41- EY İNSAN | YÂSÎN (Kitap
Sırası-36)
Şefkatle
merhamet eden Allah’ın adıyla.
1. Yâ Sîn.1
Not.1 Bu
not için bkz. Kalem 52: Kur’an’da Anlamsız
Kelimeler (“Elif Lam Mim”, “usulcacık çekenlere” vb).
Konu: ŞAİR ÜMEYYE B. EBİ SAİT:
Sure başlarında kullanılan anlamları olmayan bu gibi işaretler ve yabancı
kelimeler, o
dönemin şairlerinden ünlü Ümeyye B. Ebi Sait’in
şiirlerinde sıkça
uyguladığı bir taktiktir.
(BU
KONU KALEM SURESİ’NİN SONUNDA -52. ayetten sonra- GENİŞ KAPSAMLI
İŞLENMEKTEDİR)
Not.1 “APAÇIK ARAPÇA” KUR’AN’DA YABANCI
KELİMELER:
Meryem 97, Taha 113, Şuara
193-195, 198-199, Yusuf 2, En’am 92, Zümer 28, Fussilet 3, 44, Şura 7, Zuhruf
2-3, Duhan 58, Ahkaf 12, Nahl 103, İbrahim 4, Rad 37: Bu ayetlerde (16 yerde)
Kur’an;
“Biz Kur’an’ı iyice anlayasınız diye apaçık Arapça indirdik”
diyor. Bir yerde;
“Arapça bilmeyene indirseydik, yine inanmazdı” diyor!
(Şuara 198-199). Bir yerde;
“‘Kur’an’ı bir insan öğretiyor’ dediklerini biliyoruz, o
kimsenin dili yabancıdır” diyor (Nahl 103).
Oysa; bu
ayette geçen ve ayete de adını veren
“YA-SİN” kelimesi
Arapça değildir.
Habeşçe’dir, “Ey insan”
anlamına gelir (Arapça karşılığı bulunmasına rağmen başka dilden alınmıştır. Çünkü kaynak o dilde anlatılan/yazılan
hikâyedir).
bkz. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın
Kökeni -2), (pdf-s.287).
2-4. (Ey Muhammed!)
Hikmet dolu Kur’an’a andolsun ki, sen elbette dosdoğru bir yol üzere (peygamber)
gönderilenlerdensin.
5,6. Kur’an, ataları
uyarılmamış, bu yüzden de gaflet içinde olan bir kavmi uyarman için mutlak güç
sahibi, çok merhametli Allah tarafından indirilmiştir.
7. Andolsun,
onların çoğu üzerine o söz (azap) hak olmuştur. Artık onlar iman etmezler.
8. Onların
boyunlarına demir halkalar geçirdik, o halkalar çenelerine dayanmıştır. Bu
sebeple kafaları yukarıya kalkık durumdadır.
Not.1 Kalem
10, 13, 16, Müddessir 19-20, Tebbet 1, Maun 4, Fil 5, Humeze 1, Kamer 20, 31,
Araf 175-176, Yasin 8, Furkan 44, En’am 39, Sebe 33, Mutaffifin 1, Rad 6, Dehr
4, Enfal 12-13, A. İmran 152, Cuma 5, Muhammed 12: Allah, Kuran’daki olup bitenlere inanmayan insanlara sadece hayvanlar
tabirini kullanmamış; daha
ağır terimler de kullanmıştır.
