ANA SAYFA AÇIKLAMALAR SURELER AYETLER İÇİNDEKİLER MEKKE DÖNEMİ NOTLAR HİCRET NOTLAR MEDİNE DÖNEMİ NOTLAR HZ. MUHAMMED’İN ÖLÜMÜ HZ. MUHAMMED’DEN SONRA SON NOTLAR




            54- SEMÛD KAVMİNİN YAŞADIĞI YER | HİCR (Kitap Sırası-15)


SURE AÇIKLAMASI (Diyanet İşleri Başkanlığı)
Mekke döneminde inmiştir. 99 âyettir. Sûre, adını 80. âyette geçen “Hicr” kelimesinden almıştır. Hicr, Medine’nin kuzeyinde vaktiyle Semûd kavminin yaşadığı bir yerin adıdır. Sûrede başlıca Allah’ın birliği, peygamberlik, öldükten sonra dirilme ve hesap konuları; peygamberlerin, çeşitli zamanlarda azgınlara ve inkârcılara karşı verdikleri mücadeleler çerçevesinde ele alınmaktadır. Bu sûrede ayrıca ilâhî kitapların kendisiyle kemale erdiği Kur’an’ın, her türlü tahriften korunacağı hükmü de yer almaktadır.

            Şefkatle merhamet eden Allah’ın adıyla.

1.         Elif Lâm Râ.1 Bunlar, kitabın ve apaçık olan Kur’an’ın âyetleridir.

Not.1         Bu not için bkz. Kalem 52: Kur’an’da  Anlamsız Kelimeler (Elif Lam Mim”, “usulcacık çekenlere” vb).

Konu:         ŞAİR ÜMEYYE B. EBİ SAİT: Sure başlarında kullanılan anlamları olmayan bu gibi işaretler ve yabancı kelimeler, o dönemin şairlerinden ünlü Ümeyye B. Ebi Sait’in şiirlerinde sıkça uyguladığı bir taktiktir.

                   (BU KONU KALEM SURESİ’NİN SONUNDA -52. ayetten sonra- GENİŞ KAPSAMLI İŞLENMEKTEDİR)

2.         İnkâr edenler, “Keşke müslüman olsaydık” diye çok arzu edeceklerdir.

3.         Bırak onları yesinler (içsinler), yararlansınlar; emelleri onları oyalayadursun. İleride (gerçeği) bilecekler.

4.         Helâk ettiğimiz her memleketin mutlaka bilinen bir yazısı (belli vakti) vardır.

5.         Hiçbir toplum ecelini geçemez ve ondan geri de kalamaz.

6.         Dediler ki: “Ey kendisine Zikir (Kur’an) indirilen kimse! Sen mutlaka delisin!”

7.         “Eğer doğru söyleyenlerden isen bize melekleri getirsene!”

8.         Biz, melekleri ancak hak ve hikmete uygun olarak indiririz. O zaman da onlara mühlet verilmez.

9.         Şüphesiz o Zikr’i (Kur’an’ı) biz indirdik biz! Onun koruyucusu da elbette biziz.

Not.1         Hicr 9, Yunus 82, En’am 34,115, Kehf 27, Saf 8, Fetih 28, Tevbe 32, Bakara 75, Nisa 46, Maide 13, 41:

a)               Hicr 9: Allah bu ayette “Kur’an’ı biz koruyacağız” diyor.

b)               Yunus 82, En’am 34, 115, Kehf 27, Saf 8-9, Fetih 28, Tevbe 32-33: Allah bu ayetlerde de “Allah nurunu tamamlayacaktır. Allah’ın ayetlerini kimse değiştiremez” diyor.

c)               Bakara 75, Nisa 46, Maide 13, 41: Allah bu ayetlerde de “Yahudiler Tevrat’ı tahrif ettiler, Tevrat, Allah’tan gelen Tevrat değildir”” diyor.

Özetle;      Tevrat ve İncil de Allah’ın sözleri/ayetleri olduğu halde ve Allah kendisi “Allah’ın sözünü değiştirecek yoktur” derken, yine aynı AllahYahudiler Tevrat’ı tahrif ettiler” diyor.

                   Ayetlerden açıkça görüldüğü gibi Kur’an’ın Allah’ı kendisiyle çelişmektedir.

d)               Burada “Acaba tanrı neden gönderdiği kitaplar arasında ikili davranıp bazılarına koruma garantisi verdi de bazılarına vermedi?!” sorusuna verilecek yanıt yok!

                   Bu konuda Kur’an’da başka ayetler de vardır. Bunlara bakılırsa ne Tevrat’ın, ne de İncil’le Kur’an’ın değiştirilmesi söz konusu olmamalı; ama hepsi de değiştirilmiştir, hiçbiri orijinini korumamıştır.

                   Bu şu demek değildir ki, bunların aslı daha iyi veya tanrıdan gelmedir.

                   Bir kere hepsinin mimarları insanoğludur.

e)               Denilebilir ki, Kur’an’da sözü edilen garanti sadece Kur’an için geçerlidir; Tevrat ve İncil için geçerli değildir; ben de derim ki, Allah niçin farklı davranıyor? Hâlbuki (iddialara göre) onlar da kendi gönderdikleridir. bkz. Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.82-84).

Not.2         Hicr 9, En'am 115, Ahzab 40, Mâide 5: Bu ayetler Muhammed’in son peygamber olduğuna kanıt gösterilir. Muhammed nasıl kendi toplumuna “artık benden sonra peygamber gelmeyecek, ben son peygamberim, Kur’an da son kitaptır” demişse; aynı iddia Sümer kanunlarında da açık bir şekilde yazılıdır. Bu konuda hem Hammurabi, hem de Lipit İştar kendi kanunlarının son sözlerinde uzun uzadıya açıklamalar yapmışlardır. Aynı fikrin İsa’da da var olduğunu görüyoruz. Kendisi, “ben şeriatı bozmağa değil; tamamlamaya geldim” (Matta İncil’i, 5/17), “benden sonra yalancı peygamberler ortaya çıkacaktır” diyor (Matta İncil’i, 7/15).Kısacası tüm dinlerde işlenen bu temanın asıl kaynağı da çok tanrılı Sumer mitolojisidir. bkz. Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.69).

Not.3         KUR’AN’DA EKSİK ya da FAZLA AYETLER, FARKLI KUR’AN NÜSHALARI ve FARKLI NÜSHALARIN İMHASI:

a)               Kur’an’da şöyle bir cümle var: “Zikri (çoğu yorumcu burada zikir kelimesinden Kur’an kastedilmiştir diyorlar) biz indirdik; elbette yine biz onu koruyacağız.” (Hicr 9)

b)               Tevrat’ta “ot kurur, çiçek so­lar; ancak Allah’ınızın sözü ebediyyen durur ayeti var (Tevrat, İşaya 40/8).

c)               İncil’in iki nüshasında Hz. İsa, “sanmayın ki ben şeriatı veya eski pey­gamberleri yıkmaya geldim; ben yıkmaya değil, tamamlamaya geldim. Size doğrusunu söylerim ki, gök ve yer durdukça şeriattan en küçük bir harf veya bir nokta bile yok olmayacaktır diyor (Matta 5/18, Markos 13/31).

d)               Peki, sonunda ne oldu?

                   Tevrat ve İncil varken Kur’an ortaya çıktı ve onlar etkisizleşti, bunların zamanı bitmiştir denilmedi mi?

e)               Peki ya Kur’an?

