ANA SAYFA AÇIKLAMALAR SURELER AYETLER İÇİNDEKİLER MEKKE DÖNEMİ NOTLAR HİCRET NOTLAR MEDİNE DÖNEMİ NOTLAR HZ. MUHAMMED’İN ÖLÜMÜ HZ. MUHAMMED’DEN SONRA SON NOTLAR




            97- GRUPLAR | AHZÂB (Kitap Sırası-33)


SURE AÇIKLAMASI (Diyanet İşleri Başkanlığı)
Medine döneminde inmiştir. 73 âyettir. Sûre, adını 20 ve 22. âyetlerde geçen “el-Ahzâb” kelimesinden almıştır. Ahzâb, gruplar, demektir. Sûrede başlıca Hendek ve Benî Kureyza savaşları ile aile hayatına dair bazı hükümler konu edilmektedir.

Not.1         KUR’AN’DA EKSİK ya da FAZLA AYETLER, FARKLI KUR’AN NÜSHALARI ve FARKLI NÜSHALARIN İMHASI:

                   Übey bin Ka’b Zirr adında bir kişiye “Bu sure (Ahzab) Baka­ra suresi kadar uzundu, yani yaklaşık 286 ayetti, hatta ondan da­ha fazlaydı ve içinde, evli olanlar zina yaparlarsa recimle (taşla­narak) cezalandırılırlar ayeti de vardı” diyor.

                   bkz. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın Kökeni -2), (pdf-s.199, 222-225).

Sonuç:       İşte nüshalar arasındaki fark böylece hem fazla, hem de herkes “benimki doğrudur” deyince, halife Osman olaya el koyuyor ve yeni bir nüsha ortaya çıkarıp kalanları imha ediyor.                (pdf-s.132).

                   İmam Malik’e göre Osman’dan kalma olduğu iddia edilen ve şu an mevcut bulunan Kur’an da orijinal değildir; zaman­la değişime uğramıştır.                                                                           (pdf-s.200).

ayrıca;      KUR’AN’DA EKSİK ya da FAZLA AYETLER, FARKLI KUR’AN NÜSHALARI ve FARKLI NÜSHALARIN İMHASI:

                   için bkz. (Hicr 9, Not.3) ve İLGİLİ HADİSLER için bkz. (Hicr 9, Not.4)

ayrıca;      ZALİM HACCAC’IN KUR’AN’DA YAPTIĞI DEĞİŞİKLİKLER: için bkz. Tekvir 24, Şuara 116, 167, Yunus 22, Yusuf 45, Zuhruf 32, Mü’minun 85-86, 89, Bakara 259, Muhammed 15, Maide 48, Hadid 7.

ayrıca;      Konuyla ilgili bu bilgiler Süyuti Kaynaklarında da vardır. Süyuti’den derlenen 40 benzer not için...

                   bkz. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın Kökeni -2), (pdf-s.219-232).

            Şefkatle merhamet eden Allah’ın adıyla.

1.         Ey Peygamber! Allah’a karşı gelmekten sakın. Kâfirlere ve münafıklara itaat etme. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

2.         Rabbinden sana vahyolunana uy. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.

3.         Allah’a tevekkül et, vekil olarak Allah yeter.

4.         Allah, hiçbir adamın içine iki kalp koymamıştır. Kendilerine zıhâr1 yaptığınız eşlerinizi de anneleriniz yapmamıştır. Yine evlatlıklarınızı2 da öz çocuklarınız (gibi) kılmamıştır. Bu, sizin ağızlarınızla söylediğiniz (fakat gerçekliği olmayan) sözünüzdür. Allah ise gerçeği söyler ve doğru yola iletir.

5.         Onları babalarına nispet ederek çağırın. Bu, Allah katında daha (doğru ve) adaletlidir. Eğer babalarını bilmiyorsanız, onlar sizin din kardeşleriniz ve dostlarınızdır. Hata ile yaptığınız bir işte size hiçbir günah yoktur. Fakat kasten yaptığınız şeylerde size günah vardır. Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.

6.         Peygamber, mü’minlere kendi canlarından daha önce gelir. Onun eşleri de mü’minlerin analarıdır. Aralarında akrabalık bağı olanlar, Allah’ın Kitab’ına göre, (miras konusunda) birbirleri için (diğer) mü’minlerden ve muhacirlerden daha önceliklidirler.3 Ancak dostlarınıza bir iyilik yapmanız başka. Bu (hüküm) Kitap’ta yazılıdır.

Not.1         AHZAB SURESİ ÖZETİ: Ahzab 6, 26-34, 36-38, 50-53, 55-56, 59, 69

                   BU NOT, SURE’NİN SONUNDAKİ (77. ayet) Özet.2 İÇİNDEDİR.

Not.2         Ahzâb 6, 53: Talha b. Ubeydullah (güya Muhammed’den cennet müjdesi almış; ama baksanıza Muhammed’e ne diyor!) bir gün, “Eğer Muhammed ölürse ben Ayşe’yi eş olarak kendime alırım.” diyor. Üstelik bu konuda birçok kaynakta ve özellikle de tefsirlerde malumat var. İşte bunu duyan Muhammed rahatsız oluyor ve hemen bu yasak ayetlerini indiriyor: “Ben ölsem de artık eşlerim hiçbir Müslüman erkekle evlenemezler” diyor. Kaynak: Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Hz. Muhammed'in Ölümü, (pdf-s.214-215); İslami Kaynaklar: Arif Tekin’in kitabında.

Not.3         KUR’AN’DA EKSİK ya da FAZLA AYETLER, FARKLI KUR’AN NÜSHALARI ve FARKLI NÜSHALARIN İMHASI:

                   Bu ayette “Muhammed, inananlara canlarından da önce ge­lir. Onun eşleri de annelerinizdir” deniliyor. Übey b. Ka’b ise buradaMuhammed de onların/inananların babasıdır cümlesini de ekliyor. Bu son cümle, elimizdeki Kur’an’da yok.

                   Halife Ömer, Übey’den bu farklı ayetleri duyunca kendisiyle konuşuyor, “senin bu ayetleri farklı okuman doğru mu” diye! Übeyevet” diyor ve Ben Kur’an’la meşgul iken sen çarşıda, sokakta alkışla, yan keyfinle, ticaretinle meşguldün diye de ekliyor, Ömer’e sert tep­ki gösteriyor.

                   Übey’in hem nüshasında farklı ayetler vardı, hem de iki sure fazladan vardı.

                   Bunların isimleri, “Hafd”ve “Hül’”idi. Yani ona göre Kur’an 114 sure değil; 116 sureydi.

                   Bu, en bariz, göze çarpan örnektir. İbn-i Abbas ve Ebu Musa el-Eş’ari’nin Kur’an nüshalarında da bu iki sure vardı, onlar da bunları Kur’an’dan sayıyorlardı.

                   bkz. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın Kökeni -2), (pdf-s.129-130, 199, 224).

Sonuç:       İşte nüshalar arasındaki fark böylece hem fazla, hem de herkes “benimki doğrudur” deyince, halife Osman olaya el koyuyor ve yeni bir nüsha ortaya çıkarıp kalanları imha ediyor.                (pdf-s.132).

                   İmam Malik’e göre Osman’dan kalma olduğu iddia edilen ve şu an mevcut bulunan Kur’an da orijinal değildir; zaman­la değişime uğramıştır.                                                                           (pdf-s.200).

ayrıca;      KUR’AN’DA EKSİK ya da FAZLA AYETLER, FARKLI KUR’AN NÜSHALARI ve FARKLI NÜSHALARIN İMHASI:

                   için bkz. (Hicr 9, Not.3) ve İLGİLİ HADİSLER için bkz. (Hicr 9, Not.4)

ayrıca;      ZALİM HACCAC’IN KUR’AN’DA YAPTIĞI DEĞİŞİKLİKLER: için bkz. Tekvir 24, Şuara 116, 167, Yunus 22, Yusuf 45, Zuhruf 32, Mü’minun 85-86, 89, Bakara 259, Muhammed 15, Maide 48, Hadid 7.

ayrıca;      Konuyla ilgili bu bilgiler Süyuti Kaynaklarında da vardır. Süyuti’den derlenen 40 benzer not için...

                   bkz. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın Kökeni -2), (pdf-s.219-232).

7.         Hani biz peygamberlerden sağlam söz almıştık. Senden, Nûh’tan, İbrahim, Mûsâ ve Meryem oğlu İsa’dan da. Evet biz, onlardan sapa sağlam bir söz almıştık.

8.         (Allah, bunu) doğru kimseleri doğruluklarından hesaba çekmek için (yapmıştır.) Kâfirlere de elem dolu bir azap hazırlamıştır.

9.         Ey iman edenler! Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani (düşman) ordular üzerinize gelmişti de biz onların üzerine bir rüzgâr ve göremediğiniz ordular göndermiştik. Allah, yaptıklarınızı hakkıyla görmektedir.4

Not.1         Bedir Savaşı kazanıldıktan sonra inen bu gibi ayetlerde Allah’ın savaşlarda müminleri meleklerin yardımıyla des­teklediği bildiriliyor. Ayrıca, Allah’ın bizzat savaşta inananlara yardım etme konusunda, -üste­lik bir cinayet işinde- yemin etmesi, gerçekten düşündürücüdür! Çünkü İslam inancına göre Allah yalan konuşmaz ki söylediği sözü yeminle pekiştirsin! Allah’ın bazı ayetlerde yemin içip, bazı­larında içmemesi, ister istemez yeminsiz olan diğer ayetler hak­kında güvensizliğe sebebiyet verir. Bu açıdan Allah’ın, savaşta ta­raf tutmak gibi çok kötü olan bir işte yemin içmesi ve bazı ayetle­rini de yeminsiz göndermesi gerçekten dikkat çekicidir.

                   İlginçtir ki, oluşan bu tip yardım ayetlerinin geçerliliği bir yıl kadar sürmedi. (Ayetlerle) Allah’ın yardımı öylesine abartılmıştı ki, sanki artık hiç savaş olmayacak, sanki Müslümanlar hiç mağlup olmayacaktı. Tam tersine bir yıl sonra meydana ge­len Uhud harbinde, dengeler altüst oldu ve Müslümanlar çok ağır bir hezimete uğradılar.

Kaynak:    Arif Tekin, Kur'an'ın Kökeni, (pdf-s.92-95).

Ayrıca:      Bedir, Uhud, Hendek, Hayber, Beni Nadir, Beni Kaynuka ve Beni Kureyza savaşları için (pdf-s.89-118) Başta “Batn-i Nahle” vak’ası olmak üzere bu savaşların başlıca nedenleri için (pdf-s.119-137)

10.       Hani onlar size hem üst tarafınızdan hem alt tarafınızdan gelmişlerdi. Hani gözler kaymış ve yürekler ağızlara gelmişti. Siz de Allah’a karşı çeşitli zanlarda bulunuyordunuz.

Not.1         Ahzab 9-10: HENDEK SAVAŞI: Uhud Savaşı’ndan yaklaşık iki yıl sonra hicri 5. yılda Mekke müşrikleriyle Müslümanlar arasında Medine’de meydana gelen Hendek Savaşı’nda, çok şiddetli bir rüzgâr yüzünden ve Mekkelilere lojistik destek sağlanmasının zorluğundan ötürü (çünkü bunlar ta Mekke’den gelmişlerdi. Dolayısıyla, o günkü koşullar­da her şeyi Mekke’den Medine’ye ulaştırmak çok zordu) Mekkeliler kendi iradeleriyle savaşı bırakıp memleketlerine dönmüşlerdi. Bunun böyle olduğunu Kur’an da yazıyor. Dikkat edilirse, Hendek Savaşı’nda yağan yağmurlar savaşın devam etmesine engel teşkil edince, inen Kur’an ayetiyle bu da Müslümanlara karşı büyük bir ihsan-lütuf olarak değerlendirilmiş. Ama bu ayet de diğerleri gibi savaş devam ederken değil de, her şey bittikten epey sonra inmiştir. Bu, zaten ayetin içinde vardır.

                   İlginçtir ki, Uhud Savaşı’nda Müslümanların mağlubiyeti aşamasında savunma içerikli ayetler* inerken, Müslümanlar galibiyete geçince, yine Bedir’deki gibi ayetler** inmeye başlıyor. Bu ayetlerde özet olarak, “Ben sizi kurtardım” deniyor.

                   (* Savunma ayetleri: Âl-i İmrân 140-142, 144, 152-153, 165-167, 169-173, Muhammed 4-7)

                   (** Destek ayetleri: Enfâl 1-13, 17, 19, 30, 43-44, 50-54, Al-i İmrân 13, 123-126, Ahzâb 9, Muhammed 27, Tevbe 25-26)

                   Burada net olarak şu sonuç ortaya çıkıyor; Müslümanlar sa­vaşı kazanınca Allah’a mal ediliyor; kaybedinceKa­zanmak varsa kaybetmek de vardır” deniyor.

                   Yani Allah’ın yardım kriteri belli değildir. Neye göre yardım eder, ne kadar eder, ne zaman eder belli değildir. Kur’an’da bu konu öylesine karma­şık ki, Allah’ın savaştan yana mı, yoksa barıştan yana mı olduğu belirsiz kalıyor. Örneğin, “Kâfirlerle karşılaştığınızda boyunlarını vurun” diye başlayan uzunca bir ayetin sonunda, “Allah dileseydi, onlardan intikam alırdı. Ama, sizi birbirinizle denemek ister” deniyor (Muhammed 4).

Kaynak:    Arif Tekin, Kur'an'ın Kökeni, (pdf-s.101-103).

Ayrıca:      Bedir, Uhud, Hendek, Hayber, Beni Nadir, Beni Kaynuka ve Beni Kureyza savaşları için (pdf-s.89-118) Başta “Batn-i Nahle” vak’ası olmak üzere bu savaşların başlıca nedenleri için (pdf-s.119-137)

11.       İşte orada mü’minler denendiler ve şiddetli bir şekilde sarsıldılar.

12.       Hani münafıklar ve kalplerinde hastalık olanlar, “Allah ve Resûlü bize, ancak aldatmak için vaadde bulunmuşlar” diyorlardı.

13.       Hani onlardan bir grup, “Ey Yesrib (Medine) halkı! Sizin burada durmak imkânınız yok. Haydi geri dönün” demişti. Onlardan bir başka grup da, “Evlerimiz açık (korumasız)” diyerek Peygamberden izin istiyorlardı. Oysa evleri açık (korumasız) değildi. Onlar sadece kaçmak istiyorlardı.

14.       Eğer Medine’nin her tarafından üzerlerine gelinse ve orada karışıklık çıkarmaları istenseydi, onu mutlaka yaparlardı; o konuda fazla gecikmezlerdi.

15.       Andolsun ki, onlar, daha önce geri dönüp kaçmayacaklarına dair Allah’a söz vermişlerdi. Allah’a verilen söz ise sorumluluğu gerektirir.

16.       De ki: “Eğer siz ölümden ya da öldürülmekten kaçıyorsanız, kaçmak size asla fayda vermeyecektir. O takdirde bile (hayatın zevklerinden) pek az yararlandırılırsınız.”

17.       De ki: “Eğer Allah size bir kötülük dilese, sizi Allah’tan koruyacak kimdir? Yahut size bir rahmet dilese, buna engel olacak kimdir?” Onlar kendilerine Allah’tan başka hiçbir dost ve hiçbir yardımcı bulamazlar.

18-19.  Şüphesiz Allah içinizden, savaştan alıkoyanları ve kardeşlerine, “Bize gelin” diyenleri biliyor. Size katkıda cimri davranarak savaşa pek az gelirler. Korku geldiğinde ise, üzerine ölüm baygınlığı çökmüş kimse gibi gözleri dönerek sana baktıklarını görürsün. Korku gidince de ganimete karşı aşırı düşkünlük göstererek sizi keskin dillerle incitirler. İşte onlar iman etmediler. Allah da onların amellerini boşa çıkardı. Bu, Allah’a kolaydır.

20.       Düşman birliklerinin gitmediğini sanıyorlar. Düşman birlikleri (bir daha) gelecek olsa, isterler ki, (çölde) bedevilerin arasında bulunsunlar da size dair haberleri (gidip gelenlerden) sorsunlar. İçinizde bulunsalardı da pek az savaşırlardı.

