88- HAC | HAC (Kitap
Sırası-22)[bir kısmı Medine dönemine aittir.]
Şefkatle
merhamet eden Allah’ın adıyla.
1. Ey insanlar!
Rabbinize karşı gelmekten sakının. Çünkü kıyamet sarsıntısı çok büyük bir
şeydir.
2. Onu göreceğiniz
gün, her emzikli kadın emzirmekte olduğu çocuğundan geçer ve her hamile kadın
da karnındaki çocuğunu düşürür. İnsanları sarhoş görürsün; hâlbuki onlar sarhoş
değillerdir. Ne var ki Allah’ın azabı çok şiddetlidir.
3. İnsanlardan kimi
vardır ki, hiçbir bilgisi olmadığı hâlde, Allah hakkında tartışmaya girer ve
her azgın şeytanın1 ardına düşer.
4. Şeytan hakkında,
“Her kim onu dost edinirse, mutlaka o kimseyi saptırır ve onu cehennem azabına
sürükler” diye yazılmıştır.
5. Ey insanlar!
Ölümden sonra diriliş konusunda herhangi bir şüphe içindeyseniz (düşünün ki)
hiç şüphesiz biz sizi topraktan, sonra az bir sudan (meniden), sonra bir
“alaka”dan2, sonra da yaratılışı belli belirsiz bir “mudga”dan3
yarattık ki size (kudretimizi) apaçık anlatalım. Dilediğimizi belli bir süreye
kadar rahimlerde durduruyoruz. Sonra sizi bir çocuk olarak çıkarıyor, sonra da
(akıl, temyiz ve kuvvette) tam gücünüze ulaşmanız için (sizi kemale
erdiriyoruz.) İçinizden ölenler olur. Yine içinizden bir kısmı da ömrün en
düşkün çağına ulaştırılır ki, bilirken hiçbir şey bilmez hâle gelsin. Yeryüzünü
de ölü, kupkuru görürsün. Biz, onun üzerine yağmur indirdiğimiz zaman kıpırdar,
kabarır ve her türden iç açıcı çift çift bitkiler bitirir.
Not.1 Yaratılış + Çamurdan Yaratılış Efsanesi ile ilgili ayetler: Sâd 75, Fatır 11, İsra 61, Hicr
26, 28, 33, En’âm 2, Saffat 11, Enbiyâ 30, Mü’minûn 12, Secde 7, Rum 20, Hacc
5, Rahman 14, Âli İmrân 59, Maide 110. Bu ayetlerde özetle Allah “insanı çamurdan
yarattık” diyor.
Yaratılış Efsanesi ile ilgili
ayetler: Kaf
38, A’raf 54, Furkan 59, Yunus 3, Hud 7, Fussilet 9-12, Secde 4, Naziat 27-33,
Bakara 29, Hadid 4.
Bu
ayetlerde özetle “Allah gökleri ve yeri ve ikisinin
arasındakileri 6 günde yarattı” diyor.
a) Tevrat’tan
alınan “Yaratılış Efsanesi”, “Tanrıların insanı çamurdan yaratması”, “Tanrı(lar)ın
gökleri ve yeri 6 günde yaratıp 7. gün dinlendiği” teması çok tanrılı Sumer Uygarlığından kaynaklanmaktadır.
bkz. Muazzez İlmiye Çığ, Kuran, İncil ve Tevrat’ın Sumerdeki Kökeni, (pdf-s.35-40).
b) “Tanrı’nın bazen birinci çoğul şahıs (biz),
bazen üçüncü şahıs (örn. yarattı) olarak konuşturulması”
teması da çok tanrılı Sumer
Uygarlığından kaynaklanmaktadır.
bkz. Muazzez İlmiye Çığ, age, (pdf-s.16).
c) Sumer ve Tevrat hikâyesi birbirine çok yakın. Kur’an’da çok yüzeysel. Fakat Enbiyâ
30’da anlatıldığı gibi ana fikir, “gök
ve yerin başlangıçta bitişik olması, bunların sudan çıkması” aynı.
bkz. Muazzez İlmiye Çığ, age, (pdf-s.35).
d) Tevrat’ta
“Şabat günü olarak tanımlanan 7. gün (Cumartesi; Satürn
gezegeninden gelme Saturday) Babillilerin
her ayın 7. günü (Şapatu) yaptıkları kutlamalardan geçmiştir. İslamiyette bu gün Cuma’ya dönüştürülerek daha hafifletilmiş kuralla alınmıştır.
bkz. Muazzez İlmiye Çığ, age, (pdf-s.25 ve s.35-36’da dipnot 28).
e) Fussilet 10’da şu çelişki var: İlkin dünyayı 2 günde
yarattığını söylüyor, buna ek olarak dört (4) gün de dünyadaki bereketleri,
dağları ve rızıkları yarattığını, zamanını bunlara ayırdığını belirtiyor;
ki -gökler hariç, sadece yer ve insanlar için- toplam olarak 6 gün oluyor.
2 gün de göklere verirsek kâinatın yaratılışı toplam 8 gün eder!
bkz. Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal Kitaplar ve
Dinler, (pdf-s.49).
f) Kabul edelim ki tanrı dünyaya toplam olarak dört gün ayırmış;
yine çelişkiler bitmez. Çünkü bilindiği gibi dünya güneşin küçücük bir uydusudur. O nedenle, Allah’ın bu küçücük uyduya tüm evrenin
iki katı kadar zaman ayırması, ona
biçilen büyüklükle ters orantılıdır.
bkz. Arif Tekin, age,
(pdf-s.49-50).
g) Fussilet 9-12 ve Bakara 29’da
“kâinat yaratılırken önce yer, daha
sonra gök yaratılmıştır” diyor.
Ancak Naziat 27-33’te tam tersine, öncekilerle
çelişen bir açıklama var. Orada
“önce gökleri, daha sonra yeri
yarattığını” söylüyor.
Kuran’ı açıklamaya çalışanlar
(müfessirler) “Allah, hammadde olarak
önce yeri, daha sonra gökleri yaratmış; ancak son şekillerini verme
aşamasında ilkin gökten, daha sonra yerden başladığı” biçiminde yorum getiriyorlar.
Bellidir ki bu yorumu da Tevrat’tan aktarmışlardır. Çünkü Tevrat’ın da hemen
ilk cümlesinde tanrının evvela yerle gökleri (hammadde olarak) yarattığını,
tekamülleri aşamasındaysa ilkin gökleri, daha sonra yeri yarattığını görüyoruz.