a) “...ancak hayvanlar gibiler. Hatta
daha beterler” (Furkan 44)
b) “...onların durumu, ciltler
dolusu kitap yükletilen eşeğin
durumuna benzer” (Cuma 5)
c) Daha beteri tanrının insana köpek demesi: “Onun durumu köpeğin haline benzer...” (Araf
175-176)
d) Yine Allah, Ebu Leheb hakkında, “Elleri
kurusun” (Tebbet 1), önceki
peygamberlerin kavimlerine verdiği cezalardan söz ederken “Burnunu kıracağız/ burnunu yere sürteceğiz” (Kalem
16), Ad kavmine verdiği ceza konusunda da “Dibinden
kopmuş hurma kütüğü gibi yoluverdiler” (Kamer 20) Semud kavminin
cezasıyla ilgili, “Ağılcı çırpısı gibi
döküldüler” (Kamer 31), Ebabil kuşlarının hışmına uğrayan Ebrehe ve
ordusu için “Yenik ekin gibi yaptı”
(Fil 5), inanmayanlar için “Hayvan gibi
yayıp içerler” (Muhammed 12), “Vay
şu insanların haline!” (Mutaffifin 1, Humeze 1 vb), “Ayetlerimi yalanlayanlar sağır, dilsizler ve karanlık içindeler”
(En’am 39) gibi ifadeler kullanmıştır.
e) Kalem 10’da Allah beğenmediği insan
hakkında, “Mehin”
diyor ki bu kelime hor, alçak, dölü tutmaz erkek hayvan, dar
görüşlü insan anlamlarına gelir. Yine aynı surenin bir başka ayetinde (Kalem 13) insana “Zenim” diyor ki soysuz, nesebi bellisiz kişi anlamına gelir.
f) Bazı ayetlerde de Kur’an, ahrette bazı insanların boğazına köpek
tasması gibi demir geçirileceğini yazıyor (Kalem 16, Müddessir 19-20,
Tebbet 1, Maun 4, Fil 5, Hümeze 1, Kamer 20, 31, Yasin 8, Sebe 33, Mutaffifin
1, Rad 6, Dehr 4).
g) Allah ayrıca Uhud harbiyle ilgili:
“Allah’ın izniyle siz düşmanlarınızı kesip doğruyordunuz” (A. İmran 152), Bedir harbiyle ilgili, “Biz
Allah olarak düşmanın kalbine korku bırakacağız, siz onların boyunlarının
üstüne vurun, parmaklarını doğrayın” (Enfal 12-13) gibi akıl almaz sözler sarfediyor!
Özetle; Demek
ki Tevrat ve Kuran’da anlatılan efsanelere inanmayan insanlar, insanlık
adına ne kadar yararlı şeyler de icat etse yine kutsal
dinlerin Allah’ı katında hayvanlardan
beterler; hatta eşekten
farkları yoktur. Bu ifadeler kâinatın
yaratıcısı olduğuna inanılan bir
tanrıya isnat edilemez!
bkz. Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.160-161 ve
147).
9. Biz, onların
önlerine bir set, arkalarına da bir set çekip gözlerini perdeledik. Artık
görmezler.
10. Onları uyarsan
da, uyarmasan da onlar için birdir, inanmazlar.
11. Sen ancak Zikr’e
(Kur’an’a) uyanı ve görmediği hâlde Rahmân’dan korkan kimseyi uyarırsın. İşte
onu bir bağışlanma ve güzel bir mükâfatla müjdele.
12. Şüphesiz biz,
ölüleri mutlaka diriltiriz. Onların yaptıklarını ve bıraktıkları eserlerini
yazarız. Biz, her şeyi apaçık bir kitapta (Levh-i Mahfuz’da) bir bir
kaydetmişizdir.
13. (Ey Muhammed!)
Onlara, o memleket halkını örnek ver. Hani oraya elçiler gelmişti.
14. Hani biz onlara
iki elçi göndermiştik de onları yalancı saymışlardı. Biz de onlara üçüncü bir
elçi ile destek vermiştik. Onlar, “Şüphesiz biz size gönderilmiş elçileriz”
dediler.
15. Onlar şöyle
dediler: “Siz de ancak bizim gibi insansınız. Rahmân, hiçbir şey indirmemiştir.
Siz sadece yalan söylüyorsunuz.”
