ANA SAYFA AÇIKLAMALAR SURELER AYETLER İÇİNDEKİLER MEKKE DÖNEMİ NOTLAR HİCRET NOTLAR MEDİNE DÖNEMİ NOTLAR HZ. MUHAMMED’İN ÖLÜMÜ HZ. MUHAMMED’DEN SONRA SON NOTLAR




            79- YÜKSELME YOLLARI | ME'ÂRİC (Kitap Sırası-70)


SURE AÇIKLAMASI (Diyanet İşleri Başkanlığı)
Mekke döneminde inmiştir. 44 âyettir. Sûre, adını üçüncü âyetteki “el-Me’âric” kelimesinden almıştır. Me’âric, yükselme yolları demektir. Sûrede başlıca, Mekke müşriklerinin inkâr, inat ve azgınlıkları, insan tabiatının bazı yönleri, ölüm ötesi hayatın gerçekliği konu edilmektedir.

            Şefkatle merhamet eden Allah’ın adıyla.

1-3.      Soran birisi, yükselme yollarının sahibi1 Allah tarafından kâfirlere kesinlikle inecek olan ve hiç kimsenin uzaklaştıramayacağı azabı sordu.2

4.         Melekler ve Ruh (Cebrail) ona süresi elli bin yıl olan bir günde yükselir.

Not.1         CEBRAİL’İN YOLCULUĞU 50.000 YIL: Secde 5, Mearic 4:Bu ayetler hem ilginç hem de birbirlerine zıttır.

                   Secde 5’te “sizin saydıklarınızdan bin yıl kadar olan bir günde ona yükselir” diyor. Ona yükselir cümlesindeki özne belirsizdir: Ona yükselen ne? Ayette bunu kanıtlayacak bir durum söz konusu değil ve zaten çok anlamsız bir ayet. Ama ge­nelde Kur’an yorumcuları, bundan kastedilen “insanın yaptığı işler/onun amelleridir demişler.

                   Mearic 4’te ise “Melekler ve Ruh (Ceb­rail), süresi elli bin yıl tutan bir günde ona yükselip çıkarlar” deniliyor. Neden bir ayette bir gün­lük olan yolculuk bizim saydığımız yıllara göre bin yıldır da, di­ğer ayetle bu rakam elli kat fazlası (elli bin) oluyor?

                   İşte İslami kesimin bir kısmı böyledir: Kur’an’ın anlamını bilmeden baştan sona kadar defalarca Kur’an kelimelerini boşuna hatmedip bundan sevap kazanmayı düşünürler, her şey ortada; ben yorum yapmıyorum.

                   Bu iki zıt ayetten ciddi bir sorun daha ortaya çıkıyor: Cebrail ve meleklerin ancak bir günde yukarıya Allah’ın huzuru­na çıkabilmeleri olayı. O bir gün de bizim hesabımıza göre ya bin yıldır ya da elli bin yıldır.

                   Bilindiği gibi Cebrail tek bir seferde Hz. Muhammed’e uğramamıştır. Mesela Medine’de ilk önce, “İnananlar­dan oturanlarla mallarıyla canlarıyla Allah yolunda cihat edenler bir olmaz” şeklinde bir ayet (Nisa 95) iniyor. O sırada Muhammed’in arkasında, âmâ/kör Amr b. Ümmi Mektum duru­yor ve hemen müdahale ediyor: “Benim gözlerim yok, ben nasıl cihat edeyim/savaşa gideyim?” Yani adam bu ayete itiraz ediyor. Bunun üzerine Cebrail ikinci kez hemen o anda inip ayeti düzeltiyor ve ayet, “özür sahipleri dışında, oturanlarla, Allah yolunda mal­larıyla canlarıyla cihat edenler aynı olmaz” şekline dönüşüyor.

                   Burada şöyle bir problem oluşuyor: Cebrail’in yalnız yukarıya çıkması için (sadece gidişi için) bi­zim bin sene veya elli bin sene yaşamamız lazım.

                   Hz. Muhammed ise 63 sene yaşamış ki ayete göre Cebrail bu kısa dönemde tek bir sefer bile ona gelememiştir.

                   Oysa İsra 106’da “Kur’an’ı parça parça gönderdim ki insanlar kolay kavrayabilsinler diyor.

                   Hesap ortada. Ama Kur’andaki diğer ayetler ve hadisler bu ayetleri yalanlıyor.

                   Burada İslami kesim şuna sığınabilir: Efendim her zaman Cebrail vahiy getirmiyor ki; bazen Allah ilham yoluyla ku­luna vahiy iletiyor, bazen de perde arkasından ona sesleniyor. Zaten bunu belirten ayet de var (Şura 51). Dolayısıyla az önceki İbn-i Ümmi Mektum olayında belki Allah direkt ayet göndermiş (bu işi Cebrailsiz yapmış). Ehh, onların savunmaları da ancak bu kadar olur!

                   bkz. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın Kökeni -2), (pdf-s.85-87).

