87- GÖK GÜRÜLTÜSÜ | RA'D (Kitap
Sırası-13)
Şefkatle
merhamet eden Allah’ın adıyla.
1. Elif Lâm Mîm Râ.1
İşte bunlar Kitab’ın âyetleridir. Sana Rabbinden indirilen gerçektir, fakat
insanların çoğu inanmazlar.
Not.1 Bu
not için bkz. Kalem 52: Kur’an’da Anlamsız
Kelimeler (“Elif Lam Mim”, “usulcacık çekenlere” vb).
Konu: ŞAİR ÜMEYYE B. EBİ SAİT:
Sure başlarında kullanılan anlamları olmayan bu gibi işaretler ve yabancı
kelimeler, o
dönemin şairlerinden ünlü Ümeyye B. Ebi Sait’in
şiirlerinde sıkça
uyguladığı bir taktiktir.
(BU
KONU KALEM SURESİ’NİN SONUNDA -52. ayetten sonra- GENİŞ KAPSAMLI
İŞLENMEKTEDİR)
2. Allah, gökleri
gördüğünüz herhangi bir direk olmadan yükselten, sonra Arş’a2
kurulan, güneşi ve ayı buyruğu altına alandır. Bunların hepsi belli bir zamana kadar
akıp gitmektedir. O, her işi (hakkıyla) düzenler, yürütür, âyetleri ayrı ayrı
açıklar ki Rabbinize kavuşacağınıza kesin olarak inanasınız.
Not.2 A’raf 54, Furkan 59, Taha 5, Yunus 3, Hud 7, Secde 4, Ra’d
2, Hadid 4 “Tanrı’nın yedi
kat göğün üzerinde Arş’ta oturması” teması çok tanrılı Sumer Uygarlığından kaynaklanmaktadır. Sumer
Tanrılarının gökte toplandıkları duku
adında bir yerleri var.
bkz. Muazzez İlmiye Çığ, Kuran, İncil ve Tevrat’ın Sumerdeki Kökeni, (pdf-s.25-26).
3. O, yeri yayıp
döşeyen, orada dağlar, nehirler meydana getiren, orada her türlü meyveden
(erkekli-dişili) iki eş yaratandır.3 O, geceyi gündüze bürüyor.
Şüphesiz bunlarda, düşünen bir kavim için (Allah’ın varlığını gösteren)
deliller vardır.
4. Yeryüzünde
birbirine komşu kara parçaları, üzüm bağları, ekinler; bir kökten çıkan çok
gövdeli ve tek gövdeli hurma ağaçları vardır ki hepsi aynı su ile sulanır. Ama
biz ürünleri konusunda bir kısmını bir kısmına üstün kılıyoruz. Şüphesiz bunda
aklını kullanan bir kavim için (Allah’ın varlığını gösteren) deliller vardır.
Not.1 Tur dağı ayetleri: Abese 29, Kaf 10, Kamer 20, Yasin 34,
Meryem 23, 25, Taha 71, Şuara 148, İsra 91, En’am 99, 141, Kehf 32, Nahl 11-67,
Mü’minun 19, Tur 1, Hakka 7, Rad 4, Rahman 11, 68, Bakara 266.
Zeytin ismi geçen ayetler: Abese 29, Tin 1, En’am 99-141,
Nahl 11, Nur 35
a) Hz. Musa’nın zaman zaman Tur dağına/Tur-i Sina’ya çıkıp Allah’la
konuşması, Kuran’da sıkça kullanılan konular arasındadır (yukarıdaki
ayetler).
b) Yine Hz. İsa’nın sıkça “Yeruşalime’ye yakın zeytinlik dağına çıkıp oradaki mabette halka, arkadaşlarına bilgi
verdiği” İncil’de anlatılmaktadır
(Matta 21/1, Markos incili, 13/3-28, 11/27, 14/26).
c) Bu arada incir ağacının da hikâyesi hem Tevrat’ta
(Tekvin, 3/7), hem İncil’de
(Markos, 13/28), hem de Kuran’da
(Araf, 22.ayet) anlatılmaktadır.
d) İşte Muhammed, incir-zeytin ve
Tur dağıyla ilgili eski mitolojik
inançları kendi Kuran’ında işlemiştir/ tabir caizse
onlara Kuran’da kadro açmıştır. Hatta
bir sureye “İncir” (Tin) birine de “Tur” ismi takmıştır. Sadece isim
takmakla kalmamış; aynı zamanda tanrı
bunlara daha da önem vererek bunların başına yemin de etmiştir kendi
Kuran’ında. İncir suresinin hemen ilk başında “And olsun incire, zeytine, Tur’i Sina’ya ve bu güvenli şehre
(Kâbe’ye)” diye yemin ediyor.
e) Muhammed incir olsun, zeytin olsun, tur dağı olsun bunları topluma karşı bir etki aracı,
söylediklerine inandırıcılık kazandırmak
amacıyla kullanmıştır. Bunun başka izah tarzı zaten olamaz.
f) İnsanlar yanımda muhteremdir; ancak bir sistem yanlışsa onu
söylemek, eleştirmek bir insanlık görevidir. Ben hiç kimsenin
ezilmesini istemiyorum. Bu arada en çok
ezilenin de, dinlerden medet bekleyen kişiler oldukları bir gerçektir.
