ANA SAYFA AÇIKLAMALAR SURELER AYETLER İÇİNDEKİLER MEKKE DÖNEMİ NOTLAR HİCRET NOTLAR MEDİNE DÖNEMİ NOTLAR HZ. MUHAMMED’İN ÖLÜMÜ HZ. MUHAMMED’DEN SONRA SON NOTLAR




            88- HAC | HAC (Kitap Sırası-22)[bir kısmı Medine dönemine aittir.]


SURE AÇIKLAMASI (Diyanet İşleri Başkanlığı)
Âyetlerinin çoğu Mekke’de, bir kısmı ise Medine döneminde inmiştir. 78 âyettir. Hac ibadetinden bahsettiği için bu adı almıştır. Sûrede ayrıca kıyamet gününün dehşetinden, kıyamet günü yaşanacak sahnelerden, cihattan ve helâk edilmiş eski toplumlardan söz edilmektedir.

            Şefkatle merhamet eden Allah’ın adıyla.

1.         Ey insanlar! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Çünkü kıyamet sarsıntısı çok büyük bir şeydir.

2.         Onu göreceğiniz gün, her emzikli kadın emzirmekte olduğu çocuğundan geçer ve her hamile kadın da karnındaki çocuğunu düşürür. İnsanları sarhoş görürsün; hâlbuki onlar sarhoş değillerdir. Ne var ki Allah’ın azabı çok şiddetlidir.

3.         İnsanlardan kimi vardır ki, hiçbir bilgisi olmadığı hâlde, Allah hakkında tartışmaya girer ve her azgın şeytanın1 ardına düşer.

4.         Şeytan hakkında, “Her kim onu dost edinirse, mutlaka o kimseyi saptırır ve onu cehennem azabına sürükler” diye yazılmıştır.

5.         Ey insanlar! Ölümden sonra diriliş konusunda herhangi bir şüphe içindeyseniz (düşünün ki) hiç şüphesiz biz sizi topraktan, sonra az bir sudan (meniden), sonra bir “alaka”dan2, sonra da yaratılışı belli belirsiz bir “mudga”dan3 yarattık ki size (kudretimizi) apaçık anlatalım. Dilediğimizi belli bir süreye kadar rahimlerde durduruyoruz. Sonra sizi bir çocuk olarak çıkarıyor, sonra da (akıl, temyiz ve kuvvette) tam gücünüze ulaşmanız için (sizi kemale erdiriyoruz.) İçinizden ölenler olur. Yine içinizden bir kısmı da ömrün en düşkün çağına ulaştırılır ki, bilirken hiçbir şey bilmez hâle gelsin. Yeryüzünü de ölü, kupkuru görürsün. Biz, onun üzerine yağmur indirdiğimiz zaman kıpırdar, kabarır ve her türden iç açıcı çift çift bitkiler bitirir.

Not.1         Yaratılış + Çamurdan Yaratılış Efsanesi ile ilgili ayetler: Sâd 75, Fatır 11, İsra 61, Hicr 26, 28, 33, En’âm 2, Saffat 11, Enbiyâ 30, Mü’minûn 12, Secde 7, Rum 20, Hacc 5, Rahman 14, Âli İmrân 59, Maide 110. Bu ayetlerde özetle Allah insanı çamurdan yarattık” diyor.

                   Yaratılış Efsanesi ile ilgili ayetler: Kaf 38, A’raf 54, Furkan 59, Yunus 3, Hud 7, Fussilet 9-12, Secde 4, Naziat 27-33, Bakara 29, Hadid 4.

                   Bu ayetlerde özetle Allah gökleri ve yeri ve ikisinin arasındakileri 6 günde yarattı” diyor.

a)               Tevrat’tan alınan “Yaratılış Efsanesi”, “Tanrıların insanı çamurdan yaratması”, “Tanrı(lar)ın gökleri ve yeri 6 günde yaratıp 7. gün dinlendiği” teması çok tanrılı Sumer Uygarlığından kaynaklanmaktadır.

                   bkz. Muazzez İlmiye Çığ, Kuran, İncil ve Tevrat’ın Sumerdeki Kökeni, (pdf-s.35-40).

b)               Tanrı’nın bazen birinci çoğul şahıs (biz), bazen üçüncü şahıs (örn. yarattı) olarak konuşturulması” teması da çok tanrılı Sumer Uygarlığından kaynaklanmaktadır.

                   bkz. Muazzez İlmiye Çığ, age, (pdf-s.16).

c)               Sumer ve Tevrat hikâyesi birbirine çok yakın. Kur’an’da çok yüzeysel. Fakat Enbiyâ 30’da anlatıldığı gibi ana fikir, “gök ve yerin başlangıçta bitişik olması, bunların sudan çıkması aynı.

                   bkz. Muazzez İlmiye Çığ, age, (pdf-s.35).

d)               Tevrat’ta “Şabat günü olarak tanımlanan 7. gün (Cumartesi; Satürn gezegeninden gelme Saturday) Babillilerin her ayın 7. günü (Şapatu) yaptıkları kutlamalardan geçmiştir. İslamiyette bu gün Cuma’ya dönüştürülerek daha hafifletilmiş kuralla alınmıştır.

                   bkz. Muazzez İlmiye Çığ, age, (pdf-s.25 ve s.35-36’da dipnot 28).

e)               Fussilet 10’da şu çelişki var: İlkin dünyayı 2 günde yarattığını söylüyor, buna ek olarak dört (4) gün de dünyadaki bereketleri, dağları ve rızıkları yarattığını, zamanını bunlara ayırdığını belirtiyor;

                   ki -gökler hariç, sadece yer ve insanlar için- toplam olarak 6 gün oluyor.

                   2 gün de göklere verirsek kâinatın yaratılışı toplam 8 gün eder!

                   bkz. Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.49).

f)                Kabul edelim ki tanrı dünyaya toplam olarak dört gün ayırmış; yine çelişkiler bitmez. Çünkü bilindiği gibi dünya güneşin küçücük bir uydusudur. O nedenle, Allah’ın bu küçücük uyduya tüm evrenin iki katı kadar zaman ayırması, ona biçilen büyüklükle ters orantılıdır.   bkz. Arif Tekin, age, (pdf-s.49-50).

g)               Fussilet 9-12 ve Bakara 29’da “kâinat yaratılırken önce yer, daha sonra gök yaratılmıştır” diyor.