5.         (Ey Muhammed!) Sen güzel bir şekilde sabret.

6.         Şüphesiz onlar o azabı uzak görüyorlar.

7.         Biz ise onu yakın görüyoruz.

8-9.      Göğün, erimiş maden gibi ve dağların atılmış renkli yün gibi olacağı günü hatırla.

Not.1         APAÇIK ARAPÇA” KUR’AN’DA YABANCI KELİMELER:

                   Meryem 97, Taha 113, Şuara 193-195, 198-199, Yusuf 2, En’am 92, Zümer 28, Fussilet 3, 44, Şura 7, Zuhruf 2-3, Duhan 58, Ahkaf 12, Nahl 103, İbrahim 4, Rad 37: Bu ayetlerde (16 yerde) Kur’an;

                   Biz Kur’an’ı iyice anlayasınız diye apaçık Arapça indirdik” diyor. Bir yerde;

                   Arapça bilmeyene indirseydik, yine inanmazdı” diyor! (Şuara 198-199). Bir yerde;

                   Kur’an’ı bir insan öğretiyor’ dediklerini biliyoruz, o kimsenin dili yabancıdır” diyor (Nahl 103).

Oysa;        bu ayetlerin (Duhan 45, Kehf 29, Mearic 8) Arapçasında geçen;

                   MÜHLkelimesi Arapça değildir.

                   Berberice/Kıptice veya Mağrip dilinden gelmedir,zeytinyağı veya zeytinyağı tortusu” anlamına gelir. Kur’an’da “erimek” anlamında iki yerde “asit gibi haşlayan bir su” bir yerde “erimiş maden” olarak kullanılmıştır (Arapça karşılığı bulunmasına rağmen özellikle “cennet, cehennem” gibi “öte dünya” ile ilgili kelimeler başka dilden alınmıştır. Çünkü kaynak o dilde anlatılan/yazılan hikâyedir).

                   bkz. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın Kökeni -2), (pdf-s.293).

10.       (O gün) hiçbir samimi dost, dostunu sormaz.

11-14.  Birbirlerine gösterilirler. Günahkâr kimse ister ki, o günün azabından kurtulmak için oğullarını, karısını, kardeşini, kendisini koruyup barındıran tüm ailesini ve yeryüzünde bulunanların hepsini fidye olarak versin de, kendisini kurtarsın.

15-16.  Hayır (ne mümkün)! Şüphesiz cehennem, derileri kavurup çıkaran alevli ateştir.

17-18.  O, (hakka) arka döneni ve (imandan) yüz çevireni; servet toplayıp yığanı kendine çağırır.

19.       Şüphesiz insan çok hırslı ve sabırsız olarak yaratılmıştır.

20.       Kendisine kötülük dokunduğu zaman sızlanır.

21.       Ona bir hayır dokunduğunda da eli sıkıdır.

22.       Ancak, namaz kılanlar başka.

23.       Onlar, namazlarına devam eden kimselerdir.

24-25.  Onlar, mallarında; isteyenler ve (isteyemeyip) mahrum kalanlar için belli bir hak bulunan kimselerdir.

26.       Onlar, ceza gününü tasdik eden kimselerdir.

27.       Onlar, Rablerinin azabından korkan kimselerdir.

28.       Çünkü, Rablerinin azabından emin olunamaz.

29.       Onlar, mahrem yerlerini koruyan kimselerdir.

30.       Ancak eşleri, yahut sahip oldukları cariyeleri başka. Çünkü onlar (eşleri ve cariyeleri ile olan ilişkileri konusunda) kınanmazlar.

Not.1         KUR’AN’DA KÖLE VE CARİYE: Mü’minûn 6, Meâric 30-31, Ahzâb 55, Nur 31:

                   Bu ayetlerin içerdiği anlamı somut bir örnekle netleştirelim: Enes anlatıyor:

                   “Muhammed bir gün kendi kızı Fadime’ye bir köle verdi. Fadime’nin üzerindeki fistan kısaydı ve onunla bütün vücu­du kapanmıyordu. Bunun üzerine Muhammed’e, ‘Benim fis­tanım tüm bedenimi örtmüyor; bu durumda bu köle yanımda kalınca benim bedenimi görmekle ben günaha girmiş olmaz mıyım?’ diye soruyor. Muhammed ise, ‘Kızım, bir şey ol­maz. Zira ben senin babanım, bu da senin kölendir. O ba­kımdan, senin vücudun ona görünse de bir sakıncası yoktur’ diyor.”

