ANA SAYFA AÇIKLAMALAR SURELER AYETLER İÇİNDEKİLER MEKKE DÖNEMİ NOTLAR HİCRET NOTLAR MEDİNE DÖNEMİ NOTLAR HZ. MUHAMMED’İN ÖLÜMÜ HZ. MUHAMMED’DEN SONRA SON NOTLAR




            56- SAF TUTANLAR (DİZİLENLER) | SÂFFÂT (Kitap Sırası-37)


SURE AÇIKLAMASI (Diyanet İşleri Başkanlığı)
Mekke döneminde inmiştir. 182 âyettir. Sûre, adını ilk âyette geçen “es-Sâffât” kelimesinden almıştır. Sâffât, sıra sıra dizilenler, saf saf duranlar demektir. Sûrede başlıca, meleklerden, cinlerden, kıyamet ve ahiret olaylarından söz edilmekte; Nûh, İbrahim, İsmail, İshak, Mûsâ, Hârun, İlyas, Lût ve Yûnus peygamberin kıssalarına yer verilmektedir.

            Şefkatle merhamet eden Allah’ın adıyla.

1-4.      Saf bağlayıp duranlara, haykırarak sevk edenlere ve zikri (Allah’ın kelâmını) okuyanlara andolsun ki, sizin ilâhınız gerçekten bir tek ilâhtır.1

Not.1         Bu not için bkz. Kalem 52: Kur’an’da  Anlamsız Kelimeler (Elif Lam Mim”, “usulcacık çekenlere” vb).

Konu:         ŞAİR ÜMEYYE B. EBİ SAİT: Sure başlarında kullanılan anlamları olmayan bu gibi işaretler ve yabancı kelimeler, o dönemin şairlerinden ünlü Ümeyye B. Ebi Sait’in şiirlerinde sıkça uyguladığı bir taktiktir.

                   (BU KONU KALEM SURESİ’NİN SONUNDA -52. ayetten sonra- GENİŞ KAPSAMLI İŞLENMEKTEDİR)

5.         O, göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbidir. Doğuların da (Batıların da) Rabbidir.2

6.         Biz, en yakın göğü zinetlerle, yıldızlarla donattık.

7.         Onu itaatten çıkan her şeytandan koruduk.

Not.1         Hicr 17-18 ve Saffat 6-10 ayetlerinde geçtiği gibi Allah, göklere çıkmayı şeytanlara yasakladığı halde onlar buna rağmen yine geçebiliyorlarmış; ancak Allah onları yıldızlarla taşlayıp engel oluyormuş.

a)               Peki, Allah’ın yasağına rağmen onların geçmesi nasıl mümkün olabiliyor!

                   Kaldı ki, neden daha önce bu yasak onlara uygulanmadı da Muhammed’den itibaren uygulanmaya kondu; önceki insanlara da günah değil miydi ki şeytanlar meleklerden bilgi çalıp onlara karşı kullansın (Kur’an mantığından hareketle)!

b)               Kuran’a bakılırsa fezada şeytanlarla melekler arasında adeta bir kovalamaca yaşanıyor, sanki birbirlerini Scud ve Petriot füzeleri gibi yutmağa çalışıyorlar. Ancak zulmün yeryüzünde gitgide artması gösteriyor ki her ne kadar Kuran’ın Allah’ı, “Yeryüzündeki insanlar hakkında program yapan melekleri dinlemek için göklere çıkmak isteyen şeytanlara artık bu yolu kapattım” diyorsa da; dünyadaki gidişat gösteriyor ki şeytanlar bir yolunu bulup yasak bölgenin ötesine geçebilirler! Peki, işin masal tarafı bir yana nedir bu olay, şeytanların göklere çıkma meselesi nasıl ortaya çıkmış?

c)               Muhammed dâhil, eski insanlar, halk tabiriyle yıldız kayması diye bilinen ve geceleyin çıplak gözle de görülebilen meteor ile meteorit” taşlarını, göklere çıkan şeytanlara/cinlere karşı melekler tarafından silah olarak kullanılan bir nevi yıldız parçaları olarak algılamışlar. Tabi ki “Yanlış hesap Bağdat’tan döner” misali, hiçbir yanlış bilim testini geçemez. Bilim ve teknoloji ilerleyince bu tür mitolojik inançların hakikati gün ışığına çıkıyor.

                   bkz. Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.163).