İşin bilimsellikten uzaklığı bir yana; bir kere kendi içinde net çelişkileri
mevcuttur.
bkz. Arif Tekin, age,
(pdf-s.50).
h) Enbiya 30’da Kur’an’ın Allah’ı “göklerle yerin başlangıçta bitişik olduğunu, sonra onları ayırdığını”
anlatır.
bkz. Arif Tekin, age,
(pdf-s.51).
i) Naziat 27’de Kur’an’ın Allah’ının kendisi gökleri yaratmanın zor olduğunu söylüyor.
j) Yasin 82’de “Allah bir şeye,
‘Ol’ dedi mi hemen oluverir” diyor. O halde Kur’an Allah’ı insanı, gökleri, yeri ve arasındakileri yaratmak için neden bu kadar uğraşıyor? bkz. Arif Tekin, age, (pdf-s.36-59).
6. Bu böyle. Çünkü
Allah, hakkın ta kendisidir. Şüphesiz O, ölüleri diriltir ve O, her şeye
hakkıyla kadirdir.
7. Çünkü kıyamet
muhakkak gelecektir. Onda hiçbir şüphe yoktur ve şüphesiz Allah, kabirlerdeki
kimseleri diriltecektir.
8-9. İnsanlardan
öylesi de vardır ki, bir ilmi, bir yol göstericisi, aydınlatıcı bir kitabı
olmadığı hâlde kibirlenerek insanları Allah’ın yolundan saptırmak için, Allah
hakkında tartışmaya kalkar. Ona dünyada bir rezillik vardır. Ona kıyamet
gününde de yangın azabını tattıracağız.
10. (Ona), “İşte bu
kendi ellerinin önceden işledikleri yüzündendir. Allah, kesinlikle kullara
zulmedici değildir” (denir.)
11. İnsanlardan
öylesi de vardır ki, Allah’a kıyıdan kenardan kulluk eder. Eğer kendisine bir
hayır dokunursa, gönlü onunla hoş olur. Şâyet başına bir kötülük gelirse,
gerisingeri (küfre) dönüverir. O dünyayı da kaybetmiştir, ahireti de. İşte bu
apaçık ziyanın ta kendisidir.
12. O, Allah’ı
bırakır da kendine ne zarar, ne de fayda veren şeylere tapar. Bu da derin
sapıklığın ta kendisidir.
13. Zararı
faydasından daha yakın olana tapar. O (taptığı) ne kötü yardımcı, ne fena
yoldaştır!
14. Muhakkak ki
Allah, iman edip salih ameller işleyenleri içinden ırmaklar akan cennetlere
koyacaktır. Şüphesiz Allah, dilediğini yapar.
15. Her kim ona
(Muhammed’e) Allah’ın dünyada ve ahirette asla yardım etmeyeceğini zannediyorsa
hemen tavana bir ip çeksin, sonra kendini assın da bir baksın; başvurduğu (bu
yöntem), öfkelendiği şeyi giderecek mi?4
16. Böylece biz
Kur’an’ı apaçık âyetler hâlinde indirdik. Şüphesiz Allah, dilediğini doğru yola
iletir.
17. Şüphesiz, iman
edenler, Yahudiler, Sâbiîler, Hıristiyanlar, Mecûsiler ve Allah’a ortak
koşanlar var ya; Allah, kıyamet günü onların aralarında mutlaka hüküm
verecektir. Çünkü Allah, her şeye şahittir.
18. Görmedin mi ki
şüphesiz, göklerde ve yerde olanlar, güneş, ay, yıldızlar, ağaçlar, hayvanlar
ve insanların birçoğu Allah’a secde etmektedir. Birçoğunun üzerine de azap hak
olmuştur. Allah, kimi alçaltırsa ona saygınlık kazandıracak hiçbir kimse
yoktur. Şüphesiz Allah, dilediğini yapar.
19. İşte iki hasım
taraf ki, Rableri hakkında tartışmaya girmişlerdir. Bunlardan inkâr edenler
için ateşten giysiler biçilmiştir. Başlarının üstünden de kaynar su dökülür.
20. Onunla,
karınlarının içindekiler ve derileri eritilir.
Not.1 “APAÇIK ARAPÇA” KUR’AN’DA YABANCI
KELİMELER:
Meryem 97, Taha 113, Şuara
193-195, 198-199, Yusuf 2, En’am 92, Zümer 28, Fussilet 3, 44, Şura 7, Zuhruf
2-3, Duhan 58, Ahkaf 12, Nahl 103, İbrahim 4, Rad 37: Bu ayetlerde (16 yerde)
Kur’an;
“Biz Kur’an’ı iyice anlayasınız diye apaçık Arapça indirdik”
diyor. Bir yerde;
“Arapça bilmeyene indirseydik, yine inanmazdı” diyor!
(Şuara 198-199). Bir yerde;
“‘Kur’an’ı bir insan öğretiyor’ dediklerini biliyoruz, o
kimsenin dili yabancıdır” diyor (Nahl 103).
Oysa; bu
ayetin Arapçasında geçen;
“YUSHERÜ” kelimesi
Arapça değildir.
Mağrip dilinden gelmedir, “erimek” anlamına gelir (Arapça
karşılığı bulunmasına rağmen özellikle “cennet,
cehennem” gibi “öte dünya” ile
ilgili kelimeler başka dilden alınmıştır. Çünkü
kaynak o dilde anlatılan/yazılan hikâyedir).
bkz. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın
Kökeni -2), (pdf-s.293).
21. Onlar için bir de
demirden topuzlar vardır.
22. Her ne zaman
cehennemden, o ızdıraptan çıkmak isteseler, oraya geri döndürülürler ve onlara,
“Tadın yangın azabını” denilir.
23. Şüphesiz Allah,
iman edip salih ameller işleyenleri içlerinden ırmaklar akan cennetlere
koyacak, orada altından bileziklerle, incilerle süsleneceklerdir. Oradaki
giysileri ise ipektir.
Not.1 Fatır
33, Kehf 31, Hac 23, İnsan 21: Kur’an’a
göre -erkekler de dahil- cennette altın bilezikler ve inciler takılacakmış,
bir de o cennetlerde ipek elbise olacakmış. Benzer inançlar çok tanrılı Sümer mitolojisinde de var.
bkz. Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a
Kutsal Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.57).