                   Ancak Naziat 27-33’te tam tersine, öncekilerle çelişen bir açıklama var. Orada “önce gökleri, daha sonra yeri yarattığını” söylüyor.

                   Kuran’ı açıklamaya çalışanlar (müfessirler) “Allah, hammadde olarak önce yeri, daha sonra gökleri yaratmış; ancak son şekillerini verme aşamasında ilkin gökten, daha sonra yerden başladığı” biçiminde yorum getiriyorlar. Bellidir ki bu yorumu da Tevrat’tan aktarmışlardır. Çünkü Tevrat’ın da hemen ilk cümlesinde tanrının evvela yerle gökleri (hammadde olarak) yarattığını, tekamülleri aşamasındaysa ilkin gökleri, daha sonra yeri yarattığını görüyoruz. İşin bilimsellikten uzaklığı bir yana; bir kere kendi içinde net çelişkileri mevcuttur.                                            bkz. Arif Tekin, age, (pdf-s.50).

h)               Enbiya 30’da Kur’an’ın Allah’ı “göklerle yerin başlangıçta bitişik olduğunu, sonra onları ayırdığını” anlatır.                                                                                                              bkz. Arif Tekin, age, (pdf-s.51).

i)                 Naziat 27’de Kur’an’ın Allah’ının kendisi gökleri yaratmanın zor olduğunu söylüyor.

j)                 Yasin 82’de “Allah bir şeye, ‘Ol’ dedi mi hemen oluverir” diyor. O halde Kur’an Allah’ı insanı, gökleri, yeri ve arasındakileri yaratmak için neden bu kadar uğraşıyor?        bkz. Arif Tekin, age, (pdf-s.36-59).

6.         Bu böyle. Çünkü Allah, hakkın ta kendisidir. Şüphesiz O, ölüleri diriltir ve O, her şeye hakkıyla kadirdir.

7.         Çünkü kıyamet muhakkak gelecektir. Onda hiçbir şüphe yoktur ve şüphesiz Allah, kabirlerdeki kimseleri diriltecektir.

8-9.      İnsanlardan öylesi de vardır ki, bir ilmi, bir yol göstericisi, aydınlatıcı bir kitabı olmadığı hâlde kibirlenerek insanları Allah’ın yolundan saptırmak için, Allah hakkında tartışmaya kalkar. Ona dünyada bir rezillik vardır. Ona kıyamet gününde de yangın azabını tattıracağız.

10.       (Ona), “İşte bu kendi ellerinin önceden işledikleri yüzündendir. Allah, kesinlikle kullara zulmedici değildir” (denir.)

11.       İnsanlardan öylesi de vardır ki, Allah’a kıyıdan kenardan kulluk eder. Eğer kendisine bir hayır dokunursa, gönlü onunla hoş olur. Şâyet başına bir kötülük gelirse, gerisingeri (küfre) dönüverir. O dünyayı da kaybetmiştir, ahireti de. İşte bu apaçık ziyanın ta kendisidir.

12.       O, Allah’ı bırakır da kendine ne zarar, ne de fayda veren şeylere tapar. Bu da derin sapıklığın ta kendisidir.

13.       Zararı faydasından daha yakın olana tapar. O (taptığı) ne kötü yardımcı, ne fena yoldaştır!

14.       Muhakkak ki Allah, iman edip salih ameller işleyenleri içinden ırmaklar akan cennetlere koyacaktır. Şüphesiz Allah, dilediğini yapar.

15.       Her kim ona (Muhammed’e) Allah’ın dünyada ve ahirette asla yardım etmeyeceğini zannediyorsa hemen tavana bir ip çeksin, sonra kendini assın da bir baksın; başvurduğu (bu yöntem), öfkelendiği şeyi giderecek mi?4

16.       Böylece biz Kur’an’ı apaçık âyetler hâlinde indirdik. Şüphesiz Allah, dilediğini doğru yola iletir.

17.       Şüphesiz, iman edenler, Yahudiler, Sâbiîler, Hıristiyanlar, Mecûsiler ve Allah’a ortak koşanlar var ya; Allah, kıyamet günü onların aralarında mutlaka hüküm verecektir. Çünkü Allah, her şeye şahittir.

18.       Görmedin mi ki şüphesiz, göklerde ve yerde olanlar, güneş, ay, yıldızlar, ağaçlar, hayvanlar ve insanların birçoğu Allah’a secde etmektedir. Birçoğunun üzerine de azap hak olmuştur. Allah, kimi alçaltırsa ona saygınlık kazandıracak hiçbir kimse yoktur. Şüphesiz Allah, dilediğini yapar.

19.       İşte iki hasım taraf ki, Rableri hakkında tartışmaya girmişlerdir. Bunlardan inkâr edenler için ateşten giysiler biçilmiştir. Başlarının üstünden de kaynar su dökülür.

20.       Onunla, karınlarının içindekiler ve derileri eritilir.

Not.1         APAÇIK ARAPÇA” KUR’AN’DA YABANCI KELİMELER:

                   Meryem 97, Taha 113, Şuara 193-195, 198-199, Yusuf 2, En’am 92, Zümer 28, Fussilet 3, 44, Şura 7, Zuhruf 2-3, Duhan 58, Ahkaf 12, Nahl 103, İbrahim 4, Rad 37: Bu ayetlerde (16 yerde) Kur’an;

                   Biz Kur’an’ı iyice anlayasınız diye apaçık Arapça indirdik” diyor. Bir yerde;

                   Arapça bilmeyene indirseydik, yine inanmazdı” diyor! (Şuara 198-199). Bir yerde;

                   Kur’an’ı bir insan öğretiyor’ dediklerini biliyoruz, o kimsenin dili yabancıdır” diyor (Nahl 103).

Oysa;        bu ayetin Arapçasında geçen;

                   YUSHERÜkelimesi Arapça değildir.

                   Mağrip dilinden gelmedir,erimek” anlamına gelir (Arapça karşılığı bulunmasına rağmen özellikle “cennet, cehennem” gibi “öte dünya” ile ilgili kelimeler başka dilden alınmıştır. Çünkü kaynak o dilde anlatılan/yazılan hikâyedir).

                   bkz. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın Kökeni -2), (pdf-s.293).

21.       Onlar için bir de demirden topuzlar vardır.

22.       Her ne zaman cehennemden, o ızdıraptan çıkmak isteseler, oraya geri döndürülürler ve onlara, “Tadın yangın azabını” denilir.