                   Kelime eksik, recm ayeti eksik, Ahzap ve Tevbe sureleri çok eksik (her ikisi de 286 ayetlik Bakara suresi kadar uzun olması gerekirken bugün sadece 73 ayet), “eskiden cihat ettiğiniz gibi cihat etmiyorsunuz” ayeti eksik, sütkardeşliğiyle ilgili ayet (Nisa 23) eksik...

f)                Ömer’in, “Kur’an bir milyon yirmi yedi bin (1 milyon 27 bin) harften ibaretti” açıklaması da gösteriyor ki, gerçekten şu an elimizde bulunan Kur’an bambaş­ka bir çalışmanın ürünüdür.

g)               İslami kaynaklara bakıldığında görülecektir ki, Kur’an’ın yaklaşık 1/4’ünün ancak yazılabildiği, kalanının ise kayıp oldu­ğu ortaya çıkıyor. (Şu anki Kur’an’ın harfleri 323 bin civarındadır). pdf-s.193)

h)               Ömer “recim ayeti vardı, Muhammed de bunu uyguladı, biz de gerektiğinde uyguladık” diyor. Tüm hadis kaynaklarında da pratikten bu örnekler varken, aslında ayetin daha önce var oldu­ğu ve Kur’an yazılırken değişik hesaplardan dolayı yazılmadığı sonucu ortaya çıkıyor.

i)                 Peki Ömer ve diğer Müslümanlar inançsız mıydı ki böyle bir şey yapıyorlardı?

                   Evet; onlar bu­günkü saf Müslümanlar gibi değildi; tersine bugünkü çıkarcılar nasıl dini siyasetlerine alet ediyorlarsa, onlar da çıkar için (İkti­dar hırsı, ganimet, talan, cariye vs) böyle yapıyorlardı.

                   O yüzden Kur’an’a bir şey eklemek veya Kur’an’dan bir şey çıkarmak on­lar için hiç de önemli değildi.

j)                 Zaten Kur’an ve Hz. Muhammed çok sonraları tabu haline getirildi, resmi tarih bunları böyle yaptı. Yoksa o zaman bugünkü gibi Hz. Muhammed’e inanmak diye bir şey yoktu.

k)               Peki, neden Kur’an’ın ilk çalışmalarında Ömer recimle ilgili ayeti kaydetmiyor da daha sonra ölümüne günler kala Cuma gü­nü halka hitaben verdiği hutbesinde recim cezasının Kur’an’ın bir ayeti olduğunu anlatıyor; nedir bunun gerçeği?

                   Burada şu an­laşılıyor: Başlangıçta Ömer erkeklerin çıkarı için ayeti kaydet­mek istememiş. Çünkü en azından o da bir erkek, belki onun da başına gelirdi. Nitekim 60 yaşlarında iken halifelik makamını kullanarak Hz. Ali’nin 9-10 yaşlarındaki kızına el koydu. Bunu başka bir çalışmamda detaylıca işledim. Neden erkeklerin çıkarı diyorum! Çünkü tecavüzcü olan kesim hep erkek kısmıdır. Hele o dönem kadın zaten o coğrafyada yok sayılırdı. Bu inanca bağlı ülkelerde durum bugün de farklı değildir.

                   Ömer’in ayeti başta yazmaması, bu erkek çıkarıyla ilişkilidir demek, yerinde bir tes­pittir. Çünkü olayların bütünü göz önüne alınırsa işin içinde iyi niyetin olmadığı ortaya çıkıyor.

l)                 İmam Malik bu konuda şunları aktarıyor: “Ömer son haccında ‘Ey Al­lahım, yaşım ilerledi, kuvvetim azaldı dedikten sonra, Medine’ye geçip verdiği hutbede recim cezasının Kur’an’dan bir ayet olduğunu açıklamış.”

m)              Kısacası, dört mezhep lideri de eğer evli olanlar zina yaparlarsa recimle cezalandırılırlar hükmünü vermişler; ancak bu ağır ceza için Kur’an’da bir ayet yok.

                   bkz. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın Kökeni -2), (pdf-s.181-190).

Sonuç:       İşte nüshalar arasındaki fark böylece hem fazla, hem de herkes “benimki doğrudur” deyince, halife Osman olaya el koyuyor ve yeni bir nüsha ortaya çıkarıp kalanları imha ediyor.                (pdf-s.132).

                   İmam Malik’e göre Osman’dan kalma olduğu iddia edilen ve şu an mevcut bulunan Kur’an da orijinal değildir; zaman­la değişime uğramıştır.                                                                           (pdf-s.200).

Not.4         KUR’AN’DA EKSİK ya da FAZLA AYETLER, FARKLI KUR’AN NÜSHALARI ve FARKLI NÜSHALARIN İMHASI:

                   HADİSLER: Ayetlerle ilişkili olan notlar ilgili ayetlere işlenmiştir. Burada ayetlerle ilişkilendirilmemiş olan hadislerden örnekler sunulmaktadır:

a)               Farklı bir örnek de İbn-i Abbas’tan verelim: “Bir gün Ömer’in yanında şu ayeti okudum: ‘İnsanoğlunun iki dere dolusu malı varsa üçüncüsünü de ister. Sonuçta onun içini ancak toprak doldurur. Kim tövbe ederse Allah onu bağışlar.’ O sırada Ömer sordu, ‘Bu da ne?’ Ben de dedim ki, ‘bunu bu şekilde Hz. Muhammed bana okudu’.”                                                               (pdf-s.199-200).

b)               Bir gün Ömer, Übey b. Ka’b’a, Kur’an’da bulunmayan bir iki ayet hakkında “Bunlar da ayet değil miydi?” diye soruyor. ÜbeyEvet bunlar da ayetti” diyor.

                   Bunun üzerine Ömer Ayet­lerden neler gitti/yazılmadı neler neler... diyor.                          (pdf-s.200).

c)               Süfyan-i Sevr-i “Birçok sahabi Yemame harbinde vurulunca onların bildikleri ayetler de yok olmuş; daha sonra Kur’an yazılınca çoğu ayetlere ulaşılamadığı için kayda geçmemiştirdiyor.

                   Şu da gözden kaçmamalı ki, İmam Süfyan-i Sevr-i’nin de çıkardığı ve ehl-i sünnet tarafından da hak mezhep olarak ka­bul edilen bir mezhebi vardı. Ancak onun taraftarı kalmayınca sadece kaynaklarda ismi geçiyor; ama önemli biri.                                                                                 (pdf-s.201).

d)               En enteresan bilgi, Tefsir usulü uzmanlarından Kadı Ebubekir Bakıllani’den geliyor, şöyle bir olay aktarıyor: Hatırlanacağı gibi Osman Kur’an için dört kişilik bir komisyon oluştururken onlardan biri de Sait b. As idi. İşte bu adam günün birinde Hz. Ali’nin oğlu Hasan’la münakaşa ederken şöyle diyor: Ben sizin kitabınıza bin harf kendi katımdan, istediğim şekilde ekledim, bin harf de çıkardım.” Buna karşı Hasanben senin eklediklerine inanıyorum; ancak sildiklerine inanmıyorum” diyor.