16. (Elçiler ise)
şöyle dediler: “Bizim gerçekten size gönderilmiş elçiler olduğumuzu Rabbimiz
biliyor.”
17. “Bize düşen ancak
apaçık bir tebliğdir.”
18. Dediler ki:
“Şüphesiz biz sizin yüzünüzden uğursuzluğa uğradık. Eğer vazgeçmezseniz, sizi
mutlaka taşlarız ve bizim tarafımızdan size elem dolu bir azap dokunur.”
19. Elçiler de,
“Uğursuzluğunuz kendinizdendir. Size öğüt verildiği için mi (uğursuzluğa
uğruyorsunuz?). Hayır, siz aşırı giden bir kavimsiniz” dediler.
20. Şehrin öbür
ucundan bir adam koşarak geldi ve şöyle dedi: “Ey kavmim! Bu elçilere uyun.”
21. “Sizden hiçbir
ücret istemeyen kimselere uyun, onlar hidayete erdirilmiş kimselerdir.”
22. “Hem ben, ne diye
beni yaratana kulluk etmeyeyim. Oysa siz de yalnızca O’na döndürüleceksiniz.”
23. “O’nu bırakıp da
başka ilâhlar mı edineyim? Eğer Rahmân bana bir zarar vermek istese, onların
şefaati bana hiçbir fayda sağlamaz ve beni kurtaramazlar.”
24. “O taktirde ben
mutlaka açık bir sapıklık içinde olurum.”
25. “Şüphesiz ben
sizin Rabbinize inandım. Gelin, beni dinleyin!”
26-27. (Kavmi onu
öldürdüğünde kendisine): “Cennete gir!” denildi. O da, “Keşke kavmim, Rabbimin
beni bağışladığını ve beni ikram edilenlerden kıldığını bilseydi!” dedi.
28. Kendisinden sonra
kavmi üzerine (onları cezalandırmak için) gökten hiçbir ordu indirmedik.
İndirecek de değildik.
29. Sadece korkunç
bir ses oldu. Bir anda sönüp gittiler.
30. Yazık o kullara!
Kendilerine bir peygamber gelmezdi ki, onunla alay ediyor olmasınlar.
31. Kendilerinden
önce nice nesilleri helâk ettiğimizi; onların artık kendilerine
dönmeyeceklerini görmediler mi?
32. Onların hepsi de mutlaka
toplanıp (hesap için) huzurumuza çıkarılacaklardır.
33. Ölü toprak onlar
için bir delildir. Biz, onu diriltir ve ondan taneler çıkarırız da onlardan
yerler.
34-35. Meyvelerinden
yesinler diye biz orada hurmalıklar, üzüm bağları var ettik ve içlerinde
pınarlar fışkırttık. Bunları onların elleri yapmış değildir. Hâlâ
şükretmeyecekler mi?2
Not.1 Tur dağı ayetleri: Abese 29, Kaf 10, Kamer 20, Yasin 34,
Meryem 23, 25, Taha 71, Şuara 148, İsra 91, En’am 99, 141, Kehf 32, Nahl 11-67,
Mü’minun 19, Tur 1, Hakka 7, Rad 4, Rahman 11, 68, Bakara 266.
Zeytin ismi geçen ayetler: Abese 29, Tin 1, En’am 99-141,
Nahl 11, Nur 35
a) Hz. Musa’nın zaman zaman Tur dağına/Tur-i Sina’ya çıkıp Allah’la
konuşması, Kuran’da sıkça kullanılan konular arasındadır (yukarıdaki ayetler).
b) Yine Hz. İsa’nın sıkça “Yeruşalime’ye yakın zeytinlik dağına çıkıp oradaki mabette halka, arkadaşlarına bilgi
verdiği” İncil’de anlatılmaktadır
(Matta 21/1, Markos incili, 13/3-28, 11/27, 14/26).
