63- YALDIZ, MÜCEVHER | ZUHRUF (Kitap
Sırası-43)
Şefkatle
merhamet eden Allah’ın adıyla.
1. Hâ Mîm.1
Not.1 Bu
not için bkz. Kalem 52: Kur’an’da Anlamsız
Kelimeler (“Elif Lam Mim”, “usulcacık çekenlere” vb).
Konu: ŞAİR ÜMEYYE B. EBİ SAİT:
Sure başlarında kullanılan anlamları olmayan bu gibi işaretler ve yabancı
kelimeler, o
dönemin şairlerinden ünlü Ümeyye B. Ebi Sait’in
şiirlerinde sıkça
uyguladığı bir taktiktir.
(BU
KONU KALEM SURESİ’NİN SONUNDA -52. ayetten sonra- GENİŞ KAPSAMLI
İŞLENMEKTEDİR)
2-3. Apaçık Kitab’a
andolsun ki, iyice anlayasınız diye biz, onu Arapça bir Kur’an yaptık.
Konu: KUR’AN EVRENSEL Mİ?
a) Meryem 97, Taha 113, Şuara
193-195, 198-199, Yusuf 2, En’am 92, Zümer 28, Fussilet 3, 44, Şura 7, Zuhruf
2-3, Duhan 58, Ahkaf 12, Nahl 103, İbrahim 4, Rad 37:
Bu ve benzeri en az 16 ayet Kur’an’ın tüm insanları kapsamadığı,
doğrudan Hz. Muhammed’in doğduğu Hicaz
bölgesindeki insanları (dili
Arapça olanları) ilgilendirdiği
hususunu açıkça ifade ediyor. Evet; doğru olanı zaten bu! Madem insanlara
bir mesaj iletilmek isteniyor o halde insanların rahatça anlayabileceği bir
dille olmalı.
Bu ayetlerden gayet açık bir şekilde anlaşılıyor ki Kur’an, Araplar
dışındakilere gelmiyor.
Gerekçesi de Kur’an’da belirtiliyor: Başka dilde gönderseydim haklı olarak
diyecektiniz ki, biz Arabız ama bize gelen kitap yabancı.
Tam burada Arap olmayanların
da, “Peki eğer biz de bu Kur’an’dan sorumluysak, bizim dilimizde
olmayan bir dille mi bize kitap gönderiyorsun?” demeye hakları vardır. Eğer
bu gerekçe Araplar için göz önüne alınıyorsa, dünyanın diğer insanları için de
alınmalıdır.
Hadislere göre Hz. Muhammed ölmek üzereyken “Arap
yarımadasında iki dinin olmasın; buna asla izin verilmesin” ve “Müslüman
olmayanları Arap yarımadasından
çıkarın” şeklinde tavsiyelerde bulunur. Gayet
açıktır ki ancak o bölgede yaşayan ve Arapça konuşan insanları ilgilendiren
bir din.
Peki, eğer bölgesel bir din
olmasaydı; tersine evrensel olsaydı, Müslüman olmayanları bölgeden çıkarın,
denilebilir miydi? Aslına bakılırsa
artık bugünkü Araplar da Kur’an’dan sorumlu olmamalı. Çünkü o günkü
Arapça ile günümüz Arapçası arasında çok afark vardır ve artık bugünkü
Arapların da Kur’an’ı anlamaları için özel bir ihtisas gerekiyor.
b) Müddessir 36, En’am 19, Sebe
2, Enbiya 107:
Tüm insanların Kur’an’dan sorumlu olduğunu iddia edenler bu ayetleri kanıt gösteriyorlar.
Bu ayetler afaki bir anlam
içeriyor; Kur’an’ın evrenselliğiyle
alakalı değildir.
Bunlar soyut
açıklamalardır ve birer perspektif vermektedir.
Mesela Dostoyevski, “Yeryüzünde tek bir
can acı çekerken mutlu değilim”
demiş.
Herhalde bu güzel sözden dolayı kimse kalkıp onu peygamber ilan etmez.
Arapları ilgilendirdiğini açıklayan ayetler ise konuyu
somutlaştırıyor. Mesela Araplara başka dille gönderdeydim sorun
çıkardı,
deniliyor. Eğer Arapça gönderilen Kur’an’dan tüm insanlar sorumlu tutulsa, bu
ancak asimilasyonun daniskası olur.
bkz.
Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an
(Kur'an'ın Kökeni -2), (pdf-s.109-112).
Not.1 “APAÇIK ARAPÇA” KUR’AN’DA YABANCI KELİMELER:
Meryem 97, Taha 113, Şuara
193-195, 198-199, Yusuf 2, En’am 92, Zümer 28, Fussilet 3, 44, Şura 7, Zuhruf
2-3, Duhan 58, Ahkaf 12, Nahl 103, İbrahim 4, Rad 37: Bu ayetlerde (16 yerde)
Kur’an;
“Biz Kur’an’ı iyice anlayasınız diye apaçık Arapça indirdik”
diyor. Bir yerde;
“Arapça bilmeyene indirseydik, yine inanmazdı” diyor!