                   Bu açıklamanın doğruluk derecesi aslında çok yüksek! Çünkü Hz. Muhammed vefat edince bu Sait b. As daha çocuk ve dokuz yaşlarındaydı. Yani reşit biri değildi ki diyelim Hz. Muhammed’den güzel şeyler gördü de kendi iradesiyle inandı. Kaldı ki İslam’a karşı onun kindar olması da gayet doğal. Çünkü Bedir harbinde babası Müslümanlar tarafından katledilmişti: Kur’an’a sahte söz­ler yazmakla onun öcünü almayı düşünmüş olabilir.                                                                                 (pdf-s.201-202).

e)               İbn-i Şihab Zühri de Süfyan-i Sevri gibi “Aslında Kur’an çoktu; ancak Yemame harbinde çoğu hafızlar katledilince birçok Kur’an ayetle­rini beraberlerinde götürdüler. Ebubekir, Ömer ve ve Osman da­ha sonra Kur’an ayetlerini bir araya getirirken onlara ulaşıla­madı; böylece onlar kayda geçmedi. Zaten Kur’an ayetlerinin yazılmasına, kitap haline getirilmesine neden olan, bu ayetlerin zaman içinde kayıp olma kaygısıydı” diyor.                                                                                    (pdf-s.202-203).

f)                Ebu Mûsâ el-Eş’arî bir gün Basralıların hafızlarına haber gönderir. “Biz vaktiyle Kur’an’dan bir sure okuyor­duk. Uzunluk bakımından Tevbe suresi kadardı. Sonra o sure ba­na unutturuldu. Yalnız ben ondan şunları ezberimde tutabiliyo­rum: İnsanoğlunun iki vadi dolusu malı olsa, mutlaka üçüncü vadiyi de ister. Onun karnını/gözünü ancak toprak doldurur/doyurur’ deniliyordu.”

                   “Biz Kur’an’dan bir sure/bölüm daha okuyor­duk, onu müsebbihât denilen surelerden (yani başında sebbehe- yüsebbihü kelimeleri geçen sureler) birine benzetirdik. Bana o da unutturuldu. Ancak o sureden şu ayet ezberimde kaldı: Ey iman edenler! Yapmadığınız şeyleri niçin söylüyorsunuz? Sonra bunlar boyunlarınıza bir şahadet olarak yazılır da, kıyamet gü­nünde onlardan sorumlu tutulursunuz şeklindeydi.”                                                                                                              (pdf-s.203).

g)               İki kişi Hz. Muhammed’den bir sure/bölüm öğreniyorlar. Bir gün namaz kılarken öğrendikleri bu yeni sureyi okumak istiyorlar; ancak hatırlamıyorlar/unutuyorlar. Bir daha Muhammed’e gidip “biz unuttuk, neydi o sure bir daha söyler misin” di­ye soruyorlar.

                   Muhammed “sözünü ettiğiniz sure bir daha mer’iyetten kaldırıldı/unutturuldu” yanıtını veriyor.

                   İmam Süyuti bu hadisi Taberani, Ebu Davud, Beyhaki, İbn-i-l Münzir, İbn- il Enbari, Ebu Zer-il Herevi’den aktarıyor. Olayı ilk aktaran sa­habe ise İbn-i Ömer’dir.                                    (pdf-s.219-220).

h)               Yine Ebu Musa’dan bir örnek veriyor İmam Süyuti: Kur’an’da Müsebbihat denilen sureler kadar (başında sebbehe- yüsebbihü kelimeleri bulunan sureler demektir ki, bunlar Kur’an’da birkaç tanedir) uzun bir sure vardı. Hepsi bana unut­turuldu; yalnız, ‘Ey müminler! Yapmadığınız bir şeyi neden söylüyorsunuz? Bu, sizin aleyhinize şahit olacak!’ ayeti aklımda kaldı.                       (pdf-s.221).

i)                 Halife Ömer, Übey b. Ka’b’a “‘Babasını inkâr eden kâfirdir; ayrıca bir cariye kimin evinde doğum yaparsa ondan doğan çocuk artık evinde doğum yaptığı erkeğin çocuğudur (baş­kasından da olsa fark etmez)’ şeklinde ayet okumadık ?” diye soruyor. Übey “evet” yanıtını veriyor.

                   Tabi ki Kur’an’da böyle bir ayet yok.                                                                                           (pdf-s.221).

j)                 Bir gün halife Ömer Abdurrahman b. Avf’tan soruyor: “‘Daha önce cihat ettiğiniz gibi (yani ciddi ciddi) cihat edin!aye­ti vardı; ne dersin?” Abdurrahman “Bu da Kur’an’a yazılmayan veya mensuh olan ayetlerden biridir” karşılığını veriyor.                                                                                    (pdf-s.221).

k)               Halife Ömer’in oğlu (İbn-i Ömer) anlatıyor: ‘Kesinlikle kimse demesin ki ben tüm Kur’an’ı biliyorum. Tüm Kur’an’ın ne kadar olduğunu nerden bileceksin! Çünkü Kur’an’ın çoğu gitti. Yalnız var olanı biliyorum diyorsa bu olabilir’ diyor.                                                                                              (pdf-s.222).

l)                 Süyuti tefsirinde, üst üste dört hadis getiriyor ki, Osman zamanında Kur’an hazırlanıp en son kendisine takdim edilince o şunu söylüyor: “Kur’an’da yanlışlar görüyorum. Düzeltme işini yapan Hüzeyl kabilesinden, kâtip de Sakil kabilesinden olsaydı bu yanlışlar olmazdı. Umarım zaman içinde Araplar bunları dü­zeltecekler.”                                                                                                     (pdf-s.223).

m)              Halife Ömer’in zina cezasıyla ilgili kaygılarını, bu konuda ayet olduğunu; ancak yazılmadığını; hatta “‘Ömer Kur’an’a faz­lalıklar yazdı’ denmeseydi ben Ömer olarak bu recim ayetini Kur’an’a eklerdim’ şeklindeki açıklamasını da alıyor.                                                                                           (pdf-s.223-224).

n)               Ömer gi­bi aynı zamanda hem İkrime, hem de Ebu Emame b. Sehl’in tey­zesinin recimle ilgili ayetin aslında var olduğunu, Hz. Muhammed zamanında bunu ayet olarak okuduklarını; ancak yazılmadığını anlattıklarını aktarıyor.                                                                                           (pdf-s.224).

o)               Şu anki Kur’an’da yaklaşık 323 bin harf vardır. Ancak halife Ömer bu konuda çok farklı bir rakam öne sürmüştür. Ona göre Kur’an’daki harflerin sayısı 1 milyon 27 bindi.

                   Yani şu an var olan ayetlerin dört katı kadardı.                                                                          (pdf-s.226).

                   bkz. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın Kökeni -2), (pdf-s.199-226).

Sonuç:       İşte nüshalar arasındaki fark böylece hem fazla, hem de herkes “benimki doğrudur” deyince, halife Osman olaya el koyuyor ve yeni bir nüsha ortaya çıkarıp kalanları imha ediyor.                (pdf-s.132).

                   İmam Malik’e göre Osman’dan kalma olduğu iddia edilen ve şu an mevcut bulunan Kur’an da orijinal değildir; zaman­la değişime uğramıştır.                                                                           (pdf-s.200).

Ayrıca;      ZALİM HACCAC’IN KUR’AN’DA YAPTIĞI DEĞİŞİKLİKLER: için bkz. Tekvir 24, Şuara 116, 167, Yunus 22, Yusuf 45, Zuhruf 32, Mü’minun 85-86, 89, Bakara 259, Muhammed 15, Maide 48, Hadid 7.

