42- GERÇEK İLE ASILSIZI AYIRAN |
FURKÂN (Kitap Sırası-25)
Şefkatle
merhamet eden Allah’ın adıyla.
1. Âlemlere bir
uyarıcı olsun diye kuluna Furkân’ı indiren Allah’ın şanı yücedir.
Not.1 “APAÇIK ARAPÇA” KUR’AN’DA YABANCI KELİMELER:
Meryem
97, Taha 113, Şuara 193-195, 198-199, Yusuf 2, En’am 92, Zümer 28, Fussilet 3,
44, Şura 7, Zuhruf 2-3, Duhan 58, Ahkaf 12, Nahl 103, İbrahim 4, Rad 37: Bu
ayetlerde (16 yerde) Kur’an;
“Biz Kur’an’ı iyice anlayasınız diye
apaçık Arapça indirdik” diyor. Bir yerde;
“Arapça bilmeyene indirseydik, yine
inanmazdı” diyor! (Şuara 198-199). Bir yerde;
“‘Kur’an’ı bir insan öğretiyor’
dediklerini biliyoruz, o kimsenin dili yabancıdır” diyor (Nahl
103).
Oysa; bu
sureye adını veren;
“FURKAN” kelimesi
bile Arapça değildir,
Aramice’dir (Arapça karşılığı bulunmasına rağmen başka dilden
alınmıştır. Çünkü kaynak o dilde
anlatılan/yazılan hikâyedir).
bkz. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın
Kökeni -2), (pdf-s.265).
2. O, göklerin ve
yeryüzünün mülkü (hükümranlığı) kendisine ait olandır. Çocuk edinmemiştir.
Mülkünde hiçbir ortağı da yoktur. O, her şeyi yaratmış ve yarattığı o şeyleri
bir ölçüye göre takdir etmiştir.
3. (İnkâr edenler),
Allah’ı bırakıp hiçbir şey yaratmayan ve zaten kendileri yaratılmış olan,
üstelik kendilerine fayda ve zararları dokunmayan, öldürmeye, yaşatmaya ve
ölüleri diriltip kabirden çıkarmaya güçleri yetmeyen ilâhlar edindiler.
4. İnkâr edenler,
“Bu Kur’an, Muhammed’in uydurduğu bir yalandan başka bir şey değildir. Başka
bir topluluk da bu konuda ona yardım etmiştir” dediler. Böylece onlar haksız ve
asılsız bir söz uydurdular.
5. “(Bu Kur’an,
başkalarından) yazıp aldığı öncekilere ait efsanelerdir. Bunlar ona sabah akşam
okunmaktadır” dediler.
Not.1 HZ. MUHAMMED OKURYAZAR MIYDI? Furkan
4-5:
Bu ayet Hz. Muhammed’in okuryazar olmadığına ilişkin kanıt olarak
en çok öne sürülen ayetlerdendir. Muhalif olanların onun hakkında, “Bir
zümre/ çokluk ona yardım ediyor ki böyle bir kitabı ortaya çıkarıyor” dedikleri şeklinde farklı bir açıklama
var.
Aslında bu cümlecik şu
açıdan önemli: Demek ki o zaman Kur’an’ı ortaya çıkarabilecek kapasitede
insanlar vardı ki muhalefet bunu öne sürmüş ve bu yüzden tanrı da cevap niteliğinde ayet indirme gereğini duymuştur.
Şimdiki İslam toplumu bir
nevi kültür mirası gibi düşünmeden dine inanıyor (...) ama o zaman böyle
değildi: İnsanlar itiraz ediyor;
“Allah aşkına bu masallardan bize ne hayır gelir” diyorlardı.
Zaten bütün bunlar Kur’an’da anlatılmaktadır.
Kaldı ki Muhammed’in okuryazar olduğuna dair güçlü kanıtlar
var; somut örnekler ilgili dipnotlarda sunulmaktadır. Hz. Muhammed’in okuryazar olduğuna dair
16 somut örnek ve kaynaklar için...
...bkz.
Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an
(Kur'an'ın Kökeni -2), (pdf-s.58-77).
Not.2 VARAKA: Nun 2, 51, Tekvir 22, Furkan 5, Neml 68,
Nahl 103, Enfal 31, Tevbe 61:
Hıristiyan asıllı Varaka b. Nevfel, hem Hz. Muhammed’in
soyundandı, hem de Hz. Hatice’nin amcaoğluydu. Birçok dini biliyordu, bilge bir adamdı. İslami kaynaklarda “Hem
Arapça, hem de İbranice/Süryanice bildiği, Tevrat konusunda iyi bir uzman
olduğu ve kendisinin Hıristiyan olduğu, İncil’in Arapçaya çevirisini yaptığı” ifade ediliyor. Varaka ölünce Hz. Muhammed’e vahiy gelmiyor/kesiliyor.
Vahyin kesildiğine dair ayet de var. Duha suresi hemen
başta bunu açıklıyor. Öyle ki, Hz. Muhammed Varaka’nın ölümünden sonra
oluşan bu boşluk ve vahyin kesilmesi nedeniyle, defalarca dağa çıkıp intihar etmek istiyor; ancak her seferinde
Cebrail gelip onu yatıştırıyor, onu intihar etmekten vazgeçiriyor. Buhari’de ve
başka birçok kaynakta anlatılan bu bilgiler anlamlı. Şöyle ki, Varaka’nın ölümü
üzerine Muhammed’in çok üzülmesi, onun ölümüyle birlikte vahyin uzun süre
gelmemesi ve kendisinin sık sık dağa çıkıp intihara kalkışması, hatta zaman
zaman geceleri uyuyamaması, az önce de belirtildiği gibi vahye ara verilmesi
sonucu bazılarının ona, ‘Ey Muhammed, bakıyoruz
senin şeytanın bu günlerde artık sana bilgi iletmiyor/vahiy getirmiyor’ demesi aslında dikkate değer
açıklamalardır. Bir de zaten ona inanmayan o günün
insanları, ‘Muhammed’in söyledikleri,
hep eskilerin masallarıdır. Arkadaşlarından birilerine yazdırıyor...’ gibi
sözleri hep söylerlerdi. Çoğu, Hz. Muhammed’in anlattıklarını boş
buluyorlardı.
Bütün bunlar yukarıdaki gibi ayetlerde de anlatılmaktadır.
Kaynak: Arif Tekin, Bilinmeyen
Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın Kökeni -2), (pdf-s.35-36).
