54- SEMÛD KAVMİNİN YAŞADIĞI YER |
HİCR (Kitap Sırası-15)
Şefkatle
merhamet eden Allah’ın adıyla.
1. Elif Lâm Râ.1
Bunlar, kitabın ve apaçık olan Kur’an’ın âyetleridir.
Not.1 Bu
not için bkz. Kalem 52: Kur’an’da Anlamsız
Kelimeler (“Elif Lam Mim”, “usulcacık çekenlere” vb).
Konu: ŞAİR ÜMEYYE B. EBİ SAİT:
Sure başlarında kullanılan anlamları olmayan bu gibi işaretler ve yabancı
kelimeler, o
dönemin şairlerinden ünlü Ümeyye B. Ebi Sait’in
şiirlerinde sıkça
uyguladığı bir taktiktir.
(BU
KONU KALEM SURESİ’NİN SONUNDA -52. ayetten sonra- GENİŞ KAPSAMLI
İŞLENMEKTEDİR)
2. İnkâr edenler,
“Keşke müslüman olsaydık” diye çok arzu edeceklerdir.
3. Bırak onları
yesinler (içsinler), yararlansınlar; emelleri onları oyalayadursun. İleride
(gerçeği) bilecekler.
4. Helâk ettiğimiz
her memleketin mutlaka bilinen bir yazısı (belli vakti) vardır.
5. Hiçbir toplum
ecelini geçemez ve ondan geri de kalamaz.
6. Dediler ki: “Ey
kendisine Zikir (Kur’an) indirilen kimse! Sen mutlaka delisin!”
7. “Eğer doğru
söyleyenlerden isen bize melekleri getirsene!”
8. Biz, melekleri
ancak hak ve hikmete uygun olarak indiririz. O zaman da onlara mühlet verilmez.
9. Şüphesiz o
Zikr’i (Kur’an’ı) biz indirdik biz! Onun koruyucusu da elbette biziz.
Not.1 Hicr
9, Yunus 82, En’am 34,115, Kehf 27, Saf 8, Fetih 28, Tevbe 32, Bakara 75, Nisa
46, Maide 13, 41:
a) Hicr 9: Allah bu ayette “Kur’an’ı biz koruyacağız” diyor.
b) Yunus 82, En’am 34, 115, Kehf
27, Saf 8-9, Fetih 28, Tevbe 32-33: Allah bu ayetlerde de “Allah nurunu
tamamlayacaktır. Allah’ın ayetlerini
kimse değiştiremez” diyor.
c) Bakara 75, Nisa 46, Maide 13,
41: Allah bu ayetlerde de “Yahudiler
Tevrat’ı tahrif ettiler, Tevrat, Allah’tan gelen Tevrat değildir”” diyor.
Özetle; Tevrat ve İncil de Allah’ın sözleri/ayetleri olduğu halde
ve Allah kendisi “Allah’ın sözünü değiştirecek yoktur”
derken, yine aynı Allah “Yahudiler Tevrat’ı tahrif ettiler”
diyor.
Ayetlerden açıkça görüldüğü
gibi Kur’an’ın Allah’ı kendisiyle
çelişmektedir.
d) Burada “Acaba tanrı neden gönderdiği kitaplar
arasında ikili davranıp bazılarına
koruma garantisi verdi de bazılarına vermedi?!” sorusuna verilecek yanıt yok!
Bu konuda Kur’an’da başka
ayetler de vardır. Bunlara bakılırsa ne
Tevrat’ın, ne de İncil’le Kur’an’ın değiştirilmesi söz konusu olmamalı; ama
hepsi de değiştirilmiştir, hiçbiri orijinini korumamıştır.
Bu şu demek değildir ki,
bunların aslı daha iyi veya tanrıdan gelmedir.
Bir kere hepsinin mimarları insanoğludur.
e) Denilebilir ki, Kur’an’da sözü
edilen garanti sadece Kur’an için geçerlidir; Tevrat ve İncil için geçerli
değildir; ben de derim ki, Allah niçin
farklı davranıyor? Hâlbuki (iddialara göre) onlar da kendi gönderdikleridir. bkz. Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal Kitaplar ve
Dinler, (pdf-s.82-84).
Not.2 Hicr
9, En'am 115, Ahzab 40, Mâide 5: Bu ayetler Muhammed’in son peygamber olduğuna kanıt gösterilir. Muhammed nasıl
kendi toplumuna “artık benden sonra
peygamber gelmeyecek, ben son
peygamberim, Kur’an da son kitaptır”
demişse; aynı iddia Sümer kanunlarında
da açık bir şekilde yazılıdır. Bu konuda hem Hammurabi, hem de Lipit
İştar kendi kanunlarının son
sözlerinde uzun uzadıya açıklamalar yapmışlardır. Aynı fikrin İsa’da da var olduğunu görüyoruz. Kendisi, “ben şeriatı bozmağa değil; tamamlamaya geldim”
(Matta İncil’i, 5/17), “benden
sonra yalancı peygamberler ortaya çıkacaktır” diyor (Matta
İncil’i, 7/15).Kısacası tüm dinlerde işlenen bu temanın asıl kaynağı da
çok tanrılı Sumer mitolojisidir.
bkz. Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a
Kutsal Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.69).
Not.3 KUR’AN’DA EKSİK ya da FAZLA AYETLER,
FARKLI KUR’AN NÜSHALARI ve FARKLI NÜSHALARIN İMHASI:
a) Kur’an’da
şöyle bir cümle var: “Zikri (çoğu
yorumcu burada zikir
kelimesinden Kur’an
kastedilmiştir diyorlar) biz indirdik;
elbette yine biz onu koruyacağız.” (Hicr
9)
b) Tevrat’ta “ot
kurur, çiçek solar; ancak Allah’ınızın sözü ebediyyen durur” ayeti var (Tevrat, İşaya 40/8).
c) İncil’in iki nüshasında Hz. İsa,
“sanmayın ki ben şeriatı veya eski peygamberleri yıkmaya
geldim; ben yıkmaya değil, tamamlamaya geldim. Size doğrusunu söylerim ki, gök ve yer durdukça şeriattan en
küçük bir harf veya bir nokta bile yok olmayacaktır” diyor (Matta 5/18, Markos 13/31).
d) Peki, sonunda ne oldu?
Tevrat ve İncil varken Kur’an ortaya çıktı ve onlar
etkisizleşti, bunların zamanı bitmiştir denilmedi mi?
e) Peki ya Kur’an?
Kelime
eksik, recm ayeti eksik, Ahzap ve Tevbe sureleri çok eksik (her ikisi de 286 ayetlik Bakara
suresi kadar uzun olması gerekirken bugün sadece 73 ayet), “eskiden cihat ettiğiniz gibi cihat etmiyorsunuz” ayeti eksik,
sütkardeşliğiyle ilgili ayet (Nisa 23)
eksik...
f) Ömer’in, “Kur’an bir milyon yirmi yedi bin (1 milyon 27
bin) harften ibaretti” açıklaması da gösteriyor ki, gerçekten şu an elimizde bulunan Kur’an bambaşka
bir çalışmanın ürünüdür.
g) İslami kaynaklara bakıldığında
görülecektir ki, Kur’an’ın yaklaşık
1/4’ünün ancak yazılabildiği, kalanının ise kayıp olduğu ortaya çıkıyor.