Ayrıca;      Konuyla ilgili bu bilgiler Süyuti Kaynaklarında da vardır. Süyuti’den derlenen 40 benzer not için...

                   bkz. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın Kökeni -2), (pdf-s.219-232).

10.       Ey Muhammed! Andolsun, senden önceki topluluklara da peygamber gönderdik.

11.       Onlar kendilerine gelen her peygamberle alay ediyorlardı.

12.       Aynı şekilde (onların tutumlarına uygun olarak) biz onu suçluların kalbine sokarız.2

13.       Önceki milletlerin (helâkine dair Allah’ın) kanunu geçmiş iken onlar buna (Kur’an’a) inanmazlar.

14-15.  Onlara gökten bir kapı açsak da oradan yukarı çıkmaya koyulsalar, yine “Gözlerimiz döndürüldü, biz herhâlde büyülenmiş bir toplumuz” derlerdi.

16.       Andolsun, biz gökte burçlar yaptık ve onu, bakanlar için süsledik.

Not.1         ŞAİR KUSS BİN SAİDE: Buruc 1, Furkan 61, Hicr 16: Kur’an’da üç yerde geçen (bu ayetlerdeki) “Burçlar sahibi gökler cümlesi harfiyen şair Kuss bin Saide’den alınmıştır.

                   Bunu bizzat Hz. Muhammed kendisi anlatıyor: “Bir gün ben onu Ukaz panayırında gördüm, kırmızı bir deve üzerindeydi ve halka hitaben çok hararetli, ilginç bir konuşma yaptı. Onun o günkü konuşmasını hiç unutamıyorum.” diyor ve bu cümle dahil diğer konuşmalarını anlatıyor.

                   Bu cümleler daha sonra ayet olarak kullanılmıştır.

                   Bu şair miladi 600’de vefat ederken henüz Muhammed peygamberlik iddiasında bulunmamıştı; bundan on yıl sonra peygamber oluyor. Kuss, konuşmasının başında, giden bir daha gelmiyor, yaratılması gereken de sürekli yaratılıyor. Giden­ler halinden memnunlar mı ki sesleri çıkmıyor veya unutuldular mı bilemiyorum, diyor. Kuss’un, gökte haber var, yerde ibret var sözünden sonra, Muhammed onun bazı önemli açıklamalarını o gelen heyete anlatıyor.

                   Kuss Hıristiyan’dı; ancak arayışlar içindeydi, yeni bir din pe­şindeydi. Daha doğrusu “ben peygamberim, bana vahiy geldi” de­meye hazırlanıyordu. Ancak yaşlıydı ömrü buna yetmedi.

                   De­mek ki o zaman ben peygamberim fikri bir kültür gibiydi. Bunu iyi yürüten, başaran kendini ilan ederdi. Müseyleme ve Tuleyha gibileri de o dönem peygamberliğini ilan edenler arasındaydı.

                   Bu şairden alınan diğer cümleler ve şiirlerinden benzer alıntılar için...

                   ...bkz. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın Kökeni -2), (pdf-s.46-50).

17.       Onu kovulmuş her şeytandan koruduk.

18.       Ancak kulak hırsızlığı eden olursa, onu da parlak bir ateş takip etmektedir.

Not.1         Hicr 17-18 ve Saffat 6-10 ayetlerinde geçtiği gibi Allah, göklere çıkmayı şeytanlara yasakladığı halde onlar buna rağmen yine geçebiliyorlarmış; ancak Allah onları yıldızlarla taşlayıp engel oluyormuş.

a)               Peki, Allah’ın yasağına rağmen onların geçmesi nasıl mümkün olabiliyor!

                   Kaldı ki, neden daha önce bu yasak onlara uygulanmadı da Muhammed’den itibaren uygulanmaya kondu; önceki insanlara da günah değil miydi ki şeytanlar meleklerden bilgi çalıp onlara karşı kullansın (Kur’an mantığından hareketle)!

b)               Kuran’a bakılırsa fezada şeytanlarla melekler arasında adeta bir kovalamaca yaşanıyor, sanki birbirlerini Scud ve Petriot füzeleri gibi yutmağa çalışıyorlar. Ancak zulmün yeryüzünde gitgide artması gösteriyor ki her ne kadar Kuran’ın Allah’ı, “Yeryüzündeki insanlar hakkında program yapan melekleri dinlemek için göklere çıkmak isteyen şeytanlara artık bu yolu kapattım” diyorsa da; dünyadaki gidişat gösteriyor ki şeytanlar bir yolunu bulup yasak bölgenin ötesine geçebilirler! Peki, işin masal tarafı bir yana nedir bu olay, şeytanların göklere çıkma meselesi nasıl ortaya çıkmış?

c)               Muhammed dâhil, eski insanlar, halk tabiriyle yıldız kayması diye bilinen ve geceleyin çıplak gözle de görülebilen meteor ile meteorit” taşlarını, göklere çıkan şeytanlara/cinlere karşı melekler tarafından silah olarak kullanılan bir nevi yıldız parçaları olarak algılamışlar. Tabi ki “Yanlış hesap Bağdat’tan döner” misali, hiçbir yanlış bilim testini geçemez. Bilim ve teknoloji ilerleyince bu tür mitolojik inançların hakikati gün ışığına çıkıyor.

                   bkz. Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.163).

Not.2         Cinlerin anlatıldığı ayetler: A’raf 179 Cin 8-10, İsra 88, Hicr 17-18, 26-27, En’am 112, 130, Saffat 6-10, Sebe 12 Ahkaf 29-32, Zariyat 56, Mülk 5, Rahman 14-15, 33.

a)               Kuran’da cinlerin anlatıldığı sureler/ayetler epey fazla. Cinlerden söz ettiği için 28 ayetten oluşan bir surenin adı da “Cin” suresi oluyor.

b)               Bir yerde cinlerin Allah’ın izniyle Süleyman peygamberin emrinde çalıştıkları söyleniyor (Sebe 12).

c)               Bir ayette cin ve insanların yaradılış gayesi Allah’a kulluk etmeleri olarak gösteriliyor (Zariyat 56).

d)               Rahman 14-15 ve Hicr 26-27’de insanın ateşte pişirilmiş kupkuru çamurdan, cinin de ateş korundan/ özünden yaratıldığı ifade ediliyor. Yine Rahman 33’te cin ve insanlara hitaben, “eğer gücünüz varsa yer ve göklerin dışına çıkın bakalım” diyor.

e)               Bir kere cinlere inanmak Muhammed’den önceki toplumlarda yaygındı; bunu Kur’an da birçok ayetle teyit ediyor: “Biz her peygambere insan ve cinlerden olan şeytanları düşman kıldık.” (En’am 112) Aynı surenin başka bir ayetinde, “Ey cin ve insanlar! Size ayetlerimi anlatan, bu gününüzün geleceğini haber veren peygamberlerim gelmedi mi” (En’am 130) diyerek  hem cinleri, hem de insanları kıyamet günü vereceği cezayla uyarıyor.

f)                “Andolsun ki biz -Allah olarak- çoğu cin ve insanları cehennem için yarattık” (A’raf 179) diyor. Bari “Cehennemi çoğu cin ve insanlar için yarattık” deseydi neyse. Cümlede önemli bir terslik olduğu açık... Aynı ayetin devamında, “Bu cin ve insanların çoğu hayvanlardan da beterdir” anlamında ağır bir ifade kullanılıyor.