6. (Ey Muhammed!)
De ki: “O kitabı göklerin ve yerin sırrını bilen indirmiştir. Şüphesiz O,
bağışlayandır, çok merhamet edendir.”
7. Dediler ki: “Bu
ne biçim peygamber ki yemek yer, çarşıda pazarda dolaşır. Ona bir melek
indirilseydi de, bu onunla beraber bir uyarıcı olsaydı ya!”
8. “Yahut kendisine
bir hazine verilseydi veya ürününden yiyeceği bir bahçesi olsaydı ya!”
Zalimler, (inananlara): “Siz ancak büyülenmiş bir adama uyuyorsunuz” dediler.
9. (Ey Muhammed!)
Senin hakkında bak nasıl da temsiller getirdiler de (haktan) saptılar. Artık
onlar doğru yolu bulamazlar.
10. Dilerse sana
bundan daha güzelini, içinden ırmaklar akan cennetleri verebilecek olan, sana
saraylar kurabilecek olan Allah’ın şanı yücedir.
11. Hayır, onlar
Kıyameti de yalanladılar. Biz ise o Kıyameti yalanlayanlara çılgın bir cehennem
ateşi hazırlamışızdır.
12. Bu ateş onları
uzak bir mesafeden görünce onun müthiş kaynamasını ve uğultusunu işitirler.
13. Elleri
boyunlarına bağlanmış, çatılmış olarak cehennemin daracık bir yerine
atıldıkları zaman orada, yok olup gitmeyi isterler
14. (Kendilerine)
“Bugün bir kere yok olmayı istemeyin, birçok kere yok olmayı isteyin!” (denir.)
15. De ki: “Bu mu
daha hayırlıdır, yoksa Allah’a karşı gelmekten sakınanlara va’dedilen ebedîlik
cenneti mi?” Orası onlar için bir mükâfat ve varılacak bir yerdir.
16. Ebedî olarak
kalacakları orada onlar için diledikleri her şey vardır. Bu, Rabbinin uhdesine
aldığı, (yerine getirilmesi) istenen bir va’didir.
17. Rabbinin, onları
ve Allah’ı bırakıp da taptıkları şeyleri bir araya getireceği ve
(taptıklarına), “Siz mi saptırdınız benim şu kullarımı, yoksa onlar kendileri
mi yoldan saptılar” diyeceği günü hatırla.
18. Onlar, “Seni
eksikliklerden uzak tutarız. Seni bırakıp da başka dostlar edinmek bize
yaraşmaz. Fakat sen onlara ve atalarına o kadar bol nimet verdin ki, sonunda
seni anmayı unuttular ve helâke giden bir toplum oldular” derler.
19. (İlâh
edindikleriniz) söyledikleriniz konusunda sizi yalancı çıkardılar. Artık
kendinizden azabı savmaya gücünüz yetmeyecek ve kendinize yardım da
edemeyeceksiniz. Sizden kim de zulüm ve haksızlık ederse, ona büyük bir azap
tattırırız.
20. Senden önce
gönderdiğimiz bütün peygamberler de şüphesiz yemek yerler, çarşıda pazarda
gezerlerdi. (Ey insanlar!) Sizi birbiriniz için imtihan aracı kıldık. (Bakalım)
sabredecek misiniz? Rabbin, hakkıyla görendir.
21. Bize
kavuşacaklarını ummayanlar, “Bize melekler indirilseydi, yahut Rabbimizi görseydik
ya!” dediler. Andolsun, onlar kendi benliklerinde büyüklük tasladılar ve büyük
bir taşkınlık gösterdiler.
22. Fakat melekleri
görecekleri gün, işte o gün suçlulara hiçbir müjde yoktur. “Eyvah! Biz Allah’ın
rahmetinden tamamen uzaklaştırılmışız”1 diyecekler.
23. Onların
yaptıkları bütün amellerine yöneldik ve onları dağılmış zerreciklere çevirdik.
24. O gün
cennetliklerin kalacakları yer daha hayırlı, dinlenecekleri yer daha güzeldir.
25. O gün gök
bulutlarla yarılıp parçalanacak ve melekler bölük bölük indirilecektir.
26. O gün gerçek
hükümranlık Rahmân’ındır ve kâfirlere zorlu bir gün olacaktır.
27. O gün zalim
kimse, (çaresizlik içinde) ellerini ısırıp şöyle diyecektir: “Ne olurdu ben de
peygamberle beraber aynı yolu tutsaydım!”
28. “Yazıklar olsun bana,
keşke falanı dost edinmeseydim!”
29. “Andolsun, Kur’an
bana geldikten sonra beni ondan o saptırdı. Zaten şeytan insanı yardımcısız
bırakıverir.”
30. Peygamber, “Ey
Rabbim! Kavmim şu Kur’an’ı terk edilmiş bir şey hâline getirdi” dedi.
31. Biz, işte böyle,
her peygamber için suçlulardan bir düşman yarattık. Yol gösterici ve yardım
edici olarak Rabbin yeter.
32. İnkâr edenler,
“Kur’an ona bir defada toptan indirilseydi ya!” dediler. Biz, Kur’an’la senin
kalbini pekiştirmek için onu böyle kısım kısım indirdik ve onu ağır ağır
okuduk.2
33. Onlar sana hiçbir
misal getirmezler ki (buna karşılık) sana gerçeği ve en güzel açıklamayı
getirmiş olmayalım.
34. Yüzüstü cehenneme
sürüklenecek olanlar var ya; işte onlar konumları itibariyle daha kötü,
tuttukları yol itibariyle daha sapıktırlar.
35. Andolsun, Biz,
Mûsâ’ya Kitab’ı (Tevrat’ı) verdik ve kardeşi Hârûn’u da ona yardımcı kıldık.
36. Onlara,
“Âyetlerimizi yalanlayan topluluğa gidin” dedik. Nihayet o kavmi yerle bir
ettik.
37. Nûh kavmini de,
Peygamberleri yalanladıkları vakit suda boğduk. Onları insanlara bir ibret
yaptık ve zalimlere elem dolu bir azap hazırladık.
38. Âd ve Semûd
kavimlerini, Ress halkını3 ve bunların arasında pek çok nesilleri de
helâk ettik.