23.       Şüphesiz Allah, iman edip salih ameller işleyenleri içlerinden ırmaklar akan cennetlere koyacak, orada altından bileziklerle, incilerle süsleneceklerdir. Oradaki giysileri ise ipektir.

Not.1         Fatır 33, Kehf 31, Hac 23, İnsan 21: Kur’an’a göre -erkekler de dahil- cennette altın bilezikler ve inciler takılacakmış, bir de o cennetlerde ipek elbise olacakmış. Benzer inançlar çok tanrılı Sümer mitolojisinde de var. bkz. Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.57).

24.       Onlar hem sözün hoş olanına ulaştırılmışlar, hem de övgüye lâyık olan Allah’ın yoluna iletilmişlerdir.

25.       İnkâr edenler ile Allah’ın yolundan ve içinde, yerli, misafir bütün insanları eşit kıldığımız Mescid-i Haram’dan alıkoyanlar (azabı hak etmişlerdir.) Kim de orada zulmederek haktan sapmak isterse, biz ona elem dolu bir azaptan tattıracağız.

26.       Hani biz İbrahim’e, Kâbe’nin yerini, “Bana hiçbir şeyi ortak koşma; evimi, tavaf edenler, namaz kılanlar, rükû ve secde edenler için temizle” diye belirlemiştik.

27.       İnsanlar arasında haccı ilan et ki, gerek yaya olarak, gerek uzak yollardan gelen yorgun develer üzerinde sana gelsinler.

28.       Gelsinler ki, kendilerine ait birtakım menfaatlere şahit olsunlar ve Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği (kurbanlık) hayvanlar üzerine belli günlerde5 (onları kurban ederken) Allah’ın adını ansınlar. Artık onlardan siz de yiyin, yoksula fakire de yedirin.

29.       Sonra kirlerini gidersinler, adaklarını yerine getirsinler ve Beyt-i Atik’i (Kâbe’yi) tavaf etsinler.

30.       Bu böyle. Kim Allah’ın hükümlerine saygı gösterirse, bu, Rabbi katında kendisi için bir hayırdır. Haramlığı size okunanların (bildirilenlerin) dışında6 bütün hayvanlar size helâl kılındı. Artık putlara tapma pisliğinden kaçının, yalan sözden kaçının.

31.       Allah’a yönelen, O’na ortak koşmayan kimseler (olun). Kim Allah’a ortak koşarsa, sanki gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgâr onu uzak bir yere sürüklüyor gibidir.

32.       Bu böyle. Her kim de Allah’ın nişanelerini (kurbanlıklarını) yüceltirse, şüphesiz ki bu kalplerin takvasından (Allah’a karşı gelmekten sakınmasından)dır.

33.       Sizin için onlarda belli bir zamana kadar birtakım yararlar vardır. Sonra da kurbanlık olarak varacakları yer Beyt-i Atik (Kâbe)’dir.

34.       Her ümmet için, Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği hayvanlar üzerine ismini ansınlar diye kurban kesmeyi meşru kıldık. İşte sizin ilâhınız bir tek ilâhtır. Şu hâlde yalnız O’na teslim olun. Alçak gönüllüleri müjdele!

35.       Onlar, Allah anıldığı zaman kalpleri ürperen, başlarına gelen musibetlere sabreden, namazı dosdoğru kılan ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden Allah yolunda harcayan kimselerdir.

36.       Kurbanlık büyük baş hayvanları da sizin için Allah’ın dininin nişanelerinden kıldık. Sizin için onlarda hayır vardır. Onlar saf saf sıralanmış dururken (kurban edeceğinizde) üzerlerine Allah’ın adını anın. Yanları üzerlerine düşüp canları çıkınca onlardan siz de yiyin, istemeyen fakire de istemek zorunda kalan fakire de yedirin. Şükredesiniz diye onları böylece sizin hizmetinize verdik.

37.       Onların etleri ve kanları asla Allah’a ulaşmaz. Fakat O’na sizin takvanız (Allah’a karşı gelmekten sakınmanız) ulaşır. Böylece onları sizin hizmetinize verdi ki, size doğru yolu gösterdiğinden dolayı Allah’ı büyük tanıyasınız. İyilik edenleri müjdele.

38.       Şüphesiz, Allah inananları savunur. Doğrusu Allah hiçbir haini, nankörü sevmez.

39.       Kendilerine savaş açılan müslümanlara, zulme uğramaları sebebiyle cihad için izin verildi. Şüphe yok ki Allah’ın onlara yardım etmeğe gücü yeter.

Not.1         Kafirun 6, Şuarâ 3-4, Yunus 99, Zümer 14-15, Gaşiye 21-22: Mekke döneminde oluşturulan bu ayetlere bakıldığında sanki İslamda tam bir inanç özgürlüğü varmış gibi algılanır. Oysa başta İslam literatüründe, “Kılıç ayetleri”olarak geçen Tevbe suresinin ilk 5 ayeti olmak üzere Medine’de oluşturulan bazı ayetlerde İslamı kabul etmeyenler için “ölüm fetvaları” bulunmaktadır. İşin aslı Muhammed henüz Mekke’de iken peygamberliğinin ilk yıllarında/ zayıf olduğu dönemlerde başka inançlara sahip güçlü kavimlerle sorun yaşamamak için bu gibi ayetler ortaya atarken; daha sonra Medine’ye geçip orada güçlenince tamamen farklı ayetler oluşturmuştur. bkz. Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.79-81).

Not.2         Bu normal bir durumdur; çün­kü savunmada olan bir insan veya örgüt elbette ki barıştan baş­ka bir şey isteyemez. Burada önemli olan, bu söylemleri öne sü­ren kişi veya örgütün, galip duruma geçerken takındığı tutumdur/izlediği yoldur.                bkz. Arif Tekin, Kur'an'ın Kökeni, (pdf-s.263-265).

Not.3         Hac 39: Bu ayette “Kendileriyle savaşılanlara (Müslümanlara) savaş için izin verildi. Çünkü bunlara zulüm yapılmıştır” denir. Özellikle bu ayet bağlamında “Muhammed Medine’de maddi olarak güçlendiği için kendisi savaşa izin veren bu gibi cümleleri Kur’an’ına yazmıştırgerçeğine karşı gelinirse, ben de derim ki,  hem Muhammed’in kendisi, hem de Müslümanlar Mekke’de de mazlumdu; peki neden tanrı orada da savunma amaçlı savaş ayetleri göndermedi?! bkz. Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.81).