c) Bu arada incir ağacının da hikâyesi hem Tevrat’ta
(Tekvin, 3/7), hem İncil’de
(Markos, 13/28), hem de Kuran’da
(Araf, 22.ayet) anlatılmaktadır.
d) İşte Muhammed, incir-zeytin ve
Tur dağıyla ilgili eski mitolojik
inançları kendi Kuran’ında işlemiştir/ tabir caizse
onlara Kuran’da kadro açmıştır. Hatta
bir sureye “İncir” (Tin) birine de “Tur” ismi takmıştır. Sadece isim
takmakla kalmamış; aynı zamanda tanrı
bunlara daha da önem vererek bunların başına yemin de etmiştir kendi
Kuran’ında. İncir suresinin hemen ilk başında “And olsun incire, zeytine, Tur’i Sina’ya ve bu güvenli şehre
(Kâbe’ye)” diye yemin ediyor.
e) Muhammed incir olsun, zeytin olsun, tur dağı olsun bunları topluma karşı bir etki aracı,
söylediklerine inandırıcılık kazandırmak
amacıyla kullanmıştır. Bunun başka izah tarzı zaten olamaz.
f) İnsanlar yanımda muhteremdir; ancak bir sistem yanlışsa onu
söylemek, eleştirmek bir insanlık görevidir. Ben hiç kimsenin
ezilmesini istemiyorum. Bu arada en çok
ezilenin de, dinlerden medet bekleyen kişiler oldukları bir gerçektir.
Dolayısıyla, benim bu doğruları
söylemekle en fazla Müslümanlara
faydalı olacağım da bilinmeli.
bkz. Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal Kitaplar ve
Dinler, (pdf-s.149-150)
36. Yerin bitirdiği
şeylerden, insanların kendilerinden ve (daha) bilemedikleri (nice) şeylerden,
bütün çiftleri yaratanın şanı yücedir.
37. Gece de onlar
için bir delildir. Gündüzü ondan çıkarırız, bir de bakarsın karanlık içinde
kalmışlardır.
38. Güneş de kendi
yörüngesinde akıp gitmektedir. Bu, mutlak güç sahibi, hakkıyla bilen Allah’ın
takdiri (düzenlemesi)dir.
39. Ayın dolaşımı
için de konak yerleri (evreler) belirledik. Nihayet o, eğrilmiş kuru hurma dalı
gibi olur.
40. Ne güneş aya
yetişebilir, ne de gece gündüzü geçebilir. Her biri bir yörüngede yüzmektedir.
41. Onların soylarını
dolu gemide taşımamız da onlar için bir delildir.
42. Biz, onlar için o
gemi gibi binecekleri nice şeyler yarattık.
Not.1 A’raf 26, Yasin 42, Nahl 81: “Tanrı’nın bazen birinci çoğul şahıs (biz), bazen üçüncü şahıs (yaptı
vb) olarak konuşturulması” ve “Tanrı(lar)ın
şehirleri ve bütün kültür varlıklarını meydana getirdiği ve insanlara verdiği”
teması çok tanrılı Sumer Uygarlığından
kaynaklanmaktadır. Bu temalar başta Tevrat olmak üzere diğer inanç sistemleri
üzerinden İslam’a geçmiştir.
bkz. Muazzez İlmiye Çığ, Kuran, İncil ve Tevrat’ın Sumerdeki Kökeni, (pdf-s.16).
Not.2 Araf
26, Yasin 42, Nahl 81, İbrahim 32, Hac 65: Bu ayetlerden
görüldüğü gibi “Allah
insanların ihtiyaçlarını karşılasın diye bazı araç gereçler yaratır”. Halbuki zırhı da, elbiseyi de, gemiyi
de... insanoğlu icat etmiştir. Kur’an tanrısının buna sahip çıkması,
bunu kendine mal etmesi doğrusu ilginç bir şey! Sümer mitolojisine göre tanrı Enlil insanlar toprağı işleyebilsin
diye kazma’yı yaratır. Benzer tema Tevrat ve Kur’an’da da işleniyor. Yani asıl kaynak çok tanrılı Sumer mitolojisidir. bkz. Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal Kitaplar ve
Dinler, (pdf-s.67-68).