21.       Andolsun, Allah’ın Resûlünde sizin için; Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı uman, Allah’ı çok zikreden kimseler için güzel bir örnek vardır.

22.       Mü’minler, düşman birliklerini görünce, “İşte bu, Allah’ın ve Resûlünün bize vaad ettiği şeydir. Allah ve Resûlü doğru söylemişlerdir” dediler. Bu, onların ancak imanlarını ve teslimiyetlerini artırmıştır.

23.       Mü’minlerden öyle adamlar vardır ki, Allah’a verdikleri söze sâdık kaldılar. İçlerinden bir kısmı verdikleri sözü yerine getirmiştir (şehit olmuştur). Bir kısmı da (şehit olmayı) beklemektedir. Verdikleri sözü asla değiştirmemişlerdir.

24.       Bunun böyle olması Allah’ın, doğruları, doğrulukları sebebiyle mükâfatlandırması, dilerse münafıklara azap etmesi yahut onların tövbesini kabul etmesi içindir. Şüphesiz Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.

25.       Allah, inkâr edenleri, hiçbir hayra ulaşmaksızın kin ve öfkeleriyle geri çevirdi. Allah, savaşta mü’minlere kâfi geldi. Allah, kuvvetlidir, mutlak güç sahibidir.

Not.1         KUR’AN’DA EKSİK ya da FAZLA AYETLER, FARKLI KUR’AN NÜSHALARI ve FARKLI NÜSHALARIN İMHASI:

                   Yine Süleyman Kenduzi “Yenabi...” adlı kaynağında İmam Süyuti’ye atıfta bulunarak, Ahzab 25’te “Ali b. Ebi Talip” isminin var olduğunu; ancak yazılmadığını belirtiyor. Bunu İbn-i Asakir ve başkaları da yazıyorlar.                   bkz. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın Kökeni -2), (pdf-s.227).

Sonuç:       İşte nüshalar arasındaki fark böylece hem fazla, hem de herkes “benimki doğrudur” deyince, halife Osman olaya el koyuyor ve yeni bir nüsha ortaya çıkarıp kalanları imha ediyor.                (pdf-s.132).

                   İmam Malik’e göre Osman’dan kalma olduğu iddia edilen ve şu an mevcut bulunan Kur’an da orijinal değildir; zaman­la değişime uğramıştır.                                                                           (pdf-s.200).

ayrıca;      KUR’AN’DA EKSİK ya da FAZLA AYETLER, FARKLI KUR’AN NÜSHALARI ve FARKLI NÜSHALARIN İMHASI:

                   için bkz. (Hicr 9, Not.3) ve İLGİLİ HADİSLER için bkz. (Hicr 9, Not.4)

ayrıca;      ZALİM HACCAC’IN KUR’AN’DA YAPTIĞI DEĞİŞİKLİKLER: için bkz. Tekvir 24, Şuara 116, 167, Yunus 22, Yusuf 45, Zuhruf 32, Mü’minun 85-86, 89, Bakara 259, Muhammed 15, Maide 48, Hadid 7.

ayrıca;      Konuyla ilgili bu bilgiler Süyuti Kaynaklarında da vardır. Süyuti’den derlenen 40 benzer not için...

                   bkz. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın Kökeni -2), (pdf-s.219-232).

26.       Allah, kitap ehlinden olup müşriklere yardım edenleri kalelerinden indirdi ve kalplerine büyük bir korku saldı. Siz onların bir kısmını öldürüyor, bir kısmını da esir ediyordunuz.

Not.1         AHZAB SURESİ ÖZETİ: Ahzab 6, 26-34, 36-38, 50-53, 55-56, 59, 69

                   BU NOT, SURE’NİN SONUNDAKİ (77. ayet) Özet.2 İÇİNDEDİR.

Not.2         Ahzab 26-27: BENİ KUREYZA BASKINI: Hendek’te müşrikler geri gidip her şey bitince ve hayat norma­le dönünce, Muhammed eve gelip istirahate çekiliyor. Tam bu sırada Cebrail, bir katıra binmiş vaziyette kılıcını kuşanmış, ter ve toz duman içinde Muhammed’in yanına varıp kendisine, “Bak, biz melekler 40 (kırk) gündür düşmanlarınızla savaşıyoruz, gördüğün gibi silahlarımızı hâlâ da bırakmış değiliz. Kalk, hepiniz Beni Kureyza Yahudilerinin bulunduğu diyara gidin (onları öldürün) ; ben de hemen önden gidip evlerini üzerlerine yıkarım” diyor. Böylece Cebrail Allah’tan onların ölüm fermanını getirmiş oluyordu. Cebrail’in bu açıklamasından sonra Muhammed Müslümanlara, “İkindi namazımızı Beni Kureyza diyarında kılacağız, haydi savaşa” talimatını veriyor ve çoluk çocuk dahil yaklaşık 1500 kişilik bir Yahudi kitlesini, -o gün akşama kadar- ele geçiriyorlar (kısmen ölü, kısmen de sağ olarak). Ele geçirilen bu insanla­rın elleri boyunlarına bağlanıyor ve onların akıbeti hakkında Muhammed, daha önce Yahudi olup da Müslüman olan Sad bin Muaz’a yetki veriyor. Sad’ın verdiği ya­nıt aynen şu: “Eli silah tutan her erkeği kılıçtan geçireceğiz. Ka­dın ve kızları cariye; ergenlik çağına gelmeyen erkek çocukları da köle muamelesine tabi tutacağız” diyor. Muhammed’in, Sad’ın bu yanıtına karşı, “Senin verdiğin bu karar Allah’ın emrine tam uygundur ve sen bu kararda tam isabetli davrandın. Zaten seher vaktinde Cebrail de aynı ifade doğrultusunda Allah’tan bana vahiy getirdi” diyor. Muhammed bunların idamlarına karar verdikten sonra, onun talimatıyla Medine’nin bugünkü pazaryeri olan semtte hendekler-çukurlar kazılarak mezar gibi hazır hale getirilir. Daha sonra, erkekler eli kolu bağlı bir vaziyette ve kafileler halinde oraya ya­naştırılıp başları kesilir ve o çukurlara atılır. Muhammed bu ke­sim işinde Hz. Ali ve Zübeyir bin Avam’ı görevlendirmişti. Bi­lindiği gibi, ikisi de Muhammed tarafından cennetle müjdelenen 10 güzide insanlar arasındaydı. Evet, Ali ve Zübeyir kesim işine devam ederlerken Muhammed de bir yerde oturup onları seyrediyordu. İdam Edilenlerin Sayısı Yaygın olan görüşe göre, bunların sayısı 800 ile 900 arasın­da değişiyor. Sayıları ister 400 olsun, ister 900 olsun bu fark etmez; önemli olan onlara uygulanan bu cezadır. Bu cezanın uygulandığına dair yüzlerce İslami kaynak vardır; ayrıca yukarıdaki ayetler zaten bunu net bir şekilde kabul ediyor.

Kaynak:    Arif Tekin, Kur'an'ın Kökeni, (pdf-s.103-107).

Ayrıca:      Bedir, Uhud, Hendek, Hayber, Beni Nadir, Beni Kaynuka ve Beni Kureyza savaşları için (pdf-s.89-118) Başta “Batn-i Nahle” vak’ası olmak üzere bu savaşların başlıca nedenleri için (pdf-s.119-137)

Not.3         Ahzab 26-27: Kadın ve Çocuklarını da Sattılar: Muhammed, bu insanları öldürdükten sonra onların eşleri ve kızlarından 16 tanesini özel olarak ayırıyor ve bunlardan “Reyhane”yi kendine seçip geriye kalan 15 tanesini de diğer önemli dostlarına dağıtıyor. Muhammed, Beni Mustalık Savaşı’nda da kendine Cüveyriye’yi, daha sonra meydana gelmiş olan Hayber’de ise Safiye’yi seçmişti. Onun üç karısı, savaş mağduru ka­dınlardı. Muhammed, bu 16 bayanı seçtikten sonra, geriye kalanlar­dan bir kısmını diğer arkadaşlarına dağıtıyor, bir kısmını da sa­tıyor. Elde edilen parayla da ordu için at ve silah sa­tın alıyor. Demek ki bir insanın değeri bir at kadar yokmuş. Çünkü insan satıp onun parasıyla savaş için at ve silah almak çok tuhaf bir şey! (Tabi ki erkek çocukları köle, kadınları da cariye olarak sa­tıyorlardı) Hz. Osman’ın parası olduğu için, o da cariye olarak bir kısım kadın satın almış. Alırken de zengin ve mücevheratı olan hanımları tercih ediyormuş. Abdurrahman bin Avf ise, genç kadınları satın almayı tercih ediyormuş. Tabi ki savaşa git­meyen diğer kabilelerden bazı Yahudiler -az sayıda da olsa bu insanlar başkasına köle-cariye olarak satılmasınlar diye- bir kısmını para ödeyerek Müslümanlardan geri almışlardı.

Kaynak:    Arif Tekin, Kur'an'ın Kökeni, (pdf-s.109-110).

Not.4         Ahzab 26-27: Evet, Beni Kureyza macerasından iki yıl önce meydana ge­len Uhud Savaşı’ndan sonra oluşan ayetlerde özetle, “Savaşta kazanmak varsa, kaybetmek de vardır deniyordu. Ama Beni Kureyza’da Müslümanlar galip gelince, Bedir Savaşı’nda gelen ayetler gibi tekrar yukarıdaki gibi farklı bir anlayışla ayetler inmeye başladı. bkz. Arif Tekin, Kur'an'ın Kökeni, (pdf-s.114).

Not.5         Ahzab 26-27: BENİ KAYNUKA BASKINI: Be­dir Savaşı’ndan sonra Muhammed, “Beni Kaynuka” Yahudilerine yöneliyor ve birkaç gün zarfında onları teslim alıyor. Gerek­çesi ise, Bedir Savaşı’nda kazandığı için Medine’yi muhalefet­ten temizlemektir. Muhammed “Beni Kaynuka” Yahudilerini ele geçirince, idam etmek niyetiyle Münzir bin Kudame adında bir arkada­şına teslim ediyor. Bunların sayısı, yaklaşık olarak yedi yüz idi. Muhammed’in talimatıyla onların elleri ve kolları bağlanır; hat­ta kesmek için yere bile yatırılırlar. Bunlar, Abdullah bin Selul’un müttefikleriydi. Abdullah onun yakasından/cebinden tutup kendisine, “Bu insanları ya bırakacaksın ya bırakacaksın; aksi halde çok kötü olur!” deyip onu tehdit edince, o elleri ve kolları bağlanıp da kesime hazır hale getirilen Yahudiler, Medine’yi terk etmek şartıyla serbest bırakılıyorlar. Abdullah onun yakasına yapışıp aba altından sopa gösterince, bu sefer Muhammed hepsini serbest bırakmıştı. Peki, mağlubiyetle sonuçlanan bu tür olaylar niçin Kur’an’da işlenme­di, neden ayetler üst üste inmedi? Eğer Muhammed bu olayda da başarı gösterseydi, herhalde çok farklı ayetler inerdi!

                   BENİ KUREYZA BASKINI: İşte Beni Kureyza Yahudileri esir alınırken. Muhammed’e Abdul­lah bin Selul’un Beni Kaynuka Yahudilerini kurtarmasını hatırla­tıyorlar: Niçin sen onları Abdullah için affettin de bizi affetmiyor­sun diye. Ama nafile! Açıkladığımız gibi, Beni Kureyza Yahudile­rinin erkeklerini kılıçtan geçiriyor ve kadınlarını da kısmen satıp kısmen de cariye-köle olarak kullanıyor.

Kaynak:    Arif Tekin, Kur'an'ın Kökeni, (pdf-s.114-115).

Not.6         KUR’AN’DA KÖLE VE CARİYE: Ahzâb 26, 27:

                   Hicri beşinci yılda Hendek Savaşı’ndan hemen sonra, Muhammed ve arkadaşları Beni Kureyza Yahudilerine baskın düzenle­yip yaklaşık 1 500 insanı sağ olarak ele geçiriyorlar.

                   Muhammed, bu baskında ele geçirdiği erkekleri, (sayıları, 400 ile 900 arasında değişiyor) yukarıdaki ayetleri gerekçe göstererek kılıçtan geçiriyor ve hepsini de Me­dine’nin bugünkü pazaryerinde kazdırdığı hendeklere attırıyor. Bu idam işinde Hz. Ali ve Zübeyr bin Avam’ı görevlendiriyor.

                   Eli silah tutmayan erkek çocuklarla kız ve kadınları da -bir kısmını Şam, bir kısmını da Necd bölgesine göndermek suretiy­le- köle ve cariye olarak yabancı insanlara satıp onlardan elde edilen gelirle-parayla at ve silah satın alarak İslam ordusunu güçlendiriyor.

                   İşte İslamın bütçesini oluşturan kaynaklardan biri de köle ve cariye müessesesidir.

                   Acaba kadınlar, kızlar ve eli silah tutmayan erkek çocukların bu savaşlarda suçları neydi ki, Kur’an’ın Allah’ı bu felaketi onların başına getirdi? Yoksa bunlar potansiyel suçlu oldukları için mi onlar hakkında bu ferman ayetleri gönderildi!                       bkz. Arif Tekin, Kur'an'ın Kökeni, (pdf-s.290-291).

Not.7         KUR’AN’DA KÖLE VE CARİYE: Ahzâb 26, 27:

                   Aynen Beni Kureyza gibi Beni Kaynuka Yahudilerini de ya­kalayıp bağlıyor ve onların öldürülmesi için adam da görevlendiriyor; fakat tam bu sırada onların bağlı olduğu Abdullah bin Selul gelip Muhammed’in yakasından-cebinden tutup “Ya bıra­kacaksın ya bırakacaksın” diyor ve onları zorla bıraktırıyor. Yoksa Muhammed onları da infaz eder, buna meşruiyet kazan­dırmak için de hemen bir ayet inerdi. Fakat başarılı olamayınca bu hadiseyle ilgili herhangi bir ayet de inmedi.

                   bkz. Arif Tekin, Kur'an'ın Kökeni, (pdf-s.291).

Not.8         KUR’AN’DA KÖLE: Beled 11-13, İnsan 8, Bakara 177-178, 221, Ahzâb 26-27, Nisâ 92, Muhammed 4, Mücâdele 3, Mâide 89, Tevbe 60:

                   İslam inancına göre Allah’a inanan bir insana kul anlamına ge­lenabddenir.

                   Büyük diye düşünülen Allah, acaba niçin kabul ediyor ki onun bir kısım kulları başka kullarını kendine köle-abd olarak kullansınlar?

                   Kabul etmek şöyle dursun, üstelik Tanrı, bir kısım insanın diğer bir kısım insanı kendine köle yapması için kendi ayetleriyle bu işi organize edip bu konuda fetva veriyor.

                   bkz. Arif Tekin, Kur'an'ın Kökeni, (pdf-s.291-292).

Konu.1      KUR’AN’DA KÖLE: Beled 11-13, İnsan 8, Bakara 177-178, 221, Ahzâb 26-27, Nisâ 92, Muhammed 4, Mücâdele 3, Mâide 89, Tevbe 60:

                   (BU KONU BELED SURESİ’NİN SONUNDA -20. ayetten sonra- GENİŞ KAPSAMLI İŞLENMEKTEDİR)

27.       Allah, sizi onların topraklarına, yurtlarına, mallarına ve henüz ayak basmadığınız topraklara varis kıldı. Allah, her şeye hakkıyla gücü yetendir.

Not.1         Nahl 90, Enfal 41, 69, Haşr 6-7, Ahzab 26-27, 50, 52, Maide 45, Tevbe 29:

a)               Nahl 90: Bu ayette “Allah size adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeği emreder...” diyor. Adaletten söz etmek iş değil, önemli olan sözü edilen adaletin modeli, nasıl bir adalet olması gerektiğidir.

b)               Enfal 41, 69, Haşr 6-7, Ahzab 26-27, 50, 52, Maide 45, Tevbe 29:

                   Kuran’a göre kâfirlerin/ inanmayanların hanımları, kızları -ki tarih boyunca hiçbir zaman kadınlar savaşa neden olmamışlar, onlar masum insanlardı- Müslümanlar tarafından savaşta ele geçirilirlerse, cariye olarak kullanılabilir, herhangi bir mal gibi satılabilir de. Muhammed’in “Beni Kureyza” harbinde uyguladığı gibi. Kur’an’ın Ahzab 26-27. ayetleri bundan söz ediyor.