(Şu anki Kur’an’ın harfleri 323 bin
civarındadır). pdf-s.193)
h) Ömer “recim ayeti vardı, Muhammed de bunu uyguladı, biz de gerektiğinde
uyguladık” diyor. Tüm hadis kaynaklarında da pratikten bu örnekler varken, aslında ayetin daha önce var olduğu
ve Kur’an yazılırken değişik hesaplardan dolayı yazılmadığı sonucu ortaya
çıkıyor.
i) Peki Ömer ve diğer Müslümanlar
inançsız mıydı ki böyle bir şey yapıyorlardı?
Evet; onlar bugünkü saf Müslümanlar gibi değildi; tersine bugünkü
çıkarcılar nasıl dini siyasetlerine alet ediyorlarsa, onlar da çıkar için (İktidar
hırsı, ganimet, talan, cariye vs) böyle yapıyorlardı.
O yüzden Kur’an’a bir şey eklemek veya Kur’an’dan bir şey çıkarmak onlar için hiç de önemli değildi.
j) Zaten Kur’an ve Hz. Muhammed çok sonraları tabu haline getirildi,
resmi tarih bunları böyle yaptı. Yoksa o zaman bugünkü gibi Hz. Muhammed’e
inanmak diye bir şey yoktu.
k) Peki, neden Kur’an’ın ilk
çalışmalarında Ömer recimle ilgili
ayeti kaydetmiyor da daha sonra ölümüne günler kala Cuma günü halka
hitaben verdiği hutbesinde recim
cezasının Kur’an’ın bir ayeti olduğunu anlatıyor; nedir bunun gerçeği?
Burada şu anlaşılıyor:
Başlangıçta Ömer erkeklerin çıkarı için ayeti kaydetmek istememiş. Çünkü en
azından o da bir erkek, belki onun da başına gelirdi. Nitekim 60 yaşlarında
iken halifelik makamını kullanarak Hz. Ali’nin 9-10 yaşlarındaki kızına el
koydu. Bunu başka bir çalışmamda detaylıca işledim. Neden erkeklerin çıkarı
diyorum! Çünkü tecavüzcü olan kesim hep erkek kısmıdır. Hele o dönem kadın
zaten o coğrafyada yok sayılırdı. Bu
inanca bağlı ülkelerde durum bugün de farklı değildir.
Ömer’in
ayeti başta yazmaması, bu erkek çıkarıyla ilişkilidir demek, yerinde bir tespittir.
Çünkü olayların bütünü göz önüne alınırsa işin içinde iyi niyetin olmadığı
ortaya çıkıyor.
l) İmam Malik bu konuda şunları
aktarıyor: “Ömer son haccında ‘Ey Allahım, yaşım ilerledi, kuvvetim azaldı’ dedikten sonra,
Medine’ye geçip verdiği hutbede recim
cezasının Kur’an’dan bir ayet olduğunu açıklamış.”
m) Kısacası, dört mezhep lideri de eğer evli olanlar zina yaparlarsa recimle
cezalandırılırlar hükmünü vermişler; ancak bu ağır ceza için Kur’an’da
bir ayet yok.
bkz.
Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an
(Kur'an'ın Kökeni -2), (pdf-s.181-190).
Sonuç: İşte
nüshalar arasındaki fark böylece hem
fazla, hem de herkes “benimki
doğrudur” deyince, halife
Osman olaya el koyuyor ve yeni
bir nüsha ortaya çıkarıp kalanları
imha ediyor.
(pdf-s.132).
İmam Malik’e göre Osman’dan kalma olduğu iddia edilen ve şu an mevcut bulunan Kur’an da orijinal
değildir; zamanla değişime
uğramıştır. (pdf-s.200).
Not.4 KUR’AN’DA EKSİK ya da FAZLA AYETLER,
FARKLI KUR’AN NÜSHALARI ve FARKLI NÜSHALARIN İMHASI:
HADİSLER: Ayetlerle ilişkili olan notlar ilgili ayetlere
işlenmiştir. Burada ayetlerle ilişkilendirilmemiş olan hadislerden örnekler
sunulmaktadır:
a) Farklı bir örnek de İbn-i Abbas’tan verelim: “Bir gün
Ömer’in yanında şu ayeti okudum: ‘İnsanoğlunun
iki dere dolusu malı varsa üçüncüsünü de ister. Sonuçta onun içini ancak
toprak doldurur. Kim tövbe ederse Allah onu bağışlar.’ O sırada Ömer sordu, ‘Bu da ne?’ Ben de dedim ki, ‘bunu bu şekilde Hz. Muhammed bana okudu’.”
(pdf-s.199-200).
b) Bir gün Ömer, Übey b. Ka’b’a,
Kur’an’da bulunmayan bir iki ayet hakkında “Bunlar da ayet değil miydi?” diye soruyor. Übey “Evet bunlar da ayetti”
diyor.
Bunun üzerine Ömer “Ayetlerden
neler gitti/yazılmadı neler neler...” diyor. (pdf-s.200).
c) Süfyan-i Sevr-i “Birçok sahabi Yemame harbinde vurulunca onların bildikleri ayetler de yok olmuş; daha sonra Kur’an
yazılınca çoğu ayetlere ulaşılamadığı için kayda geçmemiştir” diyor.
Şu da gözden kaçmamalı ki,
İmam Süfyan-i Sevr-i’nin de çıkardığı ve ehl-i sünnet tarafından da hak mezhep
olarak kabul edilen bir mezhebi vardı. Ancak onun taraftarı kalmayınca sadece
kaynaklarda ismi geçiyor; ama önemli biri.
(pdf-s.201).
d) En enteresan bilgi, Tefsir usulü
uzmanlarından Kadı Ebubekir Bakıllani’den
geliyor, şöyle bir olay aktarıyor: Hatırlanacağı gibi Osman Kur’an için
dört kişilik bir komisyon oluştururken onlardan biri de Sait b. As idi. İşte bu adam günün birinde Hz. Ali’nin oğlu Hasan’la münakaşa
ederken şöyle diyor: “Ben sizin kitabınıza
bin harf kendi katımdan, istediğim şekilde ekledim, bin harf de çıkardım.”
Buna
karşı Hasan “ben senin eklediklerine inanıyorum; ancak sildiklerine inanmıyorum”
diyor.
Bu açıklamanın doğruluk
derecesi aslında çok yüksek! Çünkü Hz. Muhammed vefat edince bu Sait b. As
daha çocuk ve dokuz yaşlarındaydı. Yani reşit biri değildi ki diyelim Hz.
Muhammed’den güzel şeyler gördü de kendi iradesiyle inandı. Kaldı ki İslam’a
karşı onun kindar olması da gayet doğal. Çünkü Bedir harbinde babası Müslümanlar
tarafından katledilmişti: Kur’an’a sahte sözler yazmakla onun öcünü almayı
düşünmüş olabilir.
(pdf-s.201-202).
e) İbn-i Şihab Zühri de Süfyan-i Sevri gibi “Aslında Kur’an çoktu;
ancak Yemame harbinde çoğu hafızlar katledilince birçok Kur’an ayetlerini
beraberlerinde götürdüler. Ebubekir, Ömer ve ve Osman daha sonra Kur’an
ayetlerini bir araya getirirken onlara ulaşılamadı; böylece onlar kayda
geçmedi. Zaten Kur’an ayetlerinin
yazılmasına, kitap haline getirilmesine neden olan, bu ayetlerin zaman içinde
kayıp olma kaygısıydı” diyor.
