75- SECDE | SECDE (Kitap Sırası-32)
Şefkatle
merhamet eden Allah’ın adıyla.
1. Elif Lâm Mîm.1
Not.1 Bu
not için bkz. Kalem 52: Kur’an’da Anlamsız
Kelimeler (“Elif Lam Mim”, “usulcacık çekenlere” vb).
Konu: ŞAİR ÜMEYYE B. EBİ SAİT:
Sure başlarında kullanılan anlamları olmayan bu gibi işaretler ve yabancı
kelimeler, o
dönemin şairlerinden ünlü Ümeyye B. Ebi Sait’in
şiirlerinde sıkça
uyguladığı bir taktiktir.
(BU
KONU KALEM SURESİ’NİN SONUNDA -52. ayetten sonra- GENİŞ KAPSAMLI
İŞLENMEKTEDİR)
2. Kendisinde
hiçbir şüphe bulunmayan bu Kitab’ın indirilişi, âlemlerin Rabbi tarafındandır.
3. Yoksa “Onu
Muhammed uydurdu” mu diyorlar? Hayır o, kendilerine senden önce hiçbir uyarıcı
gelmemiş olan bir kavmi uyarman için, doğru yolu bulsunlar diye Rabbin
tarafından indirilmiş gerçektir.
Not.1 Aslında
insanlar Kuran’ın içini açmamışlar,
insan dini konularda gerçekten
cahildir. Burada Muhammed’in Kuran’a
inandırıcılık kazandırmak için başvurduğu farklı bir taktiğine,
birkaç örnek ayetle değinmek istiyorum.
a) İsrâ 88, Yunus 37, 38, Hûd 13,
14, En'am 38, 92, Zumer 27, Fussilet 44, Kehf 54, Nahl 89, 103, Secde 2, 3,
Hakka 43, 44, Rum 58, Ankebût 48, Bakara 2, 23, 24, Âl-i İmrân 7, Nisâ 82:
Bu ayetlerde özetle; “Biz bu kitapta
hiçbir şey eksik bırakmadık. Yoksa ‘Kur’an’ı
Muhammed uydurdu’ mu diyorlar? Bunu diyenin dili Arapça değildir (dili
yabancıdır). Bu Kur’an, Allah’tan (indirilmiş olup) başkası tarafından
uydurulmamıştır. Eğer o, Allah’tan başkası tarafından (indirilmiş) olsaydı, mutlaka onda birçok çelişki bulurlardı. Şüphedeyseniz, haydi siz de onun gibi bir sure getirin (ortaya
çıkarın). Bu Kur’an’ın bir benzerini
getiremezler” diyor
ve adeta meydan okunuyor.
b) Meryem 97, Taha 113, Şuara
193, 199, Yusuf 2, Zümer 28, Fussilet 3, 44, Şura 7, Zuhruf 3, Duhan
58, Ahkaf
12, Nahl 103, İbrahim 4, Rad 37:
Bu ayetlerde özetle “Bu Kur’an ise apaçık Arapça’dır. (Ey
Muhammed!) Biz Onu (Kur’an’ı) senin
dilinle kolaylaştırdık. Biz her peygamberi, ancak kendi kavminin diliyle gönderdik.” diyor.
Sonuç: Bu
ayetlerin Kur’an’a inanırlık kazandırmak
için Muhammed tarafından ortaya atıldıkları, bizzat bu ayetlerden net
bir biçimde anlaşılıyor.
Kıssa: Balıkesirli
ilahiyatçı bir Prof. Hocamız anlatıyor: “Takvasıyla, Arapçası ile
meşhur bir hoca vardı ve bir Cuma günü bize camide vaaz verdi. Ara sıra
konuşmalarında ‘E’s-Sa’leb’u ve’l Unkud’
diyordu. Kimse bunun anlamını bilmiyordu. Biz bundan, “Arapça çok iyi biliyor, allame-i cihandır” sonucuna
varıyorduk. Vaazı bitince herkes
elini öpmek için kuyruğa girdi. Daha sonra İlahiyata gittiğim
sıralarda o cümlenin ne anlama geldiğini öğrendim; meğerki ‘Sa’leb’ Arapçada tilki, ‘Unkud’ da üzümmüş,
halkı etkilemek için konuşması arasında bir nevi nakarat gibi sık sık
kullanıyormuş. İşte böylesine boş
şeylerle insana elini öptürmeyi başarıyordu.”