Dolayısıyla, benim bu doğruları
söylemekle en fazla Müslümanlara
faydalı olacağım da bilinmeli.
bkz. Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal Kitaplar ve
Dinler, (pdf-s.149-150)
5. Eğer şaşacaksan,
asıl şaşılacak olan onların, “Biz toprak olunca yeniden mi yaratılacakmışız?”
demeleridir. İşte bunlar Rablerini inkâr edenlerdir. İşte onlar boyunlarına
demir halkalar vurulanlardır ve işte onlar cehennemliklerdir. Onlar orada ebedî
kalacaklardır.
6. Bir de senden,
iyilikten önce kötülüğün acele gelmesini istiyorlar. Oysa onlardan önce ibret
alınacak birçok azap gelip geçmiştir. Şüphesiz Rabbin, insanların zulümlerine
rağmen bağışlama sahibidir. Bununla beraber Rabbinin azabı pek şiddetlidir.
Not.1 Kalem
10, 13, 16, Müddessir 19-20, Tebbet 1, Maun 4, Fil 5, Humeze 1, Kamer 20, 31,
Araf 175-176, Yasin 8, Furkan 44, En’am 39, Sebe 33, Mutaffifin 1, Rad 6, Dehr
4, Enfal 12-13, A. İmran 152, Cuma 5, Muhammed 12: Allah, Kuran’daki olup bitenlere inanmayan insanlara sadece hayvanlar
tabirini kullanmamış; daha
ağır terimler de kullanmıştır.
a) “...ancak hayvanlar gibiler. Hatta
daha beterler” (Furkan 44)
b) “...onların durumu, ciltler
dolusu kitap yükletilen eşeğin
durumuna benzer” (Cuma 5)
c) Daha beteri tanrının insana köpek demesi: “Onun durumu köpeğin haline benzer...” (Araf
175-176)
d) Yine Allah, Ebu Leheb hakkında, “Elleri
kurusun” (Tebbet 1), önceki
peygamberlerin kavimlerine verdiği cezalardan söz ederken “Burnunu kıracağız/ burnunu yere sürteceğiz” (Kalem 16),
Ad kavmine verdiği ceza konusunda da “Dibinden
kopmuş hurma kütüğü gibi yoluverdiler” (Kamer 20) Semud kavminin
cezasıyla ilgili, “Ağılcı çırpısı gibi
döküldüler” (Kamer 31), Ebabil kuşlarının hışmına uğrayan Ebrehe ve
ordusu için “Yenik ekin gibi yaptı”
(Fil 5), inanmayanlar için “Hayvan gibi
yayıp içerler” (Muhammed 12), “Vay
şu insanların haline!” (Mutaffifin 1, Humeze 1 vb), “Ayetlerimi yalanlayanlar sağır, dilsizler ve karanlık içindeler”
(En’am 39) gibi ifadeler kullanmıştır.
e) Kalem 10’da Allah beğenmediği insan
hakkında, “Mehin”
diyor ki bu kelime hor, alçak, dölü tutmaz erkek hayvan, dar
görüşlü insan anlamlarına gelir. Yine aynı surenin bir başka ayetinde (Kalem 13) insana “Zenim” diyor ki soysuz, nesebi bellisiz kişi anlamına gelir.
f) Bazı ayetlerde de Kur’an, ahrette bazı insanların boğazına köpek
tasması gibi demir geçirileceğini yazıyor (Kalem 16, Müddessir 19-20,
Tebbet 1, Maun 4, Fil 5, Hümeze 1, Kamer 20, 31, Yasin 8, Sebe 33, Mutaffifin
1, Rad 6, Dehr 4).
g) Allah ayrıca Uhud harbiyle ilgili:
“Allah’ın izniyle siz düşmanlarınızı kesip doğruyordunuz” (A. İmran 152), Bedir harbiyle ilgili, “Biz
Allah olarak düşmanın kalbine korku bırakacağız, siz onların boyunlarının
üstüne vurun, parmaklarını doğrayın” (Enfal 12-13) gibi akıl almaz sözler sarfediyor!
Özetle; Demek
ki Tevrat ve Kuran’da anlatılan efsanelere inanmayan insanlar, insanlık
adına ne kadar yararlı şeyler de icat etse yine kutsal
dinlerin Allah’ı katında hayvanlardan
beterler; hatta eşekten
farkları yoktur. Bu ifadeler kâinatın
yaratıcısı olduğuna inanılan bir
tanrıya isnat edilemez!
bkz. Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.160-161 ve
147).
7. İnkâr edenler,
“Ona Rabbinden bir mucize indirilseydi ya!” diyorlar. Sen ancak bir uyarıcısın.
Her kavim için de bir yol gösteren vardır.
8. Allah, her
dişinin neye gebe olduğunu, rahimlerin artırdığı şeyi ve eksilttiği şeyi bilir.
Her şey O’nun katında bir ölçü iledir.