                   Ayrıca Ahzab 50, 52. ayetlerine göre bu savaş esiri kadınlarını Muhammed de kullanabilirdi. Nitekim onun hanımlarından Cüveyriye, Safiye ve Reyhane birer savaş nimeti olarak ele geçirilmişti. Kuran’a göre savaşlarda müşriklerden ele geçirilen kadın ve kızların  statüsü bu iken; esir düşen erkeklerle erkek çocuklar ise, istenirse köle olarak kullanılabilir, herhangi bir mal gibi satılabilir.

                   Yine Kuran’a göre savaşlarda karşı taraftan (inanmayanlardanele geçirilen mal, Müslümanlar için ganimet adı altında dağıtılır/ helaldir.

                   Bunlar dışında gayri Müslimlerden haraç, fidye, cizye almak da var. Bu konuda Kuran’da ayetler bir hayli fazla (Enfal 41, 69, Tevbe 29, Haşr 6-7 gibi).

                   İşte Kuran’a göre böyle yapmak adalettir.

c)               Gerek Sümer kanun yapımcıları nezdinde, gerekse Kur’an’ın Allah’ı katında insanlara ağır cezalar uygulamak adalettir. İsa’dan 2 bin yıl önce Asurlulara ait ortaya çıkan tabletlerde, Asur hukukunda erkekle kadının aynı haklara sahip oldukları yazılıdır; hem Sümerlerde, hem de Asurlularda evlilik zaten ancak senetle olabiliyordu. Ama aynı Asurluların kanununda şu da var: “Kim başkasına ait bir bayanı öperse onun alt dudağı balta ile kesilir.

Özetle;      Adaletten söz etmek iş değil, önemli olan sözü edilen adaletin modeli, nasıl bir adalet olması gerektiğidir. bkz. Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.86-88).

28.       Ey Peygamber! Hanımlarına de ki: “Eğer dünya hayatını ve onun süsünü istiyorsanız, gelin size mut’a5 vereyim ve sizi güzelce bırakayım.”

Not.1         Muhammed’in Hanımları Hakkında İnen Ayetler (2. Grup): Ahzâb 28-34 arası (bkz. Ahzab 34, Not.2)

29.       “Eğer Allah’ı, Resûlünü ve ahiret yurdunu istiyorsanız, bilin ki Allah içinizden iyilik yapanlara büyük bir mükâfat hazırlamıştır.”

30.       Ey Peygamber’in hanımları! İçinizden kim apaçık bir çirkinlik yaparsa, onun cezası iki kat verilir. Bu, Allah’a göre kolaydır.

31.       İçinizden kim Allah’a ve Resûlüne itaat eder ve salih bir amel işlerse, ona mükâfatını iki kat veririz. Biz, ona bereketli bir rızık hazırlamışızdır.

32.       Ey Peygamber’in hanımları! Siz, kadınlardan herhangi biri gibi değilsiniz. Eğer Allah’a karşı gelmekten sakınıyorsanız (erkeklerle konuşurken) sözü yumuşak bir eda ile söylemeyin ki kalbinde hastalık (kötü niyet) olan kimse ümide kapılmasın. Güzel (ve doğru) söz söyleyin.

33.       Evlerinizde oturun. Önceki cahiliye dönemi kadınlarının açılıp saçıldığı gibi siz de açılıp saçılmayın. Namazı kılın, zekâtı verin. Allah’a ve Resûlüne itaat edin. Ey Peygamberin ev halkı! Allah, sizden ancak günah kirini gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor.

Not.1         Ahzâb 33, 59: Ömer bir gün Muhammed’e, “Senin yanına iyi-kötü her ke­simden insan gelir. Ne olur ne olmaz sen hanımlarına, örtünün, evden dışarı çıkmayın’ desen iyi olur” diye teklifte bulunur. Bu teklif üzerine, örtünmeyle ilgili bu ayetler inmeye başlar (Ahzâb 33, 59). bkz. Arif Tekin, Kur'an'ın Kökeni, (pdf-s.58). Ayrıca bazı ayetlerin Ömer’in arzusu ya da görüşü doğrultusunda indiğine (oluşturulduğuna) ilişkin İslami Kaynaklar Arif Tekin’in kitabında verilmektedir. (pdf-s.55-56).

Not.2         Ahzab 32-33, 59, Nur 31:

a)               Muhammed Mekke’de 13 yıl peygamberlik yaparken, Kur’an’da başörtüsüyle ilgili herhangi bir ayet henüz yoktur; ancak ne zamanki Medine’ye göç etmiş ve orada çok evlilik hayatına başlamışsa, bakıyoruz ki o zaman (kadınlar aleyhine diğer konularda olduğu gibi) hem kendi hanımlarına özel (Ahzab suresindeki gibi), hem de diğer kadınlarla ilgili başörtüsü ve genel örtünmeyle ilgili ayetler gelmeğe başlar. Muhammed’in kendi Allah’ını hem hanımları, hem de diğer kadınlar aleyhine kullandığı bir gerçektir.

b)               Sümer mitolojisiyle ilgili çıkan heykellerde, İsa’dan 3 bin yıl önce kadınların eşarp/başörtüsü kullandıkları ortaya çıkmıştır.

c)               Yani, nasıl Sümer kanunlarında erkekler bir fahişeyi kolay bilsin diye bu işaretin (başörtüsü) kullanılması zorunlu kılınmışsa, Kuran’a göre erkekler (mal gibi müşteriden müşteriye satılan) cariyeleri bilsinler/tanısınlar, bu konuda zorluk çekmesinler diye başörtüsünün kullanılması  öngörülmüştür. Bunun kanıtı, hem Ahzab 59. ayeti, hem de İslam tarihinde var olan pratik örnekler. Hele Kuran Allah’ının kadınları daha fazla köle yapmak için özetle, “Sakın ha yolda yürürken gizlediğiniz ziynetleriniz ortaya çıkıp erkeklere görünsün diye ayaklarınızı yere vurmayın (Nur, 31), yabancı erkeklere karşı ses tonunuzda değişiklik yapmayın/cilveli konuşmayın (Ahzab-32) ve yolda giderken erkekleri tahrik edici mahiyette çalımlı yürümeyin” (Ahzab-33) gibi ifadeler kullanması, aslında Kuran’ın kimden geldiği sorusuna birer açık yanıttır.

                   bkz. Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.92-93, 102).

Not.3         APAÇIK ARAPÇA” KUR’AN’DA YABANCI KELİMELER:

                   Meryem 97, Taha 113, Şuara 193-195, 198-199, Yusuf 2, En’am 92, Zümer 28, Fussilet 3, 44, Şura 7, Zuhruf 2-3, Duhan 58, Ahkaf 12, Nahl 103, İbrahim 4, Rad 37: Bu ayetlerde (16 yerde) Kur’an;

                   Biz Kur’an’ı iyice anlayasınız diye apaçık Arapça indirdik” diyor. Bir yerde;

                   Arapça bilmeyene indirseydik, yine inanmazdı” diyor! (Şuara 198-199). Bir yerde;

                   Kur’an’ı bir insan öğretiyor’ dediklerini biliyoruz, o kimsenin dili yabancıdır” diyor (Nahl 103).

Oysa;        bu ayetlerin (Sad 7, Ahzab 33) Arapçasında geçen;

                   AHİRE ve ULÂkelimeleri Arapça değildir.

                   Berberice/Kıptice’dir. Bilindiği gibi ölümden sonraki hayata ahiret denir. Yani en sona kalan. Önce gelene de Ulâ denir. Ama Kıpticede durum tam tersinedir: Ahirete Ula, Ula’ya da ahiret denir. Ayette kelimenin Berberice anlamını koruduğu yo­rumları da yapılmıştır (Arapça karşılığı bulunmasına rağmen özellikle “cennet, cehennem” gibi “öte dünya” ile ilgili kelimeler başka dilden alınmıştır. Çünkü kaynak o dilde anlatılan/yazılan hikâyedir).

                   bkz. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın Kökeni -2), (pdf-s.292).

34.       Siz evlerinizde okunan Allah’ın âyetlerini ve hikmeti hatırlayın. Şüphesiz Allah en gizli şeyi bilendir, hakkıyla haberdardır.

Not.1         AHZAB SURESİ ÖZETİ: Ahzab 6, 26-34, 36-38, 50-53, 55-56, 59, 69

                   BU NOT, SURE’NİN SONUNDAKİ (77. ayet) Özet.2 İÇİNDEDİR.

Not.2         Muhammed’in Hanımları Hakkında İnen Ayetler (2. Grup): Ahzâb 28-34 arası

a)               Evrensel bir kitap olduğu iddia edilen Kur’an’da, Muhammed’in aile hayatından bu şekilde söz edilmesi dikkat çekicidir!

b)               Acaba bu gencecik hatunların ceza­sı neydi ki, Allah hem “Muhammed’in bütün hanımlarıyla evlenmesi benim iznimledir” (izinle ilgili kaynakları daha önce yaz­mıştık) deyip onları dedeleri durumunda olan 60 yaşındaki bir in­sanla evlendiriyor (ki onlar içinde 10, 20, 25 yaşlarında olan hatunlar vardı; bunlarla ilgili geniş bilgiyi onun hanımları hakkında yazdığımız eserde vermiştik);

                   hem de Kur’an’daki bu tür ayetlerle onları ev hapsinde tutuyor?

c)               Hele hele Allah’ın kadınlara hitaben, “Sakın ha! yabancı erkeklerle cilveli cilveli konuşmayın, yolda yürürken de çalımlı yürümeyin (ne olur ne olmaz, erkekler bir şey yapabilir)” şeklindeki ifadesi gerçekten ilginç.

d)               Ayrıca, İslam inancına göre Allah’ın gücü her şeye yettiği halde neden o kadınlara bu kadar yalvarıyor ki? Bu kadar yalvarma yerine, onlara akıl, anlayış verseydi, o kadınlar hem ona, hem de Muhammed’e saygılı olmak zorunda kalacaklardı ve bugün Kur’an da bu gibi eleştirilerden kurtulmuş olacaktı.

e)               Kaldı ki, bu kadar nasihate rağmen kadınların Allah’ı dinlemediği ke­sin olarak ortada.

                   Çünkü, bu ayetlerin içinde bulunduğu Ahzâb Suresi, geliş sırası itibariyle 90. sıradadır; Tahrîm Suresi ise 107. sırada yer alır ki, zamanlama bakımından Ahzâb Sure­sinden epey sonra inmiştir.

                   İleride de görüleceği gibi, Tahrîm Suresi’nin ilk beş ayetinde, Muhammed’in hanımlarının kendisi­ne karşı geldikleri, ona komplo kurdukları kesin olarak ifade ediliyor.

f)                Bu durumda, hem Allah’ın bu Ahzâb Suresi’ndeki vaz-u nasihati boşa gitmiş oluyor, hem de şu eleştiri yapılabiliyor: Hani Allah bu Ahzâb Suresi’nde Muhammed’in hanımlarına seslenerek, “Ey peygamber hanımları, eğer siz itaat etmezseniz ben size iki kat ceza veririm...” demişti. O halde, onların Al­lah’ı dinlemedikleri kesin olarak ortada olduğuna göre, Allah dünyayı onlara zehir zemberek yaptığı gibi, acaba emre itaatsiz­likten ötürü ahiretlerini de mi böyle yapacak ve az önce açıkla­dığımız Ahzâb Suresi’nin ilgili ayetlerine göre kendilerine iki kat ceza mı verecek?

g)               Bir de bu ayetlerin muhatapları olan Mu­hammed’in hanımları şu anda hayatta olmadıklarına ve bu ayet­ler de çok açık bir biçimde onlara mahsus olduğuna göre bunla­rın hâlâ Kur’an’da durması lüzumsuz olmuyor mu?

h)               Ey Muhammed kadınları” (Ahzâb 30-32 ayetler vb.) demek suretiyle özel olarak hitap ediliyor. Bu durumda, bu çağrıyı bütün hanımlara teşmil etmek doğru değildir. Acaba, “Evlerinizde oturun” şeklinde ifade edilen ve Muhammed’in hanımlarına özel olan bu yaptırımın tüm kadınlar için de geçerli olduğunu söylersek, bu doğru olur mu? Bugün için artık bu formül geçerli mi?

i)                 Tüm kadınların kastedilmediğinin bir diğer gerekçesi de şu­dur: Muhammed birçok kadınla evli olduğu için, onlar hep birbirlerini kıskanıp kavga ederlerdi. O halde, bugünkü toplumda tek evlilik olduğuna göre, kıyasta bir benzerlik mevcut değildir.

j)                 Asıl üzerinde durmak istediğimiz şudur: Ömer’in hatırı için ayetler geldiği gibi, burada da bu tür ayetler Muhammed’in hatı­rı için inmiştir.

k)               Acaba neden Muhammed’e yaklaşık 15 yıllık peygamberliği dönemin­de bu tür yaptırım ayetleri inmedi de, kendisi birden fazla evli­lik hayatına başlayınca, bu konuda bir sürü ayet geldi? Şayet Muhammed tek evli olsaydı veya hiç evli olmasaydı, yine bu tip ayetler iner miydi? Buna benzer sorular çoğaltılabilir.

Kaynak:    Arif Tekin, Kur'an'ın Kökeni, (pdf-s.161-165).

35.       Şüphesiz müslüman erkeklerle müslüman kadınlar, mü’min erkeklerle mü’min kadınlar, itaatkâr erkeklerle itaatkâr kadınlar, doğru erkeklerle doğru kadınlar, sabreden erkeklerle sabreden kadınlar, Allah’a derinden saygı duyan erkekler, Allah’a derinden saygı duyan kadınlar, sadaka veren erkeklerle sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkeklerle oruç tutan kadınlar, namuslarını koruyan erkeklerle namuslarını koruyan kadınlar, Allah’ı çokça anan erkeklerle çokça anan kadınlar var ya, işte onlar için Allah bağışlanma ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır.

Not.1         Al-i İmrân 195, Ahzâb 35, Nisa 32, Tevbe 71: Muhammed Medine döneminin 3. yılından itibaren 56 yaşı­nda çok evliliğe başladı. Bu tarihe kadar inen su­relerde kadın Kur’an’da yoktur (Bakara Suresi’nde kadınla ilgili iddet olsun, boşanma olsun, alışverişlerde şahitlikler olsun bazı düzenlemeler hariç). Aile yapısı anaerkil olan Medine’de hem birçok kadınla hem de savaş esiri cariyelerle hayatı­nı birleştirince, kadınlar hem seslerini duyurmaya, hem de kocalarına karşı gelmeye başladılar ve bu hem Muhammed’in, hem de Ömer gibilerin ailesinde de etkisini gösterdi.

                   İşte bundan sonra kadınlarla ilgili ayetlerin inmeye başladığını görüyoruz. Medine­li kadınlar, Muhammed’e, “Neden annemiz Havva, babamız Adem olduğu halde biz kadınlar Kur’an’da hiç geçmiyoruz, ne­den biz kadınlar savaşa katılmıyoruz, neden biz kadınlar veraset­te erkeğin yarısı kadar pay alıyoruz (Nisâ 11, 176), nedir bu iki cins arasındaki ayrıcalığın nedeni?” gi­bi sorular soruyorlar. Bu sorular sorulduktan sonra, artık değişik zamanlarda kadınlarla ilgili yukarıdaki ayetler inmeye başlıyor. Gerçi bu ayetlerle kadınlara önemli bir şey verilmiyordu, ama sembolik de olsa bu mücadele sonucu Kur’an’da kendilerine yer verildi. Kur’an’da kadınla ilgili ehven (kadınların biraz lehine) olan ayetler bunlardır. Dolayısıyla, Medineli kadınlar böylesi erkekler yüzünden Kur’an’da ancak bu kadar yer alabilirlerdi.                                     bkz. Arif Tekin, Kur'an'ın Kökeni, (pdf-s.157-159).

