiyle anlatılmıştır.
Kur’an’da lânetlenmiş bulunan ağaç da, cehennemdeki “zakkum” ağacıdır.
13. Âyette sözü edilen
bu kitap, aynı sûrenin 13 ve 14. âyetlerinde söz konusu edilen, amellerin
yazıldığı kitaptır.
14. Bu âyette, “güneşin
zevali”, öğle ve ikindi namazlarının, “gecenin karanlığı” da akşam ve yatsı
namazlarının vaktine işaret etmektedir. “Fecr” kelimesi ise sabah namazının
vaktini belirtmektedir. Tefsir bilginlerinin ifadesine göre sabah namazının
şahitli oluşu, gece ve gündüz meleklerinin bu namazın kılınışında hazır
bulunmaları demektir.
15. Hz. Mûsâ’ya verilen
dokuz mucizenin yılana dönüşen asa, elinin bembeyaz kesilmesi, çekirge, ekin
biti, kurbağa, kan, taştan su fışkırması, denizin yarılması ve Tûr dağının
İsrailoğullarını korkutması olduğu rivayet edilmiştir.
YÛNUS | TANRI ELÇİSİ YUNUS HİKÂYESİ
KAYNAK KİTAPLARIN LİNKLERİ
1. Arif Tekin, Kur'an'ın Kökeni 2. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın Kökeni -2) 3. Arif Tekin, Sümerlerden İslam'a Kutsal Kitaplar ve Dinler 4. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Hz. Muhammed'in Ölümü 5. Muazzez İlmiye Çığ, Kuran, İncil ve Tevrat’ın Sumerdeki Kökeni |