Not.1 Furkan 38, İsra 15, 16, Fussilet 13, 16, Ahkaf 27, Ankebut
38, Hac 44, Muhammed 13: “Tanrı
kızmaya görsün, kendi ülkesi bile olsa yakıp yıktırır” teması çok tanrılı Sumer Uygarlığından
kaynaklanmaktadır. Bu temalar başta Tevrat olmak üzere diğer inanç
sistemleri üzerinden İslam’a geçmiştir. bkz. Muazzez İlmiye Çığ, Kuran, İncil ve Tevrat’ın Sumerdeki Kökeni,
(pdf-s.17).
Not.2 “APAÇIK ARAPÇA” KUR’AN’DA YABANCI
KELİMELER:
Meryem 97, Taha 113, Şuara
193-195, 198-199, Yusuf 2, En’am 92, Zümer 28, Fussilet 3, 44, Şura 7, Zuhruf
2-3, Duhan 58, Ahkaf 12, Nahl 103, İbrahim 4, Rad 37: Bu ayetlerde (16 yerde)
Kur’an;
“Biz Kur’an’ı iyice anlayasınız diye apaçık Arapça indirdik”
diyor. Bir yerde;
“Arapça bilmeyene indirseydik, yine inanmazdı” diyor!
(Şuara 198-199). Bir yerde;
“‘Kur’an’ı bir insan öğretiyor’ dediklerini biliyoruz, o
kimsenin dili yabancıdır” diyor (Nahl 103).
Oysa; bu
ayetlerin (Kaf 12, Furkan 38) Arapçasında geçen;
“RESS”
kelimesi Arapça değildir.
“Kuyu” anlamına gelir.
Hangi dilden geldiği bilinmiyor (Arapça karşılığı bulunmasına rağmen
başka dilden alınmıştır. Çünkü kaynak
o dilde anlatılan/yazılan hikâyedir).
bkz. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın
Kökeni -2), (pdf-s.296).
39. Bunların her
birine misaller getirdik, (öğüt almadıkları için) hepsini kırıp geçirdik.
Not.1 “APAÇIK ARAPÇA” KUR’AN’DA YABANCI
KELİMELER:
Meryem 97, Taha 113, Şuara
193-195, 198-199, Yusuf 2, En’am 92, Zümer 28, Fussilet 3, 44, Şura 7, Zuhruf
2-3, Duhan 58, Ahkaf 12, Nahl 103, İbrahim 4, Rad 37: Bu ayetlerde (16 yerde)
Kur’an;
“Biz Kur’an’ı iyice anlayasınız diye apaçık Arapça indirdik”
diyor. Bir yerde;
“Arapça bilmeyene indirseydik, yine inanmazdı” diyor!
(Şuara 198-199). Bir yerde;
“‘Kur’an’ı bir insan öğretiyor’ dediklerini biliyoruz, o
kimsenin dili yabancıdır” diyor (Nahl 103).
Oysa; bu
ayetlerin (Furkan 39, İsra 7) Arapçasında geçen;
“TETBİR/YÜTEBBİRÜ”
kelimesi Arapça değildir.
Berberice/Kıptice’dir, “bozmak, tahrip etmek, kırıp geçmek” anlamına gelir (Arapça karşılığı
bulunmasına rağmen başka dilden alınmıştır. Çünkü kaynak o dilde anlatılan/yazılan hikâyedir).
bkz. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın
Kökeni -2), (pdf-s.292).
40. Andolsun, senin
kavmin, belâ yağmuruna tutularak yok edilen kente uğramışlardır. Yoksa onu
görmüyorlar mıydı (ki ibret almadılar)? Hayır! (Görüyorlardı fakat) tekrar
dirilmeyi ummuyorlardı.
Not.1 Kamer
38, Araf 81-84, Furkan 40, Şuara 165-174, Neml 54-57, Hud 78-83, Hicr 60, 68,
73-77, Ankebut 29, 32-35:
a) Bu ayetlerde anlatılan Lut peygamber ve onun homoseksüel kavmi, kavmin
yaşadığı “Sodom” şehrinin bela yağmuru (taşlama) ile yok edilmesi hikâyesi olduğu gibi Tevrat Tekvin 19/1-26’dan alınmadır.
b) Kuran’ın Allah’ı,
gerçekleştirdiği bu ceza hakkında, “İşte
seçkin zekalı, akıllı ve inananlar için bu hadisede ibretler vardır”
diyor.
c) Lut kavmi hakkında Kuran’da, “Onun kavminden yalnız bir aileyi Müslüman
gördük” demesinden, Allah’ın Lut’u
göndermekle yine etkisinin
olmadığı, bir ailenin dışında kimsenin ona inanmadığı ortaya
çıkıyor. Bunun sonucu olarak çok merhametli olduğu söylenen
Kuran’ın Allah’ı, çareyi onları yok etmekte buluyor,
kendilerini imha ediyor.
d) Başka birçok konuda olduğu gibi
Lut kavmi efsanesi de birçok ayette (yukarıda sayılan sekiz ayrı surede)
lüzumsuz olarak tekrarlanmıştır. Hele Şuara
173 ile Neml 58 ayetlerinin hem
harfleri, hem de kelimeleri %100
aynı.
e) Şu da zorunlu olarak ortaya
çıkıyor ki, madem Kuran’daki çoğu bilgiler ve prensipler
Tevrat’takilerin aynısıdır/kopyasıdır, o
halde her Müslüman -istese de istemese de- anayasal anlamda aynı zamanda bir Yahudidir.
f) Her ne kadar Kuran’ın değişik
yerlerinde (örneğin Maide 82) Yahudiler
Müslümanların bir numaralı düşmanları olarak ilan edilmişse de bu, iktidar kavgasından kaynaklanıyor;
yoksa her iki kitap, hem
anlatılan efsaneler, hem de hayatla ilgili diğer konularda çoğunlukla birbirlerinin aynısı.
bkz.
Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal
Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.154-157)
41-42. Onlar seni görünce
ancak eğlenceye alırlar. “Allah’ın peygamber olarak gönderdiği adam bu mu? Biz,
ilâhlarımıza sımsıkı sarılmasaydık neredeyse bizi ilâhlarımızdan
uzaklaştıracaktı” (derler.) Onlar yakında azabı gördükleri zaman, yolca kimin
daha sapık olduğunu görecekler.
43. Kendi nefsinin
arzusunu kendisine ilâh edineni gördün mü? Ona sen mi vekil olacaksın?
44. Yoksa sen onların
çoğunun (söz) dinleyeceklerini yahut akıllarını kullanacaklarını mı sanıyorsun?
Onlar hayvanlar gibidirler, belki yolca onlardan daha da şaşkındırlar.