36.       Allah ve Resûlü bir iş hakkında hüküm verdikleri zaman, hiçbir mü’min erkek ve hiçbir mü’min kadın için kendi işleri konusunda tercih kullanma hakları yoktur. Kim Allah’a ve Resûlüne karşı gelirse, şüphesiz ki o apaçık bir şekilde sapmıştır.

Not.1         Muhammed’in Hanımları Hakkında İnen Ayetler (3. Grup): Ahzâb 36-40, 53

                   BU NOT, SURE’NİN SONUNDAKİ (77. ayet) Özet.1 İÇİNDEDİR.

Not.2         AHZAB SURESİ ÖZETİ: Ahzab 6, 26-34, 36-38, 50-53, 55-56, 59, 69

                   BU NOT, SURE’NİN SONUNDAKİ (77. ayet) Özet.2 İÇİNDEDİR.

37.       Hani sen Allah’ın kendisine nimet verdiği, senin de (azat etmek suretiyle) iyilikte bulunduğun kimseye, “Eşini nikâhında tut (onu boşama) ve Allah’tan sakın” diyordun. İçinde, Allah’ın ortaya çıkaracağı bir şeyi gizliyor ve insanlardan çekiniyordun. Oysa kendisinden çekinmene Allah daha lâyıktı. Zeyd, eşinden yana isteğini yerine getirince (eşini boşayınca), onu seninle evlendirdik ki, eşlerinden yana isteklerini yerine getirdiklerinde (onları boşadıklarında), evlatlıklarının eşleriyle evlenmeleri konusunda mü’minlere bir zorluk olmasın. Allah’ın emri mutlaka yerine getirilmiştir.6

Not.1         Muhammed’in Hanımları Hakkında İnen Ayetler (3. Grup): Ahzâb 36-40, 53

                   BU NOT, SURE’NİN SONUNDAKİ (77. ayet) Özet.1 İÇİNDEDİR.

Not.2         Beled 13, Ahzab 37, Nisa 92, Mücadele 3, 4, Maide 89: Bugün İslamda var olan köleyi azat etme geleneği bile, öteden beri var olan bir uygulamaydı. Muhammed buna da karışmayıp, olduğu gibi onayladı (Tecrid-i Sarih, Diyanet Tercemesi, No: 705-709).   bkz. Arif Tekin, Kur'an'ın Kökeni, (pdf-s.32).

38.       Allah’ın, kendisine farz kıldığı şeyleri yerine getirmesi konusunda peygambere bir darlık yoktur. Daha önce gelip geçen peygamberler hakkında da Allah’ın kanunu böyledir. Allah’ın emri, kesinleşmiş bir hükümdür.

Not.1         Muhammed’in Hanımları Hakkında İnen Ayetler (3. Grup): Ahzâb 36-40, 53

                   BU NOT, SURE’NİN SONUNDAKİ (77. ayet) Özet.1 İÇİNDEDİR.

Not.2         AHZAB SURESİ ÖZETİ: Ahzab 6, 26-34, 36-38, 50-53, 55-56, 59, 69

                   BU NOT, SURE’NİN SONUNDAKİ (77. ayet) Özet.2 İÇİNDEDİR.

Not.3         Nisâ 54, Ra’d 38 Ahzâb 38: Bu ayetlerde sözü edilen peygamberlerden kasıt Davud ile Süleyman peygamberdir.                                                                         bkz. Arif Tekin, Kur'an'ın Kökeni, (pdf-s.178).

Not.4         Sâd 23, 24, Ra’d 38, Ahzâb 38, Nisâ 54 vb: Bir erkeğin, birçok kadınla evlenmesi, Yahudilikte de var olan yaygın bir adetti. Kur’an, bu geleneği de kabul etti.    bkz. Arif Tekin, Kur'an'ın Kökeni, (pdf-s.32).

39.       Daha önce gelip geçen o peygamberler, Allah’ın vahiylerini tebliğ eden, Allah’tan korkan, başka hiç kimseden korkmayan kimselerdir. Allah, hesap görücü olarak yeter.

Not.1         Muhammed’in Hanımları Hakkında İnen Ayetler (3. Grup): Ahzâb 36-40, 53

                   BU NOT, SURE’NİN SONUNDAKİ (77. ayet) Özet.1 İÇİNDEDİR.

40.       Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir. Fakat o, Allah’ın Resûlü ve nebîlerin sonuncusudur. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.

Not.1         Muhammed’in Hanımları Hakkında İnen Ayetler (3. Grup): Ahzâb 36-40, 53

                   BU NOT, SURE’NİN SONUNDAKİ (77. ayet) Özet.1 İÇİNDEDİR.

Not.2         Hicr 9, En'am 115, Ahzab 40, Mâide 5: Bu ayetler Muhammed’in son peygamber olduğuna kanıt gösterilir. Muhammed nasıl kendi toplumuna “artık benden sonra peygamber gelmeyecek, ben son peygamberim, Kur’an da son kitaptır” demişse; aynı iddia Sümer kanunlarında da açık bir şekilde yazılıdır. Bu konuda hem Hammurabi, hem de Lipit İştar kendi kanunlarının son sözlerinde uzun uzadıya açıklamalar yapmışlardır. Aynı fikrin İsa’da da var olduğunu görüyoruz. Kendisi, “ben şeriatı bozmağa değil; tamamlamaya geldim” (Matta İncil’i, 5/17), “benden sonra yalancı peygamberler ortaya çıkacaktır” diyor (Matta İncil’i, 7/15).Kısacası tüm dinlerde işlenen bu temanın asıl kaynağı da çok tanrılı Sumer mitolojisidir. bkz. Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.69).

41.       Ey iman edenler! Allah’ı çokça zikredin.

42.       O’nu sabah akşam tespih edin.

43.       O, sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için size merhamet eden; melekleri de sizin için bağışlanma dileyendir. Allah, mü’minlere çok merhamet edendir.

44.       Allah’a kavuşacakları gün mü’minlere yönelik esenlik dileği “Selâm”dır. Allah, onlara bol bir mükâfat hazırlamıştır.

45-46.  Ey Peygamber! Biz seni bir şahit, bir müjdeleyici, bir uyarıcı; Allah’ın izniyle kendi yoluna çağıran bir davetçi ve aydınlatıcı bir kandil olarak gönderdik.

47.       Mü’minlere kendileri için Allah’tan büyük bir lütuf olduğunu müjdele.

48.       Kâfirlere ve münafıklara itaat etme! Onların eziyetlerine aldırma ve Allah’a tevekkül et. Vekil olarak Allah yeter.

49.       Ey iman edenler! Mü’min kadınları nikâhlayıp, sonra onlara dokunmadan (cinsel ilişkide bulunmadan) kendilerini boşadığınızda, onlar üzerinde sizin sayacağınız bir iddet hakkınız yoktur. Bu durumda onlara mut’a7 verin ve kendilerini güzel bir şekilde bırakın.

50.       Ey Peygamber! Biz sana mehirlerini verdiğin eşlerini, Allah’ın sana ganimet olarak verdiklerinden elinin altında bulunan kadınları; seninle beraber hicret eden, amcanın kızlarını, halalarının kızlarını, dayının kızlarını ve teyzelerinin kızlarını sana helâl kıldık. Ayrıca, diğer mü’minlere değil de, sana has olmak üzere, mehirsiz olarak kendini Peygamber’e bağışlayan, Peygamber’in de kendisini nikâhlamak istediği herhangi bir mü’min kadını da (sana helâl kıldık.) Mü’minlere eşleri ve sahip oldukları cariyeleri hakkında farz kıldığımız şeyleri elbette bilmekteyiz. Bütün bunlar, sana herhangi bir zorluk olmaması içindir. Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.

Not.1         AHZAB SURESİ ÖZETİ: Ahzab 6, 26-34, 36-38, 50-53, 55-56, 59, 69

                   BU NOT, SURE’NİN SONUNDAKİ (77. ayet) Özet.2 İÇİNDEDİR.

Not.2         Muhammed’in Hanımları Hakkında İnen Ayetler (4. Grup): Ahzâb 50-52

                   BU NOT, SURE’NİN SONUNDAKİ (77. ayet) Özet.3 İÇİNDEDİR.

Not.3         Burada “Mü’minlere eşleri ve sahip oldukları cariyeleri hakkında farz kıldığımız şeyleri elbette bilmekteyiz” derken Nisa 23-24. ayetleri kastediliyor.        bkz. Arif Tekin, Kur'an'ın Kökeni, (pdf-s.183).

Not.4         Nahl 90, Enfal 41, 69, Haşr 6-7, Ahzab 26-27, 50, 52, Maide 45, Tevbe 29:

a)               Nahl 90: Bu ayette “Allah size adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeği emreder...” diyor. Adaletten söz etmek iş değil, önemli olan sözü edilen adaletin modeli, nasıl bir adalet olması gerektiğidir.

b)               Enfal 41, 69, Haşr 6-7, Ahzab 26-27, 50, 52, Maide 45, Tevbe 29:

                   Kuran’a göre kâfirlerin/ inanmayanların hanımları, kızları -ki tarih boyunca hiçbir zaman kadınlar savaşa neden olmamışlar, onlar masum insanlardı- Müslümanlar tarafından savaşta ele geçirilirlerse, cariye olarak kullanılabilir, herhangi bir mal gibi satılabilir de. Muhammed’in “Beni Kureyza” harbinde uyguladığı gibi. Kur’an’ın Ahzab 26-27. ayetleri bundan söz ediyor.

                   Ayrıca Ahzab 50, 52. ayetlerine göre bu savaş esiri kadınlarını Muhammed de kullanabilirdi. Nitekim onun hanımlarından Cüveyriye, Safiye ve Reyhane birer savaş nimeti olarak ele geçirilmişti. Kuran’a göre savaşlarda müşriklerden ele geçirilen kadın ve kızların  statüsü bu iken; esir düşen erkeklerle erkek çocuklar ise, istenirse köle olarak kullanılabilir, herhangi bir mal gibi satılabilir.

                   Yine Kuran’a göre savaşlarda karşı taraftan (inanmayanlardanele geçirilen mal, Müslümanlar için ganimet adı altında dağıtılır/ helaldir.

                   Bunlar dışında gayri Müslimlerden haraç, fidye, cizye almak da var. Bu konuda Kuran’da ayetler bir hayli fazla (Enfal 41, 69, Tevbe 29, Haşr 6-7 gibi).

                   İşte Kuran’a göre böyle yapmak adalettir.

c)               Gerek Sümer kanun yapımcıları nezdinde, gerekse Kur’an’ın Allah’ı katında insanlara ağır cezalar uygulamak adalettir. İsa’dan 2 bin yıl önce Asurlulara ait ortaya çıkan tabletlerde, Asur hukukunda erkekle kadının aynı haklara sahip oldukları yazılıdır; hem Sümerlerde, hem de Asurlularda evlilik zaten ancak senetle olabiliyordu. Ama aynı Asurluların kanununda şu da var: “Kim başkasına ait bir bayanı öperse onun alt dudağı balta ile kesilir.

Özetle;      Adaletten söz etmek iş değil, önemli olan sözü edilen adaletin modeli, nasıl bir adalet olması gerektiğidir. bkz. Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.86-88).

51.       Ey Muhammed! Bunlardan (hanımlarından) dilediğini geri bırakırsın, dilediğini yanına alırsın. Uzak durduklarından dilediklerini yanına almanda da sana bir günah yoktur. Bu onların gözlerinin aydın olması, üzülmemeleri ve hepsinin de kendilerine verdiğine razı olmaları için daha uygundur. Allah, kalplerinizdekini bilir. Allah, hakkıyla bilendir, halîmdir. (Hemen cezalandırmaz, mühlet verir.)

Not.1         Muhammed’in Hanımları Hakkında İnen Ayetler (4. Grup): Ahzâb 50-52

                   BU NOT, SURE’NİN SONUNDAKİ (77. ayet) Özet.3 İÇİNDEDİR.

Not.2         Ahzab 50-51: Hz. Muhammed’in karılarından Ayşe bugünkü saf Müslümanların inandığı gibi, pek de dine inanan biri değildi. Ayşe bu ayete çok kızar ve o meşhur sözünü burada söyler: “Bakıyorum senin Allah’ın senin zevkin doğrultusunda acele ederek hemen ayet gönderiyor.” Kaynak: Arif Tekin Bilinmeyen Yönleriyle Hz. Muhammed'in Ölümü, (pdf-s.54); İslami Kaynaklar: Arif Tekin’in kitabında.

52.       Bundan sonra, güzellikleri hoşuna gitse bile başka kadınlarla evlenmek, eşlerini boşayıp başka eşler almak sana helâl değildir. Ancak sahip olduğun cariyeler başka. Şüphesiz Allah, her şeyi gözetleyendir.

Not.1         Muhammed’in Hanımları Hakkında İnen Ayetler (4. Grup): Ahzâb 50-52

                   BU NOT, SURE’NİN SONUNDAKİ (77. ayet) Özet.3 İÇİNDEDİR.

Not.2         O dönemde şu adet vardı: İki insan istedikleri zaman eşlerini değiştirebilirdi, becayiş yapabilirdi. Biri eşini başkasına, başkası da ona verebilirdi. İşte çok önemli biri (ki Muhammed sözünü edeceğim o kişiye Havazin harbinde elde ettiği ganimetlerden 100 deve ikramda bulunmuştu), adı Uyeyne bin Hısn. Bu adam bir gün ansızın Muhammed’in yanına gidiyor ve orada bulunan Ayşe’yi de görüyor, tabii ki en azından genç bir kadın olduğu için onun hoşuna gidiyor ve hemen Muhammed’e, “Ne dersin; becayiş yapalım mı, ben bir eşimi sana vereyim, sen de Ayşe’yi bana ver!” diyor. Muhammed buna hayır diyor. İşte bu ayetin oluşum hikâyesi de böyle. Ayette şu var: “Artık siz bundan sonra kadınlarınızı becayiş etmeyeceksiniz.

                   Adam gidince Ayşe Muhammed’e adamın kim olduğunu soruyor. Muhammed, işte bu da ahmak/ beyinsizin biri, güya bir kabilenin de başıdır diye yanıt veriyor. Ama Muhammed aynı adama, başka kabilelere yaptığı baskın sonucu ele geçirdiği ganimet-talan develerinden 100 deve bağışta bulunmuştu, torpil yapmıştı ki kalbi İslam’a ısınsın. Şimdi de gelmiş Muhammed’den kadın istiyor. Bu konuda, en başta tefsirler olmak üzere İslami kaynaklardan geniş bir listeyi aşağıya alıyorum. Çünkü adeta hakaret içeren bir olayı, sanki ben söylüyorum gibi olmasın. Kaynak: Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Hz. Muhammed'in Ölümü, (pdf-s.215); İslami Kaynaklar: Arif Tekin’in kitabında.

Not.3         CARİYENİN KUR’AN’DAKİ YERİ: Ahzâb 50, 52:

                   Muhammed’in cariyeleri kullanabilmesinden söz eden bu lütuf ayetleri Muhammed’e geldiğinde, kendisi hem 60 yaşlarında çok yaşlı biriydi, hem de yanında birçok hanımla birlikte yine birçok savaş esiri cariye de vardı ki, artık böy­le bir avantajlı ayete gerek olmamalıydı. 20’li yaşlardaki altı savaş esiri kadın (cariye) yanında yedi de hür karısı varken Muhammed’e cariyeleri kullanma konusunda özel olarak avantaj ayetlerinin inmesi gerçekten tuhaf bir durum!

                   Ayrıca Muhammed herhangi bir kabile başkanını İslama davet ederken ona bazı teklifler sunardı. Bu tekliflerden biri de şuydu: “Bana özel-şahsıma ait ‘safiyy’ denen bir şey verirseniz ben size karışmam, siz bizden yana emniyettesiniz-güvencedesiniz.Ge­nelde onun istediği özel şeylerin başında da cariye geliyordu. Yani, Müslüman olmayanlardan çoğunlukla kadın istiyor­du. Nitekim Muhammed, savaş esirleri arasından  “Safiye’yi” bu şekilde kendine seçmiş ve eve varmadan “Sehba” denilen yerde onunla cinsi ilişkide bulunmuştu.                         bkz. Arif Tekin, Kur'an'ın Kökeni, (pdf-s.286-287).