Hisse: Gerçekten inananların durumu bu. Ben de
bunun içinden geldim, daha önce ben de böyle inanıyordum. Özellikle ölümden sonraki ütopya, cahil insanlar üzerinde çok
olumsuz etki yapar. Ölümden sonraki korkudan dolayı Kur’an ne
kadar yararsız şeyleri anlatsa da inananlar kolay kolay vazgeçemezler.
Kaynak: 1)
Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal
Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.192-193).
2) Arif Tekin, Kur'an'ın Kökeni, (pdf-s.15, 19-21).
4. Allah, gökleri
ve yeri, ikisi arasındakileri altı gün içinde (altı evrede) yaratan sonra da
Arş’a2 kurulandır. Sizin için O’ndan başka hiçbir dost, hiçbir
şefaatçi yoktur. Hâlâ düşünüp öğüt almayacak mısınız?
Not.1 Yaratılış + Çamurdan Yaratılış Efsanesi ile ilgili ayetler: Sâd 75, Fatır 11, İsra 61, Hicr
26, 28, 33, En’âm 2, Saffat 11, Enbiyâ 30, Mü’minûn 12, Secde 7, Rum 20, Hacc
5, Rahman 14, Âli İmrân 59, Maide 110. Bu ayetlerde özetle Allah “insanı çamurdan
yarattık” diyor.
Yaratılış Efsanesi ile ilgili
ayetler: Kaf
38, A’raf 54, Furkan 59, Yunus 3, Hud 7, Fussilet 9-12, Secde 4, Naziat 27-33,
Bakara 29, Hadid 4.
Bu
ayetlerde özetle “Allah gökleri ve yeri ve ikisinin
arasındakileri 6 günde yarattı” diyor.
a) Tevrat’tan
alınan “Yaratılış Efsanesi”, “Tanrıların insanı çamurdan yaratması”, “Tanrı(lar)ın
gökleri ve yeri 6 günde yaratıp 7. gün dinlendiği” teması çok tanrılı Sumer Uygarlığından
kaynaklanmaktadır.
bkz. Muazzez İlmiye Çığ, Kuran, İncil ve Tevrat’ın Sumerdeki Kökeni, (pdf-s.35-40).
b) “Tanrı’nın bazen birinci çoğul şahıs (biz),
bazen üçüncü şahıs (örn. yarattı) olarak konuşturulması”
teması da çok tanrılı Sumer
Uygarlığından kaynaklanmaktadır.
bkz. Muazzez İlmiye Çığ, age, (pdf-s.16).
c) Sumer ve Tevrat hikâyesi birbirine çok yakın. Kur’an’da çok yüzeysel. Fakat Enbiyâ
30’da anlatıldığı gibi ana fikir, “gök
ve yerin başlangıçta bitişik olması, bunların sudan çıkması” aynı.
bkz. Muazzez İlmiye Çığ, age, (pdf-s.35).
d) Tevrat’ta
“Şabat günü olarak tanımlanan 7. gün (Cumartesi; Satürn
gezegeninden gelme Saturday) Babillilerin
her ayın 7. günü (Şapatu) yaptıkları kutlamalardan geçmiştir. İslamiyette bu gün Cuma’ya dönüştürülerek daha hafifletilmiş kuralla alınmıştır.
bkz. Muazzez İlmiye Çığ, age, (pdf-s.25 ve s.35-36’da dipnot 28).
e) Fussilet 10’da şu çelişki var: İlkin dünyayı 2 günde
yarattığını söylüyor, buna ek olarak dört (4) gün de dünyadaki bereketleri,
dağları ve rızıkları yarattığını, zamanını bunlara ayırdığını belirtiyor;
ki -gökler hariç, sadece yer ve insanlar için- toplam olarak 6 gün oluyor.
2 gün de göklere verirsek kâinatın yaratılışı toplam 8 gün eder!
bkz. Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal Kitaplar ve
Dinler, (pdf-s.49).
f) Kabul edelim ki tanrı dünyaya toplam olarak dört gün ayırmış;
yine çelişkiler bitmez. Çünkü bilindiği gibi dünya güneşin küçücük bir uydusudur. O nedenle, Allah’ın bu küçücük uyduya tüm evrenin
iki katı kadar zaman ayırması, ona
biçilen büyüklükle ters orantılıdır.
bkz. Arif Tekin, age,
(pdf-s.49-50).
g) Fussilet 9-12 ve Bakara 29’da
“kâinat yaratılırken önce yer, daha
sonra gök yaratılmıştır” diyor.