43. Biz istesek
onları suda boğarız da kendileri için ne imdat çağrısı yapan olur, ne de
kurtarılırlar.
44. Ancak
tarafımızdan bir rahmet olarak ve bir süreye kadar daha yaşasınlar diye
kurtarılırlar.
45. Onlara, “Önünüzde
ve arkanızda olan şeylerden (dünya ve ahirette göreceğiniz azaplardan) sakının
ki size merhamet edilsin” denildiğinde yüz çevirirler.
46. Onlara Rablerinin
âyetlerinden bir âyet gelmez ki ondan yüz çeviriyor olmasınlar.
47. Onlara, “Allah’ın
sizi rızıklandırdığı şeylerden Allah yolunda harcayın” denildiği zaman, inkâr
edenler iman edenlere, “Allah’ın, dilemiş olsa kendilerini doyurabileceği
kimselere mi yedireceğiz? Siz ancak apaçık bir sapıklık içindesiniz” derler.
48. “Eğer doğru
söyleyenlerseniz, bu tehdit ne zaman gelecek?” diyorlar.
49. Onlar ancak,
çekişip dururlarken kendilerini yakalayacak korkunç bir ses bekliyorlar.
50. Artık ne
birbirlerine tavsiyede bulunabilirler, ne de ailelerine dönebilirler.
51. Sûra üfürülür.
Bir de bakarsın, kabirlerden çıkmış, Rablerine doğru akın akın gitmektedirler.
52. Şöyle derler:
“Vay başımıza gelene! Kim bizi diriltip mezarımızdan çıkardı? Bu, Rahman’ın
vaad ettiği şeydir. Peygamberler doğru söylemişler.”
53. Sadece korkunç
bir ses olur. Bir de bakarsın, hepsi birden toplanıp huzurumuza
çıkarılmışlardır.
54. O gün kimseye,
hiç mi hiç zulmedilmez. Size ancak işlemekte olduğunuz şeylerin karşılığı
verilir.
55. Şüphesiz
cennetlikler o gün nimetlerle meşguldürler, zevk sürerler.
56. Onlar ve eşleri
gölgelerde koltuklara yaslanmaktadırlar.
Not.1 “APAÇIK ARAPÇA” KUR’AN’DA YABANCI
KELİMELER:
Meryem 97, Taha 113, Şuara
193-195, 198-199, Yusuf 2, En’am 92, Zümer 28, Fussilet 3, 44, Şura 7, Zuhruf
2-3, Duhan 58, Ahkaf 12, Nahl 103, İbrahim 4, Rad 37: Bu ayetlerde (16 yerde)
Kur’an;
“Biz Kur’an’ı iyice anlayasınız diye apaçık Arapça indirdik”
diyor. Bir yerde;
“Arapça bilmeyene indirseydik, yine inanmazdı” diyor!
(Şuara 198-199). Bir yerde;
“‘Kur’an’ı bir insan öğretiyor’ dediklerini biliyoruz, o
kimsenin dili yabancıdır” diyor (Nahl 103).
Oysa; bu
ayetlerin (Yasin 56, Kehf 31, Mutaffifin 23, 35, bu iki ayet aynıdır, İnsan 13)
Arapçasında geçen;
“ERAİK” kelimesi
Arapça değildir.
Habeşçe’dir, “tahtlar” anlamına
gelir. Ayette “tahtlar/koltuklar” olarak kullanılmıştır (özellikle “cennet, cehennem” gibi “öte dünya” ile ilgili kelimeler başka
dilden alınmıştır. Çünkü kaynak o
dilde anlatılan/yazılan hikâyedir).
bkz. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın
Kökeni -2), (pdf-s.283).