24. Onlar hem sözün
hoş olanına ulaştırılmışlar, hem de övgüye lâyık olan Allah’ın yoluna
iletilmişlerdir.
25. İnkâr edenler ile
Allah’ın yolundan ve içinde, yerli, misafir bütün insanları eşit kıldığımız
Mescid-i Haram’dan alıkoyanlar (azabı hak etmişlerdir.) Kim de orada zulmederek
haktan sapmak isterse, biz ona elem dolu bir azaptan tattıracağız.
26. Hani biz
İbrahim’e, Kâbe’nin yerini, “Bana hiçbir şeyi ortak koşma; evimi, tavaf
edenler, namaz kılanlar, rükû ve secde edenler için temizle” diye
belirlemiştik.
27. İnsanlar arasında
haccı ilan et ki, gerek yaya olarak, gerek uzak yollardan gelen yorgun develer
üzerinde sana gelsinler.
28. Gelsinler ki,
kendilerine ait birtakım menfaatlere şahit olsunlar ve Allah’ın kendilerine
rızık olarak verdiği (kurbanlık) hayvanlar üzerine belli günlerde5 (onları
kurban ederken) Allah’ın adını ansınlar. Artık onlardan siz de yiyin, yoksula
fakire de yedirin.
29. Sonra kirlerini
gidersinler, adaklarını yerine getirsinler ve Beyt-i Atik’i (Kâbe’yi) tavaf
etsinler.
30. Bu böyle. Kim
Allah’ın hükümlerine saygı gösterirse, bu, Rabbi katında kendisi için bir
hayırdır. Haramlığı size okunanların (bildirilenlerin) dışında6
bütün hayvanlar size helâl kılındı. Artık putlara tapma pisliğinden kaçının,
yalan sözden kaçının.
31. Allah’a yönelen,
O’na ortak koşmayan kimseler (olun). Kim Allah’a ortak koşarsa, sanki gökten
düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgâr onu uzak bir yere sürüklüyor
gibidir.
32. Bu böyle. Her kim
de Allah’ın nişanelerini (kurbanlıklarını) yüceltirse, şüphesiz ki bu kalplerin
takvasından (Allah’a karşı gelmekten sakınmasından)dır.
33. Sizin için
onlarda belli bir zamana kadar birtakım yararlar vardır. Sonra da kurbanlık
olarak varacakları yer Beyt-i Atik (Kâbe)’dir.
34. Her ümmet için,
Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği hayvanlar üzerine ismini ansınlar
diye kurban kesmeyi meşru kıldık. İşte sizin ilâhınız bir tek ilâhtır. Şu hâlde
yalnız O’na teslim olun. Alçak gönüllüleri müjdele!
35. Onlar, Allah
anıldığı zaman kalpleri ürperen, başlarına gelen musibetlere sabreden, namazı dosdoğru
kılan ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden Allah yolunda harcayan
kimselerdir.
36. Kurbanlık büyük
baş hayvanları da sizin için Allah’ın dininin nişanelerinden kıldık. Sizin için
onlarda hayır vardır. Onlar saf saf sıralanmış dururken (kurban edeceğinizde)
üzerlerine Allah’ın adını anın. Yanları üzerlerine düşüp canları çıkınca
onlardan siz de yiyin, istemeyen fakire de istemek zorunda kalan fakire de
yedirin. Şükredesiniz diye onları böylece sizin hizmetinize verdik.
37. Onların etleri ve
kanları asla Allah’a ulaşmaz. Fakat O’na sizin takvanız (Allah’a karşı
gelmekten sakınmanız) ulaşır. Böylece onları sizin hizmetinize verdi ki, size
doğru yolu gösterdiğinden dolayı Allah’ı büyük tanıyasınız. İyilik edenleri
müjdele.
38. Şüphesiz, Allah
inananları savunur. Doğrusu Allah hiçbir haini, nankörü sevmez.
39. Kendilerine savaş
açılan müslümanlara, zulme uğramaları sebebiyle cihad için izin verildi. Şüphe
yok ki Allah’ın onlara yardım etmeğe gücü yeter.
Not.1 Kafirun
6, Şuarâ 3-4, Yunus 99, Zümer 14-15, Gaşiye 21-22: Mekke döneminde
oluşturulan bu ayetlere bakıldığında sanki İslamda tam bir inanç özgürlüğü varmış gibi algılanır. Oysa başta İslam
literatüründe, “Kılıç ayetleri”olarak
geçen Tevbe suresinin ilk 5 ayeti
olmak üzere Medine’de oluşturulan bazı ayetlerde İslamı kabul etmeyenler için “ölüm fetvaları” bulunmaktadır. İşin
aslı Muhammed henüz Mekke’de iken peygamberliğinin
ilk yıllarında/ zayıf olduğu dönemlerde başka inançlara sahip güçlü kavimlerle sorun yaşamamak için
bu gibi ayetler ortaya atarken; daha sonra Medine’ye
geçip orada güçlenince tamamen farklı
ayetler oluşturmuştur. bkz. Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.79-81).
Not.2 Bu
normal bir durumdur; çünkü savunmada
olan bir insan veya örgüt elbette ki barıştan başka bir şey isteyemez.
Burada önemli olan, bu söylemleri
öne süren kişi veya örgütün, galip
duruma geçerken takındığı tutumdur/izlediği yoldur. bkz. Arif Tekin, Kur'an'ın
Kökeni, (pdf-s.263-265).
Not.3 Hac
39: Bu ayette “Kendileriyle
savaşılanlara (Müslümanlara) savaş için izin verildi. Çünkü bunlara zulüm
yapılmıştır” denir. Özellikle bu ayet
bağlamında “Muhammed Medine’de
maddi olarak güçlendiği için kendisi savaşa izin veren bu gibi cümleleri
Kur’an’ına yazmıştır” gerçeğine
karşı gelinirse, ben de derim ki, hem Muhammed’in kendisi, hem de
Müslümanlar Mekke’de de mazlumdu;
peki neden tanrı orada da savunma
amaçlı savaş ayetleri göndermedi?! bkz. Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.81).