g)               Açıktır ki Muhammed, insanları etkilemek için daha önce varolan cin inancını, Kuran’ında bir etki aracı olarak kullanmıştır. Yani insanların kendisi hakkında, “Mademki cinleri bilip onlar hakkında bu bilgileri veriyor o zaman Allah’tan görev almış bir peygamberdir...” demelerini sağlamak için bunları işlemiştir; yoksa bunun başka yorumu olamaz.

h)               Şu da önemli ki, madem ki daha önce cinler/şeytanlar göklere çıkarak meleklerin insanlar hakkında hazırladıkları raporları dinleyip ona göre yeryüzünde fesat çıkarıyorlardı/karşı tedbir alıyorlardı ve yine mademki Muhammed’den sonra onlara artık bu yol kapandı; peki bu durumda dünyadaki insanların daha rahat etmeleri gerekirken -zira artık şeytanların ellerinde haber alma hakkı, istihbari bilgiler edinme imkanı kalmadı ki insanları kötü yola sevk etsinler- o zaman neden yeryüzünde haksızlıklar/fitne her gün artarak devam ediyor!

                   bkz. Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.159-162).

19.       Yeri de yaydık, ona sabit dağlar yerleştirdik ve orada ölçülü (bir biçimde) her şeyi bitirdik.

20.       Orada hem sizin için, hem de sizin rızık vermediğiniz kimseler için geçimlikler meydana getirdik.

21.       Hiçbir şey yoktur ki hazineleri yanımızda olmasın. Biz onu ancak belli bir ölçüyle indiririz.

22.       Rüzgârları da aşılayıcı olarak gönderip yukarıdan su indirerek sizi onunla suladık. Onu toplayıp depolayan da siz değilsiniz.3

23.       Hiç şüphesiz biz diriltir, biz öldürürüz ve biz (her şeye gerçek) varisleriz

24.       Andolsun biz, sizden önce gelip geçenleri de biliriz, sonraya kalanları da.

Not.1         Ayetin bir başka çevirisi: “Andolsun ki biz (Allah olarak) içinizden öne geçmek isteyenleri de, geri kalmak isteyenleri de biliriz.

                   Rivayete göre millet Peygamberin arkasında camide namaz kılarken, cemaat içinde kadınlar da varmış. Bu kadınlardan biri çok güzelmiş. Bu arada bazı erkekler utanıp öne geçmişler (kadınlar namazda eğilince görmeyelim diye), bazıları da o güzel kadına veya kadınlara bakmak için geriye çekilip onların arkasında saf tutmuş. Öyle olmuş ki, artık herkes bunu biliyormuş. İşte bu yüzden bu ayet gelmiş ki cemaat bu konuda dikkatli olsun: Tanrının, ben öne geçenleri de arkaya çekilenleri de bilirim demesinin temelinde bu olay yatıyor. Kaldı ki bu açıklama önemli müfessirlerin kaynaklarında geçiyor; bunlardan birkaçını aşağıya alıyorum. Kaynak: Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Hz. Muhammed'in Ölümü, (pdf-s.121-122); İslami Kaynaklar: Arif Tekin’in kitabında.

25.       Şüphesiz senin Rabbin onları diriltip bir araya getirecektir. Şüphesiz O, hüküm ve hikmet sahibidir, hakkıyla bilendir.

26.       Andolsun, biz insanı kuru bir çamurdan, şekillendirilmiş bir balçıktan yarattık.

27.       Cinleri de daha önce dumansız ateşten yaratmıştık.

Not.1         Cinlerin anlatıldığı ayetler: A’raf 179 Cin 8-10, İsra 88, Hicr 17-18, 26-27, En’am 112, 130, Saffat 6-10, Sebe 12 Ahkaf 29-32, Zariyat 56, Mülk 5, Rahman 14-15, 33.

a)               Kuran’da cinlerin anlatıldığı sureler/ayetler epey fazla. Cinlerden söz ettiği için 28 ayetten oluşan bir surenin adı da “Cin” suresi oluyor.

b)               Bir yerde cinlerin Allah’ın izniyle Süleyman peygamberin emrinde çalıştıkları söyleniyor (Sebe 12).

c)               Bir ayette cin ve insanların yaradılış gayesi Allah’a kulluk etmeleri olarak gösteriliyor (Zariyat 56).

d)               Rahman 14-15 ve Hicr 26-27’de insanın ateşte pişirilmiş kupkuru çamurdan, cinin de ateş korundan/ özünden yaratıldığı ifade ediliyor. Yine Rahman 33’te cin ve insanlara hitaben, “eğer gücünüz varsa yer ve göklerin dışına çıkın bakalım” diyor.

e)               Bir kere cinlere inanmak Muhammed’den önceki toplumlarda yaygındı; bunu Kur’an da birçok ayetle teyit ediyor: “Biz her peygambere insan ve cinlerden olan şeytanları düşman kıldık.” (En’am 112) Aynı surenin başka bir ayetinde, “Ey cin ve insanlar! Size ayetlerimi anlatan, bu gününüzün geleceğini haber veren peygamberlerim gelmedi mi” (En’am 130) diyerek  hem cinleri, hem de insanları kıyamet günü vereceği cezayla uyarıyor.

f)                “Andolsun ki biz -Allah olarak- çoğu cin ve insanları cehennem için yarattık” (A’raf 179) diyor. Bari “Cehennemi çoğu cin ve insanlar için yarattık” deseydi neyse. Cümlede önemli bir terslik olduğu açık... Aynı ayetin devamında, “Bu cin ve insanların çoğu hayvanlardan da beterdir” anlamında ağır bir ifade kullanılıyor.

g)               Açıktır ki Muhammed, insanları etkilemek için daha önce varolan cin inancını, Kuran’ında bir etki aracı olarak kullanmıştır. Yani insanların kendisi hakkında, “Mademki cinleri bilip onlar hakkında bu bilgileri veriyor o zaman Allah’tan görev almış bir peygamberdir...” demelerini sağlamak için bunları işlemiştir; yoksa bunun başka yorumu olamaz.

h)               Şu da önemli ki, madem ki daha önce cinler/şeytanlar göklere çıkarak meleklerin insanlar hakkında hazırladıkları raporları dinleyip ona göre yeryüzünde fesat çıkarıyorlardı/karşı tedbir alıyorlardı ve yine mademki Muhammed’den sonra onlara artık bu yol kapandı; peki bu durumda dünyadaki insanların daha rahat etmeleri gerekirken -zira artık şeytanların ellerinde haber alma hakkı, istihbari bilgiler edinme imkanı kalmadı ki insanları kötü yola sevk etsinler- o zaman neden yeryüzünde haksızlıklar/fitne her gün artarak devam ediyor!

                   bkz. Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.159-162).

28-29.  Hani Rabbin meleklere, “Ben kuru bir çamurdan, şekillendirilmiş balçıktan bir insan yaratacağım. Onu düzenleyip içine ruhumdan üflediğim zaman, onun için hemen saygı ile eğilin” demişti.

Not.1         Yaratılış + Çamurdan Yaratılış Efsanesi ile ilgili ayetler: Sâd 75, Fatır 11, İsra 61, Hicr 26, 28, 33, En’âm 2, Saffat 11, Enbiyâ 30, Mü’minûn 12, Secde 7, Rum 20, Hacc 5, Rahman 14, Âli İmrân 59, Maide 110. Bu ayetlerde özetle Allah insanı çamurdan yarattık” diyor.