57. Onlar için orada
meyveler vardır. Onlar için diledikleri her şey vardır.
58. Çok merhametli
olan Rab’den bir söz olarak (kendilerine) “Selâm” (vardır).
59. (Allah, şöyle
der:) “Ey suçlular! Ayrılın bu gün!”
60-61. “Ey Âdemoğulları!
Ben, size, şeytana kulluk etmeyin. Çünkü o, sizin için apaçık bir düşmandır.
Bana kulluk edin. İşte bu dosdoğru yoldur, diye emretmedim mi?”
62. “Andolsun, o
sizden pek çok nesli saptırmıştı. Hiç düşünmüyor muydunuz?”
63. “İşte bu, tehdit
edildiğiniz cehennemdir.”
64. “İnkâr
ettiğinizden dolayı bugün girin oraya!”
65. O gün biz onların
ağızlarını mühürleriz. Elleri bize konuşur, ayakları da kazandıklarına şahitlik
eder.
Not.1 KUR’AN’DA NASİH VE MENSUH:
a) Mürselat 35-36, Yasin 65,
Kasas 78, Rahman 39: Bu ayetlerde
kıyamet günü ne insandan, ne de cinden günahı
sorulmayacak. O gün suçluların
ağızları mühürlenecek; ancak elleri
konuşacak, ayakları da şahitlik edecek! Yani suçları kesinleşmiş olanlara
günahları konusunda soru sorulmayacak (çünkü Allah hepsini bilir) deniliyor. “Bu, onların konuşamayacakları gündür. Özür dilemek için onlara
izin de verilmeyecek” deniliyor Kur’an’da.
Bir de bunun tam tersi var. Mesela;
b) Kaf 28, Hicr 92-93, Saffat
27-29, Zumer 31: (Ey Muhammed!) Rabbine and olsun ki, onların hepsinden, yaptıklarını mutlaka soracağız.
Şüphesiz siz kıyamet günü Rabbinizin
huzurunda yargılanacaksınız. Allah o gün şöyle diyecek: “Benim huzurumda
çekişmeyin. Çünkü ben bu (konudaki) uyarıyı size daha önceden yaptım.” Suçlular
birbirlerine yönelip sorarlar (çekişirler). Şöyle derler: “Siz bize sağdan
gelirdiniz. Bize haktan yana görünürdünüz.” Diğerleri de onlara şöyle karşılık
verirler: “Hayır, siz zaten mü’min kimseler değildiniz” anlamında farklı içerik belirten ayetler var.
Sonuç: Peki, o zaman soru-cevap şeklinde bir
yargılama var mı, yoksa Allah her şeyi bildiği için buna gerek yok; artık
kendisi bildiği için istediğini cennete, istediğini de cehenneme mi atacak?
O
gün insanlar konuşacak mı, yoksa Allah her şeyi bildiği için buna gerek yok mu?
Bu bilinmiyor...
Kur’an’daki
bilgi bir şekilde birbirine zıt.
Not.2 İşte
Kur’an’da böylesine zıt olan ayetler hakkında İslam âlimleri nasih ve mensuh kuralını devreye
koymuşlar.
bkz. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın
Kökeni -2), (pdf-s.233-234).
ayrıca: KUR’AN’DA NASİH VE MENSUH: Ala
6-7, İsra 86, Nahl 101, R’ad 39, Bakara 106:
(BU
KONU A’LA SURESİ’NİN SONUNDA -19. ayetten sonra- GENİŞ KAPSAMLI
İŞLENMEKTEDİR)
66. Eğer dileseydik,
onların gözlerini büsbütün kör ederdik de (bu hâlde) yola koyulmak için
didişirlerdi. Fakat nasıl görecekler ki?!
67. Yine eğer
dileseydik, oldukları yerde başka yaratıklara dönüştürürdük de ne ileri
gidebilirler, ne geri dönebilirlerdi.
