80- HABER | NEBE' (Kitap
Sırası-78)
Şefkatle
merhamet eden Allah’ın adıyla.
1. Birbirlerine
neyi soruyorlar?
2-3. Üzerinde anlaşmazlığa
düştükleri büyük haberi (mi)?
4. Hayır, ileride
bilecekler.
5. Yine hayır;
ileride bilecekler.
6-7. Biz, yeryüzünü
bir döşek, dağları da birer kazık yapmadık mı?
Not.1 ŞAİR KUSS BİN SAİDE: Lokman 10, Nahl 15, Enbiya 31, Nebe 7: Bu ayetlerde geçen “dünyanın sallanmaması için dağların kazık
görevini yaptığı” teması şair Kuss
bin Saide’den alınmıştır. Bu tema aslen
Tevrat’tan alınmadır, şair Ümeyye
b. Ebi Sait’in şiirlerinde de işlenmiştir.
Bunu bizzat Hz. Muhammed kendisi anlatıyor: “Bir gün ben onu Ukaz panayırında gördüm,
kırmızı bir deve üzerindeydi ve halka hitaben çok hararetli, ilginç bir konuşma
yaptı. Onun o günkü konuşmasını hiç unutamıyorum.” diyor ve bu cümle dahil
diğer konuşmalarını anlatıyor.
Bu cümleler daha sonra ayet olarak kullanılmıştır.
Bu şair miladi 600’de vefat ederken henüz Muhammed peygamberlik iddiasında bulunmamıştı; bundan on yıl sonra peygamber oluyor. Kuss, konuşmasının başında,
giden bir daha gelmiyor, yaratılması gereken de sürekli yaratılıyor. Gidenler
halinden memnunlar mı ki sesleri çıkmıyor veya unutuldular mı bilemiyorum, diyor.
Kuss’un, gökte haber var, yerde ibret
var sözünden sonra, Muhammed onun bazı önemli açıklamalarını o gelen heyete
anlatıyor.
Kuss
Hıristiyan’dı;
ancak arayışlar içindeydi, yeni bir
din peşindeydi. Daha doğrusu “ben
peygamberim, bana vahiy geldi” demeye hazırlanıyordu. Ancak yaşlıydı ömrü buna yetmedi.
Demek ki o zaman ben peygamberim fikri bir kültür gibiydi.
Bunu iyi yürüten, başaran kendini ilan ederdi. Müseyleme ve Tuleyha
gibileri de o dönem peygamberliğini
ilan edenler arasındaydı.
Bu şairden alınan diğer cümleler ve şiirlerinden benzer alıntılar
için...
...bkz.
Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an
(Kur'an'ın Kökeni -2), (pdf-s.46-50).
8. Sizleri
(erkekli-dişili) eşler hâlinde yarattık.
9. Uykunuzu bir
dinlenme (sebebi) kıldık.
10. Geceyi (sizi
örten) bir elbise yaptık.
11. Gündüzü de geçimi
temin zamanı kıldık.
Not.1 Bu
ayet(ler) için de Cebrail iki sefer inmiştir (Furkan 47, Nebe 9-11). bkz. Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.137)
12. Üstünüze yedi
sağlam gök bina ettik.
Not.1 İsra 44, Fussilet 12, Müminun 17, 86,
Mülk 3, Nebe 12, Bakara 29, Talak 12: Bu ayetlerde yerkürenin “7
kat” olduğu yazıyor. Gerek İslam’da ve gerekse Tevrat’la Sümer mitolojisinde
ortak olarak kullanılan 7 (yedi) rakamı
dikkat çekicidir. Sümerlerde 7 kapı, 7 tanrısal yasa, 7 dağ aşmak, 7
cehennem kapısı, 7 ağaç... gibi terimler sıkça kullanılıyordu. Bu inanç da çok tanrılı Sumer Uygarlığından
kaynaklanmaktadır. bkz.
Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal
Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.55-56).
13. Alev alev yanan
aydınlatıcı ve ısıtıcı bir kandil yarattık.
14-16. Taneler, bitkiler,
sarmaş dolaş bahçeler çıkaralım diye yağmur yüklü yoğun bulutlardan şarıl şarıl
yağmur yağdırdık.
17. Şüphesiz hüküm ve
ayırma günü belirlenmiş bir vakittir.
18. Bu, sûra
üfürüleceği gün gerçekleşir ve siz bölük bölük gelirsiniz.
19. Gök açılır ve
kapı kapı olur.
20. Dağlar yürütülür,
serap hâline gelir.
21-23. Şüphesiz cehennem,
bir gözetleme yeridir; azgınlar için, içinde çağlar boyu kalacakları bir dönüş
yeridir.
24. Orada ne bir
serinlik ve ne de içecek bir şey tadacaklar!
25-26. Ancak, uygun bir
ceza olarak kaynar su ve irin içecekler.