(Şuara 198-199). Bir yerde;
“‘Kur’an’ı bir insan öğretiyor’ dediklerini biliyoruz, o
kimsenin dili yabancıdır” diyor (Nahl 103).
Oysa; İnançların
temelini oluşturan “ALLAH”, “KİTAP”, “AYET” ve “CENNET,
CEHENNEM” gibi “ÖTE DÜNYA” ile ilgili kelimeler
hep başka dilden alınmıştır. Çünkü
kaynak o dilde anlatılan/yazılan hikâyedir.
Çoğu İslam âlimi Kur’an’da yüzden fazla yabancı kelime
olduğunu bunların İbranice,
Süryanice/Aramice, Farsça/Pehlevice, Habeşçe, Nebatice, Berberice/Kıptice,
Rumca/Yunanca, Hintçe, Himyerice (güney Arap bölgesi dili), Mağrip (kuzeybatı Afrika bölgesi
dilleri) ve diğer dillerden geldiğini yazıyor.
Kahire Şarkiyat Enstitüsü Sami
Dilleri profesörlerinden Arthur
Jeffery (1893-1959) Kur’an’daki
320 kelimenin Arapça olmadığını/çeşitli
dillerden geldiğini yazmış.
bkz. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın
Kökeni -2), (pdf-s.265-302).
4. Şüphesiz o,
katımızdaki ana kitapta (Levh-i Mahfuz’da) mevcuttur, çok yücedir, hikmetlerle
doludur.
5. Haddi aşan bir
topluluk oldunuz, diye vazgeçip Zikir’le (Kur’an’la) sizi uyarmaktan geri mi
duralım?
6. Hâlbuki daha
önceki toplumlara da nice peygamberler göndermiştik.
7. (Onlar da)
kendilerine gelen her peygamberle mutlaka alay ediyorlardı.
8. Biz, onlardan
daha çetinlerini de helâk ettik. Öncekilerin örneği geçti!
9. Andolsun,
onlara, “Gökleri ve yeri kim yarattı?” diye sorsan, mutlaka, “Onları mutlak güç
sahibi, hakkıyla bilen (Allah) yarattı” diyeceklerdir.
Not.1 Allah
kendisi hakkında (Kuran’ın diğer surelerinde anlatılanlar hariç) sadece Şuara suresinde sekiz (8) ayrı yerde
(9, 68,104, 122, 140, 159, 175, 191) “şüphesiz
ki senin Rabbin aziz ve Rahimdir” diyor. Ayrıca “‘göklerle yeri kim yarattı’ diye sorarsan, onlar, ‘Allah’ diyecekler”
cümlesini aşırı derecede
tekrarlamıştır (Lokman 25, Zümer 38, Zuhruf 9, 87, Ankebut 61). Rahatlıkla
diyebilirim ki, Kuran’da en çok tekrarlanan ayetler tanrının varlığıyla ilgilidir. Buradan sanki tanrının kendi varlığından kuşkusu
olduğu imajı ortaya çıkıyor.
bkz. Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal Kitaplar ve
Dinler, (pdf-s.138-139)
10. O, yeryüzünü size
beşik yapan ve gideceğiniz yere ulaşasınız diye sizin için orada yollar var
edendir.
Not.1 ŞAİR KUSS BİN SAİDE: Taha 53, Zuhruf 10: Bu ayetlerdeki “dünya beşik gibidir” teması şair Kuss bin Saide’den alınmıştır.
Bunu bizzat Hz. Muhammed kendisi anlatıyor: “Bir gün ben onu Ukaz panayırında gördüm,
kırmızı bir deve üzerindeydi ve halka hitaben çok hararetli, ilginç bir konuşma
yaptı. Onun o günkü konuşmasını hiç unutamıyorum.” diyor ve bu cümle dahil
diğer konuşmalarını anlatıyor.
Bu cümleler daha sonra ayet olarak kullanılmıştır.
Bu şair miladi 600’de vefat ederken henüz Muhammed peygamberlik iddiasında bulunmamıştı; bundan on yıl sonra peygamber oluyor. Kuss, konuşmasının başında,
giden bir daha gelmiyor, yaratılması gereken de sürekli yaratılıyor. Gidenler
halinden memnunlar mı ki sesleri çıkmıyor veya unutuldular mı bilemiyorum, diyor.
Kuss’un, gökte haber var, yerde ibret
var sözünden sonra, Muhammed onun bazı önemli açıklamalarını o gelen heyete
anlatıyor.
Kuss
Hıristiyan’dı;
ancak arayışlar içindeydi, yeni bir
din peşindeydi. Daha doğrusu “ben
peygamberim, bana vahiy geldi” demeye hazırlanıyordu. Ancak yaşlıydı ömrü buna yetmedi.
Demek ki o zaman ben peygamberim fikri bir kültür gibiydi.