(pdf-s.202-203).
f) Ebu Mûsâ el-Eş’arî bir gün Basralıların hafızlarına haber gönderir.
“Biz vaktiyle Kur’an’dan bir sure okuyorduk. Uzunluk bakımından Tevbe suresi
kadardı. Sonra o sure bana unutturuldu. Yalnız ben ondan şunları ezberimde
tutabiliyorum: ‘İnsanoğlunun iki vadi
dolusu malı olsa, mutlaka üçüncü vadiyi de ister. Onun karnını/gözünü ancak
toprak doldurur/doyurur’ deniliyordu.”
“Biz Kur’an’dan bir
sure/bölüm daha okuyorduk, onu müsebbihât
denilen surelerden (yani başında sebbehe- yüsebbihü kelimeleri geçen
sureler) birine benzetirdik. Bana o da unutturuldu. Ancak o sureden şu ayet ezberimde kaldı: ‘Ey
iman edenler! Yapmadığınız şeyleri niçin söylüyorsunuz? Sonra bunlar
boyunlarınıza bir şahadet olarak yazılır da, kıyamet gününde onlardan sorumlu
tutulursunuz’
şeklindeydi.” (pdf-s.203).
g) İki kişi Hz. Muhammed’den bir sure/bölüm öğreniyorlar. Bir gün
namaz kılarken öğrendikleri bu yeni sureyi okumak istiyorlar; ancak
hatırlamıyorlar/unutuyorlar. Bir daha Muhammed’e gidip “biz unuttuk, neydi o sure bir daha söyler misin” diye soruyorlar.
Muhammed “sözünü ettiğiniz sure bir daha
mer’iyetten kaldırıldı/unutturuldu” yanıtını veriyor.
İmam Süyuti bu hadisi
Taberani, Ebu Davud, Beyhaki, İbn-i-l Münzir, İbn- il Enbari, Ebu Zer-il
Herevi’den aktarıyor. Olayı ilk aktaran sahabe ise İbn-i Ömer’dir.
(pdf-s.219-220).
h) Yine Ebu Musa’dan bir örnek veriyor İmam Süyuti: Kur’an’da Müsebbihat
denilen sureler kadar (başında sebbehe- yüsebbihü kelimeleri bulunan sureler
demektir ki, bunlar Kur’an’da birkaç tanedir) uzun bir sure vardı. Hepsi bana unutturuldu;
yalnız, ‘Ey müminler!
Yapmadığınız bir şeyi neden söylüyorsunuz? Bu, sizin aleyhinize şahit olacak!’
ayeti aklımda kaldı.
(pdf-s.221).
i) Halife Ömer, Übey b. Ka’b’a “‘Babasını inkâr eden kâfirdir; ayrıca bir cariye kimin evinde doğum
yaparsa ondan doğan çocuk artık evinde doğum yaptığı erkeğin çocuğudur (başkasından
da olsa fark etmez)’ şeklinde ayet
okumadık mı?” diye soruyor. Übey “evet” yanıtını veriyor.
Tabi ki Kur’an’da böyle bir ayet yok.
(pdf-s.221).
j) Bir gün halife Ömer Abdurrahman b.
Avf’tan soruyor: “‘Daha önce cihat
ettiğiniz gibi (yani ciddi ciddi) cihat edin!’ ayeti vardı; ne dersin?” Abdurrahman “Bu da Kur’an’a yazılmayan veya mensuh olan
ayetlerden biridir” karşılığını veriyor.
(pdf-s.221).
k) Halife Ömer’in oğlu (İbn-i Ömer)
anlatıyor: ‘Kesinlikle kimse demesin ki
ben tüm Kur’an’ı biliyorum. Tüm Kur’an’ın ne kadar olduğunu nerden
bileceksin! Çünkü Kur’an’ın çoğu
gitti. Yalnız var olanı
biliyorum diyorsa bu olabilir’ diyor.
(pdf-s.222).
l) Süyuti tefsirinde, üst üste
dört hadis getiriyor ki, Osman
zamanında Kur’an hazırlanıp en son kendisine takdim edilince o şunu söylüyor: “Kur’an’da yanlışlar görüyorum. Düzeltme
işini yapan Hüzeyl kabilesinden, kâtip de Sakil kabilesinden olsaydı bu
yanlışlar olmazdı. Umarım zaman içinde Araplar bunları düzeltecekler.”
(pdf-s.223).
m) Halife Ömer’in zina cezasıyla
ilgili kaygılarını, bu konuda ayet olduğunu; ancak yazılmadığını; hatta “‘Ömer Kur’an’a fazlalıklar yazdı’
denmeseydi ben Ömer olarak bu recim ayetini Kur’an’a eklerdim’
şeklindeki açıklamasını da alıyor.
(pdf-s.223-224).
n) Ömer gibi aynı zamanda hem İkrime,
hem de Ebu Emame b. Sehl’in teyzesinin
recimle ilgili ayetin aslında var
olduğunu, Hz. Muhammed zamanında bunu
ayet olarak okuduklarını; ancak
yazılmadığını anlattıklarını aktarıyor.
(pdf-s.224).
o) Şu anki Kur’an’da yaklaşık 323 bin harf vardır. Ancak halife Ömer bu konuda çok farklı bir
rakam öne sürmüştür. Ona göre Kur’an’daki
harflerin sayısı 1 milyon 27 bindi.
Yani şu an var olan ayetlerin dört katı kadardı.
(pdf-s.226).
bkz. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın
Kökeni -2), (pdf-s.199-226).
Sonuç: İşte
nüshalar arasındaki fark böylece hem
fazla, hem de herkes “benimki
doğrudur” deyince, halife
Osman olaya el koyuyor ve yeni
bir nüsha ortaya çıkarıp kalanları
imha ediyor.
(pdf-s.132).
İmam Malik’e göre Osman’dan kalma olduğu iddia edilen ve şu an mevcut bulunan Kur’an da orijinal
değildir; zamanla değişime
uğramıştır.
(pdf-s.200).
Ayrıca; ZALİM HACCAC’IN KUR’AN’DA YAPTIĞI
DEĞİŞİKLİKLER: için bkz.
Tekvir 24, Şuara 116, 167, Yunus 22, Yusuf 45, Zuhruf 32, Mü’minun 85-86,
89, Bakara 259, Muhammed 15, Maide 48, Hadid 7.
Ayrıca; Konuyla
ilgili bu bilgiler Süyuti Kaynaklarında
da vardır. Süyuti’den derlenen 40
benzer not için...
bkz.
Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an
(Kur'an'ın Kökeni -2), (pdf-s.219-232).
10. Ey Muhammed!
Andolsun, senden önceki topluluklara da peygamber gönderdik.
11. Onlar kendilerine
gelen her peygamberle alay ediyorlardı.
12. Aynı şekilde
(onların tutumlarına uygun olarak) biz onu suçluların kalbine sokarız.2
13. Önceki
milletlerin (helâkine dair Allah’ın) kanunu geçmiş iken onlar buna (Kur’an’a)
inanmazlar.
14-15. Onlara gökten bir
kapı açsak da oradan yukarı çıkmaya koyulsalar, yine “Gözlerimiz döndürüldü,
biz herhâlde büyülenmiş bir toplumuz” derlerdi.