40. Onlar, haksız
yere, sırf, “Rabbimiz Allah’tır” demelerinden dolayı yurtlarından çıkarılmış
kimselerdir. Eğer Allah’ın, insanların bir kısmını bir kısmıyla defetmesi
olmasaydı, içlerinde Allah’ın adı çok anılan manastırlar, kiliseler, havralar
ve mescitler muhakkak yerle bir edilirdi. Şüphesiz ki Allah, kendi dinine
yardım edene mutlaka yardım eder. Şüphesiz ki Allah, çok kuvvetlidir, mutlak
güç sahibidir.
Not.1 “APAÇIK ARAPÇA” KUR’AN’DA YABANCI
KELİMELER:
Meryem 97, Taha 113, Şuara
193-195, 198-199, Yusuf 2, En’am 92, Zümer 28, Fussilet 3, 44, Şura 7, Zuhruf
2-3, Duhan 58, Ahkaf 12, Nahl 103, İbrahim 4, Rad 37: Bu ayetlerde (16 yerde)
Kur’an;
“Biz Kur’an’ı iyice anlayasınız diye apaçık Arapça indirdik”
diyor. Bir yerde;
“Arapça bilmeyene indirseydik, yine inanmazdı” diyor!
(Şuara 198-199). Bir yerde;
“‘Kur’an’ı bir insan öğretiyor’ dediklerini biliyoruz, o
kimsenin dili yabancıdır” diyor (Nahl 103).
Oysa; bu
ayetin Arapçasında geçen;
“SALAVAT”
kelimesi Arapça değildir.
İbranice’dir, aslı “Saluta”dır
ve “havralar” anlamına gelir. Süryanice olduğunu söyleyenler de
vardır.
ayrıca; bu
ayetin Arapçasında geçen;
“BİYA” kelimesi
Arapça değildir.
Farsça’dır, “kiliseler”
anlamına gelir (Arapça karşılığı bulunmasına rağmen başka dilden alınmıştır. Çünkü kaynak o dilde anlatılan/yazılan
hikâyedir).
bkz. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın
Kökeni -2), (pdf-s.273, 279).
41. Onlar öyle
kimselerdir ki, şâyet kendilerine yeryüzünde imkân ve iktidar versek, namazı
dosdoğru kılar, zekâtı verir, iyiliği emreder ve kötülüğü yasaklarlar. Bütün
işlerin âkıbeti Allah’a aittir.
42. Ey Muhammed! Eğer
seni yalanlarlarsa bil ki, onlardan önce Nûh, Âd ve Semûd kavimleri de
(peygamberlerini) yalanlamışlardı.
43-44. İbrahim’in kavmi
ile Lût’un kavmi ve Medyen halkı da (yalanlamışlardı). Mûsâ da yalanlandı ve
nihayet o inkârcılara mühlet verdim, sonra da onları yakalayıverdim. Beni inkâr
etmek nasılmış, (gördüler).
Not.1 Furkan 38, İsra 15, 16, Fussilet 13, 16, Ahkaf 27, Ankebut
38, Hac 44, Muhammed 13: “Tanrı
kızmaya görsün, kendi ülkesi bile olsa yakıp yıktırır” teması çok tanrılı Sumer Uygarlığından
kaynaklanmaktadır. Bu temalar başta Tevrat olmak üzere diğer inanç
sistemleri üzerinden İslam’a geçmiştir. bkz. Muazzez İlmiye Çığ, Kuran, İncil ve Tevrat’ın Sumerdeki Kökeni,
(pdf-s.17).
45. Halkı
zulmetmekteyken helâk ettiğimiz, böylece duvarları, çökmüş çatılarının üzerine
yıkılmış nice memleketler, nice kullanılmaz kuyular, nice muhteşem saraylar
vardır!
46. Yeryüzünde gezip
dolaşmadılar mı ki, düşünecek kalpleri, işitecek kulakları olsun? (Dolaştılar,
ama ibret almadılar). Çünkü gerçekte gözler değil, göğüslerdeki kalpler (kalp
gözleri) kör olur.
47. Bir de senden
acele azap istiyorlar. Hâlbuki Allah asla va’dinden caymaz. Şüphesiz Rabbinin
nezdinde bir gün, sizin saydığınız bin yıl gibidir.
48. Zalim oldukları
hâlde, mühlet verdiğim, sonra da kendilerini azabımla yakaladığım nice memleket
halkları vardır. Dönüş yalnız banadır.
49. De ki: “Ey
insanlar! Ben sizin için ancak apaçık bir uyarıcıyım.”
50. Artık iman edip
salih ameller işleyenler var ya, işte onlar için bir bağışlama güzel bir nimet
(cennet) vardır.
51. Âyetlerimizi
geçersiz kılmak için çaba gösterenler var ya, işte onlar cehennemliklerdir.
52. Senden önce
hiçbir resûl ve nebî göndermedik ki, bir şey temenni ettiği zaman, şeytan onun
bu temennisine dair vesvese vermiş olmasın. Ama Allah, şeytanın vesvesesini
giderir. Sonra Allah, âyetlerini sağlamlaştırır. Allah, hakkıyla bilendir,
hüküm ve hikmet sahibidir.7
Konu: ŞEYTAN AYETLERİ: Necm 19-20,
Hac 52:
(BU
KONU HAC SURESİ’NİN SONUNDA -78. ayetten sonra- GENİŞ KAPSAMLI
İŞLENMEKTEDİR)
Not.1 KUR’AN’DA EKSİK ya da FAZLA AYETLER,
FARKLI KUR’AN NÜSHALARI ve FARKLI NÜSHALARIN İMHASI: Hac suresi 52. ayeti,
“Biz senden önce hiçbir resul ve nebi
göndermedik” şeklinde başlıyor.
Süyuti burada, yazılmayan bir terimden söz ediyor. O da “Muhaddis” kelimesidir.
Bu durumda ayet “Biz, senden önce hiçbir resul, nebi ve
muhaddis göndermedik ki...” şeklinde olur. Muhaddis demek, Lokman hekim,
Musa arkadaşları demektir... Daha sonra bu Muhaddis kelimesi mensuh olmuş, bir
daha meriyyetten kaldırılmış.
Bunu söyleyenler, Abd b.
Hamit Hamit, İbn-i Ebi Hatem ve İbn-i-l Enbari’dir.
bkz.
Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an
(Kur'an'ın Kökeni -2), (pdf-s.231).
Sonuç: İşte
nüshalar arasındaki fark böylece hem
fazla, hem de herkes “benimki
doğrudur” deyince, halife
Osman olaya el koyuyor ve yeni
bir nüsha ortaya çıkarıp kalanları
imha ediyor.