Not.1 “APAÇIK ARAPÇA” KUR’AN’DA YABANCI
KELİMELER:
Meryem 97, Taha 113, Şuara
193-195, 198-199, Yusuf 2, En’am 92, Zümer 28, Fussilet 3, 44, Şura 7, Zuhruf
2-3, Duhan 58, Ahkaf 12, Nahl 103, İbrahim 4, Rad 37: Bu ayetlerde (16 yerde)
Kur’an;
“Biz Kur’an’ı iyice anlayasınız diye apaçık Arapça indirdik”
diyor. Bir yerde;
“Arapça bilmeyene indirseydik, yine inanmazdı” diyor!
(Şuara 198-199). Bir yerde;
“‘Kur’an’ı bir insan öğretiyor’ dediklerini biliyoruz, o
kimsenin dili yabancıdır” diyor (Nahl 103).
Oysa; bu
ayetlerin (Hud 44, Ra’d 8) Arapçasında geçen;
“GİYDE” kelimesi
Arapça değildir.
Habeşçe’dir, “çekilmek”
anlamına gelir. Kur’an’da iki yerde geçer, Nuh Tufanında “suyun çekilmesi” tamam, ama “ana
rahmi” ile ilgili ayette ne demek isteniyor hiç belli değil! (Arapça
karşılığı bulunmasına rağmen başka dilden alınmıştır. Çünkü kaynak o dilde anlatılan/yazılan hikâyedir).
bkz. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın
Kökeni -2), (pdf-s.286).
9. O, gaybı da
görülen âlemi de bilendir, çok büyüktür, çok yücedir.
10. (O’na göre)
içinizden sözü gizleyen ile açığa vuran, geceleyin gizlenenle gündüz ortaya
çıkan eşittir.
11. İnsanı önünden ve
ardından takip eden melekler vardır. Allah’ın emriyle onu korurlar.4
Şüphesiz ki, bir kavim kendi durumunu değiştirmedikçe Allah onların durumunu
değiştirmez. Allah, bir kavme kötülük diledi mi, artık o geri çevrilemez. Onlar
için Allah’tan başka hiçbir yardımcı da yoktur.
12. O, korku ve ümit
vermek için size şimşeği gösterendir, yağmur yüklü bulutları meydana
getirendir.
13. Gök gürlemesi
O’na hamd ederek tespih eder. Melekler de O’nun korkusundan tespih ederler. O,
yıldırımlar gönderir de onlarla dilediğini çarpar. Onlar ise Allah hakkında
mücadele ediyorlar. Hâlbuki O, azabı çok şiddetli olandır.
14. Gerçek dua ancak
O’nadır. O’ndan başka yalvardıkları ise onların isteklerine ancak, ağzına
ulaşmayacağı hâlde, ulaşsın diye avuçlarını suya uzatan kimsenin isteğine suyun
cevap verdiği kadar cevap verirler. Kâfirlerin duası daima boşa çıkar.5
15. Göklerde ve yerde
kim varsa, ister istemez kendileri de gölgeleri de sabah akşam Allah’a boyun
eğer.
16. De ki: “Göklerin
ve yerin Rabbi kimdir?” “Allah’tır” de. De ki: “O'nu bırakıp da kendilerine
(bile) bir faydası ve zararı olmayan dostlar (mabutlar) mı edindiniz?” De ki:
“Kör ile gören bir olur mu? Ya da karanlıklarla aydınlık bir olur mu? Yoksa
Allah’a, O’nun yarattığı gibi yaratan ortaklar buldular da bu yaratma ile
Allah’ın yaratması onlara göre birbirine mi benzedi?” De ki: “Her şeyin
yaratıcısı Allah’tır. O, birdir, mutlak hâkimiyet sahibidir.”
17. O, gökten su
indirdi de dereler kendi ölçülerince dolup aktı ve sel üste çıkan köpüğü aldı
götürdü. Süs eşyası veya yararlanılacak bir şey elde etmek için ateşte
erittikleri şeylerden de böyle köpük olur. İşte Allah, hak ile batıla böyle
misal getirir. Köpüğe gelince sönüp gider. İnsanlara yararlı olan ise yerde
kalır. İşte Allah, böyle misaller verir.
18. Rablerinin emrine
uyanlar için mükâfatın en güzeli vardır. Ona uymayanlar ise, yeryüzünde olan
her şey ve onun yanında bir katı daha kendilerinin olsa, kurtulmak için hepsini
kurtuluş fidyesi olarak verirlerdi. İşte hesabın kötüsü bunlar içindir.
Varacakları yer de cehennemdir. O ne kötü yataktır!
19. Rabbinden sana
indirilenin gerçek olduğunu bilen kimse, (onu bilemeyen) kör gibi olur mu?
(Bunu) ancak akıl sahipleri anlar.
20. Onlar, Allah’a
verdikleri sözü yerine getiren ve sözleşmeyi bozmayanlardır.
21. Onlar, Allah’ın
riâyet edilmesini emrettiği haklara riâyet eden, Rablerine saygı besleyen ve
kötü hesaptan korkanlardır.