Bunu iyi yürüten, başaran kendini ilan ederdi. Müseyleme ve Tuleyha
gibileri de o dönem peygamberliğini
ilan edenler arasındaydı.
Bu şairden alınan diğer cümleler ve şiirlerinden benzer alıntılar
için...
...bkz.
Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an
(Kur'an'ın Kökeni -2), (pdf-s.46-50).
11. O, gökten bir
ölçüye göre yağmur indirendir. Biz onunla ölü araziyi canlandırdık. İşte siz
de, böyle diriltileceksiniz.
12-14. O, bütün çiftleri
yaratan, üzerlerine kurulasınız, sonra da, kurulduğunuzda, Rabbinizin nimetini
hatırlayasınız ve “Bunu hizmetimize veren Allah’ın şanı yücedir. Bunlara bizim
gücümüz yetmezdi. Şüphesiz biz Rabbimize döneceğiz” diyesiniz diye sizin için
bindiğiniz gemileri ve hayvanları yaratandır.
15. Böyle iken
(“melekler Allah’ın kızlarıdır” demek suretiyle) kullarından bir kısmını O’nun
parçası saydılar. Şüphesiz insan apaçık bir nankördür.
16. Yoksa, Allah,
yarattıklarından kendisine kızlar edindi de, oğulları size mi seçip ayırdı?
17. Onlardan biri,
Rahmân’a örnek kıldığı (isnad ettiği kız çocuğu) ile müjdelendiği zaman,
öfkesinden yüzü simsiyah kesilir.
18. Süs içerisinde
(narin bir biçimde) yetiştirilen ve tartışmada (delilini erkekler gibi)
açıklayamayanı mı Allah’a isnad ediyorlar?
19. Onlar, Rahmân’ın
kulları olan melekleri de dişi saydılar. Onların yaratılışına şahit mi oldular?
Onların (yalan) şahitlikleri yazılacak ve sorgulanacaklardır.
20. “Eğer Rahmân
dileseydi, biz onlara kulluk etmezdik” dediler. Bu konuda hiçbir bilgileri
yoktur. Onlar sadece yalan söylüyorlar.
21. Yoksa bundan önce
onlara bir kitap verdik de ona mı sarılıyorlar?
22. Hayır! Onlar
sadece, “Şüphesiz biz babalarımızı bir din üzerinde bulduk, ve biz onların
izlerinden gitmekteyiz” dediler.
23. İşte böyle, biz
senden önce hiçbir memlekete bir uyarıcı göndermedik ki, oranın şımarık
zenginleri, “Şüphe yok ki biz babalarımızı bir din üzerinde bulduk. Biz de
elbette onların izlerinden gitmekteyiz” demiş olmasınlar.
24. (Gönderilen
uyarıcı,) “Ben size, babalarınızı üzerinde bulduğunuz dinden daha doğrusunu
getirmiş olsam da mı?” dedi. Onlar, “Biz kesinlikle sizinle gönderilen şeyi
inkâr ediyoruz” dediler.
25. Biz de onlardan
intikam aldık. Yalanlayanların sonu, bak nasıl oldu!
Not.1 Araf
136, Hicr 79, Zuhruf 25, 55 Secde 22, Al-i İmran 4: Dikkat çekici bir diğer
nokta, tanrının eski peygamberler dönemindeki insanları cezalandırdığı
anlatılırken, bu gibi ayetlerin sonunda defalarca, “İşte Allah kendisini tanımayanlardan böylece intikamını alır, Allah
intikamcıdır” gibi ifadelerin kullanılmış olması. Kâinatın yaratıcısı olduğu iddia edilene bu gibi
sözleri isnat etmek, doğru olan bir şey değildir. bkz. Arif
Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal
Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.147)
26. Hani İbrahim,
babasına ve kavmine şöyle demişti: “Şüphesiz ben sizin taptıklarınızdan
uzağım.”
27. “Ben ancak O,
beni yaratana taparım. Şüphesiz O beni doğru yola iletecektir.”
28. İbrahim bunu,
belki dönerler diye, ardından gelecekler arasında kalıcı bir söz yaptı.
29. Doğrusu onları
(Mekke müşriklerini) ve atalarını kendilerine hak olan Kur’an ve onu açıklayan
bir peygamber gelinceye kadar (dünya nimetlerinden) yararlandırırım.
30. Fakat kendilerine
Hak gelince, “Bu bir büyüdür, biz onu kesinlikle inkâr ediyoruz” dediler.
31. “Bu Kur’an, iki
şehrin birinden bir büyük adama indirilseydi ya!” dediler.2
32. Rabbinin
rahmetini onlar mı bölüştürüyorlar? Dünya hayatında onların geçimliklerini
aralarında biz paylaştırdık. Birbirlerine iş gördürmeleri için, (çeşitli
alanlarda) kimini kimine, derece derece üstün kıldık. Rabbinin rahmeti, onların
biriktirdikleri (dünyalık) şeylerden daha hayırlıdır.