16. Andolsun, biz
gökte burçlar yaptık ve onu, bakanlar için süsledik.
Not.1 ŞAİR KUSS BİN SAİDE: Buruc 1, Furkan 61, Hicr 16: Kur’an’da üç yerde geçen (bu ayetlerdeki) “Burçlar sahibi gökler” cümlesi harfiyen şair Kuss bin
Saide’den alınmıştır.
Bunu bizzat Hz. Muhammed kendisi anlatıyor: “Bir gün ben onu Ukaz panayırında gördüm,
kırmızı bir deve üzerindeydi ve halka hitaben çok hararetli, ilginç bir konuşma
yaptı. Onun o günkü konuşmasını hiç unutamıyorum.” diyor ve bu cümle dahil
diğer konuşmalarını anlatıyor.
Bu cümleler daha sonra ayet olarak kullanılmıştır.
Bu şair miladi 600’de vefat ederken henüz Muhammed peygamberlik iddiasında bulunmamıştı; bundan on yıl sonra peygamber oluyor. Kuss, konuşmasının başında,
giden bir daha gelmiyor, yaratılması gereken de sürekli yaratılıyor. Gidenler
halinden memnunlar mı ki sesleri çıkmıyor veya unutuldular mı bilemiyorum, diyor.
Kuss’un, gökte haber var, yerde ibret
var sözünden sonra, Muhammed onun bazı önemli açıklamalarını o gelen heyete
anlatıyor.
Kuss
Hıristiyan’dı;
ancak arayışlar içindeydi, yeni bir
din peşindeydi. Daha doğrusu “ben
peygamberim, bana vahiy geldi” demeye hazırlanıyordu. Ancak yaşlıydı ömrü buna yetmedi.
Demek ki o zaman ben peygamberim fikri bir kültür gibiydi.
Bunu iyi yürüten, başaran kendini ilan ederdi. Müseyleme ve Tuleyha
gibileri de o dönem peygamberliğini
ilan edenler arasındaydı.
Bu şairden alınan diğer cümleler ve şiirlerinden benzer alıntılar
için...
...bkz.
Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an
(Kur'an'ın Kökeni -2), (pdf-s.46-50).
17. Onu kovulmuş her
şeytandan koruduk.
18. Ancak kulak
hırsızlığı eden olursa, onu da parlak bir ateş takip etmektedir.
Not.1 Hicr 17-18 ve Saffat 6-10 ayetlerinde geçtiği gibi Allah, göklere çıkmayı şeytanlara yasakladığı halde onlar
buna rağmen yine geçebiliyorlarmış; ancak Allah onları yıldızlarla taşlayıp engel oluyormuş.
a) Peki, Allah’ın yasağına rağmen onların geçmesi nasıl mümkün olabiliyor!
Kaldı ki, neden daha
önce bu yasak onlara uygulanmadı da Muhammed’den itibaren uygulanmaya
kondu; önceki insanlara da günah değil miydi ki şeytanlar meleklerden
bilgi çalıp onlara karşı kullansın (Kur’an mantığından hareketle)!
b) Kuran’a bakılırsa fezada şeytanlarla melekler arasında
adeta bir kovalamaca yaşanıyor, sanki birbirlerini Scud ve Petriot füzeleri
gibi yutmağa çalışıyorlar. Ancak zulmün yeryüzünde gitgide artması
gösteriyor ki her ne kadar Kuran’ın
Allah’ı, “Yeryüzündeki insanlar
hakkında program yapan melekleri dinlemek için göklere çıkmak
isteyen şeytanlara artık bu yolu kapattım” diyorsa da; dünyadaki
gidişat gösteriyor ki şeytanlar
bir yolunu bulup yasak bölgenin ötesine geçebilirler! Peki, işin masal tarafı bir yana nedir
bu olay, şeytanların göklere çıkma meselesi nasıl
ortaya çıkmış?
c) Muhammed dâhil, eski insanlar, halk tabiriyle yıldız kayması diye bilinen ve geceleyin çıplak gözle de
görülebilen “meteor ile meteorit”
taşlarını, göklere çıkan
şeytanlara/cinlere karşı melekler tarafından silah olarak kullanılan bir
nevi yıldız parçaları olarak algılamışlar. Tabi ki “Yanlış
hesap Bağdat’tan döner” misali, hiçbir yanlış bilim testini geçemez. Bilim ve teknoloji ilerleyince bu tür
mitolojik inançların hakikati gün ışığına çıkıyor.
bkz.
Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal
Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.163).
Not.2 Cinlerin anlatıldığı ayetler: A’raf 179 Cin 8-10, İsra
88, Hicr 17-18, 26-27, En’am 112, 130, Saffat 6-10, Sebe 12 Ahkaf 29-32,
Zariyat 56, Mülk 5, Rahman 14-15, 33.
a) Kuran’da cinlerin anlatıldığı sureler/ayetler epey fazla. Cinlerden söz
ettiği için 28 ayetten oluşan bir surenin adı da “Cin” suresi oluyor.
b) Bir yerde cinlerin Allah’ın
izniyle Süleyman peygamberin emrinde çalıştıkları söyleniyor (Sebe 12).
c) Bir ayette cin ve insanların
yaradılış gayesi Allah’a kulluk etmeleri olarak gösteriliyor (Zariyat 56).
d) Rahman 14-15 ve Hicr
26-27’de insanın ateşte pişirilmiş kupkuru çamurdan, cinin de ateş
korundan/ özünden yaratıldığı ifade ediliyor. Yine Rahman 33’te cin ve insanlara hitaben, “eğer gücünüz varsa yer ve
göklerin dışına çıkın bakalım” diyor.
e) Bir kere cinlere inanmak Muhammed’den önceki toplumlarda yaygındı; bunu
Kur’an da birçok ayetle teyit ediyor:
“Biz her peygambere insan ve cinlerden olan şeytanları düşman kıldık.” (En’am 112) Aynı surenin başka bir
ayetinde, “Ey cin ve insanlar! Size ayetlerimi anlatan, bu gününüzün geleceğini
haber veren peygamberlerim gelmedi mi” (En’am 130) diyerek hem
cinleri, hem de insanları kıyamet günü vereceği cezayla uyarıyor.
f) “Andolsun ki biz -Allah olarak-
çoğu cin ve insanları cehennem için yarattık” (A’raf 179) diyor. Bari “Cehennemi
çoğu cin ve insanlar için yarattık” deseydi neyse. Cümlede önemli bir terslik olduğu açık... Aynı ayetin
devamında, “Bu cin ve insanların
çoğu hayvanlardan da beterdir” anlamında ağır bir ifade kullanılıyor.
g) Açıktır ki Muhammed, insanları etkilemek için daha önce varolan
cin inancını, Kuran’ında bir etki aracı olarak kullanmıştır. Yani
insanların kendisi hakkında, “Mademki cinleri bilip onlar hakkında bu
bilgileri veriyor o zaman Allah’tan görev almış bir peygamberdir...” demelerini
sağlamak için bunları işlemiştir; yoksa bunun başka yorumu olamaz.
h) Şu da önemli ki, madem ki daha önce cinler/şeytanlar göklere
çıkarak meleklerin insanlar hakkında hazırladıkları raporları dinleyip ona
göre yeryüzünde fesat çıkarıyorlardı/karşı
tedbir alıyorlardı ve yine mademki
Muhammed’den sonra onlara artık bu yol kapandı; peki bu
durumda dünyadaki insanların daha rahat
etmeleri gerekirken -zira artık şeytanların ellerinde haber alma
hakkı, istihbari bilgiler edinme imkanı kalmadı ki insanları kötü yola sevk
etsinler- o zaman neden yeryüzünde haksızlıklar/fitne her
gün artarak devam ediyor!
bkz.
Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal
Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.159-162).
19. Yeri de yaydık,
ona sabit dağlar yerleştirdik ve orada ölçülü (bir biçimde) her şeyi bitirdik.
20. Orada hem sizin
için, hem de sizin rızık vermediğiniz kimseler için geçimlikler meydana
getirdik.
21. Hiçbir şey yoktur
ki hazineleri yanımızda olmasın. Biz onu ancak belli bir ölçüyle indiririz.
22. Rüzgârları da
aşılayıcı olarak gönderip yukarıdan su indirerek sizi onunla suladık. Onu
toplayıp depolayan da siz değilsiniz.3
23. Hiç şüphesiz biz
diriltir, biz öldürürüz ve biz (her şeye gerçek) varisleriz
24. Andolsun biz,
sizden önce gelip geçenleri de biliriz, sonraya kalanları da.
Not.1 Ayetin
bir başka çevirisi: “Andolsun ki biz
(Allah olarak) içinizden öne geçmek isteyenleri de, geri kalmak isteyenleri de
biliriz.
Rivayete göre millet Peygamberin
arkasında camide namaz kılarken, cemaat içinde kadınlar da varmış. Bu
kadınlardan biri çok güzelmiş. Bu arada bazı
erkekler utanıp öne geçmişler (kadınlar namazda eğilince görmeyelim diye), bazıları da o güzel kadına veya kadınlara
bakmak için geriye çekilip onların arkasında saf tutmuş. Öyle olmuş ki,
artık herkes bunu biliyormuş. İşte bu
yüzden bu ayet gelmiş ki cemaat bu konuda dikkatli olsun: Tanrının,
ben öne geçenleri de arkaya çekilenleri de bilirim demesinin temelinde bu olay
yatıyor. Kaldı ki bu açıklama önemli müfessirlerin kaynaklarında geçiyor;
bunlardan birkaçını aşağıya alıyorum. Kaynak: Arif Tekin,
Bilinmeyen Yönleriyle Hz. Muhammed'in
Ölümü, (pdf-s.121-122); İslami
Kaynaklar: Arif Tekin’in kitabında.
25. Şüphesiz senin Rabbin
onları diriltip bir araya getirecektir. Şüphesiz O, hüküm ve hikmet sahibidir,
hakkıyla bilendir.
26. Andolsun, biz
insanı kuru bir çamurdan, şekillendirilmiş bir balçıktan yarattık.
27. Cinleri de daha
önce dumansız ateşten yaratmıştık.
Not.1 Cinlerin anlatıldığı ayetler: A’raf 179 Cin 8-10, İsra
88, Hicr 17-18, 26-27, En’am 112, 130, Saffat 6-10, Sebe 12 Ahkaf 29-32,
Zariyat 56, Mülk 5, Rahman 14-15, 33.
a) Kuran’da cinlerin anlatıldığı sureler/ayetler epey fazla. Cinlerden söz
ettiği için 28 ayetten oluşan bir surenin adı da “Cin” suresi oluyor.
b) Bir yerde cinlerin Allah’ın
izniyle Süleyman peygamberin emrinde çalıştıkları söyleniyor (Sebe 12).
c) Bir ayette cin ve insanların
yaradılış gayesi Allah’a kulluk etmeleri olarak gösteriliyor (Zariyat 56).
d) Rahman 14-15 ve Hicr
26-27’de insanın ateşte pişirilmiş kupkuru çamurdan, cinin de ateş
korundan/ özünden yaratıldığı ifade ediliyor. Yine Rahman 33’te cin ve insanlara hitaben, “eğer gücünüz varsa yer ve
göklerin dışına çıkın bakalım” diyor.
e) Bir kere cinlere inanmak Muhammed’den önceki toplumlarda yaygındı; bunu
Kur’an da birçok ayetle teyit ediyor:
“Biz her peygambere insan ve cinlerden olan şeytanları düşman kıldık.” (En’am 112) Aynı surenin başka bir
ayetinde, “Ey cin ve insanlar! Size ayetlerimi anlatan, bu gününüzün geleceğini
haber veren peygamberlerim gelmedi mi” (En’am 130) diyerek hem
cinleri, hem de insanları kıyamet günü vereceği cezayla uyarıyor.
f) “Andolsun ki biz -Allah olarak-
çoğu cin ve insanları cehennem için yarattık” (A’raf 179) diyor. Bari “Cehennemi
çoğu cin ve insanlar için yarattık” deseydi neyse. Cümlede önemli bir terslik olduğu açık... Aynı ayetin
devamında, “Bu cin ve insanların
çoğu hayvanlardan da beterdir” anlamında ağır bir ifade kullanılıyor.
g) Açıktır ki Muhammed, insanları etkilemek için daha önce varolan
cin inancını, Kuran’ında bir etki aracı olarak kullanmıştır. Yani
insanların kendisi hakkında, “Mademki cinleri bilip onlar hakkında bu
bilgileri veriyor o zaman Allah’tan görev almış bir peygamberdir...” demelerini
sağlamak için bunları işlemiştir; yoksa bunun başka yorumu olamaz.
h) Şu da önemli ki, madem ki daha önce cinler/şeytanlar göklere
çıkarak meleklerin insanlar hakkında hazırladıkları raporları dinleyip ona
göre yeryüzünde fesat çıkarıyorlardı/karşı
tedbir alıyorlardı ve yine mademki
Muhammed’den sonra onlara artık bu yol kapandı; peki bu
durumda dünyadaki insanların daha rahat
etmeleri gerekirken -zira artık şeytanların ellerinde haber alma
hakkı, istihbari bilgiler edinme imkanı kalmadı ki insanları kötü yola sevk
etsinler- o zaman neden yeryüzünde haksızlıklar/fitne her
gün artarak devam ediyor!
bkz.
Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal
Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.159-162).
28-29. Hani Rabbin
meleklere, “Ben kuru bir çamurdan, şekillendirilmiş balçıktan bir insan
yaratacağım. Onu düzenleyip içine ruhumdan üflediğim zaman, onun için hemen
saygı ile eğilin” demişti.
Not.1 Yaratılış + Çamurdan Yaratılış Efsanesi ile ilgili ayetler: Sâd 75, Fatır 11, İsra 61, Hicr
26, 28, 33, En’âm 2, Saffat 11, Enbiyâ 30, Mü’minûn 12, Secde 7, Rum 20, Hacc
5, Rahman 14, Âli İmrân 59, Maide 110. Bu ayetlerde özetle Allah “insanı çamurdan
yarattık” diyor.
Yaratılış Efsanesi ile ilgili
ayetler: Kaf
38, A’raf 54, Furkan 59, Yunus 3, Hud 7, Fussilet 9-12, Secde 4, Naziat 27-33,
Bakara 29, Hadid 4.