22. Onlar, Rablerinin
rızasına ermek için sabreden, namazı dosdoğru kılan, kendilerine verdiğimiz
rızıklardan gizli olarak ve açıktan Allah için harcayan ve kötülüğü iyilikle
ortadan kaldıranlardır. İşte bunlar için dünya yurdunun iyi sonucu vardır.
23. Bu sonuç da Adn
cennetleridir. Atalarından, eşlerinden ve çocuklarından iyi olanlarla beraber
oraya girerler. Melekler de her bir kapıdan yanlarına girerler (ve şöyle
derler):
Not.1 Sad
50, Fatır 33, Meryem 61, Taha 76, Mü'min (Gafir) 8, Kehf 31, Nahl 31, Rad 23,
Beyyine 8, Saff 12, Tevbe 72: Bu ayetlerde Cennet’ten “Adn/Aden” olarak söz ediliyor. Tevrat’ta Adem’le Havva’nın içine bırakıldıkları cennetin/ bahçenin ismi Adn olarak geçiyor (Tevrat, Tekvin
2/8). Hatta Tevrat’ta bu yerin dünyada doğu tarafında bir bölgede olduğu da
yazılı ki Sümer inançlarıyla tamamıyla
çakışıyor. Cennet/Adn/Aden hikâyeleri çok
tanrılı Sümerlerden gelmedir. bkz. Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.57).
24. “Sabretmenize
karşılık selâm sizlere. Dünya yurdunun sonucu (olan cennet) ne güzeldir!”
25. Allah’a
verdikleri sözü, pekiştirilmesinden sonra bozanlar, Allah’ın korunmasını
emrettiği şeyleri (akrabalık bağlarını) koparanlar ve yeryüzünde fesat
çıkaranlar var ya; işte lânet onlara, yurdun kötüsü (cehennem) de onlaradır.
26. Allah, rızkı
dilediğine bol verir, (dilediğine de) kısar. Onlar ise dünya hayatı ile
sevinmektedirler. Hâlbuki dünya hayatı, ahiretin yanında çok az bir
yararlanmadan ibarettir.
Not.1 KUR’AN’IN EKONOMİK POLİTİKASI:
a) İsrâ 30, 31, En’âm 151, Sebe’
36, 39, Zümer 52, Şûrâ 12, 19, Zuhruf 32, 33-35, Nahl 71, 112, İbrahim 7, Rûm
28, 37, Ankebût 62, Ra’d 26, Bakara 212, Âl-i İmrân 27, 37, Talâk 3, Nûr 38 vb:
Bu ve benzeri ayetlere göre fakirlikle zenginlik bir kader işidir,
Allah’ın takdiridir.
Bunların çalışmayla sağlanamayacağı gayet net bir ifadeyle beyan ediliyor. (pdf-s.222-226).
b) Müzzemmil 20, Leyl 8-10, Sebe’
39, İnsan 8, Bakara 245, Haşr 9, Teğabün 16-17, Mâide 12, Hadîd 11, 18: Allah bu ayetlerde yoksullara yardımı, sadakayı, Allah’a güzel bir borç
vermeyi*, çalışmayı övüyor.
(*burada güya muhtaç olanlara Allah rızası için borç vermek kastedilmiş)
Allah, “Ey insanlar! Çalışın,
kimseye yük olmayın, emeğinizle yaşayın...” dese bile, bunun bir anlamı
olamaz. Çünkü insanın çalışabileceği iş alanı yok denecek kadar azdır; var
olanı da onun ihtiyaçlarını karşılayamaz durumdadır.
(pdf-s.233-234).
c) Allah (a)’daki ayetlerde beyan ettiği gibi insanlar arasındaki eşitsizliğin sorumluluğunu kendi üzerine aldığı
halde, (b)’deki ayetlerde çelişkili
bir ifadeyle çalışmayı övüyor. (pdf-s.233-234).
d) Allah’ın, hem “Zenginlikle fakirliğin dağıtımı bana aittir,
ben kimisini kimisine uşak-işçi olarak
yarattım” (Zuhruf 32) demesi,
hem sık sık “benim adıma, benim namı hesabıma
yoksullara borç olarak bir şeyler verin, ben de size öbür dünyada karşılığını vereyim” demesi, hem de “eğer siz başkasına verirseniz ben onun
yerini doldururum” şeklinde beyanatta bulunması, haklı olarak o günkü Medineli Yahudilerin, “Allah’ın eli bağlıdır (Allah
cimridir, kendisi muhtaçlara vermiyor da bizden borç istiyor...)” demelerine neden olmuştu (Mâide 64).
İlginçtir ki, Allah onların bu sözüne karşı kızarak,
“Vay eliniz bağlanası, vay lanet
olası” şeklinde bedduada bulunuyor. Yahudilerin bugünkü haline bakıldığında onun bedduasının kabul
edilip edilmediği de ortada.
(pdf-s.233-234).
e) Çok ilginçtir ki, hadislere göre yoksullar çözüm isterken, o (Muhammed) kendilerine
tespih çekmelerini öneriyor ve onları bu şekilde tatmin etmeye çalışıyor.