Not.1 Allah’ın,
bu ayetiyle rızık konusunda farklı
davrandığına dair gösterdiği gerekçe çok ilginçtir:
“Kimisi (zengin) kimisine (fakire) işini gördürsün” diye.
Bu durumda fakirin, zenginin ihtiyacını karşılamak/ona uşaklık yapmak için
ikinci bir sınıf olarak yaratıldığı çok açık biçimde tescil ediliyor.
İnsanlık onurunu kırıcı böylesine bir anlayış, “çok adildir” diye inanılan bir
yaratıcıya nasıl yakışır?
bkz. Arif Tekin, Kur'an'ın Kökeni, (pdf-s.226).
Not.2 Allah
bu ayetiyle gelirin eşit bir biçimde
yapılmasını isteyenleri açıkça eleştiriyor. Bu durumda, herhangi biri kalkıp da insanlar
arasında eşitlikten yana söz ediyorsa Kur’an’a göre sanki Allah’a eş
koşmuş gibi çok büyük bir suç işlemiş oluyor. Bir kere Allah’ın,
kendine şirk koşmayı insanlar arasındaki gelir dağılımının eşit bir şekilde
yapılmasına benzetmesi -ne kadar savunulursa savunulsun- çok talihsiz bir benzetmedir. bkz. Arif Tekin, Kur'an'ın
Kökeni, (pdf-s.230).
Not.3 KUR’AN’IN EKONOMİK POLİTİKASI:
a) İsrâ 30, 31, En’âm 151, Sebe’
36, 39, Zümer 52, Şûrâ 12, 19, Zuhruf 32, 33-35, Nahl 71, 112, İbrahim 7, Rûm
28, 37, Ankebût 62, Ra’d 26, Bakara 212, Âl-i İmrân 27, 37, Talâk 3, Nûr 38 vb:
Bu ve benzeri ayetlere göre fakirlikle zenginlik bir kader işidir,
Allah’ın takdiridir.
Bunların çalışmayla sağlanamayacağı gayet net bir ifadeyle beyan ediliyor. (pdf-s.222-226).
b) Müzzemmil 20, Leyl 8-10, Sebe’
39, İnsan 8, Bakara 245, Haşr 9, Teğabün 16-17, Mâide 12, Hadîd 11, 18: Allah bu ayetlerde yoksullara yardımı, sadakayı, Allah’a güzel bir borç
vermeyi*, çalışmayı övüyor.
(*burada güya muhtaç olanlara Allah rızası için borç vermek kastedilmiş)
Allah, “Ey insanlar! Çalışın,
kimseye yük olmayın, emeğinizle yaşayın...” dese bile, bunun bir anlamı
olamaz. Çünkü insanın çalışabileceği iş alanı yok denecek kadar azdır; var
olanı da onun ihtiyaçlarını karşılayamaz durumdadır. (pdf-s.233-234).
c) Allah (a)’daki ayetlerde beyan ettiği gibi insanlar arasındaki eşitsizliğin sorumluluğunu kendi üzerine aldığı
halde, (b)’deki ayetlerde çelişkili
bir ifadeyle çalışmayı övüyor. (pdf-s.233-234).
d) Allah’ın, hem “Zenginlikle fakirliğin dağıtımı bana aittir,
ben kimisini kimisine uşak-işçi olarak
yarattım” (Zuhruf 32) demesi,
hem sık sık “benim adıma, benim namı
hesabıma yoksullara borç olarak bir şeyler verin, ben de size öbür dünyada karşılığını vereyim” demesi, hem de “eğer siz başkasına verirseniz ben onun
yerini doldururum” şeklinde beyanatta bulunması, haklı olarak o günkü Medineli Yahudilerin, “Allah’ın eli bağlıdır (Allah
cimridir, kendisi muhtaçlara vermiyor da bizden borç istiyor...)” demelerine neden olmuştu (Mâide 64).
İlginçtir ki, Allah onların bu sözüne karşı kızarak,
“Vay eliniz bağlanası, vay lanet
olası” şeklinde bedduada bulunuyor. Yahudilerin bugünkü haline bakıldığında onun bedduasının kabul
edilip edilmediği de ortada.
(pdf-s.233-234).
e) Çok ilginçtir ki, hadislere göre yoksullar çözüm isterken, o (Muhammed) kendilerine
tespih çekmelerini öneriyor ve onları bu şekilde tatmin etmeye çalışıyor.
(pdf-s.235).
f) Kur’an, insanlara sadaka vermeyi
önerirken, Muhammed’den 1122 yıl önce
(m-ö. 551) ölen Konfüçyüs, “Sen bir insana balık yedireceğine ona balık
avlanmayı öğret; böylece sen de
kurtul, o da kurtulsun”, deyip konu hakkında daha mantıklı, daha adil ve sosyal barış
için daha uygun bir öneri getirmiş; üstelik “Ey ahali! haberiniz olsun, ben bu bilgileri Allah’tan alıyorum” şeklinde söylediklerini Allah’a mal etmemiştir.
(pdf-s.236).