Not.4         CARİYENİN KUR’AN’DAKİ YERİ: Ahzâb 50, 52:

                   Muhammed’in cariyelere nasıl baktığı, şu örnekle daha bariz şekilde gün ışığına çıkmış olacaktır: Hicri 7. yılda Umret’ül Ka­za’dan dönerken yolda Meymune adında bir kadınla evleniyor ve eve varmadan o çölde onunla ilişkide bulunuyor. Muhammed’in cariyeleri olduğu gibi, onun hanımlarının da cariyeleri vardı. Zaman içinde Meymune de bu cariye nimetinden yararla­nıp kendisi de cariyeler kullanıyor. Bir gün Muhammed’e haber vermeden bir cariyesini azat ediyor; daha sonra ona haber ver­diğinde kendisi Meymune’yeKeşke onu azat etmeseydin de dayılarından birine hibe etseydin daha iyi olurdu” diyor. Burada hayrete düşmemek imkânsızdır! Muhammed’in hanımlarından biri kalkıp cariye statüsünde olan mağdur bir bayanı hürriyetine kavuşturuyor; Muhammed ise, “Hayır böyle yapman doğru değildir; onu dayılarına hibe etseydin daha iyi olurdu” şeklinde çok ağır bir teklif öne sürüyor. Muhammed Meymune ile evlenirken kendisinin 60, kadınınsa 26 ile 36 yaş arasında oldu­ğu siyer kitaplarında geçiyor. Muhammed’in bu yaşta bile cariyeye bu şekilde bakması gerçekten çok ilginçtir!                             bkz. Arif Tekin, Kur'an'ın Kökeni, (pdf-s.288).

53.       Ey iman edenler! Yemek için çağrılmaksızın ve yemeğin pişmesini beklemeksizin (vakitli vakitsiz) Peygamber’in evlerine girmeyin, çağrıldığınız zaman girin. Yemeği yiyince de hemen dağılın. Sohbet için beklemeyin. Çünkü bu davranışınız Peygamber’i rahatsız etmekte, fakat o sizden de çekinmektedir. Allah ise gerçeği söylemekten çekinmez. Peygamberin hanımlarından bir şey istediğiniz zaman perde arkasından isteyin. Böyle davranmanız hem sizin kalpleriniz, hem de onların kalpleri için daha temizdir. Allah’ın Resûlüne rahatsızlık vermeniz ve kendisinden sonra hanımlarını nikâhlamanız ebediyyen söz konusu olamaz. Çünkü bu, Allah katında büyük bir günahtır.

Not.1         Muhammed’in Hanımları Hakkında İnen Ayetler (3. Grup): Ahzâb 36-40, 53

                   BU NOT, SURE’NİN SONUNDAKİ (77. ayet) Özet.1 İÇİNDEDİR.

Not.2         AHZAB SURESİ ÖZETİ: Ahzab 6, 26-34, 36-38, 50-53, 55-56, 59, 69

                   BU NOT, SURE’NİN SONUNDAKİ (77. ayet) Özet.2 İÇİNDEDİR.

Not.3         En başta Buhari’nin anlattığı şöyle bir olay var. Anlatan Muhammed’in eşlerinden Ayşe, şöyle devam ediyor: Eşim Muhammed’le birlikte yemek yiyorduk. O sırada Ömer oradan geçti. Eşim ona, “Buyrun sen de gel” dedi ve geldi. Biz birlikte yemek yerken, onun parmakları parmaklarıma değdi. O sırada biz Muhammed kadınlarıyla ilgili Ahzab suresindeki örtünme, erkekler yanında kalmama ayetleri geldi diyor. Kaynak: 1) Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Hz. Muhammed'in Ölümü, (pdf-s.161); İslami Kaynaklar: Arif Tekin’in kitabında. 2) bkz. Arif Tekin, Kur'an'ın Kökeni, (pdf-s.140-141). Ayrıca bazı ayetlerin Ömer’in arzusu ya da görüşü doğrultusunda indiğine (oluşturulduğuna) ilişkin İslami Kaynaklar Arif Tekin’in kitabında verilmektedir. (pdf-s.55-56).

Not.4         Ahzâb 6, 53: Talha b. Ubeydullah (güya Muhammed’den cennet müjdesi almış; ama baksanıza Muhammed’e ne diyor!) bir gün, “Eğer Muhammed ölürse ben Ayşe’yi eş olarak kendime alırım.” diyor. Üstelik bu konuda birçok kaynakta ve özellikle de tefsirlerde malumat var. İşte bunu duyan Muhammed rahatsız oluyor ve hemen bu yasak ayetlerini indiriyor: “Ben ölsem de artık eşlerim hiçbir Müslüman erkekle evlenemezler” diyor. Kaynak: Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Hz. Muhammed'in Ölümü, (pdf-s.214-215). Ayrıca bkz. Arif Tekin, Kur'an'ın Kökeni, (pdf-s.142-143).

Not.5         APAÇIK ARAPÇA” KUR’AN’DA YABANCI KELİMELER:

                   Meryem 97, Taha 113, Şuara 193-195, 198-199, Yusuf 2, En’am 92, Zümer 28, Fussilet 3, 44, Şura 7, Zuhruf 2-3, Duhan 58, Ahkaf 12, Nahl 103, İbrahim 4, Rad 37: Bu ayetlerde (16 yerde) Kur’an;

                   Biz Kur’an’ı iyice anlayasınız diye apaçık Arapça indirdik” diyor. Bir yerde;

                   Arapça bilmeyene indirseydik, yine inanmazdı” diyor! (Şuara 198-199). Bir yerde;

                   Kur’an’ı bir insan öğretiyor’ dediklerini biliyoruz, o kimsenin dili yabancıdır” diyor (Nahl 103).

Oysa;        bu ayetin Arapçasında geçen;

                   İNAHÜkelimesi Arapça değildir.

                   Berberice/Kıptice ya da Nebatice’dir, “Olgunlaşmak, kıvamına gelmek” anlamına gelir (Arapça karşılığı bulunmasına rağmen başka dilden alınmıştır. Çünkü kaynak o dilde anlatılan/yazılan hikâyedir).

                   bkz. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın Kökeni -2), (pdf-s.291).

54.       Siz bir şeyi açığa vursanız da gizleseniz de, biliniz ki Allah her şeyi hakkıyla bilendir.

55.       Peygamberin hanımlarına, babalarından, oğullarından, erkek kardeşlerinden, erkek kardeşlerinin oğullarından, kız kardeşlerinin oğullarından, mü’min kadınlardan ve sahip oldukları cariyelerden ötürü bir günah yoktur. Ey Peygamber hanımları! Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah, her şeye hakkıyla şahittir.

Not.1         AHZAB SURESİ ÖZETİ: Ahzab 6, 26-34, 36-38, 50-53, 55-56, 59, 69

                   BU NOT, SURE’NİN SONUNDAKİ (77. ayet) Özet.2 İÇİNDEDİR.

Not.2         KUR’AN’DA KÖLE VE CARİYE: Mü’minûn 6, Meâric 30-31, Ahzâb 55, Nur 31:

                   Bu ayetlerin içerdiği anlamı somut bir örnekle netleştirelim: Enes anlatıyor:

                   “Muhammed bir gün kendi kızı Fadime’ye bir köle verdi. Fadime’nin üzerindeki fistan kısaydı ve onunla bütün vücu­du kapanmıyordu. Bunun üzerine Muhammed’e, ‘Benim fis­tanım tüm bedenimi örtmüyor; bu durumda bu köle yanımda kalınca benim bedenimi görmekle ben günaha girmiş olmaz mıyım?’ diye soruyor. Muhammed ise, ‘Kızım, bir şey ol­maz. Zira ben senin babanım, bu da senin kölendir. O ba­kımdan, senin vücudun ona görünse de bir sakıncası yoktur’ diyor.”

                   Bu hadisten şu sonuç ortaya çıkıyor:

a)               Zaman içinde Muhammed saltanatını kurunca, öyle bir aşamaya gelinmiş ki, devlet malı sayılan köleleri kendi öz çocu­ğu olan Fadime’ye bile kullandırmıştır. Bunun adı -bugünkü ta­birle- devletin bütçesinden yakınlarına çıkar sağlamaktır. Zaten bu konuda ganimet ve fey kısmında yeterince bilgi verilmişti.

b)               Bu ayetten net olarak anlaşılıyor ki, Kur’an, köleyi insan saymamıştır ki kadın kendini ona karşı örtsün.

                   Söz Muhammed’in Fadime’ye köle verdiğinden açılmışken, bir konuya açıklık getirelim: Fadime bir gün Muhammed’den bir köle istemiş; o da“Arkadaşlarım aç iken ben sana köle vere­mem” demiş. Peki ama Fadime ondan ekmek değil de köle istemişti; bu durumda bu ola­yın açlıkla ne ilgisi vardır diye sorulmaz mı?

                   Bunun anlamı şudur: Muhammed, ya o köleyi satıp aç olan o arkadaşlarının masrafında harcayacaktı; ya da onu arkadaşlarının hizmetinde çalıştı­racaktı. Bunun üçüncü bir ihtimali yoktur.

                   Yani burada yine köle için hayra alamet bir şey yoktur. Kur’an’a göre kölenin insan sayılmadığı bu ayetlerle de açık şekilde gözler önüne serilmiştir.

                   Sonuç olarak, ister Muhammed’in hanımları, ister normal vatandaşların hanımları için olsun “kendilerini köle ve cariyelerinden örtmeyebilirler” denilmekle, kölenin insan sayılmadığı gayet açık bir dille tescil ediliyor.                                              bkz. Arif Tekin, Kur'an'ın Kökeni, (pdf-s.284-285).

56.       Şüphesiz Allah ve melekleri Peygamber’e salât ediyorlar.8 Ey iman edenler! Siz de ona salât edin, selâm edin.

Not.1         AHZAB SURESİ ÖZETİ: Ahzab 6, 26-34, 36-38, 50-53, 55-56, 59, 69

                   BU NOT, SURE’NİN SONUNDAKİ (77. ayet) Özet.2 İÇİNDEDİR.

Not.2         Ahzab 56:

a)               Kuran, Muhammed’in kendisinin Allah’a inanmadığının kanıtları ile doludur. Tanrı ve meleklerin bu suredeki salâvat-ı, sadece Muhammed’e özgü değildir; aynı zamanda diğer inananlara da tanrının salâvat getirmesi söz konusudur (Ahzab 43).

b)               Acaba bu ayet Muhammed’e hangi tarihte geldi (ne zaman Muhammed tarafından oluşturuldu), niçin bu surede indi?

                   Evet, bu ayetin içinde bulunduğu Ahzab suresinin ayetleri, Medine döneminin 5. ile 9. yılları arasında inmiştir. Başka bir ifadeyle, Muhammed 58 yaşındayken ayet (cümle) inmeğe başlamış, son ayeti bitene kadar 4 (dört) yıllık bir zaman dilimine yayılmıştır. Muhammed’in ömrünün son beş altı yılında ortaya atılmıştır.

c)               İslamî inanca göre inananlar Arapça olarak söyledikleri “Allahumme salli ala Muhammed” cümlesini “Allah’ım Muhammed’e rahmet eyle şanını yücelt” anlamında hem normal zamanlarda, hem de namaz içinde bir nevi saygı, dua, teşekkür... niyetiyle söylerler.

d)               Fakat tanrının Muhammed’e salâvat getirmesi gayet anormal bir şeydir. Tanrının insana dua etmesini normal bir şeymiş gibi kabul etmek doğru değildir. Çünkü onun duasına gerek yok; o, istediği an insanları direkt affeder. Bu ayete göre sanki Kur’an tanrısının da üstünde, onun duasını kabul edecek bir yetkili vardır anlamı ortaya çıkıyor.

e)               Tanrının Muhammed’e salât getirmesi demek, ona daha fazla önem vermesi demektir. Peki; her ne kadar bu cümle Allah için uygun değilse de kabul edelim ki uygundur; fakat deminden beri özetini sunmağa çalıştığım Muhammed hakkında böylesine nahoş olaylarla dolu bir surede (Ahzab suresinde) salâvat ayetini göndermesi hiç uygun değildir.

f)                Aslında Muhammed bu Ahzab suresinde anlatılan o nahoş icraatından dolayı muhalefetten sert eleştiriler alınca, her çareye başvuruyor; tanrı ve meleklerin kendisine salât getirmesi, savunmasının bir parçasıdır.

g)               Hatta çevresindeki inanan insanları da sağlama almak için tanrı salâvatından onlara da dağıtıyor, tanrı ve melekleri siz inananlara da salât getiriyorlar diyor (Ahzab 43).

h)               Fakat yaptığı savunma o zaman da inandırıcı gelmiyordu. Örneğin, Ahzab suresindeki ayetler indiği sıralarda, 15 yaşında olan Ayşe bile bu suredeki olup bitenlere inanmayarak Muhammed’e sert tepki gösteripBakıyorum senin rabbin zevkin için (ayet gönderme konusunda) çok aceleci davranıyor” diyor (Tecrid-i sarih Diyanet tercümesi, no: 1721ve Kur’an’ın Kökeni adlı yapıtım, s.181).

                   bkz. Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.170-178).

Not.3         KUR’AN’DA EKSİK ya da FAZLA AYETLER, FARKLI KUR’AN NÜSHALARI ve FARKLI NÜSHALARIN İMHASI:

                   Ayşe burada bir fazlalıktan söz ediyor ve devamında Aynı saygıyı namazda birinci sırada saf tutanlara da gösterincümlesinin olduğunu belirtiyor ve kendisi ayeti bu şekilde okuyordu.

                   bkz. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın Kökeni -2), (pdf-s.197).

Sonuç:       İşte nüshalar arasındaki fark böylece hem fazla, hem de herkes “benimki doğrudur” deyince, halife Osman olaya el koyuyor ve yeni bir nüsha ortaya çıkarıp kalanları imha ediyor.                (pdf-s.132).

                   İmam Malik’e göre Osman’dan kalma olduğu iddia edilen ve şu an mevcut bulunan Kur’an da orijinal değildir; zaman­la değişime uğramıştır.                                                                           (pdf-s.200).

ayrıca;      KUR’AN’DA EKSİK ya da FAZLA AYETLER, FARKLI KUR’AN NÜSHALARI ve FARKLI NÜSHALARIN İMHASI:

                   için bkz. (Hicr 9, Not.3) ve İLGİLİ HADİSLER için bkz. (Hicr 9, Not.4)

ayrıca;      ZALİM HACCAC’IN KUR’AN’DA YAPTIĞI DEĞİŞİKLİKLER: için bkz. Tekvir 24, Şuara 116, 167, Yunus 22, Yusuf 45, Zuhruf 32, Mü’minun 85-86, 89, Bakara 259, Muhammed 15, Maide 48, Hadid 7.

ayrıca;      Konuyla ilgili bu bilgiler Süyuti Kaynaklarında da vardır. Süyuti’den derlenen 40 benzer not için...

                   bkz. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın Kökeni -2), (pdf-s.219-232).

57.       Şüphesiz Allah ve Resûlünü incitenlere, Allah dünya ve ahirette lânet etmiş ve onlara aşağılayıcı bir azap hazırlamıştır.9

58.       Mü’min erkekleri ve mü’min kadınları işlemedikleri şeyler yüzünden incitenler, bir iftira ve apaçık bir günah yüklenmişlerdir.

Not.1         Bu ayetin Halife Ömer’le ilgili olarak indiği/oluşturulduğu, İslami kaynaklarda anlatılmaktadır. bkz. Arif Tekin, Kur'an'ın Kökeni, (pdf-s.140). Ayrıca bazı ayetlerin Ömer’in arzusu ya da görüşü doğrultusunda indiğine (oluşturulduğuna) ilişkin İslami Kaynaklar Arif Tekin’in kitabında verilmektedir. (pdf-s.55-56).

59.       Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve mü’minlerin kadınlarına söyle, bedenlerini örtecek elbiselerini giysinler. Bu, onların tanınıp incitilmemelerine de daha uygundur. Şüphesiz Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.

Not.1         AHZAB SURESİ ÖZETİ: Ahzab 6, 26-34, 36-38, 50-53, 55-56, 59, 69

                   BU NOT, SURE’NİN SONUNDAKİ (77. ayet) Özet.2 İÇİNDEDİR.