8-9.      Onlar, yüce topluluğu (ileri gelen melekler topluluğunu) dinleyemezler. Kovulmaları için her taraftan taşa tutulurlar. Onlar için sürekli bir azap da vardır.

10.       Ancak onlardan söz kapan olur. Onu da delip geçen bir alev izler (ve yok eder).

Not.1         Cinlerin anlatıldığı ayetler: A’raf 179 Cin 8-10, İsra 88, Hicr 17-18, 26-27, En’am 112, 130, Saffat 6-10, Sebe 12, Ahkaf 29-32, Zariyat 56, Mülk 5, Rahman 14-15, 33.

a)               Kuran’da cinlerin anlatıldığı sureler/ayetler epey fazla. Cinlerden söz ettiği için 28 ayetten oluşan bir surenin adı da “Cin” suresi oluyor.

b)               Bir yerde cinlerin Allah’ın izniyle Süleyman peygamberin emrinde çalıştıkları söyleniyor (Sebe 12).

c)               Bir ayette cin ve insanların yaradılış gayesi Allah’a kulluk etmeleri olarak gösteriliyor (Zariyat 56).

d)               Rahman 14-15 ve Hicr 26-27’de insanın ateşte pişirilmiş kupkuru çamurdan, cinin de ateş korundan/ özünden yaratıldığı ifade ediliyor. Yine Rahman 33’te cin ve insanlara hitaben, “eğer gücünüz varsa yer ve göklerin dışına çıkın bakalım” diyor.

e)               Bir kere cinlere inanmak Muhammed’den önceki toplumlarda yaygındı; bunu Kur’an da birçok ayetle teyit ediyor: “Biz her peygambere insan ve cinlerden olan şeytanları düşman kıldık.” (En’am 112) Aynı surenin başka bir ayetinde, “Ey cin ve insanlar! Size ayetlerimi anlatan, bu gününüzün geleceğini haber veren peygamberlerim gelmedi mi” (En’am 130) diyerek  hem cinleri, hem de insanları kıyamet günü vereceği cezayla uyarıyor.

f)                “Andolsun ki biz -Allah olarak- çoğu cin ve insanları cehennem için yarattık” (A’raf 179) diyor. Bari “Cehennemi çoğu cin ve insanlar için yarattık” deseydi neyse. Cümlede önemli bir terslik olduğu açık... Aynı ayetin devamında, “Bu cin ve insanların çoğu hayvanlardan da beterdir” anlamında ağır bir ifade kullanılıyor.

g)               Açıktır ki Muhammed, insanları etkilemek için daha önce varolan cin inancını, Kuran’ında bir etki aracı olarak kullanmıştır. Yani insanların kendisi hakkında, “Mademki cinleri bilip onlar hakkında bu bilgileri veriyor o zaman Allah’tan görev almış bir peygamberdir...” demelerini sağlamak için bunları işlemiştir; yoksa bunun başka yorumu olamaz.

h)               Şu da önemli ki, madem ki daha önce cinler/şeytanlar göklere çıkarak meleklerin insanlar hakkında hazırladıkları raporları dinleyip ona göre yeryüzünde fesat çıkarıyorlardı/karşı tedbir alıyorlardı ve yine mademki Muhammed’den sonra onlara artık bu yol kapandı; peki bu durumda dünyadaki insanların daha rahat etmeleri gerekirken -zira artık şeytanların ellerinde haber alma hakkı, istihbari bilgiler edinme imkanı kalmadı ki insanları kötü yola sevk etsinler- o zaman neden yeryüzünde haksızlıklar/fitne her gün artarak devam ediyor!

                   bkz. Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.159-162).

11.       (Ey Muhammed!) Şimdi sen onlara sor: “Kendilerini yaratmak mı daha zor, yoksa yarattığımız diğer şeyleri yaratmak mı?3 Şüphesiz biz onları yapışkan bir çamurdan yarattık.

Not.1         Yaratılış + Çamurdan Yaratılış Efsanesi ile ilgili ayetler: Sâd 75, Fatır 11, İsra 61, Hicr 26, 28, 33, En’âm 2, Saffat 11, Enbiyâ 30, Mü’minûn 12, Secde 7, Rum 20, Hacc 5, Rahman 14, Âli İmrân 59, Maide 110. Bu ayetlerde özetle Allah insanı çamurdan yarattık” diyor.

                   Yaratılış Efsanesi ile ilgili ayetler: Kaf 38, A’raf 54, Furkan 59, Yunus 3, Hud 7, Fussilet 9-12, Secde 4, Naziat 27-33, Bakara 29, Hadid 4.