Not.1 Kalem
10, 13, 16, Müddessir 19-20, Tebbet 1, Maun 4, Fil 5, Humeze 1, Kamer 20, 31,
Araf 175-176, Yasin 8, Furkan 44, En’am 39, Sebe 33, Mutaffifin 1, Rad 6, Dehr
4, Enfal 12-13, A. İmran 152, Cuma 5, Muhammed 12: Allah, Kuran’daki olup bitenlere inanmayan insanlara sadece hayvanlar
tabirini kullanmamış; daha
ağır terimler de kullanmıştır.
a) “...ancak hayvanlar gibiler. Hatta
daha beterler” (Furkan 44)
b) “...onların durumu, ciltler
dolusu kitap yükletilen eşeğin
durumuna benzer” (Cuma 5)
c) Daha beteri tanrının insana köpek demesi: “Onun durumu köpeğin haline benzer...” (Araf
175-176)
d) Yine Allah, Ebu Leheb hakkında, “Elleri
kurusun” (Tebbet 1), önceki
peygamberlerin kavimlerine verdiği cezalardan söz ederken “Burnunu kıracağız/ burnunu yere sürteceğiz” (Kalem
16), Ad kavmine verdiği ceza konusunda da “Dibinden
kopmuş hurma kütüğü gibi yoluverdiler” (Kamer 20) Semud kavminin
cezasıyla ilgili, “Ağılcı çırpısı gibi
döküldüler” (Kamer 31), Ebabil kuşlarının hışmına uğrayan Ebrehe ve
ordusu için “Yenik ekin gibi yaptı”
(Fil 5), inanmayanlar için “Hayvan gibi
yayıp içerler” (Muhammed 12), “Vay
şu insanların haline!” (Mutaffifin 1, Humeze 1 vb), “Ayetlerimi yalanlayanlar sağır, dilsizler ve karanlık içindeler”
(En’am 39) gibi ifadeler kullanmıştır.
e) Kalem 10’da Allah beğenmediği insan
hakkında, “Mehin”
diyor ki bu kelime hor, alçak, dölü tutmaz erkek hayvan, dar
görüşlü insan anlamlarına gelir. Yine aynı surenin bir başka ayetinde (Kalem 13) insana “Zenim” diyor ki soysuz, nesebi bellisiz kişi anlamına gelir.
f) Bazı ayetlerde de Kur’an, ahrette bazı insanların boğazına köpek
tasması gibi demir geçirileceğini yazıyor (Kalem 16, Müddessir 19-20,
Tebbet 1, Maun 4, Fil 5, Hümeze 1, Kamer 20, 31, Yasin 8, Sebe 33, Mutaffifin
1, Rad 6, Dehr 4).
g) Allah ayrıca Uhud harbiyle ilgili:
“Allah’ın izniyle siz düşmanlarınızı kesip doğruyordunuz” (A. İmran 152), Bedir harbiyle ilgili, “Biz
Allah olarak düşmanın kalbine korku bırakacağız, siz onların boyunlarının
üstüne vurun, parmaklarını doğrayın” (Enfal 12-13) gibi akıl almaz sözler sarfediyor!
Özetle; Demek
ki Tevrat ve Kuran’da anlatılan efsanelere inanmayan insanlar, insanlık
adına ne kadar yararlı şeyler de icat etse yine kutsal
dinlerin Allah’ı katında hayvanlardan
beterler; hatta eşekten
farkları yoktur. Bu ifadeler kâinatın
yaratıcısı olduğuna inanılan bir
tanrıya isnat edilemez!
bkz. Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.160-161 ve
147).
Not.2 Müddessir
31, Araf 155, 178, Fatır 8, Kasas 56, İsra 46, 97, Yunus 99-100, Hud 118-119,
En’am 39, 107, 111, 125, 137, 149, Zümer 36-37, Şura 8, 46, Casiye 23, Nahl 9,
37, 93, İbrahim 4, 27, Secde 13, Ankebut 21, Rad 27, İnsan 30-31, Enfal 23,
Nisa 88, 94, 143, Nur 21, 46, Teğabun 11, Maide 40-41, 48, Tevbe 19, 127 (+
Furkan 44, Enfal 32):
a) Bu ayetlerde “Allah dilediğini hidayete erdirir, dilediğini saptırır” diyor. Ben de burada derim
ki, mademki Kuran’ın Allah’ı her şeyi yapabiliyor; o halde kızıp da insanlara “Hayvanlardan da betersiniz” (Furkan 44
vd) diyeceğine; insanları daha
mükemmel bir modelde yaratsaydı herhalde her yönüyle iyi olurdu.
b) Daha net ifadeyle açıklamam
gerekirse, artık insanlar uyandı, kimse “Ey ahali! Ben peygamberim, tanrıdan geliyorum...” lafına
artık bugünkü insanlar kolay inanmaz; çocuklar bile böylelerini kovalarlar. Tabi ki çıkarcı idareciler
varsa (ki vardır) o zaman iş değişir.
c) Muhammed zamanında da bu
efsanelere inanmayan insanlar vardı, o günkü toplumda bilgi bakımından çok
değerli insanlar vardı; ancak Muhammed
onları kaba kuvvetle ortadan kaldırdı. O zaman Muhammed’e kafa tutabilen insanların
varlığı konusunda Kuran’da
önemli ipuçları vardır.
d) Kısaca bir örnek vereyim: Enfal
32’de Kuran’ın Muhammed tarafından uydurulduğuna ilişkin o günkü
muhalifler, “Ey Allah, eğer bu
Kuran senden gelen hak bir kitap ise, durma bizim üzerimize gökten taşlar
yağdır veya bize daha acıklı bir azap ver...” derken, Kuran’ın Allah’ı (yani Muhammed’in
kendisi) buna karşı “İçinizde
peygamberim (Muhammed) varken ben
nasıl sizi cezalandırayım” karşılığını verip onları bu
sözlerle ikna etmeğe çalışıyordu. Artık
kim buna ne kadar inanmışsa!
bkz.
Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal
Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.163-164).