40.       Onlar, haksız yere, sırf, “Rabbimiz Allah’tır” demelerinden dolayı yurtlarından çıkarılmış kimselerdir. Eğer Allah’ın, insanların bir kısmını bir kısmıyla defetmesi olmasaydı, içlerinde Allah’ın adı çok anılan manastırlar, kiliseler, havralar ve mescitler muhakkak yerle bir edilirdi. Şüphesiz ki Allah, kendi dinine yardım edene mutlaka yardım eder. Şüphesiz ki Allah, çok kuvvetlidir, mutlak güç sahibidir.

Not.1         APAÇIK ARAPÇA” KUR’AN’DA YABANCI KELİMELER:

                   Meryem 97, Taha 113, Şuara 193-195, 198-199, Yusuf 2, En’am 92, Zümer 28, Fussilet 3, 44, Şura 7, Zuhruf 2-3, Duhan 58, Ahkaf 12, Nahl 103, İbrahim 4, Rad 37: Bu ayetlerde (16 yerde) Kur’an;

                   Biz Kur’an’ı iyice anlayasınız diye apaçık Arapça indirdik” diyor. Bir yerde;

                   Arapça bilmeyene indirseydik, yine inanmazdı” diyor! (Şuara 198-199). Bir yerde;

                   Kur’an’ı bir insan öğretiyor’ dediklerini biliyoruz, o kimsenin dili yabancıdır” diyor (Nahl 103).

Oysa;        bu ayetin Arapçasında geçen;

                   SALAVATkelimesi Arapça değildir.

                   İbranice’dir, aslı “Saluta”dır ve “havralar” anlamına gelir. Süryanice olduğunu söyleyenler de vardır.

ayrıca;      bu ayetin Arapçasında geçen;

                   BİYAkelimesi Arapça değildir.

                   Farsça’dır, “kiliseler” anlamına gelir (Arapça karşılığı bulunmasına rağmen başka dilden alınmıştır. Çünkü kaynak o dilde anlatılan/yazılan hikâyedir).

                   bkz. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın Kökeni -2), (pdf-s.273, 279).

41.       Onlar öyle kimselerdir ki, şâyet kendilerine yeryüzünde imkân ve iktidar versek, namazı dosdoğru kılar, zekâtı verir, iyiliği emreder ve kötülüğü yasaklarlar. Bütün işlerin âkıbeti Allah’a aittir.

42.       Ey Muhammed! Eğer seni yalanlarlarsa bil ki, onlardan önce Nûh, Âd ve Semûd kavimleri de (peygamberlerini) yalanlamışlardı.

43-44.  İbrahim’in kavmi ile Lût’un kavmi ve Medyen halkı da (yalanlamışlardı). Mûsâ da yalanlandı ve nihayet o inkârcılara mühlet verdim, sonra da onları yakalayıverdim. Beni inkâr etmek nasılmış, (gördüler).

Not.1         Furkan 38, İsra 15, 16, Fussilet 13, 16, Ahkaf 27, Ankebut 38, Hac 44, Muhammed 13: “Tanrı kızmaya görsün, kendi ülkesi bile olsa yakıp yıktırır” teması çok tanrılı Sumer Uygarlığından kaynaklanmaktadır. Bu temalar başta Tevrat olmak üzere diğer inanç sistemleri üzerinden İslam’a geçmiştir.                      bkz. Muazzez İlmiye Çığ, Kuran, İncil ve Tevrat’ın Sumerdeki Kökeni, (pdf-s.17).

45.       Halkı zulmetmekteyken helâk ettiğimiz, böylece duvarları, çökmüş çatılarının üzerine yıkılmış nice memleketler, nice kullanılmaz kuyular, nice muhteşem saraylar vardır!

46.       Yeryüzünde gezip dolaşmadılar mı ki, düşünecek kalpleri, işitecek kulakları olsun? (Dolaştılar, ama ibret almadılar). Çünkü gerçekte gözler değil, göğüslerdeki kalpler (kalp gözleri) kör olur.

47.       Bir de senden acele azap istiyorlar. Hâlbuki Allah asla va’dinden caymaz. Şüphesiz Rabbinin nezdinde bir gün, sizin saydığınız bin yıl gibidir.

48.       Zalim oldukları hâlde, mühlet verdiğim, sonra da kendilerini azabımla yakaladığım nice memleket halkları vardır. Dönüş yalnız banadır.

49.       De ki: “Ey insanlar! Ben sizin için ancak apaçık bir uyarıcıyım.”

50.       Artık iman edip salih ameller işleyenler var ya, işte onlar için bir bağışlama güzel bir nimet (cennet) vardır.

51.       Âyetlerimizi geçersiz kılmak için çaba gösterenler var ya, işte onlar cehennemliklerdir.

52.       Senden önce hiçbir resûl ve nebî göndermedik ki, bir şey temenni ettiği zaman, şeytan onun bu temennisine dair vesvese vermiş olmasın. Ama Allah, şeytanın vesvesesini giderir. Sonra Allah, âyetlerini sağlamlaştırır. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.7

Konu:         ŞEYTAN AYETLERİ: Necm 19-20, Hac 52:

                   (BU KONU HAC SURESİ’NİN SONUNDA -78. ayetten sonra- GENİŞ KAPSAMLI İŞLENMEKTEDİR)

 

Not.1         KUR’AN’DA EKSİK ya da FAZLA AYETLER, FARKLI KUR’AN NÜSHALARI ve FARKLI NÜSHALARIN İMHASI: Hac suresi 52. ayeti, “Biz senden önce hiçbir resul ve ne­bi göndermedik” şeklinde başlıyor.

                   Süyuti burada, yazılmayan bir terimden söz ediyor. O da Muhaddis kelimesidir.

                   Bu durumda ayet “Biz, senden önce hiçbir resul, nebi ve muhaddis gönderme­dik ki...” şeklinde olur. Muhaddis demek, Lokman hekim, Musa arkadaşları demektir... Daha sonra bu Muhaddis kelimesi mensuh olmuş, bir daha meriyyetten kaldırılmış.

                   Bunu söyleyenler, Abd b. Hamit Hamit, İbn-i Ebi Hatem ve İbn-i-l Enbari’dir.

                   bkz. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın Kökeni -2), (pdf-s.231).