                   Bu ayetlerde özetle Allah gökleri ve yeri ve ikisinin arasındakileri 6 günde yarattı” diyor.

a)               Tevrat’tan alınan “Yaratılış Efsanesi”, “Tanrıların insanı çamurdan yaratması”, “Tanrı(lar)ın gökleri ve yeri 6 günde yaratıp 7. gün dinlendiği” teması çok tanrılı Sumer Uygarlığından kaynaklanmaktadır.

                   bkz. Muazzez İlmiye Çığ, Kuran, İncil ve Tevrat’ın Sumerdeki Kökeni, (pdf-s.35-40).

b)               Tanrı’nın bazen birinci çoğul şahıs (biz), bazen üçüncü şahıs (örn. yarattı) olarak konuşturulması” teması da çok tanrılı Sumer Uygarlığından kaynaklanmaktadır.

                   bkz. Muazzez İlmiye Çığ, age, (pdf-s.16).

c)               Sumer ve Tevrat hikâyesi birbirine çok yakın. Kur’an’da çok yüzeysel. Fakat Enbiyâ 30’da anlatıldığı gibi ana fikir, “gök ve yerin başlangıçta bitişik olması, bunların sudan çıkması aynı.

                   bkz. Muazzez İlmiye Çığ, age, (pdf-s.35).

d)               Tevrat’ta “Şabat günü olarak tanımlanan 7. gün (Cumartesi; Satürn gezegeninden gelme Saturday) Babillilerin her ayın 7. günü (Şapatu) yaptıkları kutlamalardan geçmiştir. İslamiyette bu gün Cuma’ya dönüştürülerek daha hafifletilmiş kuralla alınmıştır.

                   bkz. Muazzez İlmiye Çığ, age, (pdf-s.25 ve s.35-36’da dipnot 28).

e)               Fussilet 10’da şu çelişki var: İlkin dünyayı 2 günde yarattığını söylüyor, buna ek olarak dört (4) gün de dünyadaki bereketleri, dağları ve rızıkları yarattığını, zamanını bunlara ayırdığını belirtiyor;

                   ki -gökler hariç, sadece yer ve insanlar için- toplam olarak 6 gün oluyor.

                   2 gün de göklere verirsek kâinatın yaratılışı toplam 8 gün eder!

                   bkz. Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.49).

f)                Kabul edelim ki tanrı dünyaya toplam olarak dört gün ayırmış; yine çelişkiler bitmez. Çünkü bilindiği gibi dünya güneşin küçücük bir uydusudur. O nedenle, Allah’ın bu küçücük uyduya tüm evrenin iki katı kadar zaman ayırması, ona biçilen büyüklükle ters orantılıdır.   bkz. Arif Tekin, age, (pdf-s.49-50).

g)               Fussilet 9-12 ve Bakara 29’da “kâinat yaratılırken önce yer, daha sonra gök yaratılmıştır” diyor.

                   Ancak Naziat 27-33’te tam tersine, öncekilerle çelişen bir açıklama var. Orada “önce gökleri, daha sonra yeri yarattığını” söylüyor.

                   Kuran’ı açıklamaya çalışanlar (müfessirler) “Allah, hammadde olarak önce yeri, daha sonra gökleri yaratmış; ancak son şekillerini verme aşamasında ilkin gökten, daha sonra yerden başladığı” biçiminde yorum getiriyorlar. Bellidir ki bu yorumu da Tevrat’tan aktarmışlardır. Çünkü Tevrat’ın da hemen ilk cümlesinde tanrının evvela yerle gökleri (hammadde olarak) yarattığını, tekamülleri aşamasındaysa ilkin gökleri, daha sonra yeri yarattığını görüyoruz. İşin bilimsellikten uzaklığı bir yana; bir kere kendi içinde net çelişkileri mevcuttur.                                            bkz. Arif Tekin, age, (pdf-s.50).

h)               Enbiya 30’da Kur’an’ın Allah’ı “göklerle yerin başlangıçta bitişik olduğunu, sonra onları ayırdığını” anlatır.                                                                                                              bkz. Arif Tekin, age, (pdf-s.51).

i)                 Naziat 27’de Kur’an’ın Allah’ının kendisi gökleri yaratmanın zor olduğunu söylüyor.

j)                 Yasin 82’de “Allah bir şeye, ‘Ol’ dedi mi hemen oluverir” diyor. O halde Kur’an Allah’ı insanı, gökleri, yeri ve arasındakileri yaratmak için neden bu kadar uğraşıyor?        bkz. Arif Tekin, age, (pdf-s.36-59).