Not.3 Şu ayetler yukarıdakilerle çelişiyor:
a) Zümer 41: Yukarıdaki
ayetlerde “Allah dilediğini hidayete erdirir, dilediğini saptırır”
derken bu ayette “Kim doğru yola
girerse, kendisi için girmiş olur. Kim de saparsa, ancak kendi aleyhine sapar”
diyor. Bu ayetin diğerleriyle çeliştiği
çok açık!
b) Nisa 140: Yukarıdaki ayetlerde “Allah dilediğini hidayete erdirir, dilediğini saptırır” derken bu ayette “inkârcılarla oturmayın, aksi hâlde siz de
onlar gibi olursunuz” diyor. Bu
ayetin diğerleriyle çeliştiği çok açık!
c) Nahl 93: Bu ayette “Allah dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola iletir. Yapmakta
olduğunuz şeylerden mutlaka sorguya çekileceksiniz” diyor. Kendisiyle çelişen bir ayet!...
45. Rabbinin gölgeyi
nasıl uzattığını görmez misin? İsteseydi onu sabit kılardı. Sonra biz güneşi
gölgeye delil kıldık.
46. Sonra onu
kendimize yavaş yavaş çektik.
47. O, geceyi size
bir örtü, uykuyu istirahat zamanı ve gündüzü de hareket ve çalışma vakti
yapandır.
Not.1 Bu
ayet için de Cebrail iki sefer inmiştir (Furkan
47, Nebe 9-11). bkz. Arif Tekin, Sümerlerden
İslam’a Kutsal Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.137)
48-49. O, rahmetinin
önünde rüzgârları müjdeci olarak gönderendir. Ölü toprağı canlandıralım,
yarattıklarımızdan birçok hayvanları ve insanları sulayalım diye gökten
tertemiz bir su indirdik.
50. Andolsun, biz
bunu insanlar arasında, düşünüp ibret alsınlar diye tekrar tekrar açıkladık.
Fakat insanların çoğu nankörlükte direttiler.
51. Dileseydik her
memlekete bir uyarıcı gönderirdik.
52. Öyle ise
kâfirlere itaat etme, onlara karşı bu Kur’an’la büyük bir mücadele ver.
53. O, birinin suyu
lezzetli ve tatlı, diğerininki tuzlu ve acı olan iki denizi salıverip aralarına
da görünmez bir perde ve karışmalarını önleyici bir engel koyandır.
54. O, sudan bir
insan yaratıp ondan soy sop ve hısımlık meydana getirendir. Rabbin, her şeye
hakkıyla gücü yetendir.
55. Onlar, Allah’ı
bırakıp, kendilerine ne faydası ne de zararı dokunan şeylere kulluk ederler.
Kâfir, Rabbine karşı (şeytana) arka çıkandır.
56. Biz, seni ancak
bir müjdeci ve bir uyarıcı olarak gönderdik.
57. De ki: “Ben buna
karşılık sizden dileyen kimsenin, Rabbine giden yolu tutmasından başka herhangi
bir ücret istemiyorum.”
58. Sen, o ölümsüz ve
daima diri olana (Allah’a) tevekkül et. O’nu her türlü övgüyle yücelterek
tesbih et. Kullarının günahlarından hakkıyla haberdar olarak O yeter!
59. Gökleri ve
yeryüzünü ve ikisi arasındakileri altı gün içinde (altı evrede) yaratan, sonra
da Arş’a4 kurulan Rahmân’dır. Sen bunu haberdar olana sor!
Not.1 Yaratılış + Çamurdan Yaratılış Efsanesi ile ilgili ayetler: Sâd 75, Fatır 11, İsra 61, Hicr
26, 28, 33, En’âm 2, Saffat 11, Enbiyâ 30, Mü’minûn 12, Secde 7, Rum 20, Hacc
5, Rahman 14, Âli İmrân 59, Maide 110. Bu ayetlerde özetle Allah “insanı çamurdan
yarattık” diyor.
Yaratılış Efsanesi ile ilgili
ayetler: Kaf
38, A’raf 54, Furkan 59, Yunus 3, Hud 7, Fussilet 9-12, Secde 4, Naziat 27-33,
Bakara 29, Hadid 4.
Bu
ayetlerde özetle “Allah gökleri ve yeri ve ikisinin
arasındakileri 6 günde yarattı” diyor.
a) Tevrat’tan
alınan “Yaratılış Efsanesi”, “Tanrıların insanı çamurdan yaratması”, “Tanrı(lar)ın
gökleri ve yeri 6 günde yaratıp 7. gün dinlendiği” teması çok tanrılı Sumer Uygarlığından
kaynaklanmaktadır.
bkz. Muazzez İlmiye Çığ, Kuran, İncil ve Tevrat’ın Sumerdeki Kökeni, (pdf-s.35-40).
b) “Tanrı’nın bazen birinci çoğul şahıs (biz),
bazen üçüncü şahıs (örn. yarattı) olarak konuşturulması”
teması da çok tanrılı Sumer
Uygarlığından kaynaklanmaktadır.
bkz. Muazzez İlmiye Çığ, age, (pdf-s.16).
c) Sumer ve Tevrat hikâyesi birbirine çok yakın. Kur’an’da çok yüzeysel. Fakat Enbiyâ
30’da anlatıldığı gibi ana fikir, “gök
ve yerin başlangıçta bitişik olması, bunların sudan çıkması” aynı.
bkz. Muazzez İlmiye Çığ, age, (pdf-s.35).
d) Tevrat’ta
“Şabat günü olarak tanımlanan 7. gün (Cumartesi; Satürn
gezegeninden gelme Saturday) Babillilerin
her ayın 7. günü (Şapatu) yaptıkları kutlamalardan geçmiştir. İslamiyette bu gün Cuma’ya dönüştürülerek daha hafifletilmiş kuralla alınmıştır.
bkz. Muazzez İlmiye Çığ, age, (pdf-s.25 ve s.35-36’da dipnot 28).
e) Fussilet 10’da şu çelişki var: İlkin dünyayı 2 günde
yarattığını söylüyor, buna ek olarak dört (4) gün de dünyadaki bereketleri,
dağları ve rızıkları yarattığını, zamanını bunlara ayırdığını belirtiyor;
ki -gökler hariç, sadece yer ve insanlar için- toplam olarak 6 gün oluyor.
2 gün de göklere verirsek kâinatın yaratılışı toplam 8 gün eder!
bkz. Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal Kitaplar ve
Dinler, (pdf-s.49).
f) Kabul edelim ki tanrı dünyaya toplam olarak dört gün ayırmış;
yine çelişkiler bitmez. Çünkü bilindiği gibi dünya güneşin küçücük bir uydusudur. O nedenle, Allah’ın bu küçücük uyduya tüm evrenin
iki katı kadar zaman ayırması, ona
biçilen büyüklükle ters orantılıdır.
bkz. Arif Tekin, age,
(pdf-s.49-50).
g) Fussilet 9-12 ve Bakara 29’da
“kâinat yaratılırken önce yer, daha
sonra gök yaratılmıştır” diyor.