(pdf-s.235).
f) Kur’an, insanlara sadaka vermeyi
önerirken, Muhammed’den 1122 yıl önce
(m-ö. 551) ölen Konfüçyüs, “Sen bir insana balık yedireceğine ona balık
avlanmayı öğret; böylece sen de
kurtul, o da kurtulsun”, deyip konu hakkında daha mantıklı, daha adil ve sosyal barış
için daha uygun bir öneri getirmiş; üstelik “Ey ahali! haberiniz olsun, ben bu bilgileri Allah’tan alıyorum” şeklinde söylediklerini Allah’a mal etmemiştir.
(pdf-s.236).
Kaynak: Arif
Tekin, Kur'an'ın Kökeni,
(pdf-s.222-236).
27. İnkâr edenler
diyorlar ki: “Ona (Muhammed’e) Rabbinden bir mucize indirilseydi ya!” De ki:
“Şüphesiz Allah dilediğini saptırır, kendisine yöneleni de doğru yola
eriştirir.”
Not.1 Müddessir
31, Araf 155, 178, Fatır 8, Kasas 56, İsra 46, 97, Yunus 99-100, Hud 118-119,
En’am 39, 107, 111, 125, 137, 149, Zümer 36-37, Şura 8, 46, Casiye 23, Nahl 9,
37, 93, İbrahim 4, 27, Secde 13, Ankebut 21, Rad 27, İnsan 30-31, Enfal 23,
Nisa 88, 94, 143, Nur 21, 46, Teğabun 11, Maide 40-41, 48, Tevbe 19, 127 (+
Furkan 44, Enfal 32):
a) Bu ayetlerde “Allah dilediğini hidayete erdirir, dilediğini saptırır” diyor. Ben de burada derim
ki, mademki Kuran’ın Allah’ı her şeyi yapabiliyor; o halde kızıp da insanlara “Hayvanlardan da betersiniz” (Furkan 44
vd) diyeceğine; insanları daha
mükemmel bir modelde yaratsaydı herhalde her yönüyle iyi olurdu.
b) Daha net ifadeyle açıklamam
gerekirse, artık insanlar uyandı, kimse “Ey ahali! Ben peygamberim, tanrıdan geliyorum...” lafına
artık bugünkü insanlar kolay inanmaz; çocuklar bile böylelerini kovalarlar. Tabi ki çıkarcı idareciler
varsa (ki vardır) o zaman iş değişir.
c) Muhammed zamanında da bu
efsanelere inanmayan insanlar vardı, o günkü toplumda bilgi bakımından çok
değerli insanlar vardı; ancak Muhammed
onları kaba kuvvetle ortadan kaldırdı. O zaman Muhammed’e kafa tutabilen insanların
varlığı konusunda Kuran’da
önemli ipuçları vardır.
d) Kısaca bir örnek vereyim: Enfal
32’de Kuran’ın Muhammed tarafından uydurulduğuna ilişkin o günkü
muhalifler, “Ey Allah, eğer bu
Kuran senden gelen hak bir kitap ise, durma bizim üzerimize gökten taşlar
yağdır veya bize daha acıklı bir azap ver...” derken, Kuran’ın Allah’ı (yani Muhammed’in
kendisi) buna karşı “İçinizde
peygamberim (Muhammed) varken ben
nasıl sizi cezalandırayım” karşılığını verip onları bu
sözlerle ikna etmeğe çalışıyordu. Artık
kim buna ne kadar inanmışsa!
bkz.
Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal
Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.163-164).
Not.2 Şu ayetler yukarıdakilerle çelişiyor:
a) Zümer 41: Yukarıdaki
ayetlerde “Allah dilediğini hidayete erdirir, dilediğini saptırır”
derken bu ayette “Kim doğru yola
girerse, kendisi için girmiş olur. Kim de saparsa, ancak kendi aleyhine sapar”
diyor. Bu ayetin diğerleriyle çeliştiği
çok açık!
b) Nisa 140: Yukarıdaki ayetlerde “Allah dilediğini hidayete erdirir, dilediğini saptırır” derken bu ayette “inkârcılarla oturmayın, aksi hâlde siz de
onlar gibi olursunuz” diyor. Bu
ayetin diğerleriyle çeliştiği çok açık!
c) Nahl 93: Bu ayette “Allah dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola iletir. Yapmakta
olduğunuz şeylerden mutlaka sorguya çekileceksiniz” diyor. Kendisiyle çelişen bir ayet!...
28. Onlar, inananlar
ve kalpleri Allah’ı anmakla huzura kavuşanlardır. Biliniz ki, kalpler ancak
Allah’ı anmakla huzur bulur.
29. İnanan ve salih
amel işleyenler için, mutluluk ve güzel bir dönüş yeri vardır.
Not.1 “APAÇIK ARAPÇA” KUR’AN’DA YABANCI
KELİMELER:
Meryem 97, Taha 113, Şuara
193-195, 198-199, Yusuf 2, En’am 92, Zümer 28, Fussilet 3, 44, Şura 7, Zuhruf
2-3, Duhan 58, Ahkaf 12, Nahl 103, İbrahim 4, Rad 37: Bu ayetlerde (16 yerde) Kur’an;
“Biz Kur’an’ı iyice anlayasınız diye apaçık Arapça indirdik”
diyor. Bir yerde;
“Arapça bilmeyene indirseydik, yine inanmazdı” diyor!