(pdf-s.132).
İmam Malik’e göre Osman’dan kalma olduğu iddia edilen ve şu an mevcut bulunan Kur’an da orijinal
değildir; zamanla değişime
uğramıştır.
(pdf-s.200).
ayrıca; KUR’AN’DA EKSİK ya da FAZLA AYETLER,
FARKLI KUR’AN NÜSHALARI ve FARKLI NÜSHALARIN İMHASI:
için bkz. (Hicr 9, Not.3) ve İLGİLİ HADİSLER için bkz. (Hicr 9, Not.4)
ayrıca; ZALİM HACCAC’IN KUR’AN’DA YAPTIĞI
DEĞİŞİKLİKLER: için bkz. Tekvir 24, Şuara 116, 167, Yunus 22, Yusuf
45, Zuhruf 32, Mü’minun 85-86, 89, Bakara 259, Muhammed 15, Maide 48, Hadid 7.
ayrıca; Konuyla
ilgili bu bilgiler Süyuti
Kaynaklarında da vardır. Süyuti’den
derlenen 40 benzer not için...
bkz.
Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an
(Kur'an'ın Kökeni -2), (pdf-s.219-232).
53. Allah, şeytanın
verdiği bu vesveseyi, kalplerinde hastalık bulunanlar ile kalpleri katı
olanlara bir imtihan vesilesi kılmak için böyle yapar. Hiç şüphesiz ki o
zalimler, derin bir ayrılık içindedirler.
Not.1 “APAÇIK ARAPÇA” KUR’AN’DA YABANCI
KELİMELER:
Meryem 97, Taha 113, Şuara
193-195, 198-199, Yusuf 2, En’am 92, Zümer 28, Fussilet 3, 44, Şura 7, Zuhruf
2-3, Duhan 58, Ahkaf 12, Nahl 103, İbrahim 4, Rad 37: Bu ayetlerde (16 yerde)
Kur’an;
“Biz Kur’an’ı iyice anlayasınız diye apaçık Arapça indirdik”
diyor. Bir yerde;
“Arapça bilmeyene indirseydik, yine inanmazdı” diyor!
(Şuara 198-199). Bir yerde;
“‘Kur’an’ı bir insan öğretiyor’ dediklerini biliyoruz, o
kimsenin dili yabancıdır” diyor (Nahl 103).
Oysa; bu
ayetlerin (Zümer 22, Hac 53, Maide 13) Arapçasında geçen;
“KASİYE” kelimesi
Arapça değildir.
Yabancı kökenli “Kaşiye”den gelir “katı yürekli, kalplerinde hastalık olan” anlamında “kalp” kelimesiyle birlikte
kullanılmıştır. Hangi dilden geldiği
bilinmiyor (Arapça karşılığı bulunmasına rağmen başka dilden alınmıştır.
Çünkü kaynak o dilde anlatılan/yazılan
hikâyedir).
bkz.
Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an
(Kur'an'ın Kökeni -2), (pdf-s.298-299).
54. Bir de
kendilerine ilim verilmiş olanlar onun, Rabbinden gelen hak olduğunu bilsinler,
böylece ona iman etsinler ve sonuçta da kalpleri ona saygı duysun diye Allah
böyle yapar. Hiç şüphe yok ki Allah, iman edenleri doğru yola iletir.
55. İnkâr edenler,
kendilerine kıyamet ansızın gelinceye, yahut da onlara kısır bir günün8
azabı gelip çatıncaya dek o Kur’an’dan bir şüphe içinde kalırlar.
56. İşte o gün mülk
(hükümranlık) Allah’ındır. O, insanların arasında hükmünü verir. Artık iman
edip salih ameller işlemiş olanlar Naîm Cennetleri’ndedirler.
57. İnkâr edip
âyetlerimizi yalanlamış olanlara gelince, onlar için de alçaltıcı bir azap
vardır.
58. Allah yolunda
hicret edip de sonra öldürülmüş veya ölmüş olanlara gelince, Allah onlara
muhakkak güzel bir rızık verecektir. Şüphe yok ki Allah, rızık verenlerin en
hayırlısıdır.
59. Elbette onları
hoşnut olacakları bir yere sokacaktır. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir,
halîmdir (hemen cezalandırmaz, mühlet verir).
60. Bu böyle. Bir de
kim kendisine verilen eziyetin dengiyle karşılık verir de sonra yine kendisine
zulmedilirse, elbette Allah ona yardım eder. Hiç şüphesiz ki Allah çok
affedendir, çok bağışlayandır.
61. Bu böyle. Çünkü
Allah, geceyi gündüzün içine sokar, gündüzü de gecenin içine sokar. Şüphesiz ki
Allah hakkıyla işiten, hakkıyla görendir.
62. Bu böyle. Çünkü
Allah, hakkın ta kendisidir. O’nu bırakıp da taptıkları ise batılın ta
kendisidir. Şüphesiz ki Allah yücedir, büyüktür.
63. Allah’ın gökten
yağmur indirdiği, böylece yeryüzünün yemyeşil olduğunu görmedin mi? Şüphesiz
Allah, çok lütufkârdır, hakkıyla haberdardır.
64. Göklerdeki her
şey, yerdeki her şey O’nundur. Şüphesiz ki Allah elbette zengindir, elbette
övgüye lâyıktır.
65. Görmüyor musun
ki, Allah bütün yerdekileri ve emri uyarınca denizde akıp gitmekte olan
gemileri sizin hizmetinize vermiştir. İzni olmaksızın yerin üzerine düşmesin
diye göğü O tutuyor. Şüphesiz ki Allah, insanlara karşı çok esirgeyici, çok
merhametlidir.
Not.2 Araf
26, Yasin 42, Nahl 81, İbrahim 32, Hac 65: Bu ayetlerden
görüldüğü gibi “Allah
insanların ihtiyaçlarını karşılasın diye bazı araç gereçler yaratır”. Halbuki zırhı da, elbiseyi de, gemiyi
de... insanoğlu icat etmiştir. Kur’an tanrısının buna sahip çıkması,
bunu kendine mal etmesi doğrusu ilginç bir şey! Sümer mitolojisine göre tanrı Enlil insanlar toprağı işleyebilsin
diye kazma’yı yaratır. Benzer tema Tevrat ve Kur’an’da da işleniyor. Yani asıl kaynak çok tanrılı Sumer mitolojisidir. bkz. Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal Kitaplar ve
Dinler, (pdf-s.67-68).