Ancak Naziat 27-33’te tam tersine, öncekilerle
çelişen bir açıklama var. Orada
“önce gökleri, daha sonra yeri
yarattığını” söylüyor.
Kuran’ı açıklamaya çalışanlar
(müfessirler) “Allah, hammadde olarak
önce yeri, daha sonra gökleri yaratmış; ancak son şekillerini verme
aşamasında ilkin gökten, daha sonra yerden başladığı” biçiminde yorum
getiriyorlar. Bellidir ki bu yorumu da Tevrat’tan aktarmışlardır.
Çünkü Tevrat’ın da hemen ilk cümlesinde tanrının evvela yerle gökleri (hammadde
olarak) yarattığını, tekamülleri aşamasındaysa ilkin gökleri, daha sonra yeri
yarattığını görüyoruz. İşin bilimsellikten uzaklığı bir yana; bir kere kendi içinde
net çelişkileri mevcuttur.
bkz. Arif Tekin, age,
(pdf-s.50).
h) Enbiya 30’da Kur’an’ın Allah’ı “göklerle yerin başlangıçta bitişik olduğunu, sonra onları ayırdığını”
anlatır. bkz.
Arif Tekin, age, (pdf-s.51).
i) Naziat 27’de Kur’an’ın Allah’ının kendisi gökleri yaratmanın zor olduğunu söylüyor.
j) Yasin 82’de “Allah bir şeye,
‘Ol’ dedi mi hemen oluverir” diyor. O halde Kur’an Allah’ı insanı, gökleri, yeri ve arasındakileri yaratmak için neden bu kadar uğraşıyor? bkz. Arif Tekin, age, (pdf-s.36-59).
Not.2 A’raf 54, Furkan 59, Taha 5, Yunus 3, Hud 7, Secde 4, Ra’d
2, Hadid 4 “Tanrı’nın yedi
kat göğün üzerinde Arş’ta oturması” teması çok tanrılı Sumer Uygarlığından kaynaklanmaktadır. Sumer
Tanrılarının gökte toplandıkları duku
adında bir yerleri var.
bkz. Muazzez İlmiye Çığ, Kuran, İncil ve Tevrat’ın Sumerdeki Kökeni, (pdf-s.25-26).
Not.3 YARATILIŞ AYETLERİ: Kaf 38,
Araf 54, Furkan 39, Yunus 3, Hud 7, Fussilet 9-12, Secde 4, Hadid 4:
Kur’an’da birçok yerde tanrı, ben yedi gökle yeri altı günde yarattım, diyor (Araf 5 4, Yunus
3, Hud 7, Hadit 4). Birkaç ayette de yedi gök, yer ve aralarındakileri altı günde yarattım, diyor (Furkan 39, Secde 4, Kaf 38).
İster yedi gökle yer yalnız
olsun, ister bunlarla birlikle aralarındakiler de olsun, Kur’an’a göre bunlara harcanan zaman altı gündür. Bu altı
gün meselesi hemen Tevrat’ın başında
da geçiyor.
Bu ayetlerde, kâinat
yaratılırken altı gün harcandığını, yere kaç gün, göğe kaç gün verildiği yazılmıyor;
toplam rakamdan söz ediliyor. Başka
bir ayette (Fussilet 9) ise o altı günden iki günü yere
ayırdığı belirtiliyor ve devam ediliyor. Fussilet 10. ayette “yeryüzüne sabit dağlar yerleştirdi, orada tam dört günde isteyenler için fark gözetmeden gıdalar takdir etti”
deniliyor. Dikkat edilirse daha
önce verilen altı gün burada bitti;
yalnız daha göklere sıra gelmedi.
Devam
ediliyor. Fussilet 12.
ayette “Böylece onları (gökleri), iki
günde yedi gök olarak yarattı” diyor. İşte burada hesap yanlış! Ayetlerde harcanan zaman toplu halde belirtilirken altı gün deniliyordu; görüldüğü gibi detay kısmında sekiz gün
geçiyor. (Burada “efendim dört gün derken daha önce dünyaya
verilen iki gün de bu dört güne dahilmiş” diyerek zorlama kurtarma yorumları yaparlar.)
Görüldüğü gibi ortada çok basit bir hesap yanlışı var. Bunun da nedeni, ayetlerin farklı zamanlarda oluşturulması ve konuya
ilişkin daha önce söylenen ayetlerin farkına varılmamış olması.
bkz.
Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an
(Kur'an'ın Kökeni -2), (pdf-s.83-84).
60. Onlara, “Rahmân’a
secdeye kapanın denildiğinde “Rahmân da nedir? Senin bize emrettiğine mi secde
edeceğiz?” derler ve bu onların nefretini artırır.
61. Göğe burçlar
yerleştiren, orada bir ışık kaynağı (güneş) ve aydınlatıcı bir ay yaratanın
şanı çok yücedir.
Not.1 ŞAİR KUSS BİN SAİDE: Buruc 1, Furkan 61, Hicr 16: Kur’an’da üç yerde geçen (bu ayetlerdeki) “Burçlar sahibi gökler” cümlesi harfiyen şair Kuss bin
Saide’den alınmıştır.
Bunu bizzat Hz. Muhammed kendisi anlatıyor: “Bir gün ben onu Ukaz panayırında gördüm,
kırmızı bir deve üzerindeydi ve halka hitaben çok hararetli, ilginç bir konuşma
yaptı. Onun o günkü konuşmasını hiç unutamıyorum.” diyor ve bu cümle dahil
diğer konuşmalarını anlatıyor.
Bu cümleler daha sonra ayet olarak kullanılmıştır.
Bu şair miladi 600’de vefat ederken henüz Muhammed peygamberlik iddiasında bulunmamıştı; bundan on yıl sonra peygamber oluyor. Kuss, konuşmasının başında,
giden bir daha gelmiyor, yaratılması gereken de sürekli yaratılıyor. Gidenler
halinden memnunlar mı ki sesleri çıkmıyor veya unutuldular mı bilemiyorum, diyor.
Kuss’un, gökte haber var, yerde ibret
var sözünden sonra, Muhammed onun bazı önemli açıklamalarını o gelen heyete
anlatıyor.