(Şuara 198-199). Bir yerde;
“‘Kur’an’ı bir insan öğretiyor’ dediklerini biliyoruz, o
kimsenin dili yabancıdır” diyor (Nahl 103).
Oysa; bu
ayetin Arapçasında geçen;
“TUBA” kelimesi
Arapça değildir.
Habeşçe’dir, “cennet”
anlamına gelir. Kur’an’da ağırlıklı olarak “mutluluk” anlamında kullanılmıştır (özellikle “cennet, cehennem” gibi “öte
dünya” ile ilgili kelimeler başka dilden alınmıştır. Çünkü kaynak o dilde anlatılan/yazılan hikâyedir).
bkz. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın
Kökeni -2), (pdf-s.285).
30. (Ey Muhammed!)
Böylece seni, kendilerinden önce nice ümmetlerin geçmiş olduğu bir ümmete gönderdik
ki, onlar Rahmân’ı inkâr ederken sana vahyettiğimizi kendilerine okuyasın. De
ki: “O, benim Rabbimdir. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Ben yalnız O’na
tevekkül ettim, dönüşüm de yalnız O’nadır.”
31. Kendisiyle
dağların yürütüleceği veya yeryüzünün parçalanacağı, ya da ölülerin
konuşturulacağı bir Kur’an olacak olsaydı (o yine bu kitap olurdu). Fakat bütün
emir yalnız Allah’ındır. İman edenler anlamadılar mı ki, Allah dileseydi bütün
insanları doğru yola eriştirirdi. Allah’ın sözü yerine gelinceye kadar, inkâr
edenlere yaptıkları işler sebebiyle devamlı olarak, ya büyük bir felaket
gelecek veya o felaket yurtlarının yakınına inecektir. Şüphesiz Allah, verdiği
sözden dönmez.
32. Andolsun, senden
önce de nice peygamberler alaya alındı da ben inkâr edenlere bir süre (mühlet)
verdim, sonra da onları yakalayıverdim. Benim cezalandırmam nasılmış!
33. Herkesin
kazandığını görüp gözeten Allah inkâr edilir mi? Hâlbuki onlar, Allah’a
ortaklar koştular. De ki: “Onların isimlerini açıklayın. Yoksa siz (bununla)
O’na yeryüzünde bilmediği bir şeyi mi haber vermiş olacaksınız, yoksa boş söz
mü etmiş olacaksınız?” Hayır, inkâr edenlere hileleri güzel gösterildi ve onlar
doğru yoldan saptırıldılar. Allah, kimi saptırırsa artık onu doğru yola
iletecek yoktur.
34. Onlara dünya
hayatında bir azap vardır. Ahiret azabı ise daha ağırdır ve onları Allah’ın
azabından koruyacak kimse de yoktur.
35. Allah’a karşı
gelmekten sakınanlara va’dolunan cennetin durumu şudur: Onun içinden ırmaklar
akar, yemişleri ve gölgeleri devamlıdır. İşte bu, Allah’a karşı gelmekten
sakınanların sonudur. İnkâr edenlerin sonu ise ateştir.
36. Kendilerine kitap
verdiğimiz kimseler, sana indirilen Kur’an ile sevinirler. Fakat (senin
aleyhinde olan) gruplardan onun bir kısmını inkâr edenler de vardır. De ki:
“Ben ancak Allah’a kulluk etmek ve O’na ortak koşmamakla emrolundum. Ben yalnız
O’na çağırıyorum ve dönüşüm de yalnız O'nadır.”
37. Böylece biz onu
(Kur’an’ı) Arapça bir hüküm olarak indirdik. Sana gelen bu ilimden sonra eğer
sen onların heva ve heveslerine uyarsan, Allah tarafından senin için ne bir
dost vardır, ne de bir koruyucu.
Konu: KUR’AN EVRENSEL Mİ?
a) Meryem 97, Taha 113, Şuara
193-195, 198-199, Yusuf 2, En’am 92, Zümer 28, Fussilet 3, 44, Şura 7, Zuhruf
2-3, Duhan 58, Ahkaf 12, Nahl 103, İbrahim 4, Rad 37:
Bu ve benzeri en az 16 ayet Kur’an’ın tüm insanları kapsamadığı,
doğrudan Hz. Muhammed’in doğduğu Hicaz
bölgesindeki insanları (dili
Arapça olanları) ilgilendirdiği
hususunu açıkça ifade ediyor. Evet; doğru olanı zaten bu! Madem insanlara
bir mesaj iletilmek isteniyor o halde insanların rahatça anlayabileceği bir
dille olmalı.
Bu ayetlerden gayet açık bir şekilde anlaşılıyor ki Kur’an, Araplar
dışındakilere gelmiyor.
Gerekçesi de Kur’an’da belirtiliyor: Başka dilde gönderseydim haklı olarak
diyecektiniz ki, biz Arabız ama bize gelen kitap yabancı.