12.       Hayır, sen (onların hâline) şaştın, onlar ise alay ediyorlar.

13.       Kendilerine öğüt verildiği zaman öğüt almıyorlar.

14.       Bir mucize gördükleri zaman onu alaya alıyorlar.

15.       (Dediler ki:) “Bu bir büyüden başka bir şey değildir.”

16.       “Gerçekten biz, ölüp bir toprak ve kemik yığını hâline geldikten sonra mı, biz mi tekrar diriltileceğiz?”

17.       “Önceden gelip geçmiş atalarımız da mı?”

18.       De ki: “Evet, hem de siz aşağılanmış kimseler olarak (diriltileceksiniz).”

19.       O ancak şiddetli bir sesten ibarettir.4 Bir de bakarsın ki onlar (diriltilmiş hazır) beklemektedirler.

20.       Şöyle diyecekler: “Vay başımıza gelene! Bu beklenen ceza günüdür.”

21.       Onlara, “İşte bu, yalanlamakta olduğunuz hüküm ve ayırım günüdür” denilir.

22-24.  Allah, meleklere şöyle emreder: “Zulmedenleri, eşlerini ve Allah’ı bırakıp da tapmakta olduklarını toplayın, onları cehennemin yoluna koyun ve onları tutuklayın. Çünkü onlar sorguya çekileceklerdir.

25.       Onlara, “Ne diye yardımlaşmıyorsunuz?” denir.

26.       Hayır, onlar bugün teslim olmuş kimselerdir.

27.       Birbirlerine yönelip sorarlar (çekişirler).

28.       Şöyle derler: “Siz bize sağdan gelirdiniz. Bize haktan yana görünürdünüz.”

29.       Diğerleri de onlara şöyle derler: “Hayır, siz zaten mü’min kimseler değildiniz.”

Not.1         KUR’AN’DA NASİH VE MENSUH:

a)               Mürselat 35-36, Yasin 65, Kasas 78, Rahman 39: Bu ayetlerde kıyamet günü ne insandan, ne de cinden günahı sorulmayacak. O gün suçluların ağızları mühürlenecek; ancak elleri konuşacak, ayakları da şahitlik edecek! Yani suçları kesinleşmiş olanlara günahları konusunda soru sorulmayacak (çünkü Allah hepsini bilir) deniliyor. “Bu, onların konuşamaya­cakları gündür. Özür dilemek için onlara izin de verilmeyecek deniliyor Kur’an’da.

                   Bir de bunun tam tersi var. Mesela;

b)               Kaf 28, Hicr 92-93, Saffat 27-29, Zumer 31: (Ey Muhammed!) Rabbine and olsun ki, onların hepsinden, yaptıklarını mutlaka soracağız. Şüphesiz siz kıyamet günü Rabbinizin huzurunda yargılanacaksınız. Allah o gün şöyle diyecek: “Benim huzurumda çekişmeyin. Çünkü ben bu (konudaki) uyarıyı size daha önceden yaptım.” Suçlular birbirlerine yönelip sorarlar (çekişirler). Şöyle derler: “Siz bize sağdan gelirdiniz. Bize haktan yana görünürdünüz.” Diğerleri de onlara şöyle karşılık verirler: “Hayır, siz zaten mü’min kimseler değildiniz” an­lamında farklı içerik belirten ayetler var.

Sonuç:       Peki, o zaman soru-cevap şeklinde bir yargılama var mı, yoksa Allah her şeyi bildiği için buna gerek yok; artık kendisi bildiği için istedi­ğini cennete, istediğini de cehenneme mi atacak?

                   O gün insanlar konuşacak mı, yoksa Allah her şeyi bildiği için buna gerek yok mu? Bu bilinmiyor...

                   Kur’an’daki bilgi bir şekilde birbirine zıt.

Not.2         İşte Kur’an’da böylesine zıt olan ayetler hakkında İslam âlimleri nasih ve mensuh kuralını devreye koymuşlar.

                   bkz. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın Kökeni -2), (pdf-s.233-234).

ayrıca:      KUR’AN’DA NASİH VE MENSUH: Ala 6-7, İsra 86, Nahl 101, R’ad 39, Bakara 106:

                   (BU KONU A’LA SURESİ’NİN SONUNDA -19. ayetten sonra- GENİŞ KAPSAMLI İŞLENMEKTEDİR)

30.       “Bizim, sizin üzerinizde hiçbir hâkimiyetimiz yoktu. Hatta siz azgın bir kavimdiniz.”