Ancak Naziat 27-33’te tam tersine, öncekilerle
çelişen bir açıklama var. Orada
“önce gökleri, daha sonra yeri
yarattığını” söylüyor.
Kuran’ı açıklamaya çalışanlar
(müfessirler) “Allah, hammadde olarak
önce yeri, daha sonra gökleri yaratmış; ancak son şekillerini verme
aşamasında ilkin gökten, daha sonra yerden başladığı” biçiminde yorum
getiriyorlar. Bellidir ki bu yorumu da Tevrat’tan aktarmışlardır.
Çünkü Tevrat’ın da hemen ilk cümlesinde tanrının evvela yerle gökleri (hammadde
olarak) yarattığını, tekamülleri aşamasındaysa ilkin gökleri, daha sonra yeri
yarattığını görüyoruz. İşin bilimsellikten uzaklığı bir yana; bir kere kendi
içinde net çelişkileri mevcuttur.
bkz. Arif Tekin, age,
(pdf-s.50).
h) Enbiya 30’da Kur’an’ın Allah’ı “göklerle yerin başlangıçta bitişik olduğunu, sonra onları ayırdığını”
anlatır.
bkz. Arif Tekin, age,
(pdf-s.51).
i) Naziat 27’de Kur’an’ın Allah’ının kendisi gökleri yaratmanın zor olduğunu söylüyor.
j) Yasin 82’de “Allah bir şeye,
‘Ol’ dedi mi hemen oluverir” diyor. O halde Kur’an Allah’ı insanı, gökleri, yeri ve arasındakileri yaratmak için neden bu kadar uğraşıyor? bkz. Arif Tekin, age, (pdf-s.36-59).
Not.2 A’raf 54, Furkan 59, Taha 5, Yunus 3, Hud 7, Secde 4, Ra’d
2, Hadid 4 “Tanrı’nın yedi
kat göğün üzerinde Arş’ta oturması” teması çok tanrılı Sumer Uygarlığından kaynaklanmaktadır. Sumer
Tanrılarının gökte toplandıkları duku
adında bir yerleri var.
bkz. Muazzez İlmiye Çığ, Kuran, İncil ve Tevrat’ın Sumerdeki Kökeni, (pdf-s.25-26).
Not.3 YARATILIŞ AYETLERİ: Kaf 38,
Araf 54, Furkan 39, Yunus 3, Hud 7, Fussilet 9-12, Secde 4, Hadid 4:
Kur’an’da birçok yerde tanrı, ben yedi gökle yeri altı günde yarattım, diyor (Araf 5 4, Yunus
3, Hud 7, Hadit 4). Birkaç ayette de yedi gök, yer ve aralarındakileri altı günde yarattım, diyor (Furkan 39, Secde 4, Kaf 38).
İster yedi gökle yer yalnız
olsun, ister bunlarla birlikle aralarındakiler de olsun, Kur’an’a göre bunlara harcanan zaman altı gündür. Bu altı
gün meselesi hemen Tevrat’ın başında
da geçiyor.
Bu ayetlerde, kâinat
yaratılırken altı gün harcandığını, yere kaç gün, göğe kaç gün verildiği yazılmıyor;
toplam rakamdan söz ediliyor. Başka
bir ayette (Fussilet 9) ise o altı günden iki günü yere
ayırdığı belirtiliyor ve devam ediliyor. Fussilet 10. ayette “yeryüzüne sabit dağlar yerleştirdi, orada tam dört günde isteyenler için fark gözetmeden gıdalar takdir etti”
deniliyor. Dikkat edilirse daha
önce verilen altı gün burada bitti;
yalnız daha göklere sıra gelmedi.
Devam
ediliyor. Fussilet 12.
ayette “Böylece onları (gökleri), iki
günde yedi gök olarak yarattı” diyor. İşte burada hesap yanlış! Ayetlerde harcanan zaman toplu halde belirtilirken altı gün deniliyordu; görüldüğü gibi detay kısmında sekiz gün
geçiyor. (Burada “efendim dört gün derken daha önce
dünyaya verilen iki gün de bu dört güne dahilmiş” diyerek zorlama kurtarma yorumları yaparlar.)