Kuss
Hıristiyan’dı;
ancak arayışlar içindeydi, yeni bir
din peşindeydi. Daha doğrusu “ben
peygamberim, bana vahiy geldi” demeye hazırlanıyordu. Ancak yaşlıydı ömrü buna yetmedi.
Demek ki o zaman ben peygamberim fikri bir kültür gibiydi.
Bunu iyi yürüten, başaran kendini ilan ederdi. Müseyleme ve Tuleyha
gibileri de o dönem peygamberliğini
ilan edenler arasındaydı.
Bu şairden alınan diğer cümleler ve şiirlerinden benzer alıntılar
için...
...bkz.
Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an
(Kur'an'ın Kökeni -2), (pdf-s.46-50).
62. O, öğüt almak
isteyen ve çok şükredici olmayı dileyen kimseler için geceyi ve gündüzü birbiri
ardınca getirendir.
63. Rahmân’ın
kulları, yeryüzünde vakar ve tevazu ile yürüyen kimselerdir. Cahiller onlara
laf attıkları zaman, “selâm!” der (geçer)ler.
Not.1 “APAÇIK ARAPÇA” KUR’AN’DA YABANCI
KELİMELER:
Meryem 97, Taha 113, Şuara
193-195, 198-199, Yusuf 2, En’am 92, Zümer 28, Fussilet 3, 44, Şura 7, Zuhruf
2-3, Duhan 58, Ahkaf 12, Nahl 103, İbrahim 4, Rad 37: Bu ayetlerde (16 yerde)
Kur’an;
“Biz Kur’an’ı iyice anlayasınız diye apaçık Arapça indirdik”
diyor. Bir yerde;
“Arapça bilmeyene indirseydik, yine inanmazdı” diyor!
(Şuara 198-199). Bir yerde;
“‘Kur’an’ı bir insan öğretiyor’ dediklerini biliyoruz, o
kimsenin dili yabancıdır” diyor (Nahl 103).
Oysa; bu
ayetin Arapçasında geçen;
“HEVNEN” kelimesi
Arapça değildir.
Süryanice’dir, “tevazu”
anlamına gelir. İbranice olduğunu söyleyenler de vardır (Arapça karşılığı
bulunmasına rağmen başka dilden alınmıştır. Çünkü kaynak o dilde anlatılan/yazılan hikâyedir).
bkz. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın
Kökeni -2), (pdf-s.278).
64. Onlar, Rabblerine
secde ederek ve kıyamda durarak geceleyenlerdir.
65. Onlar, şöyle
diyenlerdir: “Ey Rabbimiz! Bizden cehennem azabını uzaklaştır, gerçekten onun
azabı sürekli bir helâktir!”
66. “Şüphesiz, ne
kötü bir durak ve ne kötü bir konaktır orası.”
67. Onlar,
harcadıklarında ne israf ne de cimrilik edenlerdir. Onların harcamaları, bu
ikisi arası dengeli bir harcamadır.
68. Onlar, Allah ile
beraber başka bir ilâha kulluk etmeyen, haksız yere, Allah’ın haram kıldığı
cana kıymayan ve zina etmeyen kimselerdir. Kim bunları yaparsa ağır azaba
uğrar.[68-70 arası âyetlerin Medine dönemine ait olduğu da söyleniyor.]
Not.1 Zina
ile ilgili ayetler: Furkan 68, İsra 32, Nisa 15-16, Nur 2-3, 4-9, 13,
Mümtehine 12.
Sumer mitolojisinde Hammurabi
kanunlarında (md.129,130) bir erkek, henüz baba evinde
olan bir kızla zor kullanarak zina yaptığında öldürülür,
kadınsa serbest bırakılırdı. Evli olan bir bayan başkasıyla yatarken
yakalansaydı, hem kendisi, hem de onunla cinsi ilişkiye giren erkek
bağlanıp suya atılırlardı.
Esnunna
kanunlarında (md.
26) “Başkasının nişanlısıyla yatan bir insanın cezası idamdı”. Orta Asur kanunlarında bazı durumlarda
zinanın cezası ölümdü. Bir kadını öpmenin cezası bile ağırdı: Öpen
kişinin alt dudağı balta ile kesilirdi (Orta Asur kanunları, md. 9/A,15/A,
55/A md. 56/A).
Tevrat’ta
zina suçunun cezası ölümdür. Evlenen bir kız bakire çıkmazsa, halk toplanır, babasının
evi önünde onu taşlayarak/recimle öldürür. Sormak lâzım; acaba Tevrat ve
Kur’an’ın tanrısı erkeklerin bekâretini nasıl, hangi yöntemle kontrol
altına alır?
İncil’de: Zinadan dolayı insan öldürülür diye somut bir
açıklama yok; sadece zinanın kötülüğü dile getirilmiştir
Kur’an’da: Doğrusu
zina konusunda Muhammed’in yaptıklarıyla Kur’an’daki bilgiler birbirlerini pek
tamamlamıyor. Kur’an’da birkaç yerde zinanın kötülüğünden, insanların ona
yaklaşmamasından söz ediliyor; ancak taşlanarak öldürme gibi ağır
cezadan söz edilmiyor. Artık Kur’an yazıldığı zaman recimle insan
öldürme meselesi bilerek mi kayda geçmemiş, unutulmuş mu veya bunun başka
nedenleri mi var bu pek bilinmiyor; kesin
bilinen bir şey var ki, Muhammed zinadan dolayı birçok insanı recimle
(taşlama yöntemiyle) infaz etmiştir. Zina cezasıyla ilgili Kur’an’da var
olan ceza yöntemi Nur 2’de şöyle açıklanır: “Zina yapan kadın ve erkeğe yüzer
değnek vurun.”
Şunu da belirteyim ki,
kamçıyla ceza verme yöntemi
Sümerlerde de yaygındı; doğrusu, Kur’an’ın
bu uygulaması da geçmişe dayanır. Hammurabi
“Bir insan kendinden büyük olan birine tokat atarsa, toplum içinde ona
öküz kuyruğundan 60 kamçı vurulur” diye kanununa yazmıştı (md. 202). Az önce
belirtildiği gibi Kur’an nasıl bu ceza toplum içinde uygulansın demişse,
aynısını Sümerler de uyguluyordu. Kur’an’da değnek cezası dışında herhangi bir
cezadan söz edilmiyor.
bkz. Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal Kitaplar ve
Dinler, (pdf-s.112-116)
Not.2 Zorla yapılan bir zina olayının cezası
hem Tevrat’ta, hem de Sümer kanunlarında belirtilmiştir; fakat Kuran’da buna değinilmemiştir.