                   Yaratılış Efsanesi ile ilgili ayetler: Kaf 38, A’raf 54, Furkan 59, Yunus 3, Hud 7, Fussilet 9-12, Secde 4, Naziat 27-33, Bakara 29, Hadid 4.

                   Bu ayetlerde özetle Allah gökleri ve yeri ve ikisinin arasındakileri 6 günde yarattı” diyor.

a)               Tevrat’tan alınan “Yaratılış Efsanesi”, “Tanrıların insanı çamurdan yaratması”, “Tanrı(lar)ın gökleri ve yeri 6 günde yaratıp 7. gün dinlendiği” teması çok tanrılı Sumer Uygarlığından kaynaklanmaktadır.

                   bkz. Muazzez İlmiye Çığ, Kuran, İncil ve Tevrat’ın Sumerdeki Kökeni, (pdf-s.35-40).

b)               Tanrı’nın bazen birinci çoğul şahıs (biz), bazen üçüncü şahıs (örn. yarattı) olarak konuşturulması” teması da çok tanrılı Sumer Uygarlığından kaynaklanmaktadır.

                   bkz. Muazzez İlmiye Çığ, age, (pdf-s.16).

c)               Sumer ve Tevrat hikâyesi birbirine çok yakın. Kur’an’da çok yüzeysel. Fakat Enbiyâ 30’da anlatıldığı gibi ana fikir, “gök ve yerin başlangıçta bitişik olması, bunların sudan çıkması aynı.

                   bkz. Muazzez İlmiye Çığ, age, (pdf-s.35).

d)               Tevrat’ta “Şabat günü olarak tanımlanan 7. gün (Cumartesi; Satürn gezegeninden gelme Saturday) Babillilerin her ayın 7. günü (Şapatu) yaptıkları kutlamalardan geçmiştir. İslamiyette bu gün Cuma’ya dönüştürülerek daha hafifletilmiş kuralla alınmıştır.

                   bkz. Muazzez İlmiye Çığ, age, (pdf-s.25 ve s.35-36’da dipnot 28).

e)               Fussilet 10’da şu çelişki var: İlkin dünyayı 2 günde yarattığını söylüyor, buna ek olarak dört (4) gün de dünyadaki bereketleri, dağları ve rızıkları yarattığını, zamanını bunlara ayırdığını belirtiyor;

                   ki -gökler hariç, sadece yer ve insanlar için- toplam olarak 6 gün oluyor.

                   2 gün de göklere verirsek kâinatın yaratılışı toplam 8 gün eder!

                   bkz. Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.49).

f)                Kabul edelim ki tanrı dünyaya toplam olarak dört gün ayırmış; yine çelişkiler bitmez. Çünkü bilindiği gibi dünya güneşin küçücük bir uydusudur. O nedenle, Allah’ın bu küçücük uyduya tüm evrenin iki katı kadar zaman ayırması, ona biçilen büyüklükle ters orantılıdır.   bkz. Arif Tekin, age, (pdf-s.49-50).

g)               Fussilet 9-12 ve Bakara 29’da “kâinat yaratılırken önce yer, daha sonra gök yaratılmıştır” diyor.

                   Ancak Naziat 27-33’te tam tersine, öncekilerle çelişen bir açıklama var. Orada “önce gökleri, daha sonra yeri yarattığını” söylüyor.

                   Kuran’ı açıklamaya çalışanlar (müfessirler) “Allah, hammadde olarak önce yeri, daha sonra gökleri yaratmış; ancak son şekillerini verme aşamasında ilkin gökten, daha sonra yerden başladığı” biçiminde yorum getiriyorlar. Bellidir ki bu yorumu da Tevrat’tan aktarmışlardır. Çünkü Tevrat’ın da hemen ilk cümlesinde tanrının evvela yerle gökleri (hammadde olarak) yarattığını, tekamülleri aşamasındaysa ilkin gökleri, daha sonra yeri yarattığını görüyoruz. İşin bilimsellikten uzaklığı bir yana; bir kere kendi içinde net çelişkileri mevcuttur.                                            bkz. Arif Tekin, age, (pdf-s.50).

h)               Enbiya 30’da Kur’an’ın Allah’ı “göklerle yerin başlangıçta bitişik olduğunu, sonra onları ayırdığını” anlatır.                                                                                                              bkz. Arif Tekin, age, (pdf-s.51).

i)                 Naziat 27’de Kur’an’ın Allah’ının kendisi gökleri yaratmanın zor olduğunu söylüyor.

j)                 Yasin 82’de “Allah bir şeye, ‘Ol’ dedi mi hemen oluverir” diyor. O halde Kur’an Allah’ı insanı, gökleri, yeri ve arasındakileri yaratmak için neden bu kadar uğraşıyor?        bkz. Arif Tekin, age, (pdf-s.36-59).

30.       Bunun üzerine bütün melekler saygı ile eğildiler.

31.       Ancak İblis, saygı ile eğilenlerle beraber olmaktan kaçındı.

32.       Allah, “Ey İblis! Saygı ile eğilenlerle beraber olmamandaki maksadın ne?” dedi.

33.       İblis dedi ki: “Ben, kuru bir çamurdan, şekillenmiş balçıktan yarattığın insan için saygı ile eğilemem.”

34-35.  Allah, “Öyleyse çık oradan, çünkü sen kovuldun. Şüphesiz hesap gününe kadar lânet senin üzerinedir” dedi.

36.       İblis: “Rabbim! Öyle ise onların tekrar diriltilecekleri güne kadar bana mühlet ver” dedi.

37-38.  Allah da, "O hâlde, sen vakti (yalnızca benim tarafımdan) bilinen güne (kıyamete) kadar mühlet verilenlerdensin" dedi.

39-40.  İblis, “Rabbim! Beni azdırmana karşılık, andolsun ki yeryüzünde kötülükleri onlara güzel göstereceğim, içlerinde ihlâsa erdirilmiş kulların hariç, onların hepsini azdıracağım” dedi.

41-42.  Allah, “İşte bu bana ulaştıran dosdoğru yoldur. Azgınlardan sana uyanlar dışında, kullarım üzerinde senin hiçbir hâkimiyetin yoktur” dedi.

43.       Şüphesiz cehennem, onların hepsinin buluşacağı yerdir.

44.       Onun yedi kapısı vardır ve her kapıya onlardan bir grup ayrılmıştır.

Not.1         Burada “Cehennem’in yedi kapısının olduğu” açıkça ifade edilmektedir. Sümer inançlarında sözü edilen cehennemde de yedi (7) kapının olduğu yazılı. Bu, özellikle “İnanna’nın Ölüler Diyarına İnişi” adlı şiir biçiminde yazılmış tablette işlenmiştir. Ancak Sumerlere göre cennetin kaç kapısı vardır, buna tabletlerde rastlanamadı. Kuran’da da cehennemin yedi kapısı olduğu yazılı; fakat cennetinki yazılı değil (ancak hadislerde 8 kapısı var diye geçiyor). Anlaşılan, eski mitolojilerde cennetin kapıları hakkında bilgi olmadığı için Muhammed bu noktada cesaret edip de kendi Kuran’ında bir açıklama yapamamıştır. Yoksa niye cehenneminkini belirtiyor da cennetinkini hadislerle geçiştiriyor? bkz. Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.52).

45.       Şüphesiz Allah’a karşı gelmekten sakınanlar, cennetler içinde ve pınarlar başındadır.