Tam burada Arap olmayanların
da, “Peki eğer biz de bu Kur’an’dan sorumluysak, bizim dilimizde
olmayan bir dille mi bize kitap gönderiyorsun?” demeye hakları vardır. Eğer
bu gerekçe Araplar için göz önüne alınıyorsa, dünyanın diğer insanları için de
alınmalıdır.
Hadislere göre Hz. Muhammed ölmek üzereyken “Arap
yarımadasında iki dinin olmasın; buna asla izin verilmesin” ve “Müslüman
olmayanları Arap yarımadasından
çıkarın” şeklinde tavsiyelerde bulunur. Gayet
açıktır ki ancak o bölgede yaşayan ve Arapça konuşan insanları ilgilendiren
bir din.
Peki, eğer bölgesel bir din
olmasaydı; tersine evrensel olsaydı, Müslüman olmayanları bölgeden çıkarın,
denilebilir miydi? Aslına bakılırsa
artık bugünkü Araplar da Kur’an’dan sorumlu olmamalı. Çünkü o günkü
Arapça ile günümüz Arapçası arasında çok afark vardır ve artık bugünkü
Arapların da Kur’an’ı anlamaları için özel bir ihtisas gerekiyor.
b) Müddessir 36, En’am 19, Sebe
2, Enbiya 107:
Tüm insanların Kur’an’dan sorumlu olduğunu iddia edenler bu ayetleri kanıt gösteriyorlar.
Bu ayetler afaki bir anlam
içeriyor; Kur’an’ın evrenselliğiyle
alakalı değildir.
Bunlar soyut
açıklamalardır ve birer perspektif vermektedir.
Mesela Dostoyevski, “Yeryüzünde tek bir
can acı çekerken mutlu değilim”
demiş.
Herhalde bu güzel sözden dolayı kimse kalkıp onu peygamber ilan etmez.
Arapları ilgilendirdiğini açıklayan ayetler ise konuyu
somutlaştırıyor. Mesela Araplara başka dille gönderdeydim sorun
çıkardı,
deniliyor. Eğer Arapça gönderilen Kur’an’dan tüm insanlar sorumlu tutulsa, bu
ancak asimilasyonun daniskası olur.
bkz.
Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an
(Kur'an'ın Kökeni -2), (pdf-s.109-112).
Not.1 “APAÇIK ARAPÇA” KUR’AN’DA YABANCI
KELİMELER:
Meryem 97, Taha 113, Şuara
193-195, 198-199, Yusuf 2, En’am 92, Zümer 28, Fussilet 3, 44, Şura 7, Zuhruf
2-3, Duhan 58, Ahkaf 12, Nahl 103, İbrahim 4, Rad 37: Bu ayetlerde (16 yerde)
Kur’an;
“Biz Kur’an’ı iyice anlayasınız diye apaçık Arapça indirdik”
diyor. Bir yerde;
“Arapça bilmeyene indirseydik, yine inanmazdı” diyor!
(Şuara 198-199). Bir yerde;
“‘Kur’an’ı bir insan öğretiyor’ dediklerini biliyoruz, o
kimsenin dili yabancıdır” diyor (Nahl 103).
Oysa; İnançların
temelini oluşturan “ALLAH”, “KİTAP”, “AYET” ve “CENNET,
CEHENNEM” gibi “ÖTE DÜNYA” ile ilgili kelimeler
hep başka dilden alınmıştır. Çünkü
kaynak o dilde anlatılan/yazılan hikâyedir.
Çoğu İslam âlimi Kur’an’da yüzden fazla yabancı kelime
olduğunu bunların İbranice,
Süryanice/Aramice, Farsça/Pehlevice, Habeşçe, Nebatice, Berberice/Kıptice,
Rumca/Yunanca, Hintçe, Himyerice (güney Arap bölgesi dili), Mağrip (kuzeybatı Afrika bölgesi
dilleri) ve diğer dillerden geldiğini yazıyor.
Kahire Şarkiyat Enstitüsü Sami
Dilleri profesörlerinden Arthur
Jeffery (1893-1959) Kur’an’daki
320 kelimenin Arapça olmadığını/çeşitli
dillerden geldiğini yazmış.
bkz. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın
Kökeni -2), (pdf-s.265-302).
38. Andolsun, senden
önce de peygamberler gönderdik. Onlara da eşler ve çocuklar verdik. Allah’ın
izni olmadan hiçbir peygamber bir mucize getiremez. Her ecelin (vadenin) bir
yazısı vardır.
Not.1 Nisâ
54, Ra’d 38 Ahzâb 38: Bu ayetlerde
sözü edilen peygamberlerden kasıt Davud ile Süleyman peygamberdir. bkz. Arif Tekin, Kur'an'ın Kökeni, (pdf-s.178).
Not.2 Sâd
23, 24, Ra’d 38, Ahzâb 38, Nisâ 54 vb: Bir erkeğin, birçok kadınla evlenmesi, Yahudilikte
de var olan yaygın bir adetti. Kur’an,
bu geleneği de kabul etti. bkz. Arif Tekin, Kur'an'ın Kökeni, (pdf-s.32).