31.       “Artık Rabbimizin sözü (azap) bizim hakkımızda gerçekleşti. Biz onu mutlaka tadacağız.”

32.       “Evet, biz sizi saptırdık. Çünkü biz de sapkın kimselerdik.”

33.       Artık onlar o gün azapta ortaktırlar.

34.       İşte biz suçlulara böyle yaparız.

35.       Çünkü onlar, kendilerine, “Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur” denildiği zaman, inanmayıp büyüklük taslıyorlardı.

36.       “Biz, deli bir şair için ilâhlarımızı mı terk edeceğiz?” diyorlardı.

37.       Hayır, öyle değil. O, hakkı getirmiş, (önceki) peygamberleri de tasdik etmiştir.

38.       Şüphesiz siz mutlaka elem dolu azabı tadacaksınız.

39.       Siz ancak işlediklerinizin karşılığı ile cezalandırılırsınız.

40.       Ancak Allah’ın halis kulları başka.

41-42.  İşte onlar için belli bir rızık, meyveler vardır. Onlar ikram gören kimselerdir.

43.       Onlar Naîm cennetlerindedirler.

44.       Koltuklar üzerinde karşılıklı olarak otururlar.

45-46.  Onların etrafında cennet pınarından doldurulmuş, berrak ve içenlere lezzet veren kadehler dolaştırılır.

47.       Onda baş döndürme özelliği yoktur. Onlar, onu içmekle sarhoş da olmazlar.

48.       Yanlarında bakışlarını yalnızca kendilerine çevirmiş iri gözlü eşler vardır.

49.       Sanki onlar (beyazlıklarıyla), saklanmış (gün yüzü görmemiş) yumurtalardır.

50.       Derken birbirlerine yönelip sorarlar.

51.       İçlerinden biri der ki: “Benim bir arkadaşım vardı.”

52.       “Sen de tekrar dirilmeyi tasdik edenlerden misin?” derdi.

53.       “Gerçekten biz, ölüp bir toprak ve kemik yığını hâline geldikten sonra mı, biz mi hesaba çekileceğiz?”

54.       Konuşan o kimse, yanındakilere, “Bakar mısınız, hâli ne oldu?” der.

55.       Kendisi de bakar ve onu cehennemin ortasında görür.

56.       Ona şöyle der: “Allah’a andolsun, neredeyse beni de helâk edecektin.”

57.       “Rabbimin nimeti olmasaydı, mutlaka ben de cehenneme konulanlardan olmuştum.”

58-59.  “Nasıl, ilk ölümümüzden başka ölmeyecek miymişiz?5 Bize azap edilmeyecek miymiş?”

60.       Şüphesiz bu (cennetteki nimetlere ulaşmak) büyük bir başarıdır.

61.       Çalışanlar böylesi için çalışsınlar!

62.       Ziyafet olarak bu mu daha hayırlı, yoksa zakkum ağacı mı?

63.       Şüphesiz biz onu zalimler için bir imtihan aracı kıldık.6

64.       O, cehennemin dibinde biten bir ağaçtır.

65.       Onun meyveleri sanki şeytanların kafalarıdır.7

66.       Cehennemlikler ondan yiyecekler ve onunla karınlarını dolduracaklardır.

67.       Sonra onlar için bunun üstüne kaynar sudan karışık bir içecek vardır.

68.       Sonra onların dönüşleri mutlaka cehennemedir.

69.       Çünkü onlar babalarını sapık kimseler olarak buldular.

70.       Kendileri de onların izinden koşa koşa gitmektedirler.

71.       Andolsun, onlardan önce, evvelkilerin çoğu da sapmıştı.

72.       Andolsun, biz onlara da uyarıcılar göndermiştik.

73.       Bak, uyarılanların sonu nasıl oldu!

74.       Ancak Allah’ın ihlâslı kulları başka.

75.       Andolsun, Nûh bize dua edip seslenmişti. Biz ne güzel cevap vereniz!

76.       Onu ve ailesini o büyük sıkıntıdan kurtardık.

77.       Onun neslini yeryüzünde kalanlar kıldık.

78.       Sonradan gelenler arasında ona güzel bir ad bıraktık.

79.       Âlemler içinde Nûh’a selâm olsun!