Bu
ayetlerde özetle “Allah gökleri ve yeri ve ikisinin
arasındakileri 6 günde yarattı” diyor.
a) Tevrat’tan
alınan “Yaratılış Efsanesi”, “Tanrıların insanı çamurdan yaratması”, “Tanrı(lar)ın
gökleri ve yeri 6 günde yaratıp 7. gün dinlendiği” teması çok tanrılı Sumer Uygarlığından
kaynaklanmaktadır.
bkz. Muazzez İlmiye Çığ, Kuran, İncil ve Tevrat’ın Sumerdeki Kökeni, (pdf-s.35-40).
b) “Tanrı’nın bazen birinci çoğul şahıs (biz),
bazen üçüncü şahıs (örn. yarattı) olarak konuşturulması”
teması da çok tanrılı Sumer
Uygarlığından kaynaklanmaktadır.
bkz. Muazzez İlmiye Çığ, age, (pdf-s.16).
c) Sumer ve Tevrat hikâyesi birbirine çok yakın. Kur’an’da çok yüzeysel. Fakat Enbiyâ
30’da anlatıldığı gibi ana fikir, “gök
ve yerin başlangıçta bitişik olması, bunların sudan çıkması” aynı.
bkz. Muazzez İlmiye Çığ, age, (pdf-s.35).
d) Tevrat’ta
“Şabat günü olarak tanımlanan 7. gün (Cumartesi; Satürn
gezegeninden gelme Saturday) Babillilerin
her ayın 7. günü (Şapatu) yaptıkları kutlamalardan geçmiştir. İslamiyette bu gün Cuma’ya dönüştürülerek daha hafifletilmiş kuralla alınmıştır.
bkz. Muazzez İlmiye Çığ, age, (pdf-s.25 ve s.35-36’da dipnot 28).
e) Fussilet 10’da şu çelişki var: İlkin dünyayı 2 günde
yarattığını söylüyor, buna ek olarak dört (4) gün de dünyadaki bereketleri,
dağları ve rızıkları yarattığını, zamanını bunlara ayırdığını belirtiyor;
ki -gökler hariç, sadece yer ve insanlar için- toplam olarak 6 gün oluyor.
2 gün de göklere verirsek kâinatın yaratılışı toplam 8 gün eder!
bkz. Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal Kitaplar ve
Dinler, (pdf-s.49).
f) Kabul edelim ki tanrı dünyaya toplam olarak dört gün ayırmış;
yine çelişkiler bitmez. Çünkü bilindiği gibi dünya güneşin küçücük bir uydusudur. O nedenle, Allah’ın bu küçücük uyduya tüm evrenin
iki katı kadar zaman ayırması, ona
biçilen büyüklükle ters orantılıdır.
bkz. Arif Tekin, age,
(pdf-s.49-50).
g) Fussilet 9-12 ve Bakara 29’da
“kâinat yaratılırken önce yer, daha
sonra gök yaratılmıştır” diyor.
Ancak Naziat 27-33’te tam tersine, öncekilerle
çelişen bir açıklama var. Orada
“önce gökleri, daha sonra yeri
yarattığını” söylüyor.
Kuran’ı açıklamaya çalışanlar
(müfessirler) “Allah, hammadde olarak
önce yeri, daha sonra gökleri yaratmış; ancak son şekillerini verme
aşamasında ilkin gökten, daha sonra yerden başladığı” biçiminde yorum
getiriyorlar. Bellidir ki bu yorumu da Tevrat’tan aktarmışlardır.
Çünkü Tevrat’ın da hemen ilk cümlesinde tanrının evvela yerle gökleri (hammadde
olarak) yarattığını, tekamülleri aşamasındaysa ilkin gökleri, daha sonra yeri
yarattığını görüyoruz. İşin bilimsellikten uzaklığı bir yana; bir kere kendi
içinde net çelişkileri mevcuttur.
bkz. Arif Tekin, age,
(pdf-s.50).
h) Enbiya 30’da Kur’an’ın Allah’ı “göklerle yerin başlangıçta bitişik olduğunu, sonra onları ayırdığını”
anlatır.
bkz. Arif Tekin, age,
(pdf-s.51).
i) Naziat 27’de Kur’an’ın Allah’ının kendisi gökleri yaratmanın zor olduğunu söylüyor.
j) Yasin 82’de “Allah bir şeye,
‘Ol’ dedi mi hemen oluverir” diyor. O halde Kur’an Allah’ı insanı, gökleri, yeri ve arasındakileri yaratmak için neden bu kadar uğraşıyor? bkz. Arif Tekin, age, (pdf-s.36-59).
30. Bunun üzerine
bütün melekler saygı ile eğildiler.
31. Ancak İblis,
saygı ile eğilenlerle beraber olmaktan kaçındı.
32. Allah, “Ey İblis!
Saygı ile eğilenlerle beraber olmamandaki maksadın ne?” dedi.
33. İblis dedi ki:
“Ben, kuru bir çamurdan, şekillenmiş balçıktan yarattığın insan için saygı ile
eğilemem.”
34-35. Allah, “Öyleyse çık
oradan, çünkü sen kovuldun. Şüphesiz hesap gününe kadar lânet senin üzerinedir”
dedi.
36. İblis: “Rabbim!
Öyle ise onların tekrar diriltilecekleri güne kadar bana mühlet ver” dedi.
37-38. Allah da, "O
hâlde, sen vakti (yalnızca benim tarafımdan) bilinen güne (kıyamete) kadar
mühlet verilenlerdensin" dedi.
39-40. İblis, “Rabbim!
Beni azdırmana karşılık, andolsun ki yeryüzünde kötülükleri onlara güzel
göstereceğim, içlerinde ihlâsa erdirilmiş kulların hariç, onların hepsini
azdıracağım” dedi.
41-42. Allah, “İşte bu
bana ulaştıran dosdoğru yoldur. Azgınlardan sana uyanlar dışında, kullarım
üzerinde senin hiçbir hâkimiyetin yoktur” dedi.
43. Şüphesiz
cehennem, onların hepsinin buluşacağı yerdir.
44. Onun yedi kapısı
vardır ve her kapıya onlardan bir grup ayrılmıştır.
Not.1 Burada
“Cehennem’in yedi kapısının olduğu”
açıkça ifade edilmektedir. Sümer inançlarında sözü edilen cehennemde de yedi (7) kapının olduğu yazılı. Bu,
özellikle “İnanna’nın Ölüler Diyarına
İnişi” adlı şiir biçiminde yazılmış tablette işlenmiştir. Ancak Sumerlere
göre cennetin kaç kapısı vardır, buna
tabletlerde rastlanamadı. Kuran’da da cehennemin yedi kapısı olduğu yazılı;
fakat cennetinki yazılı değil (ancak
hadislerde 8 kapısı var diye geçiyor). Anlaşılan, eski mitolojilerde cennetin
kapıları hakkında bilgi olmadığı için Muhammed bu noktada cesaret edip de kendi
Kuran’ında bir açıklama yapamamıştır. Yoksa
niye cehenneminkini belirtiyor da cennetinkini hadislerle geçiştiriyor?
bkz. Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a
Kutsal Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.52).
45. Şüphesiz Allah’a
karşı gelmekten sakınanlar, cennetler içinde ve pınarlar başındadır.
46. Onlara, “Girin
oraya esenlikle, güven içinde” denilir.