Not.2         Araf 26-27, Ahzab 59, Nur 31, 60: “Kadınların başını örtmesiçok tanrılı Sumer Uygarlığından kaynaklanmaktadır. Sumerlerde tanrı namına seks yapan Tapınak fahişeleri vardı ve kutsal sayılıyorlardı, diğer kadınlardan ayrılmaları için başları örtülmüştür. Yahudi fahişeleri yüzlerine peçe koyuyorlarmış. İslam’a örtünme “erkekten kaçma” şeklinde geçmiştir. Sonuçta kadınların başını örtmesi Sumer geleneğinin bir devamıdır.

                   bkz. Muazzez İlmiye Çığ, Kuran, İncil ve Tevrat’ın Sumerdeki Kökeni, (pdf-s.29-31).

Not.3         Ahzâb 33, 59: Ömer bir gün Muhammed’e, “Senin yanına iyi-kötü her ke­simden insan gelir. Ne olur ne olmaz sen hanımlarına, örtünün, evden dışarı çıkmayın’ desen iyi olur” diye teklifte bulunur. Bu teklif üzerine, örtünmeyle ilgili bu ayetler inmeye başlar (Ahzâb 33, 59). bkz. Arif Tekin, Kur'an'ın Kökeni, (pdf-s.58). Ayrıca bazı ayetlerin Ömer’in arzusu ya da görüşü doğrultusunda indiğine (oluşturulduğuna) ilişkin İslami Kaynaklar Arif Tekin’in kitabında verilmektedir. (pdf-s.55-56).

Not.4         Ahzab 32-33, 59, Nur 31:

a)               Muhammed Mekke’de 13 yıl peygamberlik yaparken, Kur’an’da başörtüsüyle ilgili herhangi bir ayet henüz yoktur; ancak ne zamanki Medine’ye göç etmiş ve orada çok evlilik hayatına başlamışsa, bakıyoruz ki o zaman (kadınlar aleyhine diğer konularda olduğu gibi) hem kendi hanımlarına özel (Ahzab suresindeki gibi), hem de diğer kadınlarla ilgili başörtüsü ve genel örtünmeyle ilgili ayetler gelmeğe başlar. Muhammed’in kendi Allah’ını hem hanımları, hem de diğer kadınlar aleyhine kullandığı bir gerçektir.

b)               Sümer mitolojisiyle ilgili çıkan heykellerde, İsa’dan 3 bin yıl önce kadınların eşarp/başörtüsü kullandıkları ortaya çıkmıştır.

c)               Yani, nasıl Sümer kanunlarında erkekler bir fahişeyi kolay bilsin diye bu işaretin (başörtüsü) kullanılması zorunlu kılınmışsa, Kuran’a göre erkekler (mal gibi müşteriden müşteriye satılan) cariyeleri bilsinler/tanısınlar, bu konuda zorluk çekmesinler diye başörtüsünün kullanılması  öngörülmüştür. Bunun kanıtı, hem Ahzab 59. ayeti, hem de İslam tarihinde var olan pratik örnekler. Hele Kuran Allah’ının kadınları daha fazla köle yapmak için özetle, “Sakın ha yolda yürürken gizlediğiniz ziynetleriniz ortaya çıkıp erkeklere görünsün diye ayaklarınızı yere vurmayın (Nur, 31), yabancı erkeklere karşı ses tonunuzda değişiklik yapmayın/cilveli konuşmayın (Ahzab-32) ve yolda giderken erkekleri tahrik edici mahiyette çalımlı yürümeyin” (Ahzab-33) gibi ifadeler kullanması, aslında Kuran’ın kimden geldiği sorusuna birer açık yanıttır.

                   bkz. Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.92-93, 102).

60-61.  Andolsun, eğer münafıklar, kalplerinde bir hastalık bulunanlar ve Medine’de kötü haberler yayıp ortalığı karıştıranlar (tuttukları yoldan) vazgeçmezlerse, elbette seni onların üzerine gitmeye teşvik edeceğiz. Onlar da (bundan sonra) orada lânete uğramış kimseler olarak seninle pek az süre komşu kalacaklardır. Nerede bulunurlarsa, yakalanırlar ve yaman bir şekilde öldürülürler.

62.       Daha önce gelip geçenler hakkında da Allah’ın kanunu böyledir. Allah’ın kanununda asla değişme bulamazsın.

63.       İnsanlar sana kıyametin vaktini soruyorlar. De ki: “Onun ilmi ancak Allah katındadır.” Ne bilirsin, belki de kıyamet yakında gerçekleşir.

64.       Şüphesiz Allah, kâfirlere lânet etmiş ve onlara alevli bir ateş hazırlamıştır.

65.       Onlar, orada ebedî olarak kalacaklardır. Hiçbir dost, hiçbir yardımcı bulamayacaklardır.

66.       Yüzlerinin ateşte bir yandan bir yana döndürüleceği gün, “Keşke Allah’a ve Resûl’e itaat edeydik” diyecekler.

67.       Yine şöyle diyecekler: “Ey Rabbimiz! Biz önderlerimize ve büyüklerimize itaat ettik de bizi yoldan saptırdılar.”

68.       “Ey Rabbimiz! Onlara iki kat azap ver ve onları büyük bir lânete uğrat.”

69.       Ey iman edenler! Siz Mûsâ’ya eziyet eden kimseler gibi olmayın. Nihayet Allah onu onların dediklerinden temize çıkarmıştı. Mûsâ, Allah katında itibarlı bir kimse idi.

Not.1         AHZAB SURESİ ÖZETİ: Ahzab 6, 26-34, 36-38, 50-53, 55-56, 59, 69

                   BU NOT, SURE’NİN SONUNDAKİ (77. ayet) Özet.2 İÇİNDEDİR.

Not.2         Kuran’daki bazı ayetlerin tefsirlerinde anlatıldığına göre Musa, kendisi gibi peygamber olan ağabeyi Harun’u da öldürmüştür. Kuran’a göre (Taha 32, 47, Şuara 16) Harun da Musa gibi bir peygamberdi. Tevrat’a göre Harun bir dağda kendi kaderiyle vefat etmiştir yazılıyorsa da, İslami kaynaklarda durum farklıdır. İslamî kesim bu bilgileri nerden almıştır sorusuna yanıt yok. Bu, en çok Ahzab suresi 69. ayetinin tefsirlerinde geçiyor. Ayrıntılar için bkz. Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.144-145).

Not.3         Sadece Kuran ve Tevrat’taki bilgilere bakıldığında Musa’nın hiç yoktan adam öldürdüğü olay (kasas 15-21) dışında başka birkaç katliam daha yaptığı ortaya çıkıyor. bkz. Araf 154, Taha 88, Bakara 54 notları. bkz. Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.141-146).

70-71.  Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve doğru söz söyleyin ki, Allah sizin işlerinizi düzeltsin ve günahlarınızı bağışlasın. Kim Allah’a ve Resûlüne itaat ederse, muhakkak büyük bir başarıya ulaşmıştır.

72.       Şüphesiz biz emaneti göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar onu yüklenmek istemediler, ondan çekindiler. Onu insan yüklendi. Çünkü o çok zalimdir, çok cahildir.10

73.       Allah, münafık erkeklere ve münafık kadınlara, Allah’a ortak koşan erkeklere ve Allah’a ortak koşan kadınlara azap etmek; mü’min erkeklerin ve mü’min kadınların da tövbelerini kabul etmek için insana emaneti yüklemiştir. Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.

 

Özet.1       Muhammed’in Hanımları Hakkında İnen Ayetler (3. Grup): Ahzâb 36-40, 53

a)               36. ayette geçen, “Allah’ın ve Resulünün verdikleri hükümde hiçbir mümin erkek ve kadına itiraz hakkı yoktur” ifadesinden kastedilen şudur: Muhammed, Zeynep’le evlenmeden -yakla­şık- bir yıl önce, onu kendi azatlı kölesi olan Zeyd’le evlendirmişti. Rivayetlere göre, hem Zeynep hem de onun kardeşi, bu evliliğe karşı çıkmışlardı. İşte bu ayet (güya) onları susturmak için inmiştir deniyor.

b)               Zeynep, aynı zamanda Muhammed’in ha­lasının kızıdır. Dikkat edilirse, Zeynep’in Zeyd’le olan evliliğin­de de Zeynep’i zorlayan ayetler inmiş ve bunların gereği olarak Zeyd-Zeynep evliliği gerçekleşmişti.

c)               Peki ne oldu da Muhammed bir yıl sonra değişti ve Zeyd’in nikâhlısı olduğu halde ay­rılmalarına zemin hazırlayıp, sonradan onu aldı ve bu konuda ayetler inmeye başladı? Evet, Zeynep’in Zeyd’le evliliğinden yaklaşık bir yıl sonra ne­den Muhammed’e farklı ayetler geldi de iş tam tersine çevrildi?

d)               Olayın doğruluğunu pekiştirmek için, İslam camiasındaki en muteber kaynaklardan çok zengin bir liste sunacağım. Aslında başka kaynağa gerek yoktur. Çünkü Ahzâb Suresi’nin az önceki ayetleri zaten olayı içermektedir. Kur’an’da sadece Muhammed’in Zeynep’e nasıl âşık olduğu hikâyesi anlatılmıyor; yoksa diğer bilgilerin tümü zaten vardır.

                   [aşkın hikâyesi için bkz. Arif Tekin, Kur'an'ın Kökeni, (pdf-s.167-168)].

e)               Zeyd Muhammed’e, “Sen bizim eve gelip hanımımı gör­müş ve ‘Ey kalpleri değiştiren Allah’ ifadesini kullanmışsın. Ola ki senin kalbine bir şey gelmiş. O zaman ben onu boşayayım sen al” der.

f)                Şayet Zeyd, boşanma teklifinde bulunmamış olsaydı, Muhammed’in onu ortadan kaldırma ihtimali çok güçlüydü. Çünkü, ileride anlatılacağı gibi, Muhammed’in bu olayının Davud peygamberinkine benzetilmesi de, bu tezi doğrular niteliktedir.

g)               Zeyd’in az önceki müracaatı üzerine, (formalite gereği) Muhammed ona, “Allah’tan kork, eşini boşama” yanıtını verir (Ahzâb 37). Bu nasihat üzerine Zeyd onu dinler ve oradan ayrılır. Zeyd, zaten Muhammed’in sözünü kıramazdı. Çünkü bu karşı gelme, Kur’an’ın genel ruhuna aykırı olduğu gi­bi, özel olarak da Ahzâb Suresi’nin 36. ayetine aykırıydı. Bu ayette, “Muhammed’in verdiği bir kararda, hiçbir mümine itiraz hakkının olmadığı, aksine hareket edenin, apaçık bir sapıklığa düşmüş olacağı” kesin bir ifadeyle belirtiliyor. Kaldı ki Zeyd, Muhammed’den gelecek böyle olumlu bir kararı canı gönülden temenni ediyordu. Çünkü o eşini seviyordu. Onun, “Eşimi boşayacağım” teklifini Muhammed’e aktarması, ağırlıklı olarak nabız yoklaması amacını güdüyordu.

h)               Eğer Muhammed apaçık bir biçimde yetkisini kullanıp Zeynep’i elde etseydi veya Zeyd’e, “Ben ona âşık oldum artık bu aşamadan sonra onu boşa ben alayım” demiş olsaydı, o zaman kurduğu sisteme kendi eliyle dinamit koymuş olacaktı. Çünkü onun muhaliflerinin eline çok önemli bir koz geçmiş olurdu. İşte bunun için çok kurnazca bir taktik uygulayıp Zeynep’i elde etmeyi başarabildi. Taktik şudur: Herkese karşı kendi haklılığını savunabilmek için Zeyd’e, “Kusura bakma! Bak, ben sana hanımını boşama dedim; fakat gelen vahiy beni haksız çıkardı; Al­lah banaZeynep’i al, bu evlilikte hayır vardır’ diyor. Allah’ın bu emrine uymazsak hepimiz günaha gireriz...” demektedir. Ve nihayet bu sefer kendisi Zeyd’i çağırıp gelen ayetleri ona okuyor (Ahzâb 37).

i)                 Asıl hadise, bundan sonra başlıyor. Muhammed, Zeyd’i çağı­rıp bu ayeti anlattıktan sonra ona şu görevi veriyor: “Git Zeynep’e bu olayları anlat ve onu bana iste.” Zeynep ise, o sırada hamur işini yapmaktadır. Zeyd’i dinledikten sonra bu teklife olumlu yanıt vermiyor ve “Bu konu­da düşünmem gerekir” diyerek ibadet odasına çekiliyor. Zeyd, bu olumsuz haberi Muhammed’e anlatınca, Muhammed artık buna dayanamıyor ve doğruca Zeynep’in evine giderek ona el koyuyor. Gerekçe, o sırada inen Ahzâb Suresinin 37. ayetindeki, “Ey habibim, Zeynep’i biz sana nikâhladıkşeklindeki ifadedir. Artık bu ayete dayanarak ne Zeynep’e mehir ücretini veriyor, ne evlenme için şahit tutuyor ve ne de akrabasından izin alıyor. İşte bu şekil­de artık -beğenilmese de- muradına ermiş oluyor.

j)                 Muhammed’in Zeynep’le evlilik gerekçesi Kur’an’da şu şe­kilde açıklanıyor:

                   Şayet üvey evlat hanımını boşarsa, onun hanımı gerçek gelin gibi olmadığından, üvey babanın onunla evlenebileceği gerekçesi (Ahzâb 37); Bunu meşru göstermek için önceki peygamberlerin de böyle yaptığının öne sürülmesi (Ahzâb 38); Zeynep’in Muhammed’le evliliğinin, yerine getirilmesi gere­ken bir kader işi olduğunun belirtilmesi (Ahzâb 38); Muhammed’in, doğurmadığı kimseye (Zeyd’e) baba ola­mayacağı gerekçesi (Ahzâb 40).

k)               Acaba Zeyd, Muhammed’in üvey evladı, Zeynep de onun gelini olmasaydı ve­ya her ikisi de ortalarda görünmeselerdi, bu durumda Muhammed ne yapacaktı? Başka bir ifadeyle, üvey baba, üvey evladın boşanan hanımıyla evlenebilir mesajını insanlara vermek için, ille de icraatta buna örnek mi isteniyor? O takdirde, acaba Zeyd ile Zeynep olmasaydı, Muhammed bu mesajı verebilmek için, örnek olsun diye yeni bir evlat edinecek, ona gelin getirecek, onları bir­birlerinden ayıracak ve onu nikâhına alma cihetine gidip halka canlı örnek mi verecekti?

l)                 Ahzâb 38’de “Muham­med’in Zeynep’le evlenmesi, bir kader işi olup mutlaka yerine ge­tirilmesi gereken bir olaydır” deniyor. Oysa İslam inancına göre, kaderi takdir eden Allah’tır. O zaman neden bu kadıncağız ve Zeyd hakkında bu kötü kaderi takdir etmiş ki?

m)              Ahzâb 40’ta ise, kendi geliniyle evlenebil­mesi için “Muhammed hiç kimsenin babası değildir” deniyor ve böylece Zeyd’in onun evlatlığı olmasının pek o kadar fonksiyo­nunun olmadığı belirtiliyor. Peki sormazlar mı ki, bu olaydan önce Muhammed 18 yıllık peygamberdi; neden Allah böyle bir ayet/ayetler göndermedi de, gencecik ve aynı zamanda yeni evlenmiş Zeyd ve Zeynep çiftine denk getirdi? 58 yaşında olan Muhammed’in hiçbir kadını olmasaydı bile, onun Zeynep’i alması vic­danen doğru değildi.

n)               Muhammed aynı yılda Zey­nep’ten başka Cüveyriye ve Reyhane ile de evleniyor. Yani aynı yılda üç sefer damat oluyor; var olan eski hanımlar da hariç. Bütün bunlara karşın Allah, Muhammed’eZeynep’i ben sana nikâhladım” diyor (Ahzâb 37).

o)               Hele Ahzâb 38’deki gerekçe ise çok il­ginç! Orada özetle, (...) Önceki peygamberlerde de Allah’ın kanunu böyleydi” deniyor. Acaba bu benzetmeden kasıt nedir? Muhammed, özellikle Yahudiler tarafından şu iki konuda eleştiri yağ­muruna tutuluyordu: 1) Başkasının hanımına zorla el koyan bir peygamberdir; 2) İşi gücü yok da devamlı kadınlarla evleniyor. Halbuki bunlar, bir peygambere yakışmayan davranışlardır diyorlardı... Ahzâb 38. ayetin inmesiyle kendine yönelik bu iki eleştiriye (kendince) yanıt vermiş oluyordu.

p)               Peki önceki peygamberlerin olaylarıyla Muhammed’in bu olayı arasında acaba nasıl bir ilgi vardır? Yahudiler, peygamberlerine çok bağlıydı. Oysa onların pey­gamberlerinden baba-oğul olan Davut ile Süleyman da, Muhammed’in buradaki hadisesine benzer bir olayla karşı karşıya kalmışlardı. Muhammed’e yöneltilen eleştirileri bertaraf etmek için gelen ayette onların peygamberlerine atıfta bulunuluyordu. Çünkü Davut da tıpkı Muhammed’in Zeynep’e olan aşkı gibi, bir gün damda gezerken kendine bağlı komutanlardan “Hitti Uriya”nın hanımını çıplak olarak görmüş ve ona âşık olmuştu. Bu sırada hem o kadınla gayri meşru bir şekilde yatmış, hem de onun kocasını vurdurmak için savaşa gönderip öldürtmüştü.