Sonuç:       İşte nüshalar arasındaki fark böylece hem fazla, hem de herkes “benimki doğrudur” deyince, halife Osman olaya el koyuyor ve yeni bir nüsha ortaya çıkarıp kalanları imha ediyor.                (pdf-s.132).

                   İmam Malik’e göre Osman’dan kalma olduğu iddia edilen ve şu an mevcut bulunan Kur’an da orijinal değildir; zaman­la değişime uğramıştır.                                                                           (pdf-s.200).

ayrıca;      KUR’AN’DA EKSİK ya da FAZLA AYETLER, FARKLI KUR’AN NÜSHALARI ve FARKLI NÜSHALARIN İMHASI:

                   için bkz. (Hicr 9, Not.3) ve İLGİLİ HADİSLER için bkz. (Hicr 9, Not.4)

ayrıca;      ZALİM HACCAC’IN KUR’AN’DA YAPTIĞI DEĞİŞİKLİKLER: için bkz. Tekvir 24, Şuara 116, 167, Yunus 22, Yusuf 45, Zuhruf 32, Mü’minun 85-86, 89, Bakara 259, Muhammed 15, Maide 48, Hadid 7.

ayrıca;      Konuyla ilgili bu bilgiler Süyuti Kaynaklarında da vardır. Süyuti’den derlenen 40 benzer not için...

                   bkz. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın Kökeni -2), (pdf-s.219-232).

53.       Allah, şeytanın verdiği bu vesveseyi, kalplerinde hastalık bulunanlar ile kalpleri katı olanlara bir imtihan vesilesi kılmak için böyle yapar. Hiç şüphesiz ki o zalimler, derin bir ayrılık içindedirler.

Not.1         APAÇIK ARAPÇA” KUR’AN’DA YABANCI KELİMELER:

                   Meryem 97, Taha 113, Şuara 193-195, 198-199, Yusuf 2, En’am 92, Zümer 28, Fussilet 3, 44, Şura 7, Zuhruf 2-3, Duhan 58, Ahkaf 12, Nahl 103, İbrahim 4, Rad 37: Bu ayetlerde (16 yerde) Kur’an;

                   Biz Kur’an’ı iyice anlayasınız diye apaçık Arapça indirdik” diyor. Bir yerde;

                   Arapça bilmeyene indirseydik, yine inanmazdı” diyor! (Şuara 198-199). Bir yerde;

                   Kur’an’ı bir insan öğretiyor’ dediklerini biliyoruz, o kimsenin dili yabancıdır” diyor (Nahl 103).

Oysa;        bu ayetlerin (Zümer 22, Hac 53, Maide 13) Arapçasında geçen;

                   KASİYEkelimesi Arapça değildir.

                   Yabancı kökenli “Kaşiye”den gelir “katı yürekli, kalplerinde hastalık olan” anlamında “kalp” kelimesiyle birlikte kullanılmıştır. Hangi dilden geldiği bilinmiyor (Arapça karşılığı bulunmasına rağmen başka dilden alınmıştır. Çünkü kaynak o dilde anlatılan/yazılan hikâyedir).

                   bkz. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın Kökeni -2), (pdf-s.298-299).

54.       Bir de kendilerine ilim verilmiş olanlar onun, Rabbinden gelen hak olduğunu bilsinler, böylece ona iman etsinler ve sonuçta da kalpleri ona saygı duysun diye Allah böyle yapar. Hiç şüphe yok ki Allah, iman edenleri doğru yola iletir.

55.       İnkâr edenler, kendilerine kıyamet ansızın gelinceye, yahut da onlara kısır bir günün8 azabı gelip çatıncaya dek o Kur’an’dan bir şüphe içinde kalırlar.

56.       İşte o gün mülk (hükümranlık) Allah’ındır. O, insanların arasında hükmünü verir. Artık iman edip salih ameller işlemiş olanlar Naîm Cennetleri’ndedirler.

57.       İnkâr edip âyetlerimizi yalanlamış olanlara gelince, onlar için de alçaltıcı bir azap vardır.

58.       Allah yolunda hicret edip de sonra öldürülmüş veya ölmüş olanlara gelince, Allah onlara muhakkak güzel bir rızık verecektir. Şüphe yok ki Allah, rızık verenlerin en hayırlısıdır.

59.       Elbette onları hoşnut olacakları bir yere sokacaktır. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, halîmdir (hemen cezalandırmaz, mühlet verir).

60.       Bu böyle. Bir de kim kendisine verilen eziyetin dengiyle karşılık verir de sonra yine kendisine zulmedilirse, elbette Allah ona yardım eder. Hiç şüphesiz ki Allah çok affedendir, çok bağışlayandır.

61.       Bu böyle. Çünkü Allah, geceyi gündüzün içine sokar, gündüzü de gecenin içine sokar. Şüphesiz ki Allah hakkıyla işiten, hakkıyla görendir.

62.       Bu böyle. Çünkü Allah, hakkın ta kendisidir. O’nu bırakıp da taptıkları ise batılın ta kendisidir. Şüphesiz ki Allah yücedir, büyüktür.

63.       Allah’ın gökten yağmur indirdiği, böylece yeryüzünün yemyeşil olduğunu görmedin mi? Şüphesiz Allah, çok lütufkârdır, hakkıyla haberdardır.

64.       Göklerdeki her şey, yerdeki her şey O’nundur. Şüphesiz ki Allah elbette zengindir, elbette övgüye lâyıktır.

65.       Görmüyor musun ki, Allah bütün yerdekileri ve emri uyarınca denizde akıp gitmekte olan gemileri sizin hizmetinize vermiştir. İzni olmaksızın yerin üzerine düşmesin diye göğü O tutuyor. Şüphesiz ki Allah, insanlara karşı çok esirgeyici, çok merhametlidir.

Not.2         Araf 26, Yasin 42, Nahl 81, İbrahim 32, Hac 65: Bu ayetlerden görüldüğü  gibi “Allah insanların ihtiyaçlarını karşılasın diye bazı araç gereçler yaratır”. Halbuki zırhı da, elbiseyi de, gemiyi de... insanoğlu icat etmiştir. Kur’an tanrısının buna sahip çıkması, bunu kendine mal etmesi doğrusu ilginç bir şey! Sümer mitolojisine göre tanrı Enlil insanlar toprağı işleyebilsin diye kazma’yı yaratır. Benzer tema Tevrat ve Kur’an’da da işleniyor. Yani asıl kaynak çok tanrılı Sumer mitolojisidir. bkz. Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.67-68).