Görüldüğü gibi ortada çok basit bir hesap yanlışı var. Bunun da nedeni, ayetlerin farklı zamanlarda oluşturulması ve konuya
ilişkin daha önce söylenen ayetlerin farkına varılmamış olması.
bkz.
Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an
(Kur'an'ın Kökeni -2), (pdf-s.83-84).
Not.4 CEBRAİL’İN
YOLCULUĞU 50.000 YIL: Secde 5, Mearic 4:Bu ayetler hem ilginç hem de birbirlerine zıttır.
Secde 5’te “sizin saydıklarınızdan bin yıl kadar olan bir günde ona yükselir” diyor. “Ona yükselir” cümlesindeki özne belirsizdir: Ona
yükselen ne? Ayette bunu kanıtlayacak bir durum söz konusu değil ve zaten
çok anlamsız bir ayet. Ama genelde Kur’an yorumcuları, bundan kastedilen “insanın yaptığı işler/onun amelleridir” demişler.
Mearic 4’te ise “Melekler ve Ruh (Cebrail), süresi elli bin yıl tutan bir günde ona
yükselip çıkarlar” deniliyor. Neden bir ayette bir günlük
olan yolculuk bizim saydığımız yıllara göre bin yıldır da, diğer ayetle bu rakam elli kat fazlası (elli bin) oluyor?
İşte İslami kesimin bir kısmı
böyledir:
Kur’an’ın anlamını bilmeden baştan sona kadar defalarca Kur’an kelimelerini
boşuna hatmedip bundan sevap kazanmayı düşünürler, her şey ortada; ben yorum
yapmıyorum.
Bu iki zıt ayetten ciddi
bir sorun daha ortaya çıkıyor: Cebrail
ve meleklerin ancak bir günde yukarıya Allah’ın huzuruna çıkabilmeleri olayı.
O bir gün de bizim hesabımıza göre ya bin yıldır ya da elli bin yıldır.
Bilindiği gibi Cebrail tek bir seferde Hz. Muhammed’e uğramamıştır.
Mesela Medine’de ilk önce, “İnananlardan oturanlarla mallarıyla canlarıyla Allah yolunda
cihat edenler bir olmaz” şeklinde bir ayet (Nisa
95) iniyor. O sırada Muhammed’in arkasında, âmâ/kör Amr b. Ümmi Mektum
duruyor ve hemen müdahale ediyor: “Benim gözlerim
yok, ben nasıl cihat
edeyim/savaşa gideyim?” Yani adam bu ayete itiraz ediyor. Bunun üzerine Cebrail ikinci kez hemen o anda inip ayeti düzeltiyor ve ayet, “özür sahipleri dışında,
oturanlarla, Allah yolunda mallarıyla canlarıyla cihat edenler aynı olmaz” şekline dönüşüyor.
Burada şöyle bir problem
oluşuyor: Cebrail’in yalnız yukarıya çıkması
için
(sadece gidişi için) bizim bin sene veya elli bin sene yaşamamız lazım.
Hz.
Muhammed ise 63 sene yaşamış ki ayete göre Cebrail
bu kısa dönemde tek bir sefer bile ona gelememiştir.
Oysa İsra 106’da “Kur’an’ı parça parça gönderdim ki insanlar kolay
kavrayabilsinler” diyor.
Hesap ortada. Ama Kur’andaki diğer ayetler ve
hadisler bu ayetleri yalanlıyor.
Burada İslami kesim şuna
sığınabilir: Efendim her zaman
Cebrail vahiy getirmiyor ki; bazen Allah ilham yoluyla kuluna vahiy iletiyor,
bazen de perde arkasından ona sesleniyor.
Zaten bunu belirten ayet de var (Şura 51).
Dolayısıyla az önceki İbn-i Ümmi Mektum olayında belki Allah direkt ayet
göndermiş (bu işi Cebrailsiz yapmış). Ehh,
onların savunmaları da ancak bu kadar olur!
bkz.
Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an
(Kur'an'ın Kökeni -2), (pdf-s.85-87).