80.       İşte biz iyilik yapanları böyle mükâfatlandırırız.

81.       Çünkü o, bizim mü’min kullarımızdandı.

82.       Sonra biz, diğerlerini suda boğduk.

83.       Şüphesiz İbrahim de O’nun taraftarlarından idi.

84.       Hani o, Rabbine temiz bir kalple gelmişti.

85.       Hani babasına ve kavmine şöyle demişti: “Siz neye tapıyorsunuz?”

86.       “Allah’ı bırakıp da birtakım uydurma ilâhlar mı istiyorsunuz?”

87.       “O hâlde, âlemlerin Rabbi hakkında görüşünüz nedir?”

88-89.  İbrahim, yıldızlara baktı ve “Ben hastayım” dedi.

90.       Bunun üzerine arkalarını dönüp ondan uzaklaştılar.8

91.       İbrahim, onların putlarının tarafına gizlice gitti ve şöyle dedi: “Yemez misiniz?”

92.       “Ne diye konuşmuyorsunuz?”

93.       Derken üzerlerine yürüyüp onlara güçlü bir darbe indirdi.

94.       Kavmi (telaş içinde) koşarak ona doğru geldi.

95.       İbrahim, şöyle dedi: “Yonttuğunuz putlara mı tapıyorsunuz?”

96.       “Oysa Allah sizi de, yaptığınız şeyleri de yaratmıştır.”

97.       Kavmi, “Onun için bir bina yapın, (içinde ateş yakın) ve onu ateşe atın” dedi.

98.       Böylece ona bir tuzak kurmak istediler. Biz de onları en alçak kimseler kıldık.

99.       İbrahim, şöyle dedi: “Ben Rabbime (O’nun emrettiği yere) gideceğim. O, bana yol gösterecektir.”

100.     “Ey Rabbim! Bana salihlerden olacak bir çocuk bağışla.”

101.     Biz de ona uysal bir oğul müjdeledik.

102.     Çocuk kendisiyle birlikte koşup yürüyecek yaşa gelince İbrahim ona, “Yavrum, ben rüyamda seni boğazladığımı gördüm. Düşün bakalım, ne dersin?” dedi. O da, “Babacığım, emrolunduğun şeyi yap. İnşaallah beni sabredenlerden bulacaksın” dedi.

103-104.    Nihayet her ikisi de (Allah’ın emrine) boyun eğip, İbrahim de onu (boğazlamak için) yüz üstü yere yatırınca ona, şöyle seslendik: “Ey İbrahim!”

105.     “Gördüğün rüyanın hükmünü yerine getirdin. Şüphesiz biz iyilik yapanları böyle mükâfatlandırırız.”

106.     “Şüphesiz bu apaçık bir imtihandır.”

107.     Biz, (İbrahim’e) büyük bir kurbanlık vererek onu (İsmail’i) kurtardık.

108.     Sonradan gelenler arasında ona güzel bir ad bıraktık.

109.     İbrahim’e selâm olsun.

110.     İyilik yapanları işte böyle mükâfatlandırırız.

111.     Çünkü o mü’min kullarımızdandı.

112.     Biz onu salihlerden bir peygamber olarak İshak ile de müjdeledik.

113.     Onu da İshak’ı da uğurlu kıldık. Her ikisinin nesillerinden iyilik yapanlar da vardı, kendine apaçık zulmedenler de.

114.     Andolsun, biz Mûsâ’ya ve Hârûn’a da lütufta bulunduk.

115.     Onları ve kavimlerini o büyük sıkıntıdan kurtardık.

116.     Onlara yardım ettik de onlar galip gelenler oldular.

117.     Biz onlara (hükümlerimizi) açıklayan Kitab’ı (Tevrat’ı) verdik.

118.     Onları doğru yola ilettik.

119.     Sonradan gelenler arasında onlara güzel birer ad bıraktık.

120.     Mûsâ’ya ve Hârûn’a selâm olsun.

121.     Şüphesiz biz iyilik yapanları böyle mükâfatlandırırız.

122.     Çünkü onlar mü’min kullarımızdan idiler.

123.     Şüphesiz İlyas da peygamberlerden idi.