Konu: KUR’AN’DA NASİH VE MENSUH: Ala
6-7, İsra 86, Nahl 101, R’ad 39, Bakara 106:
(BU
KONU A’LA SURESİ’NİN SONUNDA -19. ayetten sonra- GENİŞ KAPSAMLI
İŞLENMEKTEDİR)
39. Allah, dilediğini
siler, dilediğini de sabit kılıp bırakır. Ana kitap (Levh-i Mahfuz) O’nun
yanındadır.
40. Onlara
va’dettiğimiz azabın bir kısmını sana göstersek de, (göstermeden) senin ruhunu
alsak da senin görevin sadece tebliğ etmektir. Hesap görmek ise bize aittir.6
41. Onlar, bizim
yeryüzüne (kudretimizle) gelip onu etrafından eksilttiğimizi görmediler mi?
Allah, hükmeder. O’nun hükmünü bozacak hiçbir kimse yoktur. O, hesabı çabuk
görendir.
42. Onlardan
öncekiler de tuzak kurmuşlardı. Bütün tuzaklar Allah’a aittir. O, her nefsin
kazandığını bilir. İnkâr edenler de dünya yurdunun sonunun kime ait olduğunu
bileceklerdir.
43. İnkâr edenler,
“Sen peygamber değilsin” diyorlar. De ki: “Benimle sizin aranızda şahit olarak
Allah ve bir de yanında kitap (Kur’an) bilgisi bulunanlar yeter.”
Not.1 KUR’AN’DA EKSİK ya da FAZLA AYETLER,
FARKLI KUR’AN NÜSHALARI ve FARKLI NÜSHALARIN İMHASI:
Hanbeli mezhebinin kurucusu
Ahmet b. Hanbel’e “sen Ra’d suresinde
geçen ‘Yey’esü’ kelimesi hakkında ne diyorsun” diye soruyorlar. Ahmet bin
Hanbel, “Aynı soruyu sahabi İbn-i Abbas’tan da sormuşlar; kendisi, ‘bu ayette yazım hatası vardır’
demiştir” şeklinde
yanıt veriyor.
bkz. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın
Kökeni -2), (pdf-s.201).
Sonuç: İşte
nüshalar arasındaki fark böylece hem
fazla, hem de herkes “benimki
doğrudur” deyince, halife
Osman olaya el koyuyor ve yeni
bir nüsha ortaya çıkarıp kalanları
imha ediyor.
(pdf-s.132).
İmam Malik’e göre Osman’dan kalma olduğu iddia edilen ve şu an mevcut bulunan Kur’an da orijinal
değildir; zamanla değişime
uğramıştır.
(pdf-s.200).
ayrıca; KUR’AN’DA EKSİK ya da FAZLA AYETLER,
FARKLI KUR’AN NÜSHALARI ve FARKLI NÜSHALARIN İMHASI:
için bkz. (Hicr 9, Not.3) ve İLGİLİ HADİSLER için bkz. (Hicr 9, Not.4)
ayrıca; ZALİM HACCAC’IN KUR’AN’DA YAPTIĞI
DEĞİŞİKLİKLER: için bkz. Tekvir 24, Şuara 116, 167, Yunus 22, Yusuf
45, Zuhruf 32, Mü’minun 85-86, 89, Bakara 259, Muhammed 15, Maide 48, Hadid 7.
ayrıca; Konuyla
ilgili bu bilgiler Süyuti Kaynaklarında
da vardır. Süyuti’den derlenen 40
benzer not için...
bkz.
Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an
(Kur'an'ın Kökeni -2), (pdf-s.219-232).
DİPNOTLAR (Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Dipnotları)
1. Bu harflerle ilgili
olarak Bakara sûresinin ilk âyetinin dipnotuna bakınız.
2. Arş, kudret ve
hâkimiyet tahtı, sınırsız kudret makamı demektir.
3. Botanik biliminin
açık bir şekilde ortaya koyduğu üzere bitkilerde üreme, erkek ve dişi organlar
vasıtasıyla gerçekleşmektedir. Bu erkek ve dişi organlar bazen aynı çiçekte,
bazen ayrı çiçeklerde, bazen de hurmada olduğu gibi ayrı ağaçlardaki çiçeklerde
olabilmektedir.
4. “Koruyucu Melekler”
için ayrıca En’âm sûresinin 61. âyetine bakınız.
5. Bu âyette puta
tapanlar, kuyu başındaki susamış insana benzetilmektedir. Elini uzatıp suyun
gelmesini isteyen bu kimsenin isteğini, cansız, şuursuz su nasıl yerine
getiremezse, tıpkı bunun gibi cansız, şuursuz putlar da onlara tapanların
isteklerine cevap veremezler.
6. “Ana kitap” için
ayrıca bakınız: Zuhruf sûresi, âyet, 4.
HAC | HAC
KAYNAK KİTAPLARIN LİNKLERİ
1. Arif Tekin, Kur'an'ın Kökeni 2. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın Kökeni -2) 3. Arif Tekin, Sümerlerden İslam'a Kutsal Kitaplar ve Dinler 4. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Hz. Muhammed'in Ölümü 5. Muazzez İlmiye Çığ, Kuran, İncil ve Tevrat’ın Sumerdeki Kökeni |