66.       O, size hayat veren, sonra sizi öldürecek, daha sonra da diriltecek olandır. Şüphesiz, insan çok nankördür.

67.       Biz her ümmet için uygulayacağı bir ibadet yolu verdik. O hâlde, din işinde seninle asla çekişmesinler. Sen Rabbine davet et. Çünkü sen hiç şüphesiz hakka götüren dosdoğru bir yol üzerindesin.

68.       Eğer seninle mücadele ederlerse, de ki: “Allah, yapmakta olduğunuzu daha iyi bilmektedir.”

69.       Hakkında ayrılığa düşüp durduğunuz şeyler konusunda, kıyamet günü Allah aranızda hüküm verecektir.

70.       Bilmez misin ki, kuşkusuz Allah gökte ve yerde ne varsa hepsini bilir. Kuşkusuz bunların hepsi bir kitapta (Levh-i Mahfuz’da)dır. Şüphesiz bu, Allah’a göre çok kolaydır.

71.       Onlar, Allah’ı bırakıp, hakkında Allah’ın hiçbir delil indirmediği, kendilerinin de hakkında hiçbir bilgilerinin bulunmadığı şeylere kulluk ederler. Zalimlerin hiçbir yardımcısı yoktur.

72.       Kendilerine âyetlerimiz açık açık okunduğu zaman, o kâfirlerin yüz ifadelerinden inkârlarını anlarsın. Neredeyse, kendilerine âyetlerimizi okuyanlara hışımla saldıracaklar. De ki: “Şimdi size bu durumdan9 daha beterini haber vereyim mi: Ateş.. Allah, onu kâfirlere vaad etti. Ne kötü varış yeridir orası!”

73.       Ey insanlar! Size bir örnek verildi. Şimdi ona iyi kulak verin. Sizin Allah’tan başka taptıklarınız bir sinek dahi yaratamazlar, hepsi bunun için toplansalar bile. Eğer sinek onlardan bir şey kapsa, bunu ondan kurtaramazlar. İsteyen de âciz, istenen de.

74.       Allah’ın kadrini gereği gibi bilemediler. Şüphesiz Allah kuvvetlidir, mutlak güç sahibidir.

75.       Allah, meleklerden de resûller seçer, insanlardan da. Şüphesiz Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.

76.       Onların önlerindekini de (yaptıklarını da), arkalarındakini de (yapacaklarını da) bilir. Bütün işler hep Allah’a döndürülür.

77.       Ey iman edenler, rükû edin, secde edin, Rabbinize kulluk edin ve hayır işleyin ki kurtuluşa eresiniz.

78.       Allah uğrunda hakkıyla cihad edin. O, sizi seçti ve dinde üzerinize hiçbir güçlük yüklemedi. Babanız İbrahim’in dinine uyun. Allah, sizi hem daha önce, hem de bu Kur’an’da müslüman diye isimlendirdi ki, Peygamber size şahit (ve örnek) olsun, siz de insanlara şahit (ve örnek) olasınız.10 Artık namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin ve Allah’a sarılın. O, sizin sahibinizdir. O, ne güzel sahip, ne güzel yardımcıdır!

 

Konu:         ŞEYTAN AYETLERİ: Necm 19-20, Hac 52:

a)               Hz. Muhammed’in peygamberliğinin beşinci yılında onun iz­niyle bir grup Müslüman Habeşistan’a hicret ediyor. Bugün nasıl sorunu olanlar Avrupa ülkelerine akın ediyorlarsa demek ki o za­man da Habeşistan’ın insancıl bir yönetimi varmış ki göç için orası seçilmiş.

                   Gidenler arasında halife Osman’la (tabi ki o zaman daha halife değil; halk arasında bu şekil tanındıkları için tüm hali­feler hakkında halife kelimesini kullanıyorum) Hz. Muhammed’in kızı Rukiye de vardı (ki aslında Rukiye Muhammed’le Hatice’nin kızı değildi. Ama İslam tarihinde böyle bir yanlış bilgi söz konu­su. Bununla ilgili geniş bilgiyi başka bir kaynağımda yazdım -Bilinmeyen Yönleriyle Hz. Muhammed’in Ölümü-).

                   İslami kaynaklardaki bilgilere göre; bunlar Hz. Muhammed’in da­vasına inandıkları için, Mekkeli muhalifler tarafından kendilerine haksızlık yapılınca hicret etmek zorunda kalmışlardır.

b)               İşte hem bu yakınlarıyla arkadaşlarının uzaklara gitmesi, hem de Mekke’deki muhalifler tarafından kendisine karşı gösterilen olumsuz tepki, Hz. Muhammed’i psikolojik sıkıntıya sokmuştu.

                   Hatta öyle bir an gelmişti ki kendisi, “Keşke bu süreçte Allah sert ayetler göndermeseydi; keşke uzlaşmacı ayetler indirseydi” diye istekte bulunu­yordu.

c)               Nitekim bunun akabinde de istediği şekilde ayetler indiril­miştir!

                   İşte bu olup bitenler esnasında, bir gün toplum içindeyken Necm suresi iniyor ve onu orada kendilerine okuyor.

                   Gördünüz, mü Lat, Uzza’yı, ve üçüncüsü olun Menat’ı” ayetini okuyup devamında,

                   İşte bunlar yüce kuğu kuşlarıdır ve tabi ki bunların şefaati umulur/kabul edilir şeklinde ilginç bir ayetle devam ediyor.

                   Tabi ki mevcut Kur’an’da bu son cümle yok.

                   Bu sureyi bitirince secdeye varıyor; orada bulunan kim varsa, Müslümanlar-müşrikler herkes onunla beraber secde ediyor ve enteresandır ki bu onun ilk tilavet secdesi oluyor.

d)               Hz. Muhammed adı geçen üç putu öven bu ayeti okuyunca, Müslümanlar da, inanmayanlar da hayretler içinde kalıyorlar.

                   Müslümanlar, tanrı nasıl putları öven ayetler gönderir, diye şoka giriyor; muhalefetse, demek ki sonunda Muhammed inadından vazgeçip uzlaşma yolunu seçti, bizimle barış içinde yaşamaya vardı ki, putlarımızı öven ayetler indirdi, şeklinde yorum yapıyor.