46.       Onlara, “Girin oraya esenlikle, güven içinde” denilir.

47.       Biz, onların kalplerindeki kini söküp attık. Artık onlar sedirler üzerinde, kardeşler olarak karşılıklı otururlar.

48.       Onlara orada hiçbir yorgunluk dokunmaz, onlar oradan çıkarılacak da değillerdir.

49-50.  Ey Muhammed! Kullarıma, benim elbette çok bağışlayıcı, çok merhametli olduğumu, azabımın da elem dolu azap olduğunu haber ver.

51.       Onlara İbrahim’in misafirlerinden de haber ver.

52.       Hani misafirler İbrahim’in yanına girmiş ve “Selâm” demişlerdi. O da, “Gerçekten biz sizden korkuyoruz” demişti.

53.       Onlar, “Korkma, biz sana bilgin bir oğul müjdeliyoruz” dediler.

54.       İbrahim, “Bana yaşlılık gelip çatmış iken beni mi müjdeliyorsunuz? Bana neyi müjdeliyorsunuz?” dedi.

55.       “Biz sana gerçeği müjdeledik. Sakın ümitsizlerden olma” dediler.

56.       Dedi ki: “Rabbinin rahmetinden, sapıklardan başka kim ümit keser?”

57.       İbrahim, “Ey Elçiler! Göreviniz nedir?” dedi.

58.       Şöyle dediler: “Şüphesiz biz suçlu bir millete gönderildik.

59-60.  Lût’un ailesi başka (Onlar suçlu değillerdir). Lût’un karısı dışında onların hepsini kurtaracağız. Biz, onun geride kalanlardan olmasını takdir ettik.

61-62.  Elçiler (melekler) Lût’un ailesine gelince, Lût onlara, “Gerçekten siz tanınmayan kimselersiniz” dedi.

63.       Dediler ki: “Evet, fakat biz sana (kavminin) şüphe etmekte olduğu azabı getirdik.”

64.       “Biz, sana gerçeği getirdik. Şüphesiz biz doğru söyleyenleriz.”

65.       “Gecenin bir bölümünde aile fertlerini yola çıkar, sen de arkalarından git. Hiçbiriniz arkaya bakmasın. Emrolunduğunuz yere (doğru) geçin gidin.”

66.       Ona şu durumu kesin olarak bildirdik: “Sabaha çıkarken onların sonu kesilmiş olacak.”

67.       Şehir halkı sevinerek geldiler.

68.       Lût, dedi ki: “Şüphesiz bunlar benim misafirlerimdir. Sakın beni rezil etmeyin.”

69.       “Allah’a karşı gelmekten sakının, beni utandırmayın” dedi.

70.       Onlar, “Biz seni insanlarla ilgilenmekten men etmemiş miydik” dediler.

71.       Lût: “İşte kızlarım. Eğer yapacaksanız (onlarla evlenebilirsiniz)” dedi.4

72.       (Melekler, Lût’a:) “Ömrüne andolsun ki onlar (şehvetten) gözleri dönmüş hâlde, sarhoşlukları içinde bocalayıp duruyorlar (Bu durumda asla seni dinlemezler)” dediler.

73.       Derken güneşin doğuşu sırasında, o korkunç uğultulu ses onları yakalayıverdi.

74.       Hemen onların altını üstüne getirdik. Üzerlerine de balçıktan pişirilmiş taşlar yağdırdık.

Not.6         APAÇIK ARAPÇA” KUR’AN’DA YABANCI KELİMELER:

                   Meryem 97, Taha 113, Şuara 193-195, 198-199, Yusuf 2, En’am 92, Zümer 28, Fussilet 3, 44, Şura 7, Zuhruf 2-3, Duhan 58, Ahkaf 12, Nahl 103, İbrahim 4, Rad 37: Bu ayetlerde (16 yerde) Kur’an;

                   Biz Kur’an’ı iyice anlayasınız diye apaçık Arapça indirdik” diyor. Bir yerde;

                   Arapça bilmeyene indirseydik, yine inanmazdı” diyor! (Şuara 198-199). Bir yerde;

                   Kur’an’ı bir insan öğretiyor’ dediklerini biliyoruz, o kimsenin dili yabancıdır” diyor (Nahl 103).

Oysa;        bu ayetlerin (Fil 4, Hud 82, Hicr 74) Arapçasında geçen;

                   SİCCİLkelimesi Arapça değildir.

                   Farsça’dır, “taş ve kil/çamur” anlamına gelir. Ayette “balçıktan pişi­rilmiş taşlar” kastedilmiştir (Arapça karşılığı bulunmasına rağmen başka dilden alınmıştır. Çünkü kaynak o dilde anlatılan/yazılan hikâyedir).

                   bkz. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın Kökeni -2), (pdf-s.280).

75.       Şüphesiz bunda düşünüp görebilen kimseler için ibretler vardır.

76.       O şehrin kalıntıları hâlâ mevcut olan bir yol üstünde duruyor.

77.       Şüphesiz bunda inananlar için bir ibret vardır.

Not.1         Kamer 38, Araf 81-84, Furkan 40, Şuara 165-174, Neml 54-57, Hud 78-83, Hicr 60, 68, 73-77, Ankebut 29, 32-35:

a)               Bu ayetlerde anlatılan Lut peygamber ve onun homoseksüel kavmi, kavmin yaşadığı “Sodom” şehrinin bela yağmuru (taşlama) ile yok edilmesi hikâyesi olduğu gibi Tevrat Tekvin 19/1-26’dan alınmadır.

b)               Kuran’ın Allah’ı, gerçekleştirdiği bu ceza hakkında, “İşte seçkin zekalı, akıllı ve inananlar için bu hadisede ibretler vardır” diyor.

c)               Lut kavmi hakkında Kuran’da, “Onun kavminden yalnız bir aileyi Müslüman gördük” demesinden, Allah’ın Lut’u göndermekle yine etkisinin olmadığı, bir ailenin dışında kimsenin ona inanmadığı ortaya çıkıyor. Bunun sonucu olarak çok merhametli olduğu söylenen Kuran’ın Allah’ı, çareyi onları yok etmekte buluyor, kendilerini imha ediyor.

d)               Başka birçok konuda olduğu gibi Lut kavmi efsanesi de birçok ayette (yukarıda sayılan sekiz ayrı surede) lüzumsuz olarak tekrarlanmıştır. Hele Şuara 173 ile Neml 58 ayetlerinin hem harfleri, hem de kelimeleri %100 aynı.

e)               Şu da zorunlu olarak ortaya çıkıyor ki, madem Kuran’daki çoğu bilgiler ve prensipler Tevrat’takilerin aynısıdır/kopyasıdır, o halde her Müslüman -istese de istemese de- anayasal anlamda aynı zamanda bir Yahudidir.

f)                Her ne kadar Kuran’ın değişik yerlerinde (örneğin Maide 82) Yahudiler Müslümanların bir numaralı düşmanları olarak ilan edilmişse de bu, iktidar kavgasından kaynaklanıyor; yoksa her iki kitap, hem anlatılan efsaneler, hem de hayatla ilgili diğer konularda çoğunlukla birbirlerinin aynısı.

                   bkz. Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.154-157)

78.       “Eyke” halkı da şüphesiz zalim idiler.5

79.       Onlardan da intikam aldık. İkisi de (Lût kavminin yaşadığı Sodom ile Şu’ayb kavminin yaşadığı Eyke) belirgin bir anayol üzerinde idiler.