66. O, size hayat
veren, sonra sizi öldürecek, daha sonra da diriltecek olandır. Şüphesiz, insan
çok nankördür.
67. Biz her ümmet
için uygulayacağı bir ibadet yolu verdik. O hâlde, din işinde seninle asla
çekişmesinler. Sen Rabbine davet et. Çünkü sen hiç şüphesiz hakka götüren
dosdoğru bir yol üzerindesin.
68. Eğer seninle
mücadele ederlerse, de ki: “Allah, yapmakta olduğunuzu daha iyi bilmektedir.”
69. Hakkında ayrılığa
düşüp durduğunuz şeyler konusunda, kıyamet günü Allah aranızda hüküm
verecektir.
70. Bilmez misin ki,
kuşkusuz Allah gökte ve yerde ne varsa hepsini bilir. Kuşkusuz bunların hepsi
bir kitapta (Levh-i Mahfuz’da)dır. Şüphesiz bu, Allah’a göre çok kolaydır.
71. Onlar, Allah’ı
bırakıp, hakkında Allah’ın hiçbir delil indirmediği, kendilerinin de hakkında
hiçbir bilgilerinin bulunmadığı şeylere kulluk ederler. Zalimlerin hiçbir
yardımcısı yoktur.
72. Kendilerine
âyetlerimiz açık açık okunduğu zaman, o kâfirlerin yüz ifadelerinden
inkârlarını anlarsın. Neredeyse, kendilerine âyetlerimizi okuyanlara hışımla
saldıracaklar. De ki: “Şimdi size bu durumdan9 daha beterini haber
vereyim mi: Ateş.. Allah, onu kâfirlere vaad etti. Ne kötü varış yeridir orası!”
73. Ey insanlar! Size
bir örnek verildi. Şimdi ona iyi kulak verin. Sizin Allah’tan başka
taptıklarınız bir sinek dahi yaratamazlar, hepsi bunun için toplansalar bile.
Eğer sinek onlardan bir şey kapsa, bunu ondan kurtaramazlar. İsteyen de âciz,
istenen de.
74. Allah’ın kadrini
gereği gibi bilemediler. Şüphesiz Allah kuvvetlidir, mutlak güç sahibidir.
75. Allah,
meleklerden de resûller seçer, insanlardan da. Şüphesiz Allah, hakkıyla
işitendir, hakkıyla görendir.
76. Onların
önlerindekini de (yaptıklarını da), arkalarındakini de (yapacaklarını da)
bilir. Bütün işler hep Allah’a döndürülür.
77. Ey iman edenler,
rükû edin, secde edin, Rabbinize kulluk edin ve hayır işleyin ki kurtuluşa
eresiniz.
78. Allah uğrunda
hakkıyla cihad edin. O, sizi seçti ve dinde üzerinize hiçbir güçlük yüklemedi.
Babanız İbrahim’in dinine uyun. Allah, sizi hem daha önce, hem de bu Kur’an’da
müslüman diye isimlendirdi ki, Peygamber size şahit (ve örnek) olsun, siz de
insanlara şahit (ve örnek) olasınız.10 Artık namazı dosdoğru kılın,
zekâtı verin ve Allah’a sarılın. O, sizin sahibinizdir. O, ne güzel sahip, ne
güzel yardımcıdır!
Konu: ŞEYTAN AYETLERİ: Necm 19-20,
Hac 52:
a) Hz. Muhammed’in peygamberliğinin
beşinci yılında onun izniyle bir
grup Müslüman Habeşistan’a hicret ediyor. Bugün nasıl sorunu olanlar
Avrupa ülkelerine akın ediyorlarsa demek ki o zaman da Habeşistan’ın insancıl
bir yönetimi varmış ki göç için orası seçilmiş.
Gidenler arasında halife Osman’la (tabi ki o zaman daha
halife değil; halk arasında bu şekil tanındıkları için tüm halifeler hakkında
halife kelimesini kullanıyorum) Hz.
Muhammed’in kızı Rukiye de vardı (ki aslında Rukiye Muhammed’le Hatice’nin
kızı değildi. Ama İslam tarihinde böyle bir yanlış bilgi söz konusu. Bununla
ilgili geniş bilgiyi başka bir kaynağımda yazdım -Bilinmeyen Yönleriyle Hz.
Muhammed’in Ölümü-).
İslami kaynaklardaki
bilgilere göre; bunlar Hz. Muhammed’in davasına inandıkları için, Mekkeli muhalifler tarafından kendilerine
haksızlık yapılınca hicret etmek
zorunda kalmışlardır.
b) İşte hem bu yakınlarıyla
arkadaşlarının uzaklara gitmesi, hem de Mekke’deki muhalifler tarafından
kendisine karşı gösterilen olumsuz tepki, Hz.
Muhammed’i psikolojik
sıkıntıya sokmuştu.
Hatta öyle bir an gelmişti ki
kendisi, “Keşke bu süreçte Allah sert ayetler
göndermeseydi; keşke uzlaşmacı ayetler indirseydi” diye istekte bulunuyordu.
c) Nitekim bunun akabinde de istediği şekilde ayetler indirilmiştir!
İşte bu olup bitenler
esnasında, bir gün toplum içindeyken Necm
suresi iniyor ve onu orada kendilerine okuyor.
“Gördünüz,
mü Lat, Uzza’yı, ve üçüncüsü olun Menat’ı” ayetini okuyup devamında,
“İşte
bunlar yüce kuğu kuşlarıdır ve tabi ki bunların şefaati umulur/kabul
edilir”
şeklinde ilginç bir ayetle
devam ediyor.
Tabi ki mevcut Kur’an’da bu son cümle yok.
Bu sureyi bitirince secdeye
varıyor; orada bulunan kim varsa, Müslümanlar-müşrikler herkes onunla beraber
secde ediyor ve enteresandır ki bu
onun ilk tilavet secdesi oluyor.
d) Hz. Muhammed adı geçen üç
putu öven bu ayeti okuyunca, Müslümanlar da, inanmayanlar da hayretler içinde kalıyorlar.
Müslümanlar, tanrı nasıl
putları öven ayetler gönderir, diye şoka giriyor; muhalefetse, demek ki sonunda
Muhammed inadından vazgeçip uzlaşma yolunu seçti, bizimle barış içinde yaşamaya
vardı ki, putlarımızı öven ayetler indirdi, şeklinde yorum yapıyor.