69. Kıyamet günü onun
azabı kat kat artırılır ve horlanmış olarak orada ebedî kalır. [68-70 arası âyetlerin Medine dönemine ait olduğu da
söyleniyor.]
70. Ancak tövbe edip
de inanan ve salih amel işleyenler başka. Allah işte onların kötülüklerini
iyiliklere çevirir. Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
Not.1 KUR’AN’DA NASİH VE MENSUH: Furkan
68-70, Nisa 93:
“Her kim bir mü’mini kasten
öldürürse -onun cezası-, içinde sürekli kalacağı cehennemdir. Allah ona
gazabetmiş, la’net etmiş ve onun için büyük bir azap hazırlamıştır!” (Nisa 93)
Furkan suresinde ise tam tersi bir ayet var: “Allah iyi kullarının
niteliklerini sayarken, onlar Allah’a eş koşmazlar, Allah’ın haram kıldığı
cana, haksız yere kıymazlar ve zina yapmazlar. Ancak tövbe edip iyi işler yapan
bunun dışındadır.” (Furkan 68-70)
Peki
bu nasıl olur? Bir tarafta kim sebepsiz yere bir mümini öldürse ebediyen
cehennem var; diğer tarafta aynı suç ama ancak tövbe ederse
kurtulur deniyor.
Özü şu: Kufeliler
bu çelişik ayetler konusunda ihtilafa düşerler. Durum İbn-i Abbas’a iletilince
o, “Biz burada son gelen ayete bakıyoruz. Yani bu sözü edilen suçu işleyen
ebediyen cehennemde kalacak, pişmanlık fayda vermeyecek. Tövbe edenler
kurtulur, diyen ayet Mekke’de inmiştir. Dolayısıyla burada geçerli olan son
gelen ayettir” diyor.
Verdiğim çoğu örneklerde,
daha önce ayet var, başka bir ayetle geçersiz kılınır; hiç olmazsa bunlar
yazıda görünür. Bazen ortalıkla ayet
yok; ancak yürürlükte çok ağır bir ceza yöntemi var. Bu gibi durumlar
için de deniliyor ki: Kur’an’ın bazı ayetleri mensuh olmuş/yazılı olarak
yok-ortadan kaldırılmış; ancak hükümleri geçerlidir.
Mesela recimle ilgili ceza
ayeti Kur’an’da yazılı olarak geçmiyor; ama hükmü geçerlidir. Bunu daha önce de
anlattım.
Peki, hükmü geçerliyse, o ayet niye indi, neden kalktı?
Kaldı ki çok önemli, hayati bir konu; ancak ortalıkta meşruiyetini gösteren
yazılı bir kanıt yok.
Bir de, sütkardeşliğiyle
ilgili Hz. Ayşe’nin açıklaması vardı: Önce ayet indi, bir çocuk yabancı bir
bayanın sütünü on sefer içerse onun çocuğu sayılır, daha sonra yeni bir ayet
indi, bu sayı beşe düştü ve Hz. Muhammed ölene kadar biz bu ayeti böyle
okurduk, diyor. Ama ne nasih sayılan on sayısı, ne de mensuh kabul edilen beş
sayısı ile ilgili ayetler Kur’an’da yok; fakat hükümleri geçerli: Mezhep
liderleri Ayşe’nin açıklamasını temel alarak beş sayısını esas almışlardır.
İşte nasihin bir kuralı da budur:
Ortada bir konuya ilişkin ne ilk ayet, ne de daha sonra inen ayet
yok; ancak hükümleri yürürlükte!
bkz.
Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an
(Kur'an'ın Kökeni -2), (pdf-s.250-251).
ayrıca: KUR’AN’DA NASİH VE MENSUH: Ala
6-7, İsra 86, Nahl 101, R’ad 39, Bakara 106:
(BU
KONU A’LA SURESİ’NİN SONUNDA -19. ayetten sonra- GENİŞ KAPSAMLI
İŞLENMEKTEDİR)
71. Kim de tövbe eder
ve salih amel işlerse işte o, Allah’a, tövbesi kabul edilmiş olarak döner.
72. Onlar, yalana
şahitlik etmeyen, faydasız boş bir şeyle karşılaştıkları zaman, vakar ve
hoşgörü ile geçip gidenlerdir.
73. Onlar,
kendilerine Rabblerinin âyetleri hatırlatıldığı zaman, onlara kör ve sağır
kesilmezler.
74. Onlar, “Ey
Rabbimiz! Eşlerimizi ve çocuklarımızı bize göz aydınlığı kıl ve bizi Allah’a
karşı gelmekten sakınanlara önder eyle” diyenlerdir.
75. İşte onlar,
sabretmelerine karşılık cennetin yüksek makamlarıyla mükâfatlandırılacaklar ve
orada esenlik dileği ve selâmla karşılanacaklardır.
76. Orada ebedî
kalırlar. Orası ne güzel bir durak ve ne güzel bir konaktır!
77. (Ey Muhammed!) De
ki: “Duanız olmasa, Rabbim size ne diye değer versin! Siz yalanladınız. Öyle
ise azap yakanızı bırakmayacak.”
DİPNOTLAR (Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Dipnotları)
1. Âyetin son kısmı,
“Melekler de onlara, ‘Size bugün sevinçli hiçbir haber yok’ diyecekler”
şeklinde de tercüme edilebilir.
2. Âyetin son kısmı,
“Biz Kur’an’ı senin kalbine yerleştirmek için onu kısım kısım indirdik ve onu
ağır ağır okuduk” şeklinde de tercüme edilebilir.
3. Ress halkı, taşlarla
örülmüş kuyuların etrafında yerleşen topluluk demektir. Putlara tapan bu
insanlar bir görüşe göre Şu’ayb peygamberin kavmi idi.
4. Arş, kudret ve
hâkimiyet tahtı, sınırsız kudret makamı demektir.
FÂTIR | YARATAN
KAYNAK KİTAPLARIN LİNKLERİ
1. Arif Tekin, Kur'an'ın Kökeni 2. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın Kökeni -2) 3. Arif Tekin, Sümerlerden İslam'a Kutsal Kitaplar ve Dinler 4. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Hz. Muhammed'in Ölümü 5. Muazzez İlmiye Çığ, Kuran, İncil ve Tevrat’ın Sumerdeki Kökeni |