Not.1 “APAÇIK ARAPÇA” KUR’AN’DA YABANCI
KELİMELER:
Meryem 97, Taha 113, Şuara
193-195, 198-199, Yusuf 2, En’am 92, Zümer 28, Fussilet 3, 44, Şura 7, Zuhruf
2-3, Duhan 58, Ahkaf 12, Nahl 103, İbrahim 4, Rad 37: Bu ayetlerde (16 yerde)
Kur’an;
“Biz Kur’an’ı iyice anlayasınız diye apaçık Arapça indirdik”
diyor. Bir yerde;
“Arapça bilmeyene indirseydik, yine inanmazdı” diyor!
(Şuara 198-199). Bir yerde;
“‘Kur’an’ı bir insan öğretiyor’ dediklerini biliyoruz, o
kimsenin dili yabancıdır” diyor (Nahl 103).
Oysa; bu
ayetlerin (Sad 57, Nebe 25) Arapçasında geçen;
“GASSAK” kelimesi
Arapça değildir.
“İrin” anlamında kullanılmıştır. Hangi dilden geldiği bilinmiyor.
Ek
not: Ancak Türkçe “soğuk” kelimesinden
geldiğini iddia ediyorlar. İki kelime arasında ne anlam, ne de harfler
itibariyle bir benzerlik yoktur. Kabul etsek ki bu kelime Türkçe soğuktan
seçilmiş, neden yabancı kelimeler seçilirken, diğer milletlerden hem birçok
kelime, hem de anlamları güzel olanlar seçilmiş (örneğin İran halıları, misk,
yakut, mercan gibi) de, Türkçeden yalnız bir kelime seçilmiş ki; o da cehennemde suçlulara içirilen irin (gassak) olsun?!
Arap uzmanlar bu kelime Türkçeden gelmedir derken,
herhangi bir kötü niyet taşımışlar mı bilemiyorum. Ancak Hz. Muhammed’in Türkler aleyhinde olan açıklamaları göz önüne
alınınca bunun bilerek tercih edildiğini söylemek mümkün. Onun en başta
Buhari’de geçen hadisleri var ki, açık
olarak Türkleri hedef göstermiştir. “Sizler
Türklerle savaşmadan kıyamet kopmayacaktır” demiştir.
Benzer şekilde Emevilerin
orta Asya’yı talan etmesi ve yine Emevi komutanın, ben Türklerin kanıyla değirmen döndürmeyene kadar katliam
durmayacaktır, demesi ve en vahimi de bu komutanın, kim bana bir Türkün kellesini getirirse
ben ona yüz dirhem para veririm, demesi ve bunun üzerine bir gün içinde on bin Türk kellesinin
onun huzuruna getirilmesi Hz. Muhammed’in böyle cesaret verici
hadislerine bağlı olması muhtemeldir.
Hz. Muhammed’in bu
açıklamaları, Kur’an yorumcuları üzerinde de etkisini göstermiştir.
Örneğin; Kur’an’da geçen ve bozguncu diye tanımlanan Ye’cüc ve Me’cüc’den, Kur’an yorumcuları Türkleri
anlamışlardır. (Kehf 94,
Enbiya 96)
bkz.
Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an
(Kur'an'ın Kökeni -2), (pdf-s.297-298).
27. Çünkü onlar
hesaba çekilmeyi ummuyorlardı.
28. Âyetlerimizi de
alabildiğine yalanlamışlardı.
29. Biz ise, her şeyi
bir kitapta (Levh-i Mahfuz’da) tamamiyle sayıp tespit ettik.
30. Kâfirlere şöyle
denilir: “Şimdi tadın. Artık bundan sonra yalnızca azabınızı artıracağız.”
31-34. Şüphesiz Allah’a
karşı gelmekten sakınanlara bir kurtuluş, bahçeler, üzümler, kendileriyle bir
yaşta, göğüsleri çıkmış genç kızlar ve dolu dolu kadehler vardır.
35. Orada ne bir boş
söz işitirler, ne de bir yalan.
36-38. Bunlar kendilerine;
Rabbinden, göklerin ve yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbinden, Rahmân’dan bir
mükâfat, yeterli bir ihsan olarak verilmiştir. Onlar, Ruh’un (Cebrail’in) ve
meleklerin saf duracakları gün Allah’a hitap edemeyeceklerdir. Sadece Rahmân’ın
izin vereceği ve doğru söyleyecek olan kimseler konuşabilecektir.
39. İşte bu, hak olan
gündür. Artık dileyen kimse Rabbine ulaştıran bir yol tutar.
40. Şüphesiz biz
sizi, kişinin önceden elleriyle yaptıklarına bakacağı ve inkârcının, “Keşke
toprak olaydım!” diyeceği günde gerçekleşecek olan yakın bir azaba karşı
uyardık.
NÂZİ'ÂT | RUHLARI ÇEKİP ALAN MELEKLER
KAYNAK KİTAPLARIN LİNKLERİ
1. Arif Tekin, Kur'an'ın Kökeni 2. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın Kökeni -2) 3. Arif Tekin, Sümerlerden İslam'a Kutsal Kitaplar ve Dinler 4. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Hz. Muhammed'in Ölümü 5. Muazzez İlmiye Çığ, Kuran, İncil ve Tevrat’ın Sumerdeki Kökeni |