Bu olay etrafa yayılıyor, hatta Habeşistan’a giden
Müslümanlar da bunu duyuyorlar ve nasıl olsa barışmışlar; o zaman biz de memleketimize
dönelim, diyerek tekrar Mekke yolunu tutuyorlar.
Daha sonra yarı yolda bunun yanlış olduğunu, uzlaşmanın
olmadığını anlayınca, herkes yine başının çaresine bakmak zorunda kalıyor.
e) Hz. Muhammed’in bu sureyi okuduktan sonra secdeye vardığını
ve Müslüman-kâfir herkesin secde ettiğini (bir kişi dışında) ifade eden hadisler, en başta Buhari’nin birkaç yerinde
geçmektedir.
Durum bu iken, kanıt göstermeden rastgele inkâr edenler de var.
Her ne kadar Buhari bu putları
öven cümleyi kitabına almamışsa da, yine kurduğu cümlelerden gerçek
anlaşılıyor.
Çünkü diyor ki:
Hz. Muhammed bu Necm suresini
okuduğu zaman, Müslüman-kâfir herkes secde etmiştir.
Ben de soruyorum:
Peki kâfir olanlar eğer o övgü ayeti olmasaydı, neye dayanarak secde
ettiler, avantajları neydi?
Gayet
açıktır ki, Buhari sıklıkla yaptığı gibi burada da ayeti bilerek
yazmamıştır.
f) Hz. Muhammed’in, adı geçen putları öven açıklaması bir kere o zaman için hazır bir cümleydi, özellikle Sakif kabilesine bağlı kişiler, senenin
belli günlerinde Hz. Muhammed’in o putlar
için dile getirdiği cümleyi, putlarına karşı saygı niyetiyle kullanırlardı.
Zaten her kabilenin kendi
ilahına özel telbiye kelimeleri vardı. Sakifliler de yukarıdaki cümleyi
kullanırlardı. Müslümanlarca bugünkü Hac ibadeti ifa edilirken söylenen
‘Telbiyye/ Lebbeyke’ daha önce bazı kabileler tarafından söylendiği gibi, Hz.
Muhammed’in bu putlar hakkında kullandığı ifade de Sakiflilerin adeta bir nevi
telbiyyeleri durumundaydı.
Hz. Muhammed, karşı tarafla uzlaşmak için onların bu
hazır cümlelerini kullanmıştır.
g) Onun bu farklı çıkışı (uzlaşmacı
yanı) ise sonunda ters tepiyor,
bu ayetler Allah tarafından tekrar ortadan kaldırılıyor. Olay bu şekilde kapanmış oluyor.
Ama tam da kapanmamıştır ki, kullandığı cümlenin izleri, kanıtları o
surede kalmıştır.
Şöyle ki: Necm 19 ve 20. ayetlerinde “Gördünüz
mü Lât’ı, Uzza’yı ve üçüncüsü olan Menat’ı” diyor.
Bu şekilde ayetten hiçbir şey
anlaşılmıyor; cümle bu haliyle
eksiktir:
Cümle
lehte mi, yoksa aleyhte mi bu haliyle hiçbir şey anlaşılmıyor.
Burada Diyanet Vakfı’nın
Kur’an tercümesini ekleyelim ki daha iyi anlaşılsın:
“Gördünüz mü o Lat ve Uzza’yı ve üçüncüleri olan ötekini, Menat’ı?”
Cümle bu şekilde söyleniyor ve ondan sonra başka bir konuya
geçiliyor.
h) Aslında Kur’an’dan atılan o
uzlaşma cümlesi ile kalan kısım arasında bütünlük açısından bir bağlantı olduğu
kesin. Bence, Hz. Muhammed şu an var olan kısımla bir giriş yapıyor, daha sonra
konuyu açıyor ve cümle denklemi şöyle oluyor:
“Bu Lat, Uzza ve Menat var ya; işte onların Allah katında şefaatleri
kabul edilir, bunlar yüce tanrıçalardır.”
Sonradan
cümlenin son kısmı atılıyor. Bunu yapınca da kalan kısım bir anlam ifade etmeden orta yerde
kalıyor. Yani hiçbir kaynağa başvurmadan,
sadece ayetin bu anlaşılmaz yapısına bakılınca aslında belli oluyor ki
ayetten bir şeyler atılmış.
Zaten sayısız İslam düşünürü olayı doğru bir şekilde işlemişlerdir.
i) Bir de Kur’an okunurken bazı
yerlerde secde ayetleri var; orayı okuyunca tilavet/okuma secdesi adıyla kişinin secde etmesi gerekiyor. İşte bu âdet ilk defa bu surede ve bu
olayda başlıyor.
Neden tilavet secdesi bu olayda meşru oluyor? Demek ki biz
barıştık, bunun üzerine bize düşen Allah’a teşekkür etmektir. Bunu da secde ile yerine getirelim
niyeti söz konusudur. Zaten Hz. Muhammed bir sözünde, “İnsanın tanrıya en yakın olduğu an, onun secde ettiği andır” diyor.
j) Daha önce de belirtildiği gibi
bu konuda Hz. Muhammed’in açıklamaları var ki, keşke bu süreçte moral bozucu,
ayrımcı ayetler gelmeseydi, diyor. İşte bu övgü dolu ayetlerle bu keşkenin
gereği yapılmış aslında.
k) ŞEYTAN AYETLERİ KAPATILIYOR:
Ama sonunda bakmış ki kâfir
olanlar zaten inanmazlar; bari
Müslümanları kaybetmeyeyim düşüncesiyle geri adım atmak zorunda kalmış ve
daha sonra anlatacağım Hac süresindeki
ayetle şeytanın aslında kendisini
kandırdığını, Cebrail’in gelip ayeti düzelttiğini öne sürmüştür.
l) Diğer yandan kâfir dedikleri
kişiler zaten tanrıya inanırlardı. Mesela henüz Muhammed yokken babasının adı
Abdullah, dedesinin adı Abdülmuttalip idi. Medine’de Muhammed’e rakip olan ve
münafıkların lideri diye bilinen kişinin adı, Abdullah b. Selul idi. Bu, Allah’ın kulu demektir.