124.     Hani kavmine şöyle demişti: “Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?”

125-126.    “Yaratıcıların en güzelini, sizin ve geçmiş atalarınızın Rabbi olan Allah’ı bırakarak “Ba’l’e mi tapıyorsunuz?”9

127.     Onu yalanladılar. Bu sebeple onlar (cehenneme) götürüleceklerdir.

128.     Ancak Allah’ın ihlâslı kulları başka.

129.     Sonradan gelenler içerisinde ona güzel bir ad bıraktık.

130.     İlyas’a selâm olsun.

131.     Şüphesiz biz iyilik yapanları böyle mükâfatlandırırız.

132.     Çünkü o bizim mü’min kullarımızdandı.

133.     Şüphesiz Lût da peygamberlerdendi.

134-135.    Hani biz onu ve geride kalanlar arasındaki yaşlı bir kadın (kâfir olan eşi) dışında bütün ailesini kurtarmıştık.

136.     Sonra da diğerlerini yok ettik.

137-138.    Şüphesiz sizler (yolculuklarınız sırasında) sabah akşam onların (harap olmuş) yurtlarına uğrayıp duruyorsunuz. Hâlâ düşünmeyecek misiniz?

139.     Şüphesiz Yûnus da peygamberlerdendi.

140.     Hani o kaçıp yüklü gemiye binmişti.

141.     Gemidekilerle kur’a çekmiş ve kaybedenlerden olmuştu.10

142.     Böylece, Yûnus kendini kınayıp dururken balık onu yuttu.

143-144.    Eğer o, Allah’ı tespih edip yüceltenlerden olmasaydı, mutlaka insanların diriltileceği güne kadar balığın karnında kalırdı.

145.     Derken biz onu hasta bir hâlde sahile attık.

146.     Üzerine geniş yapraklı bir ağaç bitirdik.

147.     Biz onu yüz bin, yahut daha fazla insana peygamber olarak gönderdik.

148.     Nihayet onlar iman ettiler. Biz de onları bir süreye kadar geçindirdik.

149.     Ey Muhammed! Onlara sor: Kız çocukları Rabbinin de, erkek çocukları onların mı?

150.     Yoksa biz melekleri dişi olarak yaratmışız da onlar şahid mi bulunuyorlarmış?

151-152.    İyi bilin ki onlar kendi uydurmaları olarak, “Allah çocuk sahibi oldu” diyorlar. Onlar elbette yalan söylüyorlar.

153.     Yoksa Allah kızları erkeklere tercih mi etti?

154.     Neyiniz var? Nasıl hüküm veriyorsunuz!

155.     Hiç düşünmüyor musunuz?

156.     Yoksa sizin apaçık bir deliliniz mi var?

157.     Eğer doğru söyleyen kimseler iseniz getirin (bu delili içeren) kitabınızı!

158.     Allah ile cinler arasında da nesep bağı kurdular. Oysa cinler de kendilerinin Allah’ın huzuruna getirileceklerini bilirler.

159.     Allah, onların nitelendirdiği şeylerden uzaktır, yücedir.

160.     Ancak Allah’ın ihlâslı kulları bunlar gibi değildir.

161-163.    (Ey müşrikler!) Ne siz ve ne de taptıklarınız, cehenneme gireceklerden başkasını kandırıp Allah’ın yolundan saptırabilirsiniz.

164.     (Melekler derler ki:) “Bizim her birimizin bilinen bir makamı vardır.”

165.     “Şüphesiz biz (orada) saf duranlarız.”

166.     “Şüphesiz biz (Allah’ı) tespih edip yüceltenleriz.”

167-169.    Müşrikler) şunu da söylüyorlardı: “Eğer yanımızda öncekilere verilen kitaplardan bir kitap olsaydı, elbette biz ihlâslı kullar olurduk.”

170.     Fakat (kitap gelince) onu inkâr ettiler. Yakında (sonlarının ne olacağını) bilecekler.

171.     Andolsun, peygamber olarak gönderilen kullarımız hakkında şu sözümüz geçmişti:

172.     “Onlara mutlaka yardım edilecektir.”

173.     “Şüphesiz ordularımız galip gelecektir.”

174.     O hâlde, bir süreye kadar onlardan yüz çevir

175.     Gözetle onları, yakında onlar da görecekler.

176.     Yoksa onlar azabımızı acele mi istiyorlar?

177.     Fakat azabımız onların yurtlarına indiğinde, o uyarılmış olanların sabahı ne kötü olur!

178.     Ey Muhammed! Bir süreye kadar onlardan yüz çevir.

179.     (Bekle ve) gör. Onlar da yakında görecekler.