Not.1         Araf 136, Hicr 79, Zuhruf 25, 55 Secde 22, Al-i İmran 4: Dikkat çekici bir diğer nokta, tanrının eski peygamberler dönemindeki insanları cezalandırdığı anlatılırken, bu gibi ayetlerin sonunda defalarca, “İşte Allah kendisini tanımayanlardan böylece intikamını alır, Allah intikamcıdır” gibi ifadelerin kullanılmış olması. Kâinatın yaratıcısı olduğu iddia edilene bu gibi sözleri isnat etmek, doğru olan bir şey değildir. bkz. Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.147)

80.       Andolsun, Hicr halkı da peygamberleri yalanlamıştı.6

81.       Biz, onlara âyetlerimizi vermiştik de onlardan yüz çevirmişlerdi.

82.       Onlar güven içinde dağlardan evler yontuyorlardı.

83.       Onları da sabaha çıkarlarken o korkunç uğultulu ses yakalayıverdi.

84.       Kazanmakta oldukları şeyler kendilerine bir fayda vermedi.

85.       Biz, gökleri, yeri ve her ikisi arasında bulunanları ancak hakka ve hikmete uygun olarak yarattık. Kıyamet günü mutlaka gelecektir. Sen şimdi güzel bir şekilde hoşgörü ile muamele et.

86.       Şüphesiz, Rabbin hakkıyla yaratanın (ve her şeyi) bilenin ta kendisidir.

87.       Andolsun, biz sana tekrarlanan yedi âyeti7 ve büyük Kur’an’ı verdik.

88.       Kâfirlerden bir kısmını faydalandırdığımız şeylerde sakın gözün kalmasın. Onlara karşı mahzun olma ve mü’minlere (şefkat) kanadını indir.

89.       De ki: “Gerçekten ben, apaçık bir uyarıcıyım.”

90.       Nitekim biz kendi kitaplarını parçalara ayıranlara da (kitap) indirmiştik.

91.       Ki onlar, (bir kısmına inanıp, bir kısmını inkâr ederek) Kur’an’ı da parça parça edenlerdir.

92-93.  Rabbine andolsun, onların hepsine yapmakta olduklarını mutlaka soracağız.

Not.1         KUR’AN’DA NASİH VE MENSUH:

a)               Mürselat 35-36, Yasin 65, Kasas 78, Rahman 39: Bu ayetlerde kıyamet günü ne insandan, ne de cinden günahı sorulmayacak. O gün suçluların ağızları mühürlenecek; ancak elleri konuşacak, ayakları da şahitlik edecek! Yani suçları kesinleşmiş olanlara günahları konusunda soru sorulmayacak (çünkü Allah hepsini bilir) deniliyor. “Bu, onların konuşamaya­cakları gündür. Özür dilemek için onlara izin de verilmeyecek deniliyor Kur’an’da.

                   Bir de bunun tam tersi var. Mesela;

b)               Kaf 28, Hicr 92-93, Saffat 27-29, Zumer 31: (Ey Muhammed!) Rabbine and olsun ki, onların hepsinden, yaptıklarını mutlaka soracağız. Şüphesiz siz kıyamet günü Rabbinizin huzurunda yargılanacaksınız. Allah o gün şöyle diyecek: “Benim huzurumda çekişmeyin. Çünkü ben bu (konudaki) uyarıyı size daha önceden yaptım.” Suçlular birbirlerine yönelip sorarlar (çekişirler). Şöyle derler: “Siz bize sağdan gelirdiniz. Bize haktan yana görünürdünüz.” Diğerleri de onlara şöyle karşılık verirler: “Hayır, siz zaten mü’min kimseler değildiniz” an­lamında farklı içerik belirten ayetler var.

Sonuç:       Peki, o zaman soru-cevap şeklinde bir yargılama var mı, yoksa Allah her şeyi bildiği için buna gerek yok; artık kendisi bildiği için istedi­ğini cennete, istediğini de cehenneme mi atacak?

                   O gün insanlar konuşacak mı, yoksa Allah her şeyi bildiği için buna gerek yok mu? Bu bilinmiyor...

                   Kur’an’daki bilgi bir şekilde birbirine zıt.

Not.2         İşte Kur’an’da böylesine zıt olan ayetler hakkında İslam âlimleri nasih ve mensuh kuralını devreye koymuşlar.

                   bkz. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın Kökeni -2), (pdf-s.233-234).

ayrıca:      KUR’AN’DA NASİH VE MENSUH: Ala 6-7, İsra 86, Nahl 101, R’ad 39, Bakara 106:

                   (BU KONU A’LA SURESİ’NİN SONUNDA -19. ayetten sonra- GENİŞ KAPSAMLI İŞLENMEKTEDİR)

94.       Ey Muhammed! Şimdi sen, sana emrolunanı açıkça ortaya koy ve Allah’a ortak koşanlara aldırış etme.

95-96.  Şüphesiz biz, Allah ile beraber başka ilâh edinen alaycılara karşı sana yeteriz. İlerde bilecekler.

97.       Andolsun, onların söyledikleri şeylerden dolayı göğsünün daraldığını biliyoruz.

98.       O hâlde, Rabbini hamd ile tesbih et (yücelt) ve secde edenlerden ol.

99.       Sana ölüm gelinceye kadar Rabbine ibadet et.





DİPNOTLAR (Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Dipnotları)

1.     Bu harflerle ilgili olarak Bakara sûresinin ilk âyetinin dipnotuna bakınız.

2.     Bu âyetteki “kalp”, A’râf sûresi 179. âyette de olduğu gibi, düşünce ve idrak merkezi anlamındadır. Buna göre Kur’an’ın suçluların kalbine sokulması, kendi dilleri ile onu anlamalarına imkân sağlanması demektir.

3.     Bu âyet-i kerimede, rüzgârların hem bitkilerin tozlaşmasındaki oynadığı role hem de bulutları sürükleyerek meydana getirdiği aşılamaya işaret edilmektedir.

4.     Aynı konu için bakınız: Hûd sûresi, âyet, 78 ve ilgili dipnot.

5.     Eyke halkı, Hz. Şu’ayb’ın kavmi idi. “Eyke”, birbirine girmiş sık ağaçlar demektir. Şu’ayb, kavmi ağaçlık bir bölgede yaşadığı için onlara “Eyke halkı” denmiştir.

6.     Hicr”, kayalık bölge demek olup Medine’nin kuzeyinde bir yerin adıdır. Salih peygamberin kavmi Semûd, burada yaşardı.

7.     Tefsir bilginleri, âyette geçen “tekrarlanan yedi âyet”in, Fâtiha sûresi, yahut Kur’an’ın yedi uzun sûresi olduğunu söylemişlerdir.



Sonraki sure
EN'ÂM | EVCİL HAYVANLAR (KOYUN, DEVE vs.)




KAYNAK KİTAPLARIN LİNKLERİ

1.      Arif Tekin, Kur'an'ın Kökeni

2.      Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın Kökeni -2)

3.      Arif Tekin, Sümerlerden İslam'a Kutsal Kitaplar ve Dinler

4.      Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Hz. Muhammed'in Ölümü

5.      Muazzez İlmiye Çığ, Kuran, İncil ve Tevrat’ın Sumerdeki Kökeni





SURELER (NÜZUL SIRASI)

Free Web Hosting