                   İşte Ahzâb 38’deki benzetmenin bir kısmı budur. Görüldüğü gibi, Muhammed’i kurtarmak için Yahudilerin pey­gamberlerinden emsal gösteriliyor.

                   Davud ile Süleyman benzetmesi, Kur’an’ın birçok yerinde geçi­yor (Mesela; Nisâ 54, Ra’d 38 ve Sâd 21-25). Davud’un bu ha­reketinin İsrailoğulları’nca ayıplandığı yazılı. (Tevrat, 2. Samuel, 11/2.27)

                   İşte, gerek Nisâ 54, gerek Ra’d 38 ve gerekse Ahzâb 38 ayetlerinde sözü edilen peygamberlerden kasıt bunlardır. Kur’an’da, bunlar emsal gösteril­mek suretiyle Yahudiler susturulmaya ve Muhammed bu şekil­de kurtarılmaya çalışılmıştır.

q)               Muhammed’in hem çok kadınla evlenme­sine, hem de başkasının hanımına el koymasına Davud ve Süleyman’ın yaptıkları emsal gösteriliyor ve böylece Allah, Davud ve Süleyman’ın o beğenilmeyen icraatlarını kendisi üstlenmiş oluyor, onları onaylıyor ve bu işi normal bir olay olarak sayıyor.

r)                Davud’un 100 kadınla evli olduğu konusu Kur’an’da da doğ­rulanıyor. Her ne kadar kadının ismi (Uriya) geçmiyorsa da, ayetlere objektif bir gözle bakıldığında, anlatılan olaylardan net olarak anlaşılıyor. Olay, Sâd Suresi’nin 21 ile 25. ayetlerinde anlatılıyor.

s)                Muhammed bu evlilikten yaklaşık iki yıl sonra (m. 629) Zeynep’in eski eşi olan Zeyd’i, üç bin kişilik bir İslam ordusunun başına geçirerek yüz bin kişilik bir Rum ordusuyla çarpışmak üzere “MuteSavaşına gönderi­yor ve Zeyd bu savaşta öldürülüyor; tıpkı Davud’un Uriya’yı sa­vaşa gönderdiği gibi.

t)                Kaldı ki, aynı Zeyd, h. 6. yılında, (Muhammed’in Zeynep’le evlenmesinden kısa bir süre sonra) Muhammed tarafından, “Beni Süleym”, “İys”, “Taraf”, ‘Hisma”, “Vadi’l-Kura” ve “Ümmü Kirfe” başta olmak üzere küçük çaplı savaşlara-baskınlara gönderiliyor.

                   Zeyd, bu altı seriyyede vurulmuyor ve her defasında da başarıyla dönüyor. Bir yıl için­de tam altı sefer onu savaşa göndermek -hem de Zeynep’e el koyduğu tarihten hemen sonra- ister istemez Davud peygamber ile Hitti Uriya hikâyesini insanın aklına getiriyor.

                   Çünkü Davud da Uriya’yı birkaç kez savaşa gönderip vurdurmak istemişti; Uriya da Zeyd gibi savaşı kazanmış, ama en sonunda vurulmuş ve onun hanımı “el’Yesiye” artık Davud peygambere kalmıştı. Yani, benzerlikleri tıpatıp aynı, birbirlerine tamamen uygun.

u)               Ancak onun uygun olmayan bir biçimde Zeynep’i ele geçirmesi ve hemen aynı yıl Zeyd’i üst üs­te birçok savaşa göndermesi tesadüf olmasa gerek! Ahzâb 40’ta Muhammed sizin erkekleri­nizden hiçbirinin babası değildir” deniyor. Dikkat edilirse Kur’an’da çok hızlı bir şekilde Zeyd evlatlıktan uzaklaştırılmaya çalışılıyor ve bu konuda birbirinin aynı olan ayetler üst üste, hepsi de Ahzâb Suresinde ve Zeyd ile Zeynep olayının geçtiği bölümde geçiyor. Bütün bunlar tesadüfi şeyler değildir. Mesela, Ahzâb 4-5’te özet olarak, “Allah, evlat­lıklarınızı öz oğullarınız olarak tanımıyor. Onların babaları kim ise onlara nispet ederek çağırın. Şayet babalarını bilmiyorsanız, o zaman onları din kardeşiniz olarak biliniz” deniyor. Ahzâb 37’de ise özet olarakBizim Zeynep’i Muhammed’le evlendirmemizin nedeni, insanların kendi üvey evlatları­nın hanımlarıyla evlenebilmelerinde bir sakınca olmadığını bil­meleridir” diyor. Sanki bütün bunlar yetmiyormuş gibi, bu sefer de aynı surenin 40. ayetindeMuhammed, başkasının doğurdu­ğu hiçbir çocuğun babası olamaz” deniyor.

v)               Bu konuda inen ayetlerin birkaç kez tekrarlanması ve Zeyd-Zeynep olayının an­latıldığı bölümde geçmesi, ister istemez insana bir şeyler çağrıştırıyor. Bu da olayı aydınlatan bir başka ipucudur.

y)               Şayet bütün bunlar Zeyd-Zeynep olayından bağımsız idiyse, neden daha önce inen Kur’an’ın 89 Suresi’nde bunlara yer veril­medi de Muhammed-Zeynep olayı ortaya çıkınca yoğun bir bi­çimde inmeye başladı? Bilindiği gibi Muhammed daha önce,  Ben ve Zeyd birbirimizin varisleriyiz; bizden hangisi önce ölürse onun malı diğerine geçer” demişti. (İbn’il Cevzi, Sıfat-ı Safve, 1/200.) Bu sözü söylerken yine yılların peygamberiydi; peki niçin ortaya çelişik iki durum çıktı?

z)                Cebrail Gerdek Gecesi Görev Başında (Ahzâb 53): Acaba bu ayetin sebep-sonuç ilişkisi nedir?

                   Bu ayetin, nerede, nasıl indiğini, Muhammed’e 10 yıl hizmet eden, hiçbir zaman ondan ayrılmayan Enes bin Malik şöyle anlatıyor: “Muhammed, Zeynep’le evlendiğinde halk yemeğe davet edildi; yemekten sonra millet dağılmaya başlayınca bir kıs­mı oturmaya devam edip sohbete daldı. (...)

                   Muhammed onlara ‘Artık kalkın gi­din’ demeye utanıyordu (bütün bunlar gerdek gecesinde oluyor)

                   Tam bu sırada Ahzâb 53. ayetinin şu bölümü in­di: ‘Ey iman edenler! Bir yemek için size izin verilmişse bu hariç, peygamberin evlerine girmeyin. Şayet yemeğe çağırı­lırsanız, yemek kabını gözetlemeyin. Davet edildiğinizde gi­rin. Yemeği yediğinizde hemen dağılın. (Yemekten sonra) sohbete dalmayın. Çünkü bu hareketiniz peygamberi üzüyor. Fakat o, bunu size söylemekten utanıyor. Allah ise hakkı söylemekten çekinmez.’

                   Muhammed, bu ayeti o insanlara anlatınca, kalkıp gittiler. Zaten onlar, Muhammed’in sık sık dışarı çıkmasından üzüntüsünü anlamışlardı.”

                   Bu ayet, Muhammed ile Zeynep’in gerdek gecesinde ve Mu­hammed’in sinirlerinin gergin olduğu bir ortamda iniyor. Bu du­rum, ayetin içeriğinden de anlaşılıyor.

Kaynak:    Arif Tekin, Kur'an'ın Kökeni, (pdf-s.167-181)

 

Özet.2:      AHZAB SURESİ ÖZETİ: Ahzab 6, 26-34, 36-38, 50-53, 55-56, 59, 69, Hucurat 4

a)               Bu ayetlerde değinilen öyle bir katliam anlatılıyor ki, tarihte eşi az bulunan bir katliam. Muhammed ve arkadaşlarının yaptığı bu katliamın (haklı veya haksız her ne şekilde olursa olsun) mazereti olamaz. Çünkü Muhammed bu katliamın iznini yazdığı kendi Kuran’ında Allah’ına mal ediyor. Anlatıldığına göre onun Allah’ı ise katliam değil; çözümden yana olan biri güya.

b)               Katliamın özeti şu: Hicri 5.yılında Medine etrafında yapılan “Hendek” savaşından hemen sonra Muhammed ve arkadaşları Beni Kureyza Yahudilerine baskın düzenleyip hepsini esir alıyorlar. Muhammed bu savaşta ele geçirilen bayanlardan Reyhana adında bir bayanı kendine eş/cariye olarak seçiyor; sağ olarak ele geçirilen ve sayıları 400 ile 900 arasında değişen erkekleri ise kılıçtan geçiriyor, esir aldıkları bazı kız ve kadınları da Şam ve Necd bölgelerine gönderip cariye olarak herhangi bir mal gibi sattırıyor; satışlarından elde edilen parayla da İslam ordusu için silah satın alıyor.

c)               Ayrıca bu sure ininceye kadar, yani peygamberliğin 18.yılına, Muhammed’in de 58 yaşına gelmesine kadar evlatlığın statüsüyle ilgili Kur’an’da herhangi bir ayet inmiş değildir. Yanı sıra, bu sure ininceye kadar Muhammed kendi evlatlığı Zeyd için, “Benle Zeyd birbirimizin varisleriyiz” diyecek kadar ayrıcalık tanımıştı.

                   Hatta bu olumlu ilişkinin Ahzab suresinin belli bir kısmının inmesinden sonra yine devam ettiğini görüyoruz. İlişkilerinin bozulduğu yıldan bir yıl öncesine kadar bu olumlu hava yine hiçbir kanıta başvurmadan Ahzab suresinin kendisinden anlaşılıyor.

d)               Örneğin; aynı surenin hem 36. ayeti, hem de konuya ilişkin hadis ve tefsirlere göre Zeynep’le kardeşi, itiraz ettikleri halde Muhammed her zamanki gibi tanrıyı-Cebrail’i devreye sokarak Zeynep’i (kendisine âşık olmadan bir yıl önce) Zeyd’le (zorla) evlendiriyor.

e)               Ancak Zeyd-Zeynep evliliği üzerinden yaklaşık olarak bir yıl geçtikten sonra hem evlatlık meselesi, hem de bu evlilik farklı bir boyut kazanıyor; ne hikmetse bu surede evlatlıkla ilgili üç ayet birden iniyor (Ahzab 4, 5, 40).

f)                Muhammed, erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir” gibi ifadelerle Zeyd’i, adeta evlatlıktan azl edercesine bir manalara sergiliyor.

                   Sebebi şu: Muhammed bir gün Zeyd’in evine gidince Zeyd’in kendisi evde yok; eşi Zeynep’i çıplak iken kapıdan görünce kendisine âşık oluyor. Dolayısıyla bu andan itibaren kendisinde değişiklikler başlıyor. Zavallı Zeyd’in kendi hanımından ayrılması Muhammed için o kadar problem değildi; ancak toplumdaki geleneğe göre evlatlığı Zeyd’in hanımı Muhammed’e gelin sayıldığından, Muhammed onu nikâhına alamazdı. İşte büyük engel bu.

g)               Muhammed bunu bertaraf etmek için az önce sözünü ettiğim üç ayeti birden oluşturup Kuran’ına almakla bu önemli tehlikeyi atlatmış oluyor; ancak bu sefer Zeynep onunla evlenmeyi kabul etmiyor.

h)               Bu engeli de oluşturduğu Ahzab 37.ayetiyle atlatıyor ve kadıncağıza zorla/tanrıyı kullanarak el koyuyor. Bu ayette Allah’ın kendisini Zeynep’le evlendirdiğini belirtiyor.

i)                 Zeynep’i ele geçirdikten sonra bir düğün yapıyor. Gelen insanlardan bir grup yemek yedikten sonra kalkmayıp gece sohbetine devam edince, Muhammed onları dağıtıp biran önce gerdeğe girsin diye sık sık dışarı çıkıp içeri giriyor; fakat yine birkaç kişi oturmağa devam ediyor. Bu arada artık Muhammed dayanamıyor ve her zamanki gibi tanrı formülünü kullanarak Cebrail’in o gece kendisine şu ayeti getirdiğini oradakilere okuyor. Uzunca olan bu ayetin ilgili kısmında özetle şunlar var: “Ey iman edenler, yemeğe davet edildiğinizde peygamberin evine gidin. Yemek yediğinizde dağılın. Söz ve sohbete dalmayın. Çünkü bu, peygamberi üzüyor. Kendisi size söylemekten çekiniyor (söylemeye utanıyor); Allah ise hakkı söylemekten çekinmiyor.”(Ahzab 53) Tabi bu olup bitenlerden sonra cemaat dağılıyor.

j)                 Söz Muhammed’in inandığı tanrısını (çoğu konularda yaptığı gibi) kendi gece hayatında kullanmasından açılmışken, burada Kuran’dan farklı bir örnek vermek istiyorum. Olayın yaşandığı zaman, Medine döneminin 9. yılı. Özeti şu: Mekke’nin fethinden sonra bölge kabileleri Muhammed ve taraftarlarına karşı koyamayacaklarını görünce, gruplar halinde Muhammed’e gelip Müslüman olduklarını söylüyorlar. Bu zaten Nasr suresinde anlatılıyor. Bu arada  Temimoğulları’ndan 70-80 kişilik bir grup öğlen vakti Muhammed’in de içinde bulunduğu hanımlarına ait odaların yanına varıyorlar ve “Ey Muhammed bize çık!” diye bağırıyorlar. Muhammed o sırada hanımlarından birinin odasında uyurken onların seslerinden uyanınca çok öfkeleniyor. Bir daha kimse onu rahatsız etmesin diye o anda Cebrail’in şöyle bir ayet getirdiğini söylüyor: “Odaların arkasında seni (Muhammed’i) çağıranların çoğu aklı ermeyenlerdir.” (Hucurat 4)

                   Muhammed’in, İslamiyet’i kabul etmeye yeni gelen, kendileriyle henüz tanışmadığı o safirler/ masum insanlar hakkında, “Çoğu akılsızlargibi ifadeler oluşturup Kuran’a yazması; tanrısını, uykusunun kaçırılması veya belki de hanımlarıyla sevişirken istirahatının bozulması  yüzünden  kullanması, bana göre Allah’ına karşı yaptığı en büyük hakarettir.

                   Kim bilir belki az önce sözünü ettiğim Zeynep gecesindeki gibi hanımlarıyla yatarken istirahatı bozulduğu için bu sert açıklamalarda bulunmuş. Manzaradan zaten bu anlaşılıyor.