Kaynak: Arif
Tekin, Kur'an'ın Kökeni,
(pdf-s.222-236).
Not.4 ZALİM HACCAC’IN KUR’AN’DA YAPTIĞI
DEĞİŞİKLİKLER: Tekvir 24, Şuara 116, 167, Yunus 22, Yusuf 45, Zuhruf
32, Mü’minun 85-86, 89, Bakara 259, Muhammed 15, Maide 48, Hadid 7:
Gaddarlığıyla tarihe geçen Haccac b. Yusuf (halk tabiriyle Haccac-ı Zalim) Kur’an’ın on bir-on iki
yerinde (yukarıdaki ayetlerde) değişiklik yapmıştır.
Haccac b. Yusuf’un oynama yaptığı, değiştirdiği iddia edilen
ayetleri aşağıya alıyorum:
Kitab-üI Mesahif, İbn-i Ebu Davud Sicistani,
1/280, no: 142 ve devamı. Bakara 259'da geçen ‘Iem yelesemeh’ kelimesinde aslında son harf olan (h) yoktur. Maide 48’de geçen 'Şir'aten' kelimesi, aslında 'Şeriaten'
imiş; ama Haccac değiştirmiş. Yine Yunus
22’de geçen 'Yüseyyirukum'
aslında 'Yünşiruküm' biçimindeymiş. Yusuf 45’te geçen 'Ünebbiukum' kalıbı, aslında 'Afiktim'
şeklindeymiş. Mü'minun 85, 86 ve 89’da
'Lillafı' geçiyor. Bunlar da aslında
'Allah' şeklinde yazılıymış. Şuara 116’da
Nuh hakkında geçen 'Meretimin'
aslında 'Muhrecin' imiş. Yine Şuara 167’de Lut hakkında kullanılan 'Muhrecin' kelimesi, aslında 'Meretimin' şeklindeymiş. Zuhruf 32’de geçen, 'Maişet' kelimesi de aslında 'Meayiş' biçimindeymiş. Muhammed 15’te geçen ‘Âsin' kelimesi, aslında 'Yasin' şeklindeymiş. Hadid 7’de 'Enfiku' kelimesi de aslında 'İttekav'
biçimindeymiş. Tekvir 24’de geçen 'Denin' kelimesi de aslında 'Zenin' şeklindeymiş.
Tüm bunları Haccac b. Yusuf değiştirmiştir. Bir iş ki bu adam da ona bulaşmışsa
düşünmek lazım.
bkz.
Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an
(Kur'an'ın Kökeni -2), (pdf-s.217-218).
Not.5 ZALİM HACCAC HAKKINDA KISA BİR BİLGİ:
Kendisi (h. 41-95) yılları arasında yaşamış. Aslen Sakif kabilesinden olup Emevilerin en zalim valilerindendir.
En çok Emevi sultanı Mervan b. Hakem döneminde yıldızı parlamış. Tabi ki o da
Emevilerin sadık bir adamıydı. O sıralar halifelik davasında bulunan Zübeyr b.
Avam’ın oğlu Abdullah, Mekke’ye yerleşiyor (ki bu adam aynı zamanda Kur’an’ı
kitap haline getiren dört kişilik komisyonun bir üyesiydi). Abdullah’a muhalif
olan Haccac Mekke’yi ablukaya alıyor, sonunda Abdullah katledilince Haccac onun
vücudunu parçalara ayırıp Emevi lideri Mervan b. Hakem’e gönderiyor.
Tarihi
kaynaklar, Haccac’ın yüzbinlerce insanı katlettiğini, onbinlercesini
hapsettiğini, hatta tutuklular arasındaki otuz bin kişinin sadece kadın
olduğunu yazıyorlar.
Meşhur Ömer b. Abdülaziz onun hakkında “Dünyadaki her toplum kendi kötü adamıyla ortaya çıksa, biz de Haccac’la
çıksak, kesinlikle kötülükte şampiyon oluruz” diyor.
Yine
aynı Ömer “Velit Şam’da halife, Haccac Irak’ta vali,
onun kardeşi Yemen valisi, Osman b. Hayyan Hicaz bölgesinden sorumlu ve Kurre
de Mısır’da idareci olursa, demek ki dünya zulümle dolmuştur” diyor.
Haccac hicri 74. yılında Medine’ye
gidince çoğu sahabilere hakaret ediyor. Bunlar arasında meşhur olanları
da var. Mesela Enes b. Malik, Sehl b. Sa’d ve Cabir b. Abdullah gibi.
Süleyman
b. Abdülmelik görevi devralınca, Haccac’ın zindanlara
attığı insanlardan, yalnız bir
günde 81 bin kişiyi tahliye ediyor.
En korkutucu bilgileri, Tarih-i Hamis yazarı ve Mesudi yazmışlardır.
Katlettiği insanların sayısı hakkında çok yüksek rakamlardan, mesela 170 bin ölü ve tutuklu sayısından söz
ediliyor. Tabi ki o zaman insan nüfusu bugünkü kadar fazla değildi.