                   Bu olay etrafa yayılıyor, hatta Habeşistan’a giden Müslümanlar da bunu duyuyorlar ve nasıl olsa barışmışlar; o zaman biz de memle­ketimize dönelim, diyerek tekrar Mekke yolunu tutuyorlar.

                   Daha sonra yarı yolda bunun yanlış olduğunu, uzlaşmanın olmadığını anlayınca, herkes yine başının çaresine bakmak zorunda kalıyor.

e)               Hz. Muhammed’in bu sureyi okuduktan sonra secdeye vardığını ve Müslüman-kâfir herkesin secde ettiğini (bir kişi dışında) ifade eden hadisler, en başta Buhari’nin birkaç yerinde geçmektedir.

                   Durum bu iken, kanıt göstermeden rastgele inkâr edenler de var. Her ne kadar Buhari bu putları öven cümleyi kitabına almamışsa da, yine kurduğu cümlelerden gerçek anlaşılıyor.

                   Çünkü diyor ki:

                   Hz. Muhammed bu Necm suresini okuduğu zaman, Müslüman-kâfir herkes secde etmiştir.

                   Ben de soruyorum:

                   Peki kâfir olanlar eğer o övgü ayeti olmasaydı, neye dayanarak secde ettiler, avan­tajları neydi?

                   Gayet açıktır ki, Buhari sıklıkla yaptığı gibi bura­da da ayeti bilerek yazmamıştır.

f)                Hz. Muhammed’in, adı geçen putları öven açıklaması bir ke­re o zaman için hazır bir cümleydi, özellikle Sakif kabilesine bağlı kişiler, senenin belli günlerinde Hz. Muhammed’in o put­lar için dile getirdiği cümleyi, putlarına karşı saygı niyetiyle kul­lanırlardı.

                   Zaten her kabilenin kendi ilahına özel telbiye kelime­leri vardı. Sakifliler de yukarıdaki cümleyi kullanırlardı. Müslümanlarca bugünkü Hac ibadeti ifa edilirken söylenen ‘Telbiyye/ Lebbeyke’ daha önce bazı kabileler tarafından söylendiği gi­bi, Hz. Muhammed’in bu putlar hakkında kullandığı ifade de Sakiflilerin adeta bir nevi telbiyyeleri durumundaydı.

                   Hz. Muhammed, karşı tarafla uzlaşmak için onların bu hazır cümlelerini kul­lanmıştır.

g)               Onun bu farklı çıkışı (uzlaşmacı yanı) ise sonunda ters tepiyor, bu ayetler Allah tarafından tekrar ortadan kaldırılıyor. Olay bu şekilde kapanmış oluyor.

                   Ama tam da kapanmamıştır ki, kullandığı cümlenin izleri, kanıtları o surede kalmıştır.

Şöyle ki:    Necm 19 ve 20. ayetlerinde Gördünüz mü Lât’ı, Uzza’yı ve üçüncüsü olan Menat’ı diyor.

                   Bu şekilde ayetten hiçbir şey an­laşılmıyor; cümle bu haliyle eksiktir:

                   Cümle lehte mi, yoksa aleyhte mi bu haliyle hiçbir şey anlaşılmıyor.

                   Burada Diyanet Vakfı’nın Kur’an tercümesini ekleyelim ki daha iyi anlaşılsın:

                   Gördünüz mü o Lat ve Uzza’yı ve üçüncüleri olan ötekini, Menat’ı?

                   Cümle bu şekilde söyleniyor ve ondan sonra başka bir konuya geçiliyor.

h)               Aslında Kur’an’dan atılan o uzlaşma cümlesi ile kalan kısım arasında bütünlük açısından bir bağlantı olduğu kesin. Bence, Hz. Muhammed şu an var olan kısımla bir giriş yapıyor, daha sonra konuyu açıyor ve cümle denklemi şöyle olu­yor:

                   Bu Lat, Uzza ve Menat var ya; işte onların Allah katında şe­faatleri kabul edilir, bunlar yüce tanrıçalardır.”

                   Sonradan cümle­nin son kısmı atılıyor. Bunu yapınca da kalan kısım bir anlam ifade etmeden orta yerde kalıyor. Yani hiçbir kaynağa başvurma­dan, sadece ayetin bu anlaşılmaz yapısına bakılınca aslında bel­li oluyor ki ayetten bir şeyler atılmış.

                   Zaten sayısız İslam düşü­nürü olayı doğru bir şekilde işlemişlerdir.

i)                 Bir de Kur’an okunurken bazı yerlerde secde ayetleri var; orayı okuyunca tilavet/okuma secdesi adıyla kişinin secde etme­si gerekiyor. İşte bu âdet ilk defa bu surede ve bu olayda başlıyor.

                   Neden tilavet secdesi bu olayda meşru oluyor? Demek ki biz barıştık, bunun üzerine bize düşen Allah’a teşekkür etmektir. Bu­nu da secde ile yerine getirelim niyeti söz konusudur. Zaten Hz. Muhammed bir sözünde, “İnsanın tanrıya en yakın olduğu an, onun secde ettiği andır” diyor.

j)                 Daha önce de belirtildiği gibi bu konuda Hz. Muhammed’in açıklamaları var ki, keşke bu süreçte moral bozucu, ayrımcı ayetler gelmeseydi, diyor. İşte bu övgü dolu ayetlerle bu keşke­nin gereği yapılmış aslında.

k)               ŞEYTAN AYETLERİ KAPATILIYOR:

                   Ama sonunda bakmış ki kâfir olan­lar zaten inanmazlar; bari Müslümanları kaybetmeyeyim düşüncesiyle geri adım atmak zorunda kalmış ve daha sonra anlata­cağım Hac süresindeki ayetle şeytanın aslında kendisini kandırdığını, Cebrail’in gelip ayeti düzelttiğini öne sürmüştür.

l)                 Diğer yandan kâfir dedikleri kişiler zaten tanrıya inanırlardı. Mesela henüz Muhammed yokken babasının adı Abdullah, dede­sinin adı Abdülmuttalip idi. Medine’de Muhammed’e rakip olan ve münafıkların lideri diye bilinen kişinin adı, Abdullah b. Selul idi. Bu, Allah’ın kulu demektir.