                   Yoksa İslamiyeti kabul etmekten başka hiçbir kötü niyetleri olmayan bu insanlara karşı ne kızması, ne de bu basit konuda kendi tanrısını küçük düşürmesi gerekir. Zaten çoğu tefsirlerde, “O sırada Muhammed bir hanımının odasında yatıyordu” ifadesi vardır.

k)               Yine tanrının Muhammed’e salavat getirmesinden söz eden ayetin içinde bulunduğu Ahzab suresinde (56), tanrı iki yerde “Ey peygamber hanımları” diye başlayarak, onların Muhammed’e itaatkâr olmalarını sağlamak için hem kendilerini cehennemle tehdit ediyor, hem de onlara dünyada uymaları gereken bazı ilginç yaptırımlardan söz ediyor. Bu konuda tam (9) dokuz ayet gönderiyor (Ahzab 28-34, 55, 59).

l)                 Cehenneme varmadan dünyada uymaları gereken önlem paketinden bir kaçı: “Muhammed’in hanımları inananların anneleridir; Muhammed ölse de hiç kimse ile evlenemezler” diyor (Ahzab 6, 53).

m)              Yine Muhammed’in hanımlarına hitaben bir başka yerde, “Ey Muhammed hanımları siz konuşurken kırıtmayın ki kalbinde kötülük bulunan (erkekler) size karşı iştahlanmasın; uygun söz söyleyin, ciddi olun (Ahzab 32), siz evlerinizde oturun, önceki cahiliyle devrinde olduğu gibi süslenip (dışarı) çıkmayın... Allah ve Resulüne itaat edin (Ahzab 33)” diyor.

n)               Bir de bu yaştan sonra kendisine savaş esiri cariyeler ve en önemlisi kendisini Muhammed’e hibe eden/mehir ücretini almadan kendini bedava olarak bağışlayan kadınlardan da söz ediliyor.

o)               Ahzab suresinin 51. ayeti inmeden önce Muhammed zorunlu olarak kendi hanımları arasında gece hayatı konusunda sıralama yapardı. Yani istediği hanımla istediği an yatamazdı. Bellidir ki ihtiyar olanlarla yatmak istemeyince, bu sefer az önceki ayeti oluşturup kendini bu konuda tam özgür bırakıyor. Bu ayetle gece hayatında istediği kadınıyla yatabileceğini, kendileri arasında sıra takibi yapması gerekmeyeceğini, kendini hibe edenlerden istediğini kabul edebileceğini, istemediğini geri çevirebileceğini, hanımlarından istediğini yanında bırakabileceğini, istediğini de boşayabileceğini yazıyor (Ahzab suresi 50-51).

p)               Muhammed’in bu surede uyguladığı önemli bir taktik de şu: Belli bir süreye kadar kadın alma konusunda kendini tam özgür bırakan ayetler oluşturuyor; fakat daha sonra güya onlara bir tolerans tanıyıp görünürde kadınların lehine ayetler ortaya atıyor. “Bu yaştan sonra varolan hanımlarımı kazasız belasız kontrol altında tutabilirsem bin bereket versin” hesabını yapıyor. Bu konuda inandırıcı olsun diye Cebrail’in şöyle bir ayet getirdiğini ortaya atıyor: “Artık bundan sonra başka kadınlar sana helal olmaz. Ayrıca senin yanında varolanları boşayıp yerlerine başkalarını alman da olmaz. Her ne kadar başkalarının güzelliği senin hoşuna gitse de. Ancak savaş esiri cariyeleri alabilirsin/bunları almanda bir sakınca yoktur” (Ahzab 52) diyor.

q)               Peki Muhammed’in gece hayatıyla ilgili bu ayetler, neden 40-50 yaşlarında iken kendisine gelmedi de ihtiyarladıktan sonra geldi?

                   Muhammed o zaman henüz sistemini kurmamıştı, zayıf bir örgüttü. O nedenle, bunu başarması imkânsızdı. Fakat Medine döneminde ve de ancak bu yaşta güçlenip fırsat yakalayınca, gece hayatıyla ilgili ayetler üst üste gelmeğe başladı ve Cebrail (her ne Cebrail’se) bir ayağı göklerde, öbür ayağı da Medine’de gelgit yapmağa başladı, Medine ile gökler arasında mekik dokudu.

r)                Tabi ki Zeynep olayı olsun, diğer kadınlarla ilgili olsun muhaliflerden eleştiriler de alıyordu.

                   Onları susturmak için de Ahzab 38.ayeti imdada yetişiyor. Bu ayette şu söyleniyor: “Allah’ın peygambere mubah/helal kıldığı şeyde (fazla kadın alma ve Zeynep olayı kastediliyor) bir beis/sakınca yoktur. Önceki peygamberler için de Allah’ın kanunu böyleydi” diyor.

s)                Çoğu müfessirlere göre tanrının burada gönderme yaptığı önceki peygamberlerden kasıt Davut’la oğlu Süleyman peygamberdir.

t)                Burada yine Yahudileri susturmak için Musa’yı kullandığını görüyoruz: “Musa’ya eziyet verenler gibi olmayın (Muhammed’e eziyet vermeyin)” diyor (Ahzab 69).

u)               Şu da bir gerçek ki, Kur’an nasıl savaşta ele geçirilen kadın ve kızların Muhammed ve yandaşları tarafından kullanılmalarına izin vermişse ve yine savaşlarda ele geçirilen maldan 1/5’i Allah’a aittir demişse (Enfal 41) ve yine nasıl bazı durumlarda gayrimüslimlerden ele geçen malın hepsi Allah’a veriliyorsa, aynı durum Tevrat’ta da söz konusudur.

v)               Yine Kuran’da nasıl bazı durumlarda Müslüman olmayanlardan ele geçen malın tümü (ki buna fey denir) Allah ve peygambere ayrılıyorsa (Haşr 7) Tevrat’a göre de savaşlarda ele geçen altın, gümüş, maden kısmı Yahova adına mabede/ dolayısıyla Musa’ya veriliyordu. (Tevrat,  Yeşu 6/19)

y)               Bir başka konu, gece hayatıyla ilgili Muhammed’e eleştiriler gelince -özellikle de Safiye konusunda- kendisi rahatsız oluyor. Bunu bertaraf etmek için de Cebrail’in aynı surenin 57. ayetini getirdiğini ortaya atıyor: “Her kim Allah ve Resulüne eziyet ediyorsa Allah onlara dünya ve ahirette lanet etmiş, onlara acıklı bir azap hazırlamıştır” (Ahzab 57) diyor.

z)                Yine Muhammed’e tanrı salâvatından söz eden bu Ahzab suresinde dikkat çekici şöyle bir ayet de var: “Biz (Allah olarak) emaneti (Allah ve kul hakkını korumayı) göklere, yere ve dağlara tevdi ettik (siz bu görevi yapın, sorumluluk üstlenin dedik) onlar yüklenmekten çekindiler/ kabul etmediler. İnsan denen varlık bunu kabul etti. İnsan gerçekten zalim ve cahildir...” diyor.

Kaynak:    Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.171-176).

 

Özet.3       Muhammed’in Hanımları Hakkında İnen Ayetler (4. Grup): Ahzâb 50-52

a)               Evet, kadınlarla ilgili bu geniş yetkinin Muhammed’e verildiği tarih çok Önemli! Ahzâb Suresi, daha önce de belirtildiği gibi Kur’an’ın toplam 114 Suresi içinde, geliş sırası itibariyle 90’ıncıdır ve Medine döneminin 5 ile 9. yılları arasında inmiştir Yani, şurası kesindir ki, Ahzâb Suresi hicri 5. yılda meydana gelen Hendek Savaşı’ndan sonra inmeye başlamıştır. Allah, Ahzâb Suresi’nin 50. ayetinde özetle, “Ey peygamber bu­rada bahsettiğim kadınlar seninle ilgilidir; diğer müminler için daha önce bilgi vermiştim (kastedilen Nisa 23-24 ayetleridir)” diyor.

b)               Oysa bu sure indiği zaman Muhammed’in yanında şu hanımları vardı: Sevde, Ayşe, Hafsa, Ümmü Seleme, Zeynep binti Cahş. Üstelik de Muhammed, yaklaşık 60 yaşlarındaydı.

                   Hele Ahzâb Suresi’nin 50. ayetindeki şu ifade çok ilginç: “Bir kadın senden ücret almadan kendini sa­na hibe ederse, sen onu alabilirsin.” Bu ayet, gayet açık bir şe­kilde Muhammed’in bedava kadın alması konusunda fetva anla­mına gelir. Bunun hemen akabinde, “Hibe yoluyla bir bayanı almak ancak sana mahsustur; diğer müminlere böyle bir avantaj yok­tur” deniyor.

c)               Dikkat edilirse, yanında bu kadar kadın olmasına rağmen, hâlâ gözü başka kadınlarda ve üstelik yaşı altmış civarında olan Muhammed’e tanınan bu geniş imkânın gerekçesi 50. ayette özetle şu şekilde açıklanıyor: “Ey peygamber, (biz kadın alman konusunda bu geniş imkânı) sana bir zorluk-darlık olmasın diye (ta­nıdık).”

d)               Kaldı ki anlatılan bunca imkândan sonra kullanılan “Allah bağışlayandır, rahmeti boldur” ifadesi ayrı bir önem taşımaktadır. Şöyle diyelim; anlatılan cümlede işlenen herhangi bir kusur veya suç yoktur. Dolayısıyla, bu ayette böyle bir ifadeye yer verilmesine pek anlam veremiyoruz.

e)               Muhammed’in yanında hem çok genç yaşta olan hanımlar vardı (örneğin; Ayşe, Hafsa, Ümmü Seleme gibi) hem de bunla­ra nazaran biraz yaşlı olanlar vardı (Sevde binti Zem’an gibi). Muhammed, başta Ayşe olmak üzere ağırlıklı olarak genç olanlardan yanaydı. Tabii ki hal böyle olunca bu huzursuzlu­ğa bir çare bulmak gerekiyordu. O çare de Ahzâb Suresi’nin 51. ayetiyle bulunmuş oldu.

f)                Muhammed’e tam yetki veren bu gibi ayetler inmeye başla­dığında, Ayşe Muhammed’e çok sert biçimde tepki gösteriyor ve “Bakıyorum kimsenin Rabbin hep senin zevkin doğrultusun­da âyet göndermede acele ediyor” diyor. Halbuki bu ayetlerle en kârlı olan yine Ayşe’ydi. Çünkü o sevilenler arasındaydı. Hatta öylesine seviyor ki, bir gün hanımlarından Ümmü Seleme’ye, “Sakın Ayşe hakkında beni üzmeyin, bana hiçbir hanı­mım nöbetinde vahiy gelmez de yalnız Ayşe’nin nöbetinde iken gelir” diyor. Demek istediği şudur ki, Allah bile Ayşe’yi fazla sevdiği için Cebrail’i hep onun sırasında kendisine gönderiyor. Bütün bu avantajlara rağmen Ayşe, Muhammed’e inen bu tür ayetlere tahammül edemiyor ve az önce bahsettiği­miz o çok sert tepkisini göstermekten geri kalmıyor.

g)               Bu ayetler indiği zaman 12 yaşlarında olan bu gencecik hanımın bu sert tepkisini göz ardı etmek ve buradan Muhammed’in ailevi soru­nunun vardığı boyutu anlamamak mümkün değildir.

h)               Altmış yaşlarına gelmiş; ve hâlâ gelen ayetle ona “Ey Muhammed, sana savaş esiri kadın-cariye almanda bir sakınca yoktur” deniyor. İkinci bir husus da şudur ki, “Senin eşlerin ol­mayan hür kadınlar senin hoşuna gitseler de artık onları alman sana helâl değildir” deniyor.

i)                 Peki hem bu kadar hanıma sahip, hem altmış yaşına gelmiş, hem de peygamber olan birinin nasıl olur da hâlâ başka kız/kadınlara bakma/sevme gibi bir düşünce aklından geçer, Allah nasıl böyle bir ifade kullanır!

j)                 Ta­rihi olaylar gösteriyor ki, Muhammed hanımlarıyla kavgalı ol­duğu bu dönemde bu tür ayetler ortaya çıkmış; ama zaman içinde ortam biraz yatışınca, tekrar kadın alma konusunda eski hu­yunu sürdürdüğünü görüyoruz.

Kaynak:    bkz. Arif Tekin, Kur'an'ın Kökeni, (pdf-s.182-187)





DİPNOTLAR (Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Dipnotları)

1.     “Zıhâr”, bir kimsenin eşine, “Sen, bana anamın sırtı gibisin” demek sûretiyle, onu kendisine haram kılması demektir. Cahiliye döneminde zıhar yapmak, kadını kocasına ebediyen haram kılardı. İslâm ise kefaret uygulamasıyla, bu haramlığın ortadan kalkacağı hükmünü getirdi. Kefaret uygulamasının nasıl yapılacağı, Mücâdele sûresinin 2-4. âyetlerinde açıklanmaktadır.

2.     Cahiliye Arapları, evlatlıklarını öz çocukları gibi kabul ederlerdi. Evlatlıklar, asıl babasının adıyla değil, evlat edinenin adıyla anılır ve onun mirasından öz çocuğu gibi pay alırdı. Âyetler, söz konusu bu uygulamayı kaldırmaktadır.

3.     Hicretten sonra müslümanlar din kardeşleri olarak birbirlerine varis oluyorlardı. Bu âyette, veraset sebebinin akrabalık olduğu, din kardeşliğinin miras sebebi olmaktan çıkarıldığı ifade edilmektedir.

4.     Bu âyet ve devamında Hendek Savaşı’ndan söz edilmektedir. Kureyş kabilesi ve müttefikleri Medine’yi kuşatmışlar, müslümanlar da savunma amacıyla şehrin stratejik bir yerine hendek kazmışlardı. Nihayet bir gece şiddetli esen bir fırtına sonucunda, düşman bozularak çekilmek zorunda kalmıştı.

5.     Mut’a, koca tarafından, boşadığı eşine verilen para ya da maldır. Konu ile ilgili olarak ayrıca bu sûrenin 49. âyetine bakınız.

6.     Bu âyette adı geçen Zeyd, Hz. Peygamber’in kölelikten azat ederek evlat edinmiş olduğu Zeyd b. Hârise’dir. Hz. Peygamber, onu halasının kızı Zeynep ile evlendirmişti. Ancak aralarında başlayan geçimsizlik sebebiyle Zeyd, Hz. Peygamber’e gelerek eşini boşamak istediğini söylüyordu. Hz. Peygamber, bu boşanmanın uygun olacağını düşünmekle beraber dedikodu çıkmasından çekindiği için Zeyd’e, eşini boşamamasını söylüyordu. Ancak daha sonra Zeyd, eşini boşamıştı. Bu boşamadan sonra Allah, Zeyneb’i Hz. Peygamber’e eş yapmıştı. O güne kadar Araplar evlat edindikleri kimseyi öz evlatlarıyla bir tutuyorlar, onların boşadıkları eşleriyle evlenmiyorlardı. Bu uygulama Arapların bu âdetini ortadan kaldırmıştır.

7.     Mut’a, koca tarafından, boşadığı eşine verilen para veya maldır. Konu ile ilgili olarak ayrıca bu sûrenin 28. âyetine bakınız.

8.     Peygambere Allah’ın salât etmesi, rahmet etmesi; meleklerin salât etmesi, şanının yüceltilmesini dilemeleri; mü’minlerin salât etmesi ise, dua etmeleri anlamını ifade eder.

9.     Allah’ı incitme ifadesi mecâzî bir kullanımdır. Allah’ın hoşnut olmayacağı işler yapmak, Allah’a uygun düşmeyecek nitelemelerde bulunmak demektir.

10.    İnsanın yüklendiği emanet, başta akıl, irade ve iradeyi serbestçe kullanmanın gerektirdiği sorumluluklardır. İnsan, iyi ve kötü arasında seçim yapabilme yeteneğini olumlu yönde kullanmadığı zaman, hem kendine hem de çevresine zulmetmiş ve cehalete düşmüş olur. Âyette insan türünün bir özelliğine dikkat çekilerek onun genelde emanete riayet konusunda vefasızlık göstermeye yatkın olduğuna işaret edilmektedir.



Sonraki sure
NİSÂ | KADINLAR




KAYNAK KİTAPLARIN LİNKLERİ

1.      Arif Tekin, Kur'an'ın Kökeni

2.      Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın Kökeni -2)

3.      Arif Tekin, Sümerlerden İslam'a Kutsal Kitaplar ve Dinler

4.      Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Hz. Muhammed'in Ölümü

5.      Muazzez İlmiye Çığ, Kuran, İncil ve Tevrat’ın Sumerdeki Kökeni





SURELER (NÜZUL SIRASI)

Free Web Hosting