68. Kime uzun ömür
verirsek, onu yaratılış itibariyle tersine çeviririz (gücünü azaltırız). Hâlâ
düşünmeyecekler mi?
69. Biz, o
Peygamber’e şiir öğretmedik. Bu, ona yaraşmaz da. O(na verdiğimiz) ancak bir
öğüt ve apaçık bir Kur’an’dır.
70. (Aklen ve fikren)
diri olanları uyarması ve kâfirler hakkındaki o sözün (azabın) gerçekleşmesi
için Kur’an’ı indirdik.
71. Görmediler mi ki,
biz onlar için, ellerimizin (kudretimizin) eseri olan hayvanlar yarattık da
onlar bu hayvanlara sahip oluyorlar.
72. Biz, o hayvanları
kendilerine boyun eğdirdik. Onlardan bir kısmı binekleridir, bir kısmını da
yerler.
73. Onlar için bu
hayvanlarda (daha pek çok) yararlar ve içecekler vardır. Hâlâ şükretmeyecekler
mi?
74. Belki kendilerine
yardım edilir diye Allah’ı bırakıp da ilâhlar edindiler.
75. Onlar, ilâhlar
için (hizmete) hazır asker oldukları hâlde, ilâhlar onlara yardım edemezler.
76. (Ey Muhammed!)
Artık onların sözü seni üzmesin. Çünkü biz, onların gizlediklerini de açığa
vurduklarını da biliyoruz.
77. İnsan, bizim,
kendisini az bir sudan (meniden) yarattığımızı görmedi mi ki, kalkmış apaçık
bir düşman kesilmiştir.
78. Bir de kendi
yaratılışını unutarak bize bir örnek getirdi. Dedi ki: “Çürümüşlerken kemikleri
kim diriltecek?”
79. De ki: “Onları
ilk defa var eden diriltecektir. O, her yaratılmışı hakkıyla bilendir.”
80. O, sizin için yeşil
ağaçtan ateş yaratandır. Şimdi siz ondan yakıp duruyorsunuz.3
81. Gökleri ve yeri
yaratan Allah’ın, onların benzerini yaratmaya gücü yetmez mi? Evet yeter. O,
hakkıyla yaratandır, hakkıyla bilendir.
82. Bir şeyi dilediği
zaman, O’nun emri o şeye ancak “Ol!” demektir. O da hemen oluverir.
Not.1 “Tanrı(lar)ın ‘ol’
demesiyle her şeyin oluvermesi” teması çok
tanrılı Sumer Uygarlığından kaynaklanmaktadır. Bu temalar başta Tevrat
olmak üzere diğer inanç sistemleri üzerinden İslam’a geçmiştir. bkz. Muazzez İlmiye Çığ, Kuran, İncil ve Tevrat’ın Sumerdeki Kökeni, (pdf-s.16-17).
Not.2 Burada
“Allah bir şeye, ‘Ol’ dedi mi hemen
oluverir” diyor.
Ama yaratılış ayetlerinde (Kaf 38, A’raf 54, Furkan 59, Yunus 3,
Hud 7, Fussilet 9-12, Secde 4, Naziat 27-33, Bakara 29, Hadid 4) “Gökleri ve yeri ve ikisinin arasındakileri
6 günde yarattı” diyor;
(ki Fussilet 10’da şu çelişki de var: İlkin dünyayı 2 günde
yarattığını söylüyor, buna ek olarak dört -4- gün de dünyadaki bereketleri,
dağları ve rızıkları yarattığını, zamanını bunlara ayırdığını belirtiyor; ki -gökler hariç, sadece yer ve insanlar için-
toplam olarak 6 gün oluyor. 2 gün de
göklere verirsek kâinatın yaratılışı
toplam 8 gün eder).
Fussilet
9-12 ve Bakara 29’da “kâinat yaratılırken önce yer, daha sonra gök yaratılmıştır” diyor.