Dolayısıyla o zaman için bu sayı çok
yüksek bir rakam.
Süyuti
gibi biri Kur’an’ın orijinal olmadığına ilişkin bu kadar bilgi sunmuşsa, artık gerisini düşünmek lazım.
bkz.
Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an
(Kur'an'ın Kökeni -2), (pdf-s.218-219).
33. Eğer bütün
insanlar (kâfirlere verdiğimiz nimetlere bakıp küfürde birleşen) bir tek ümmet
olacak olmasalardı, Rahmân’ı inkâr edenlerin evlerine gümüşten tavanlar ve
üzerine çıkacakları merdivenler yapardık.
34-35. Evlerine (gümüşten)
kapılar ve üzerine yaslanacakları koltuklar ve altın süslemeler yapardık. Bütün
bunlar, sadece dünya hayatının geçimliğidir. Rabbinin katında ahiret ise, O’na
karşı gelmekten sakınanlarındır.
Not.1 KUR’AN’IN EKONOMİK POLİTİKASI: Bu
not için bkz. (Zuhruf 32, Not.3)
Not.2 Zuhruf
33, 35: Bu cümlelerden gayet açık bir şekilde şu sonuç ortaya çıkıyor:
Allah, mahzurlu olduğunu bildiği için gayrimüslimlere fazla mal vermek
istememiş. Şayet verse bile, o serveti öylesine bir seviyede tutacak ki, başka
insanlara eziyet vermeyecekleri miktarda olacak.
Mademki Allah “Kişinin fakir veya zengin olması benim takdirime
bağlıdır. Servetin, gayrimüslimlerin eline geçmesiyle sakıncalı bir durum
ortaya çıkacağını bildiğim için onlara fazla vermem. Eğer siz dinime tam bağlı
kalırsanız, nankörlük yapmazsanız, ben size bilemediğiniz yerden rızkınızı
gönderirim; sakın açlık korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin. Zira, ben hem
sizin hem de onların rızkını veririm” diyor;
o halde bugün aşırı derecede zengin olan
ve aynı zamanda da Müslüman olmayan emperyalist güçlerin, bütün
İslam âlemini ve diğer mazlum insanları her bakımdan sömürmeleri mahzurlu değil mi ki, Allah onlara bu kadar
serveti bahşetmiş; yoksa ayette, geçen “Mahzurlu olmasaydı ben gayri müminlere
aşırı derecede verirdim”
sözünden daha farklı mahzurlar mı kastedilmiş?
bkz. Arif Tekin, Kur'an'ın Kökeni, (pdf-s.226-227).
36. Kim, Rahmân’ın
Zikri’ni görmezlikten gelirse, biz onun başına bir şeytan sararız. Artık o,
onun ayrılmaz dostudur.
37. Şüphesiz bu
şeytanlar onları doğru yoldan saptırırlar. Onlar ise doğru yolda olduklarını
sanırlar.
38. Sonunda bize
geldiğinde, arkadaşına, “Keşke benimle senin aranda doğu ile batı arası kadar
uzaklık olsaydı! Ne kötü arkadaşmışsın!” der.
39. Onlara, “(Bu
temenniniz) bugün size asla fayda vermez. Çünkü zulmettiniz. Hepiniz azapta
ortaksınız” denir.
40. Sağırlara sen mi
duyuracaksın; yahut körleri ve apaçık bir sapıklık içinde olanları sen mi doğru
yola ileteceksin?
41. Ya biz seni (bu
dünyadan) alır götürürüz de, onlardan intikam alırız.
42. Yahut da, onlara
yaptığımız tehdidi sana gösteririz ki, bizim onlara gücümüz yeter.
43. Öyle ise sana
vahyedilene sımsıkı sarıl. Şüphesiz sen doğru bir yol üzeresin.
44. Şüphesiz bu
Kur’an, sana ve kavmine bir öğüt ve bir şereftir, ondan hesaba çekileceksiniz.
45. Senden önce
gönderdiğimiz elçilerimize sor: Rahmân’dan başka kulluk edilecek ilâhlar var
etmiş miyiz?
46. Andolsun, biz
Mûsâ’yı mucizelerimizle Firavun’a ve ileri gelen adamlarına göndermiştik de o,
“Şüphesiz ben âlemlerin Rabbinin elçisiyim” demişti.
47. (Mûsâ)
mucizelerimizi kendilerine getirince, bir de bakmışsın, o mucizelere
gülüyorlar!
48. Onlara
gösterdiğimiz her bir mucize önceki benzerinden daha büyüktü. Doğru yola
dönsünler diye, onları azaba uğrattık.
49. (Onlar azabı
görünce) “Ey büyücü! Sana verdiği söze dayanarak, bizim için Rabbine dua et.
Çünkü biz artık doğru yola gireceğiz” dediler.
50. Fakat biz
onlardan azabı kaldırınca bir de bakmışsın sözlerinden dönüyorlar.