47. Biz, onların
kalplerindeki kini söküp attık. Artık onlar sedirler üzerinde, kardeşler olarak
karşılıklı otururlar.
48. Onlara orada
hiçbir yorgunluk dokunmaz, onlar oradan çıkarılacak da değillerdir.
49-50. Ey Muhammed!
Kullarıma, benim elbette çok bağışlayıcı, çok merhametli olduğumu, azabımın da
elem dolu azap olduğunu haber ver.
51. Onlara İbrahim’in
misafirlerinden de haber ver.
52. Hani misafirler
İbrahim’in yanına girmiş ve “Selâm” demişlerdi. O da, “Gerçekten biz sizden
korkuyoruz” demişti.
53. Onlar, “Korkma,
biz sana bilgin bir oğul müjdeliyoruz” dediler.
54. İbrahim, “Bana
yaşlılık gelip çatmış iken beni mi müjdeliyorsunuz? Bana neyi müjdeliyorsunuz?”
dedi.
55. “Biz sana gerçeği
müjdeledik. Sakın ümitsizlerden olma” dediler.
56. Dedi ki:
“Rabbinin rahmetinden, sapıklardan başka kim ümit keser?”
57. İbrahim, “Ey
Elçiler! Göreviniz nedir?” dedi.
58. Şöyle dediler:
“Şüphesiz biz suçlu bir millete gönderildik.
59-60. Lût’un ailesi başka
(Onlar suçlu değillerdir). Lût’un karısı dışında onların hepsini kurtaracağız.
Biz, onun geride kalanlardan olmasını takdir ettik.
61-62. Elçiler (melekler)
Lût’un ailesine gelince, Lût onlara, “Gerçekten siz tanınmayan kimselersiniz”
dedi.
63. Dediler ki:
“Evet, fakat biz sana (kavminin) şüphe etmekte olduğu azabı getirdik.”
64. “Biz, sana
gerçeği getirdik. Şüphesiz biz doğru söyleyenleriz.”
65. “Gecenin bir
bölümünde aile fertlerini yola çıkar, sen de arkalarından git. Hiçbiriniz
arkaya bakmasın. Emrolunduğunuz yere (doğru) geçin gidin.”
66. Ona şu durumu
kesin olarak bildirdik: “Sabaha çıkarken onların sonu kesilmiş olacak.”
67. Şehir halkı
sevinerek geldiler.
68. Lût, dedi ki:
“Şüphesiz bunlar benim misafirlerimdir. Sakın beni rezil etmeyin.”
69. “Allah’a karşı
gelmekten sakının, beni utandırmayın” dedi.
70. Onlar, “Biz seni
insanlarla ilgilenmekten men etmemiş miydik” dediler.
71. Lût: “İşte
kızlarım. Eğer yapacaksanız (onlarla evlenebilirsiniz)” dedi.4
72. (Melekler,
Lût’a:) “Ömrüne andolsun ki onlar (şehvetten) gözleri dönmüş hâlde,
sarhoşlukları içinde bocalayıp duruyorlar (Bu durumda asla seni dinlemezler)”
dediler.
73. Derken güneşin
doğuşu sırasında, o korkunç uğultulu ses onları yakalayıverdi.
74. Hemen onların
altını üstüne getirdik. Üzerlerine de balçıktan pişirilmiş taşlar yağdırdık.
Not.6 “APAÇIK ARAPÇA” KUR’AN’DA YABANCI KELİMELER:
Meryem 97, Taha 113, Şuara
193-195, 198-199, Yusuf 2, En’am 92, Zümer 28, Fussilet 3, 44, Şura 7, Zuhruf
2-3, Duhan 58, Ahkaf 12, Nahl 103, İbrahim 4, Rad 37: Bu ayetlerde (16 yerde)
Kur’an;
“Biz Kur’an’ı iyice anlayasınız diye apaçık Arapça indirdik”
diyor. Bir yerde;
“Arapça bilmeyene indirseydik, yine inanmazdı” diyor!
(Şuara 198-199). Bir yerde;
“‘Kur’an’ı bir insan öğretiyor’ dediklerini biliyoruz, o
kimsenin dili yabancıdır” diyor (Nahl 103).
Oysa; bu
ayetlerin (Fil 4, Hud 82, Hicr 74) Arapçasında geçen;
“SİCCİL” kelimesi
Arapça değildir.
Farsça’dır, “taş ve
kil/çamur” anlamına gelir. Ayette “balçıktan
pişirilmiş taşlar” kastedilmiştir (Arapça karşılığı bulunmasına rağmen
başka dilden alınmıştır. Çünkü kaynak
o dilde anlatılan/yazılan hikâyedir).
bkz. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın
Kökeni -2), (pdf-s.280).
75. Şüphesiz bunda
düşünüp görebilen kimseler için ibretler vardır.
76. O şehrin
kalıntıları hâlâ mevcut olan bir yol üstünde duruyor.
77. Şüphesiz bunda
inananlar için bir ibret vardır.
Not.1 Kamer
38, Araf 81-84, Furkan 40, Şuara 165-174, Neml 54-57, Hud 78-83, Hicr 60, 68,
73-77, Ankebut 29, 32-35:
a) Bu ayetlerde anlatılan Lut peygamber ve onun homoseksüel kavmi, kavmin
yaşadığı “Sodom” şehrinin bela yağmuru (taşlama) ile yok edilmesi hikâyesi olduğu gibi Tevrat Tekvin 19/1-26’dan alınmadır.
b) Kuran’ın Allah’ı,
gerçekleştirdiği bu ceza hakkında, “İşte
seçkin zekalı, akıllı ve inananlar için bu hadisede ibretler vardır”
diyor.
c) Lut kavmi hakkında Kuran’da, “Onun kavminden yalnız bir aileyi Müslüman
gördük” demesinden, Allah’ın Lut’u
göndermekle yine etkisinin
olmadığı, bir ailenin dışında kimsenin ona inanmadığı ortaya
çıkıyor. Bunun sonucu olarak çok merhametli olduğu söylenen
Kuran’ın Allah’ı, çareyi onları yok etmekte buluyor,
kendilerini imha ediyor.
d) Başka birçok konuda olduğu gibi
Lut kavmi efsanesi de birçok ayette (yukarıda sayılan sekiz ayrı surede)
lüzumsuz olarak tekrarlanmıştır. Hele Şuara
173 ile Neml 58 ayetlerinin hem
harfleri, hem de kelimeleri %100
aynı.
e) Şu da zorunlu olarak ortaya
çıkıyor ki, madem Kuran’daki çoğu bilgiler ve prensipler
Tevrat’takilerin aynısıdır/kopyasıdır, o
halde her Müslüman -istese de istemese de- anayasal anlamda aynı zamanda bir Yahudidir.
f) Her ne kadar Kuran’ın değişik
yerlerinde (örneğin Maide 82) Yahudiler
Müslümanların bir numaralı düşmanları olarak ilan edilmişse de bu, iktidar kavgasından kaynaklanıyor;
yoksa her iki kitap, hem
anlatılan efsaneler, hem de hayatla ilgili diğer konularda çoğunlukla birbirlerinin aynısı.
bkz.
Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal
Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.154-157)
78. “Eyke” halkı da
şüphesiz zalim idiler.5
79. Onlardan da
intikam aldık. İkisi de (Lût kavminin yaşadığı Sodom ile Şu’ayb kavminin
yaşadığı Eyke) belirgin bir anayol üzerinde idiler.