Yalnız bu adamın değil; çoğu kâfir dedikleri kişilerin
isimlerinde de Allah kelimesi vardı.
m) Ayrıca Kur’an’da bu
putlara inananlar hakkında şöyle bir ayet de var:
“Bunlar,
‘Bu putlar bizi Allah’a yaklaştırsınlar diye onlara kulluk ediyoruz’
diyorlardı.”
(Zümer 3)
Yani bu putlar ancak temsiliydi.
Şimdi nasıl Müslümanlar Hac’da
taş atarken/şeytanı recmederken bundan amacın gerçek şeytan
olmadığını, ancak temsili, sembolik bir eylem olduğunu
söylüyorlarsa, aynen bunun gibi onların
bu tanrıçalara inanmaları da bu amaçlaydı. Görüldüğü gibi Kur’an’da
onların bu putlara gösterdikleri
önemin gerekçesi anlatılıyor ve onların deist oldukları
kabul ediliyor.
Bir de eğer bu ayetlerden
maksat Mekke müşrikleriyle uzlaşma olmasaydı, neden yalnız onların putlarının
adı geçiyor ki? Çünkü o zaman o coğrafyada çok farklı dinler ve inançlar da
vardı.
Bellidir
ki burada durum özeldir.
n) Bu durum Hac suresi 52. ayetiyle telafi
etmeye çalışılmış. Önce ayetin anlamını verelim:
“Biz senden önce hiçbir resul ve nebi göndermedik ki, o bir şey
tasarladığında/okuduğunda, şeytan onun düşünce ve dileği içine bir şey atmış
olmasın. Ama Allah, şeytanın attığını siler, kendi ayetlerini sağlamlaştırır.”
Evet;
bu bir Kur’an ayetidir.
o) Burada İmam Süyuti’nin
tefsirinde yazılan açıklamalardan bir özet sunmak istiyorum:
Cebrail bir daha inip “Necm
suresinde geçen ayetten, ‘İşte bunlar (adı geçen bu üç put) yüce kuğu
kuşları (yani tanrıçalar)dır ve tabi ki bunların şefaati umulur/kabul edilir’ kısmını at, bunu şeytan senin kalbine/kafana atmış, bu ayet değildir” diyor.
p) İşte Hac suresinde geçen, “Allah,
şeytanın attığını siler, sonra kendi ayetlerini sağlamlaştırır” cümlesinin sebep-sonuç ilişkisi, tarihçesi budur.
q) Cumhur-i müfessirin (Kur’an
yorumcularının kahir ekseriyeti), Hz. Muhammed’in ilk etapta o övgü dolu sözleri
ayet olarak okuduğunu; ancak şeytanın burada Hz. Muhammed’i kandırdığını ve
Cebrail’in Hac suresinden az önceki ayeti indirerek bu şekilde konuyu
kapattığını kabul ediyorlar.
İşte
şeytan ayetlerinin Kur’an’daki hikâyesi özetle böyledir.
Kaynak: Arif
Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an
(Kur'an'ın Kökeni -2), (pdf-s.259-264).
DİPNOTLAR (Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Dipnotları)
1. Tefsir bilginleri,
En’âm sûresi, âyet, 112 ve Nâs sûresi, âyet, 4, 5, 6’dan hareketle; buradaki
“şeytan” kelimesinin cinlerden olan şeytan ile birlikte şeytan tıynetindeki
insanları da kapsayabileceğini ifade etmişlerdir.
2. “Alaka”, erkeğin
spermiyle döllenmiş dişi yumurtadan bir hafta zarfında oluşan hücre
topluluğunun rahim cidarına asılıp gömülmüş şekli demektir.
3. “Mudga”, ceninin,
üzerinde diş izlerini andıran şekiller taşıyan, henüz uzuvları oluşmamış şekli
demektir. Ceninin ana rahminde geçirdiği evreler için ayrıca bakınız: Mü’minûn
sûresi, âyet, 12-14.
4. Âyet şöyle de
tercüme edilebilir: “Her kim ona (Muhammed’e) Allah’ın dünyada ve ahirette asla
yardım etmeyeceğini zannediyorsa, hemen göğe bir ip çeksin (bir merdiven
kursun) ve onunla yol alsın. Böylece baksın bakalım başvurduğu bu yöntem,
öfkelendiği şeyi giderecek mi?”
5. İslâm âlimlerinin
çoğunluğuna göre, bu belli günler Zilhicce’nin ilk on günüdür. Onuncu günü
Kurban bayramının ilk günü olmaktadır.
6. Etlerinin yenmesi
yasak olan hayvanlarla ilgili olarak bakınız: Mâide sûresi, âyet, 3.
7. Tüm peygamberlerin,
özellikle Hz. Peygamberin temennisi; tevhit inancının yerleşmesini, insanların
ilâhî emir ve yasaklara bağlanmalarını sağlamaktır. Âyette, Hz. Peygamber;
aldığı vahiyleri insanlara tebliğ ettikçe, şeytanın onlara “Muhammed şairdir”,
“mecnundur”, “yalancıdır”, “emirlik istiyor” gibi vesveselerde bulunarak, onun
risalet görevini ifasına engel olmaya çalıştığı konusuna dikkat çekilmektedir.
Yoksa şeytanın, doğrudan doğruya peygambere, vahyin içeriğine etki yapacak bir
vesvese vermesi söz konusu değildir.
8. Bazı tefsir
bilginleri, bu “kısır gün”ün, müşriklerin ağır bir yenilgiye uğradıkları Bedir
savaşı günü olduğunu ifade etmişlerdir.
9. Karşılarında
âyetlerin okunmasından dolayı içine düştükleri sıkıntılı ve öfkeli hâl
kastedilmektedir.
10. Bu âyette, bütün
ilâhî dinlerin temelde bir oldukları, ortak adlarının İslâm olduğu
vurgulanmaktadır. Nitekim Kur’an’ın birçok yerinde Hz.İbrahim, müslüman diye
nitelenmektedir.
RAHMÂN | MERHAMET EDEN
KAYNAK KİTAPLARIN LİNKLERİ
1. Arif Tekin, Kur'an'ın Kökeni 2. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın Kökeni -2) 3. Arif Tekin, Sümerlerden İslam'a Kutsal Kitaplar ve Dinler 4. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Hz. Muhammed'in Ölümü 5. Muazzez İlmiye Çığ, Kuran, İncil ve Tevrat’ın Sumerdeki Kökeni |