180.     Senin Rabbin; kudret ve şeref sahibi olan Rab, onların nitelendirdiği şeylerden uzaktır, yücedir.

181.     Peygamberlere selâm olsun.

182.     Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur.





DİPNOTLAR (Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Dipnotları)

1.     Âyetlerde belirtilen işleri yapanların melekler, yahut mü’minler ve özellikle âlimler olduğu tefsir bilginlerince ifade edilmiştir.

2.     Mevsimlere göre güneş ufuk çizgisinde her gün farklı noktalarda doğup batmaktadır. Bu itibarla bir yıllık süre içinde birçok “Doğu”, birçok “Batı” oluşmaktadır. (Konu ile ilgili olarak ayrıca bakınız: Rahmân sûresi, âyet, 17 ve dipnotu.)

3.     Âyet, öldükten sonra yeniden diriltilmeyi inkâr edenlere cevap niteliğindedir. Zor olanı yapabilenin kolay olanı da yapabileceği vurgulanarak, öldükten sonra dirilmenin gerçekleşebileceği ortaya konulmaktadır.

4.     Buradaki “şiddetli ses” ile ikinci sûr üfürülüşü kastedilmektedir.

5.     Buradaki “ilk ölüm” ifadesi, ikinci bir ölümün gerçekleşeceğini ifade etmez. Müşrikler, ölüp yok olacaklarını, bir daha diriltilmeyeceklerini iddia ediyorlardı. Onlara en büyük elem ve ızdırap kaynağı ölüm idi. Kısaca onların gözünde ölüm, elem, ızdırap ve azabın sembolü idi. O yüzden, “öldükten sonra yok olup gideceğiz. Bir daha dirilmek ve Muhammed’in iddia ettiği gibi azap görmek yok” anlamına gelmek üzere, “İlk ölümümüzden başka ölüm yok diyorlardı.”

6.     Müşrikler, cehennemde “zakkum” denen bir ağacın olduğunu işitince, “Ateş ağacı yakar. Böyle bir ağaç olamaz”, diyerek bunu inkâr ettiler. Allah’ın, dilerse ateşte yanmayan bir ağaç yaratabileceğini düşünemediler. Böylece zakkum ağacı, iman edip etmemeleri noktasında müşrikler için bir imtihan vesilesi olmuştu.

7.     Şeytanların nasıl birer varlık oldukları insanlarca bilinmemekte ise de, onların çirkin ve zararlı varlıklar olduğu zihinlerde yer etmiş bir gerçektir. İşte zakkum meyvesinin de çirkin ve zararlı olduğunu ifade etmek açısından böyle bir benzetme yapılmıştır.

8.     İbrahim, babasının ve kavminin taptığı putları kötüleyince, bu putların fayda ya da zarar veremeyeceklerini göstermek üzere yalnız kalıp putları kırmak istiyordu. Kavmi bayram yerine giderken İbrahim’i de çağırdıklarında o, yıldızlara bakarak “Ben hastayım” demişti. İbrahim böyle yaparak, yıldızlardan hüküm çıkaran kavmine güya kendisinin de bu bilgiyi yıldızlardan aldığını anlatmak istemişti. Kavmi de hastalık kapmamak için onu bırakıp gidince, İbrahim yalnız kalma fırsatını yakalamış oldu.

9.     “Ba’l”, o dönemde Şam bölgesinin “Bekk” yöresinde tapılan bir putun adıdır.

10.    Tefsir kaynaklarında rivayet edildiğine göre, Yûnus peygamber kavminin baskılarına dayanamayıp aralarından kaçarak bir gemiye binmişti. Gemideki yolculardan bir kısmının atılması gerekti. Çekilen kur’a sonunda Yûnus da atılanlar arasında yer aldı.



Sonraki sure
LOKMÂN | TANRI ELÇİSİ LOKMÂN HİKÂYESİ




KAYNAK KİTAPLARIN LİNKLERİ

1.      Arif Tekin, Kur'an'ın Kökeni

2.      Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın Kökeni -2)

3.      Arif Tekin, Sümerlerden İslam'a Kutsal Kitaplar ve Dinler

4.      Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Hz. Muhammed'in Ölümü

5.      Muazzez İlmiye Çığ, Kuran, İncil ve Tevrat’ın Sumerdeki Kökeni





SURELER (NÜZUL SIRASI)

Free Web Hosting