Not.1 Araf
136, Hicr 79, Zuhruf 25, 55 Secde 22, Al-i İmran 4: Dikkat çekici bir diğer
nokta, tanrının eski peygamberler dönemindeki insanları cezalandırdığı
anlatılırken, bu gibi ayetlerin sonunda defalarca, “İşte Allah kendisini tanımayanlardan böylece intikamını alır, Allah
intikamcıdır” gibi ifadelerin kullanılmış olması. Kâinatın yaratıcısı olduğu iddia edilene bu gibi
sözleri isnat etmek, doğru olan bir şey değildir. bkz. Arif
Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal
Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.147)
80. Andolsun, Hicr
halkı da peygamberleri yalanlamıştı.6
81. Biz, onlara
âyetlerimizi vermiştik de onlardan yüz çevirmişlerdi.
82. Onlar güven
içinde dağlardan evler yontuyorlardı.
83. Onları da sabaha
çıkarlarken o korkunç uğultulu ses yakalayıverdi.
84. Kazanmakta
oldukları şeyler kendilerine bir fayda vermedi.
85. Biz, gökleri,
yeri ve her ikisi arasında bulunanları ancak hakka ve hikmete uygun olarak
yarattık. Kıyamet günü mutlaka gelecektir. Sen şimdi güzel bir şekilde hoşgörü
ile muamele et.
86. Şüphesiz, Rabbin
hakkıyla yaratanın (ve her şeyi) bilenin ta kendisidir.
87. Andolsun, biz
sana tekrarlanan yedi âyeti7 ve büyük Kur’an’ı verdik.
88. Kâfirlerden bir
kısmını faydalandırdığımız şeylerde sakın gözün kalmasın. Onlara karşı mahzun
olma ve mü’minlere (şefkat) kanadını indir.
89. De ki: “Gerçekten
ben, apaçık bir uyarıcıyım.”
90. Nitekim biz kendi
kitaplarını parçalara ayıranlara da (kitap) indirmiştik.
91. Ki onlar, (bir
kısmına inanıp, bir kısmını inkâr ederek) Kur’an’ı da parça parça edenlerdir.
92-93. Rabbine andolsun,
onların hepsine yapmakta olduklarını mutlaka soracağız.
Not.1 KUR’AN’DA NASİH VE MENSUH:
a) Mürselat 35-36, Yasin 65,
Kasas 78, Rahman 39: Bu ayetlerde
kıyamet günü ne insandan, ne de cinden günahı
sorulmayacak. O gün suçluların
ağızları mühürlenecek; ancak elleri
konuşacak, ayakları da şahitlik edecek! Yani suçları kesinleşmiş olanlara
günahları konusunda soru sorulmayacak (çünkü Allah hepsini bilir) deniliyor. “Bu, onların konuşamayacakları gündür. Özür dilemek için onlara
izin de verilmeyecek” deniliyor Kur’an’da.
Bir de bunun tam tersi var. Mesela;
b) Kaf 28, Hicr 92-93, Saffat
27-29, Zumer 31: (Ey Muhammed!) Rabbine and olsun ki, onların hepsinden, yaptıklarını mutlaka soracağız.
Şüphesiz siz kıyamet günü Rabbinizin huzurunda
yargılanacaksınız. Allah o gün şöyle diyecek: “Benim huzurumda çekişmeyin.
Çünkü ben bu (konudaki) uyarıyı size daha önceden yaptım.” Suçlular
birbirlerine yönelip sorarlar (çekişirler). Şöyle derler: “Siz bize sağdan
gelirdiniz. Bize haktan yana görünürdünüz.” Diğerleri de onlara şöyle karşılık
verirler: “Hayır, siz zaten mü’min kimseler değildiniz” anlamında farklı içerik belirten ayetler var.
Sonuç: Peki, o zaman soru-cevap şeklinde bir
yargılama var mı, yoksa Allah her şeyi bildiği için buna gerek yok; artık
kendisi bildiği için istediğini cennete, istediğini de cehenneme mi atacak?
O
gün insanlar konuşacak mı, yoksa Allah her şeyi bildiği için buna gerek yok mu?
Bu bilinmiyor...
Kur’an’daki
bilgi bir şekilde birbirine zıt.
Not.2 İşte
Kur’an’da böylesine zıt olan ayetler hakkında İslam âlimleri nasih ve mensuh kuralını devreye
koymuşlar.
bkz. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın
Kökeni -2), (pdf-s.233-234).
ayrıca: KUR’AN’DA NASİH VE MENSUH: Ala
6-7, İsra 86, Nahl 101, R’ad 39, Bakara 106:
(BU
KONU A’LA SURESİ’NİN SONUNDA -19. ayetten sonra- GENİŞ KAPSAMLI
İŞLENMEKTEDİR)
94. Ey Muhammed!
Şimdi sen, sana emrolunanı açıkça ortaya koy ve Allah’a ortak koşanlara aldırış
etme.
95-96. Şüphesiz biz, Allah
ile beraber başka ilâh edinen alaycılara karşı sana yeteriz. İlerde bilecekler.
97. Andolsun, onların
söyledikleri şeylerden dolayı göğsünün daraldığını biliyoruz.
98. O hâlde, Rabbini
hamd ile tesbih et (yücelt) ve secde edenlerden ol.
99. Sana ölüm
gelinceye kadar Rabbine ibadet et.
DİPNOTLAR (Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Dipnotları)
1. Bu harflerle ilgili
olarak Bakara sûresinin ilk âyetinin dipnotuna bakınız.
2. Bu âyetteki “kalp”,
A’râf sûresi 179. âyette de olduğu gibi, düşünce ve idrak merkezi anlamındadır.
Buna göre Kur’an’ın suçluların kalbine sokulması, kendi dilleri ile onu
anlamalarına imkân sağlanması demektir.
3. Bu âyet-i kerimede,
rüzgârların hem bitkilerin tozlaşmasındaki oynadığı role hem de bulutları
sürükleyerek meydana getirdiği aşılamaya işaret edilmektedir.
4. Aynı konu için
bakınız: Hûd sûresi, âyet, 78 ve ilgili dipnot.
5. Eyke halkı, Hz.
Şu’ayb’ın kavmi idi. “Eyke”, birbirine girmiş sık ağaçlar demektir. Şu’ayb,
kavmi ağaçlık bir bölgede yaşadığı için onlara “Eyke halkı” denmiştir.
6. Hicr”, kayalık bölge
demek olup Medine’nin kuzeyinde bir yerin adıdır. Salih peygamberin kavmi
Semûd, burada yaşardı.
7. Tefsir bilginleri,
âyette geçen “tekrarlanan yedi âyet”in, Fâtiha sûresi, yahut Kur’an’ın yedi
uzun sûresi olduğunu söylemişlerdir.
EN'ÂM | EVCİL HAYVANLAR (KOYUN, DEVE vs.)
KAYNAK KİTAPLARIN LİNKLERİ
1. Arif Tekin, Kur'an'ın Kökeni 2. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın Kökeni -2) 3. Arif Tekin, Sümerlerden İslam'a Kutsal Kitaplar ve Dinler 4. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Hz. Muhammed'in Ölümü 5. Muazzez İlmiye Çığ, Kuran, İncil ve Tevrat’ın Sumerdeki Kökeni |