51. Firavun, kavmine
seslenerek dedi ki: “Ey kavmim! Mısır hükümdarlığı benim değil mi? Şu nehirler
de benim altımdan akıyor (değil mi?) Hâlâ görmüyor musunuz?”
52. “Yoksa ben, şu
zavallı, nerede ise maksadını anlatamayacak durumda olan bu adamdan daha
hayırlı değil miyim?”
53. “(Eğer doğru
söylüyorsa) ona altın bilezikler atılmalı, yahut onunla beraber bulunmak üzere
melekler gelmeli değil miydi?”
54. Firavun, kavmini
küçük düşürdü (ezdi). Onlar da kendisine itaat ettiler. Çünkü onlar yoldan
çıkmış bir toplumdu.
55. Onlar bizi bu
şekilde öfkelendirince biz de onlardan öç aldık, hepsini suda boğduk.
Not.1 Araf
136, Hicr 79, Zuhruf 25, 55 Secde 22, Al-i İmran 4: Dikkat çekici bir diğer
nokta, tanrının eski peygamberler dönemindeki insanları cezalandırdığı
anlatılırken, bu gibi ayetlerin sonunda defalarca, “İşte Allah kendisini tanımayanlardan böylece intikamını alır, Allah
intikamcıdır” gibi ifadelerin kullanılmış olması. Kâinatın yaratıcısı olduğu iddia edilene bu gibi
sözleri isnat etmek, doğru olan bir şey değildir. bkz. Arif
Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal
Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.147)
56. Onları, sonradan
gelecek inkârcılara, geçmiş bir ibret ve bir örnek kıldık.
57. Meryem oğlu İsa
bir örnek olarak anlatılınca bir de ne göresin, senin kavmin (seni susturacak
bir delil buldukları zannıyla) hemen şamata etmeye başlar.
58. “Bizim
tanrılarımız mı hayırlı, yoksa İsa mı?” dediler. Bunu sadece seninle tartışmak
için ortaya attılar. Şüphesiz onlar kavgacı bir toplumdur.
59. İsa, sadece,
kendisine nimet verdiğimiz ve İsrailoğulları’na örnek kıldığımız bir kuldur.
60. Eğer dileseydik,
içinizden yeryüzünde sizin yerinize geçecek melekler yaratırdık.
61. Şüphesiz o
Kıyametin (kopacağının) bir bilgisidir. Artık onun hakkında asla şüphe etmeyin,
bana uyun, bu doğru bir yoldur.
62. Sakın şeytan sizi
yoldan çevirmesin. Çünkü o, size apaçık bir düşmandır.
63. İsa, apaçık
mucizeleri getirdiği zaman şöyle demişti: “Ben size hikmeti getirdim ve
hakkında ayrılığa düştüğünüz şeylerden bir kısmını size açıklamak için geldim.
Öyle ise, Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.”
64. Şüphesiz Allah,
benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyleyse O’na kulluk edin, işte bu doğru
bir yoldur.
65. Ama aralarından
çıkan gruplar ayrılığa düştüler. Elem dolu bir günün azâbından vay o
zulmedenlerin hâline!
66. Onlar (bu
tavırlarıyla) ancak, kıyamet gününün kendilerine ansızın gelmesini
beklemektedirler, hâlbuki bunun farkında değillerdir.
67. O gün Allah’a
karşı gelmekten sakınanlar dışında, dostlar birbirine düşman olurlar.
68-69. (Allah, şöyle der:)
“Ey âyetlerimize iman eden ve müslüman olan kullarım! Bugün size korku yoktur,
siz üzülmeyeceksiniz de.”
70. “Siz ve eşleriniz
sevinç ve mutluluk içinde cennete giriniz.”
71. Onlar için altın
tepsiler ve kadehler dolaştırılır. Canlarının istediği ve gözlerinin hoşlandığı
her şey oradadır. Siz orada ebedî olarak kalacaksınız.
Not.1 “APAÇIK ARAPÇA” KUR’AN’DA YABANCI
KELİMELER:
Meryem 97, Taha 113, Şuara
193-195, 198-199, Yusuf 2, En’am 92, Zümer 28, Fussilet 3, 44, Şura 7, Zuhruf
2-3, Duhan 58, Ahkaf 12, Nahl 103, İbrahim 4, Rad 37: Bu ayetlerde (16 yerde)
Kur’an;
“Biz Kur’an’ı iyice anlayasınız diye apaçık Arapça indirdik”
diyor. Bir yerde;
“Arapça bilmeyene indirseydik, yine inanmazdı” diyor!
(Şuara 198-199). Bir yerde;
“‘Kur’an’ı bir insan öğretiyor’ dediklerini biliyoruz, o
kimsenin dili yabancıdır” diyor (Nahl 103).
Oysa; bu
ayetlerin (Vakıa 18, Zuhruf 71, Gaşiye 14, İnsan 15) Arapçasında geçen;
“EKVAB” kelimesi
Arapça değildir.