Ancak Naziat 27-33’te tam tersine, öncekilerle
çelişen bir açıklama var. Orada
“önce gökleri, daha sonra yeri
yarattığını” söylüyor.
Enbiya 30’da ise Kur’an’ın Allah’ı “göklerle yerin başlangıçta bitişik olduğunu, sonra onları ayırdığını”
anlatır.
Şu ayetlerde de “insanı
çamurdan yarattık” diyor (Sâd 75, Fatır 11, İsra 61, Hicr 26, 28, 33, En’âm
2, Saffat 11, Enbiyâ 30, Mü’minûn 12, Secde 7, Rum 20, Hacc 5, Rahman 14, Âli
İmrân 59, Maide 110). Üstelik Kur’an Allah’ının kendisi gökleri yaratmanın zor olduğunu söylüyor (Naziat 27).
“Allah bir şeye, ‘Ol’ dedi mi hemen oluverir”se insanı, gökleri,
yeri ve arasındakileri yaratmak için
neden bu kadar uğraşıyor ya da zorlanıyor? bkz. Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal Kitaplar ve
Dinler, (pdf-s.36-59).
83. Her şeyin
hükümranlığı elinde olan Allah’ın şanı yücedir! Siz yalnız O’na
döndürüleceksiniz.
Not.1 “APAÇIK ARAPÇA” KUR’AN’DA YABANCI
KELİMELER:
Meryem 97, Taha 113, Şuara
193-195, 198-199, Yusuf 2, En’am 92, Zümer 28, Fussilet 3, 44, Şura 7, Zuhruf
2-3, Duhan 58, Ahkaf 12, Nahl 103, İbrahim 4, Rad 37: Bu ayetlerde (16 yerde)
Kur’an;
“Biz Kur’an’ı iyice anlayasınız diye apaçık Arapça indirdik”
diyor. Bir yerde;
“Arapça bilmeyene indirseydik, yine inanmazdı” diyor!
(Şuara 198-199). Bir yerde;
“‘Kur’an’ı bir insan öğretiyor’ dediklerini biliyoruz, o
kimsenin dili yabancıdır” diyor (Nahl 103).
Oysa; bu
ayetlerin (A’raf 185, Yasin 83, En’am 75, Müminun 23) Arapçasında geçen;
“MELEKUT”
kelimesi Arapça değildir.
Nebatice’dir, “melik-padişah”
anlamına gelir. Kur’an’da da “hükümranlık”
anlamında kullanılmıştır (Arapça karşılığı bulunmasına rağmen başka dilden
alınmıştır. Çünkü kaynak o dilde
anlatılan/yazılan hikâyedir).
bkz. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın Kökeni
-2), (pdf-s.291).
DİPNOTLAR (Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Dipnotları)
1. Bu harflerle ilgili
olarak Bakara sûresinin ilk âyetinin dipnotuna bakınız.
2. Bu âyet şöyle de
tercüme edilebilir: “Meyvelerinden ve kendi ellerinin yaptıklarından yesinler
diye biz orada hurmalıklar, üzüm bağları var ettik ve içlerinde pınarlar
fışkırttık. Hâlâ şükretmeyecekler mi?”
3. Bu âyette, Arapların
“marh” ve “afar” adını verdikleri iki cins ağacı yaş hâlde iken birbirine
sürterek ateş yakmalarına işaret edilmektedir
FURKÂN | GERÇEK İLE ASILSIZI AYIRAN
KAYNAK KİTAPLARIN LİNKLERİ
1. Arif Tekin, Kur'an'ın Kökeni 2. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın Kökeni -2) 3. Arif Tekin, Sümerlerden İslam'a Kutsal Kitaplar ve Dinler 4. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Hz. Muhammed'in Ölümü 5. Muazzez İlmiye Çığ, Kuran, İncil ve Tevrat’ın Sumerdeki Kökeni |