                   Yalnız bu adamın değil; çoğu kâ­fir dedikleri kişilerin isimlerinde de Allah kelimesi vardı.

m)              Ayrıca Kur’an’da bu putlara inananlar hakkında şöyle bir ayet de var:

                   Bunlar, ‘Bu putlar bizi Allah’a yaklaştırsınlar diye onlara kul­luk ediyoruz’ diyorlardı.” (Zümer 3)

                   Yani bu putlar ancak temsiliydi.

                   Şimdi nasıl Müslümanlar Hac’da taş atarken/şeytanı recmederken bundan amacın gerçek şeytan olmadığını, ancak temsili, sembolik bir eylem olduğunu söylüyorlarsa, aynen bunun gibi onların bu tanrıçalara inanmaları da bu amaçlaydı. Görüldüğü gibi Kur’an’da onların bu putlara gösterdikleri önemin gerekçe­si anlatılıyor ve onların deist oldukları kabul ediliyor.

                   Bir de eğer bu ayetlerden maksat Mekke müşrikleriyle uzlaşma olmasaydı, neden yalnız onların putlarının adı geçiyor ki? Çünkü o zaman o coğrafyada çok farklı dinler ve inançlar da vardı.

                   Bellidir ki burada durum özeldir.

n)               Bu durum Hac suresi 52. ayetiyle telafi etmeye çalışılmış. Önce ayetin anlamını verelim:

                   Biz senden önce hiçbir resul ve nebi göndermedik ki, o bir şey tasarladığında/okuduğunda, şeytan onun düşünce ve dileği içine bir şey atmış olmasın. Ama Allah, şeytanın attığını siler, kendi ayetlerini sağlamlaştırır.”

                   Evet; bu bir Kur’an ayetidir.

o)               Burada İmam Süyuti’nin tefsirinde yazılan açıklamalardan bir özet sunmak istiyo­rum:

                   Cebrail bir daha inipNecm suresinde geçen ayetten, ‘İşte bunlar (adı geçen bu üç put) yüce kuğu kuşları (yani tanrıçalar)dır ve tabi ki bunların şefaati umulur/kabul edilir’ kısmını at, bunu şeytan senin kalbine/kafana atmış, bu ayet değildirdiyor.

p)               İşte Hac suresinde geçen, Allah, şeytanın attığını siler, sonra kendi ayetlerini sağlamlaştırır cümlesinin sebep-sonuç ilişkisi, tarihçesi budur.

q)               Cumhur-i müfessirin (Kur’an yorumcularının kahir ekseriyeti), Hz. Muhammed’in ilk etapta o övgü dolu söz­leri ayet olarak okuduğunu; ancak şeytanın burada Hz. Muhammed’i kandırdığını ve Cebrail’in Hac suresinden az önceki ayeti indirerek bu şekilde konuyu kapattığını kabul ediyorlar.

                   İşte şeytan ayetlerinin Kur’an’daki hikâyesi özetle böyledir.

Kaynak:    Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın Kökeni -2), (pdf-s.259-264).





DİPNOTLAR (Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Dipnotları)

1.     Tefsir bilginleri, En’âm sûresi, âyet, 112 ve Nâs sûresi, âyet, 4, 5, 6’dan hareketle; buradaki “şeytan” kelimesinin cinlerden olan şeytan ile birlikte şeytan tıynetindeki insanları da kapsayabileceğini ifade etmişlerdir.

2.     “Alaka”, erkeğin spermiyle döllenmiş dişi yumurtadan bir hafta zarfında oluşan hücre topluluğunun rahim cidarına asılıp gömülmüş şekli demektir.

3.     “Mudga”, ceninin, üzerinde diş izlerini andıran şekiller taşıyan, henüz uzuvları oluşmamış şekli demektir. Ceninin ana rahminde geçirdiği evreler için ayrıca bakınız: Mü’minûn sûresi, âyet, 12-14.

4.     Âyet şöyle de tercüme edilebilir: “Her kim ona (Muhammed’e) Allah’ın dünyada ve ahirette asla yardım etmeyeceğini zannediyorsa, hemen göğe bir ip çeksin (bir merdiven kursun) ve onunla yol alsın. Böylece baksın bakalım başvurduğu bu yöntem, öfkelendiği şeyi giderecek mi?”

5.     İslâm âlimlerinin çoğunluğuna göre, bu belli günler Zilhicce’nin ilk on günüdür. Onuncu günü Kurban bayramının ilk günü olmaktadır.

6.     Etlerinin yenmesi yasak olan hayvanlarla ilgili olarak bakınız: Mâide sûresi, âyet, 3.

7.     Tüm peygamberlerin, özellikle Hz. Peygamberin temennisi; tevhit inancının yerleşmesini, insanların ilâhî emir ve yasaklara bağlanmalarını sağlamaktır. Âyette, Hz. Peygamber; aldığı vahiyleri insanlara tebliğ ettikçe, şeytanın onlara “Muhammed şairdir”, “mecnundur”, “yalancıdır”, “emirlik istiyor” gibi vesveselerde bulunarak, onun risalet görevini ifasına engel olmaya çalıştığı konusuna dikkat çekilmektedir. Yoksa şeytanın, doğrudan doğruya peygambere, vahyin içeriğine etki yapacak bir vesvese vermesi söz konusu değildir.

8.     Bazı tefsir bilginleri, bu “kısır gün”ün, müşriklerin ağır bir yenilgiye uğradıkları Bedir savaşı günü olduğunu ifade etmişlerdir.

9.     Karşılarında âyetlerin okunmasından dolayı içine düştükleri sıkıntılı ve öfkeli hâl kastedilmektedir.

10.    Bu âyette, bütün ilâhî dinlerin temelde bir oldukları, ortak adlarının İslâm olduğu vurgulanmaktadır. Nitekim Kur’an’ın birçok yerinde Hz.İbrahim, müslüman diye nitelenmektedir.



Sonraki sure
RAHMÂN | MERHAMET EDEN




KAYNAK KİTAPLARIN LİNKLERİ

1.      Arif Tekin, Kur'an'ın Kökeni

2.      Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın Kökeni -2)

3.      Arif Tekin, Sümerlerden İslam'a Kutsal Kitaplar ve Dinler

4.      Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Hz. Muhammed'in Ölümü

5.      Muazzez İlmiye Çığ, Kuran, İncil ve Tevrat’ın Sumerdeki Kökeni





SURELER (NÜZUL SIRASI)

Free Web Hosting