                   Bu hadisten şu sonuç ortaya çıkıyor:

a)               Zaman içinde Muhammed saltanatını kurunca, öyle bir aşamaya gelinmiş ki, devlet malı sayılan köleleri kendi öz çocu­ğu olan Fadime’ye bile kullandırmıştır. Bunun adı -bugünkü ta­birle- devletin bütçesinden yakınlarına çıkar sağlamaktır. Zaten bu konuda ganimet ve fey kısmında yeterince bilgi verilmişti.

b)               Bu ayetten net olarak anlaşılıyor ki, Kur’an, köleyi insan saymamıştır ki kadın kendini ona karşı örtsün.

                   Söz Muhammed’in Fadime’ye köle verdiğinden açılmışken, bir konuya açıklık getirelim: Fadime bir gün Muhammed’den bir köle istemiş; o da“Arkadaşlarım aç iken ben sana köle vere­mem” demiş. Peki ama Fadime ondan ekmek değil de köle istemişti; bu durumda bu ola­yın açlıkla ne ilgisi vardır diye sorulmaz mı?

                   Bunun anlamı şudur: Muhammed, ya o köleyi satıp aç olan o arkadaşlarının masrafında harcayacaktı; ya da onu arkadaşlarının hizmetinde çalıştı­racaktı. Bunun üçüncü bir ihtimali yoktur.

                   Yani burada yine köle için hayra alamet bir şey yoktur. Kur’an’a göre kölenin insan sayılmadığı bu ayetlerle de açık şekilde gözler önüne serilmiştir.

                   Sonuç olarak, ister Muhammed’in hanımları, ister normal vatandaşların hanımları için olsun “kendilerini köle ve cariyelerinden örtmeyebilirler” denilmekle, kölenin insan sayılmadığı gayet açık bir dille tescil ediliyor.                                              bkz. Arif Tekin, Kur'an'ın Kökeni, (pdf-s.284-285).

31.       Kim bunun ötesini isterse, işte onlar sınırı aşan kimselerdir.

32.       Onlar, emanetlerini ve verdikleri sözü gözeten kimselerdir.

33.       Onlar, şahitliklerini dosdoğru yapan kimselerdir.

34.       Onlar, namazlarını titizlikle koruyan kimselerdir.

35.       İşte onlar cennetlerde ikram göreceklerdir.

36-37.  Şimdi, inkâr edenlere ne oluyor ki, boyunlarını uzatarak (alay etmek için) sağdan soldan gruplar hâlinde sana doğru koşuyorlar?

38.       Onlardan her biri Naîm cennetine sokulacağını mı umuyor?3

39.       Hayır (ne mümkün)! Şüphesiz biz onları kendilerinin de bildikleri şeyden (meniden) yarattık.

40-41.  Doğuların ve Batıların Rabbine yemin ederim ki, şüphesiz onların yerine daha iyilerini getirmeye bizim gücümüz yeter. Bizim önümüze geçilemez.

42.       Sen onları bırak, uyarıldıkları günlerine kavuşuncaya kadar batıl inançlarına dalsınlar ve oynasınlar.

43-44.  Dikili putlara akın akın gidercesine, gözleri inmiş, kendilerini zillet kaplamış bir hâlde mezarlarından süratle çıkacakları o günü hatırla! İşte o, uyarıldıkları gündür.





DİPNOTLAR (Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Dipnotları)

1.     “Allah’ın sahip olduğu yükselme yolları” ile; meleklerin, kendisine yükseldiği özel yol ve boyutlar kastedilmiş olabileceği gibi, 33-47. âyetlerde gündeme getirilen ve kulları yüceltip Allah’a yaklaştıran yollar konumundaki ibadet ve güzel davranışlar da kastedilmiş olabilir.

2.     Kureyş kabilesinin müşrik liderlerinden olan Nadr b. Hâris ve benzerleri, Hz.Peygamberin uyarılarıyla ve Kur’an’la alay ederek, “Ey Allah! Eğer şu Kur’an senin katından inmiş bir hak kitap ise, üzerimize hemen gökten taş yağdır veya elem dolu bir azap getir” (Enfâl sûresi, âyet, 32) demeleri üzerine bu âyet inmiştir.

3.     Müşrikler bölük bölük gelerek, Hz.Peygamber’in etrafındakilerin arasına karışır, onun sözlerini dinleyip, “Şâyet bunlar, Muhammed’in dediği gibi cennete gideceklerse, biz elbette onlardan önce cennete gireriz” diye alay ediyorlardı.



Sonraki sure
NEBE' | HABER




KAYNAK KİTAPLARIN LİNKLERİ

1.      Arif Tekin, Kur'an'ın Kökeni

2.      Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın Kökeni -2)

3.      Arif Tekin, Sümerlerden İslam'a Kutsal Kitaplar ve Dinler

4.      Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Hz. Muhammed'in Ölümü

5.      Muazzez İlmiye Çığ, Kuran, İncil ve Tevrat’ın Sumerdeki Kökeni





SURELER (NÜZUL SIRASI)

Free Web Hosting