Nebatice’dir, “testiler”
anlamına gelir, “küpler-kadehler” de denebilir. Genel anlamıyla ve ayette
geçtiği gibi “kap” demektir
(özellikle “cennet, cehennem” gibi “öte dünya” ile ilgili kelimeler başka
dilden alınmıştır. Çünkü kaynak o
dilde anlatılan/yazılan hikâyedir).
bkz. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın
Kökeni -2), (pdf-s.288).
72. İşte bu, yapmakta
olduklarınıza karşılık size mîras verilen cennettir.
73. Orada sizin için
bol bol meyve var, onlardan yersiniz.
74. Şüphesiz suçlular
cehennem azabında devamlı kalacaklardır.
75. Azapları
hafifletilmeyecektir. Onlar azap içinde ümitsizdirler.
76. Biz onlara
zulmetmedik. Fakat onlar, kendileri zâlim idiler.
77. (Görevli meleğe
şöyle seslenirler:) “Ey Mâlik! Rabbin bizim işimizi bitirsin.” O da, “Siz hep
böyle kalacaksınız” der.
78. Andolsun, size
hakkı getirdik. Fakat çoğunuz haktan hoşlanmayanlarsınız.
79. Yoksa (gerçeği
kabul etmeme konusunda) bir işe kesin karar mı verdiler? Şüphesiz biz de
(onları cezalandırmakta) kararlıyız.
80. Yoksa onların
sırlarını ve gizli konuşmalarını duymadığımızı mı sanıyorlar? Hayır öyle değil,
yanlarındaki elçilerimiz (melekler) yazmaktadırlar.
81. (Ey Muhammed!) De
ki: “Eğer Rahmân’ın bir çocuğu olsaydı, ona kulluk edenlerin ilki ben olurdum.”
82. Göklerin ve yerin
Rabbi, Arş’ın da Rabbi olan Allah, onların nitelendirmelerinden uzaktır.
83. Bırak onları,
tehdit edildikleri güne kavuşana kadar, (batıl inançlarına) dalsınlar ve (dünya
hayatlarında) oynayadursunlar.
84. O, gökte de ilâh
olandır, yerde de ilâh olandır. O, hüküm ve hikmet sahibidir, hakkıyla
bilendir.
85. Göklerin, yerin
ve ikisi arasındaki her şeyin hükümranlığı kendisine ait olan Allah yücedir!
Kıyametin bilgisi de yalnız O’nun katındadır ve yalnızca O’na döndürüleceksiniz.
86. O’nu bırakıp
taptıkları şeyler şefaat edemezler. Ancak bilerek hakka şâhitlik edenler şefaat
edebilirler.
87. Andolsun, onlara
kendilerini kimin yarattığını sorsan elbette, “Allah” derler. Öyleyken nasıl
döndürülüyorlar?
Not.1 Allah
kendisi hakkında (Kuran’ın diğer surelerinde anlatılanlar hariç) sadece Şuara suresinde sekiz (8) ayrı yerde
(9, 68,104, 122, 140, 159, 175, 191) “şüphesiz
ki senin Rabbin aziz ve Rahimdir” diyor. Ayrıca “‘göklerle yeri kim yarattı’ diye sorarsan, onlar, ‘Allah’ diyecekler”
cümlesini aşırı derecede
tekrarlamıştır (Lokman 25, Zümer 38, Zuhruf 9, 87, Ankebut 61). Rahatlıkla
diyebilirim ki, Kuran’da en çok tekrarlanan ayetler tanrının varlığıyla ilgilidir. Buradan sanki tanrının kendi varlığından kuşkusu
olduğu imajı ortaya çıkıyor.
bkz. Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal Kitaplar ve
Dinler, (pdf-s.138-139)
88. Onun
(Muhammed’in), “Ya Rabbi!” demesine andolsun ki, şüphesiz bunlar iman etmeyen
bir kavimdir.
89. Şimdilik sen
onları hoş gör ve “size selâm olsun” de. Yakında bilecekler.
DİPNOTLAR (Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Dipnotları)
1. Bu harfler için
Bakara sûresinin ilk âyetinin dipnotuna bakınız.
2. Âyette sözü edilen
iki şehir Mekke ve Tâif şehirleridir. Müşrikler, peygamberliği, çok sade ve
mütevazi bir hayat yaşayan Hz. Peygamber’e yakıştıramıyor; Kur’an’ın,
aristokrat sınıfa mensup Mekkeli Velid b. Muğîre’ye, yahut Tâif’li Urve b.
Mesud es-Sekafî’ye inmesi gerektiğini söylüyorlardı.
DUHÂN | DUMAN
KAYNAK KİTAPLARIN LİNKLERİ
1. Arif Tekin, Kur'an'ın Kökeni 2. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın Kökeni -2) 3. Arif Tekin, Sümerlerden İslam'a Kutsal Kitaplar ve Dinler 4. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Hz. Muhammed'in Ölümü 5. Muazzez İlmiye Çığ, Kuran, İncil ve Tevrat’ın Sumerdeki Kökeni |