5. Gökten yere
kadar bütün işleri Allah yürütür. Sonra bu işler, süresi sizin hesabınızla bin
yıl olan bir günde O’na yükselir.
6. İşte Allah,
gaybı da görünen âlemi de bilendir, mutlak güç sahibidir, çok merhametlidir.
7. O ki, yarattığı
her şeyi güzel yaptı. İnsanı yaratmaya da çamurdan başladı.
Not.1 Hicr 26, 28, 33, En’âm 2, Saffat 11, Mü’minûn 12, Secde 7,
Hac 5, Rahman 14, Âl-i İmrân 59: “Tanrı(lar)ın
insanı çamurdan yaratması” teması çok
tanrılı Sumer Uygarlığından kaynaklanmaktadır.
bkz. Muazzez İlmiye Çığ, Kuran, İncil ve Tevrat’ın Sumerdeki Kökeni, (pdf-s.35-40).
Ayrıca “Tanrı’nın bazen birinci çoğul şahıs (biz),
bazen üçüncü şahıs (yaptı vb) olarak konuşturulması” teması da çok tanrılı Sumer Uygarlığından
kaynaklanmaktadır. bkz. age,
(pdf-s.16).
8. Sonra onun
neslini bir öz sudan, değersiz bir sudan yarattı.
9. Sonra onu
şekillendirip ona ruhundan üfledi. Sizin için işitme, görme ve idrak
duygularını yarattı. Ne kadar az şükrediyorsunuz!
10. (Kâfirler dediler
ki:) “Biz toprakta yok olduktan sonra mı, biz mi yeniden yaratılacakmışız?
Hayır, onlar Rablerine kavuşmayı inkâr etmektedirler.
11. De ki: “Sizin
için görevlendirilen ölüm meleği canınızı alacak, sonra Rabbinize
döndürüleceksiniz.”
12. Suçlular,
Rablerinin huzurunda boyunlarını büküp, “Rabbimiz! (Gerçeği) gördük ve işittik.
Artık şimdi bizi (dünyaya) döndür ki, salih amel işleyelim. Biz artık kesin
olarak inanmaktayız” dedikleri vakit, (onları) bir görsen!
13. Eğer dileseydik,
herkese hidayetini verirdik. Fakat benim, “Andolsun, cehennemi hem cinlerden
hem de insanlardan dolduracağım” sözüm gerçekleşecektir.3
Not.1 Müddessir
31, Araf 155, 178, Fatır 8, Kasas 56, İsra 46, 97, Yunus 99-100, Hud 118-119,
En’am 39, 107, 111, 125, 137, 149, Zümer 36-37, Şura 8, 46, Casiye 23, Nahl 9,
37, 93, İbrahim 4, 27, Secde 13, Ankebut 21, Rad 27, İnsan 30-31, Enfal 23,
Nisa 88, 94, 143, Nur 21, 46, Teğabun 11, Maide 40-41, 48, Tevbe 19, 127 (+
Furkan 44, Enfal 32):
a) Bu ayetlerde “Allah dilediğini hidayete erdirir, dilediğini saptırır” diyor. Ben de burada derim
ki, mademki Kuran’ın Allah’ı her şeyi yapabiliyor; o halde kızıp da insanlara “Hayvanlardan da betersiniz” (Furkan 44
vd) diyeceğine; insanları daha
mükemmel bir modelde yaratsaydı herhalde her yönüyle iyi olurdu.
b) Daha net ifadeyle açıklamam gerekirse,
artık insanlar uyandı, kimse “Ey
ahali! Ben peygamberim, tanrıdan geliyorum...” lafına artık bugünkü
insanlar kolay inanmaz; çocuklar
bile böylelerini kovalarlar. Tabi ki çıkarcı idareciler varsa (ki vardır) o
zaman iş değişir.
c) Muhammed zamanında da bu
efsanelere inanmayan insanlar vardı, o günkü toplumda bilgi bakımından çok
değerli insanlar vardı; ancak Muhammed
onları kaba kuvvetle ortadan kaldırdı. O zaman Muhammed’e kafa tutabilen insanların
varlığı konusunda Kuran’da
önemli ipuçları vardır.
d) Kısaca bir örnek vereyim: Enfal
32’de Kuran’ın Muhammed tarafından uydurulduğuna ilişkin o günkü
muhalifler, “Ey Allah, eğer bu
Kuran senden gelen hak bir kitap ise, durma bizim üzerimize gökten taşlar
yağdır veya bize daha acıklı bir azap ver...” derken, Kuran’ın Allah’ı (yani Muhammed’in
kendisi) buna karşı “İçinizde
peygamberim (Muhammed) varken ben
nasıl sizi cezalandırayım” karşılığını verip onları bu
sözlerle ikna etmeğe çalışıyordu. Artık
kim buna ne kadar inanmışsa!
bkz.
Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal
Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.163-164).
Not.2 Şu ayetler yukarıdakilerle çelişiyor:
a) Zümer 41: Yukarıdaki
ayetlerde “Allah dilediğini hidayete erdirir, dilediğini saptırır”
derken bu ayette “Kim doğru yola
girerse, kendisi için girmiş olur. Kim de saparsa, ancak kendi aleyhine sapar”
diyor. Bu ayetin diğerleriyle çeliştiği
çok açık!
b) Nisa 140: Yukarıdaki ayetlerde “Allah dilediğini hidayete erdirir, dilediğini saptırır” derken bu ayette “inkârcılarla oturmayın, aksi hâlde siz de
onlar gibi olursunuz” diyor. Bu
ayetin diğerleriyle çeliştiği çok açık!
c) Nahl 93: Bu ayette “Allah dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola iletir. Yapmakta
olduğunuz şeylerden mutlaka sorguya çekileceksiniz” diyor. Kendisiyle çelişen bir ayet!...
14. (Onlara şöyle
denilecek:) “O hâlde, bu gününüze kavuşmayı unutmanıza karşılık azabı tadın.
Biz de sizi unuttuk. Yapmakta olduklarınıza karşılık ebedî azabı tadın.”
15. Bizim
âyetlerimize ancak, kendilerine bu âyetlerle öğüt verildiği zaman secdeye
kapanan, kibirlenmeksizin Rablerine hamd ederek tespih edenler inanırlar.
16. Onlar, korkarak
ve ümid ederek Rablerine ibadet etmek için yataklarından kalkarlar. Kendilerine
rızık olarak verdiğimiz şeylerden de Allah için harcarlar.
17. Hiç kimse,
yapmakta olduklarına karşılık olarak, onlar için saklanan göz aydınlıklarını
bilemez.
18. Hiç mü’min, fasık
gibi olur mu? Bunlar (elbette) eşit olmazlar.
19. İman edip salih
amel işleyenlere gelince, onlar için, yapmakta olduklarına karşılık bir mükâfat
olarak Me’vâ cennetleri vardır.
20. Fasıklık edenlere
gelince, onların barınağı ateştir. Oradan her çıkmak istediklerinde, oraya
döndürülürler ve onlara, “Yalanlamakta olduğunuz ateş azabını tadın” denir.
21. Andolsun,
dönsünler diye biz onlara (ahiretteki) en büyük azaptan önce (dünyadaki) yakın
azabı elbette tattıracağız.
22. Kim, Rabbinin
âyetleri kendisine hatırlatıldıktan sonra onlardan yüz çevirenden daha
zalimdir? Şüphesiz ki biz suçlulardan intikam alıcıyız.
Not.1 Araf
136, Hicr 79, Zuhruf 25, 55 Secde 22, Al-i İmran 4: Dikkat çekici bir diğer
nokta, tanrının eski peygamberler dönemindeki insanları cezalandırdığı
anlatılırken, bu gibi ayetlerin sonunda defalarca, “İşte Allah kendisini tanımayanlardan böylece intikamını alır, Allah
intikamcıdır” gibi ifadelerin kullanılmış olması. Kâinatın yaratıcısı olduğu iddia edilene bu gibi
sözleri isnat etmek, doğru olan bir şey değildir. bkz. Arif
Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal
Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.147)
23. Andolsun, biz
Mûsâ’ya Kitab’ı (Tevrat’ı) vermiştik. Sen de kitaba (Kur’an’a) kavuşma
konusunda sakın şüphe içinde olma. Onu İsrailoğullarına bir yol gösterici
kılmıştık.
24. Sabredip
âyetlerimize kesin olarak inandıkları zaman, içlerinden emrimizle doğru yola
ileten önderler çıkardık.
25. Şüphesiz Rabbin
kıyamet günü, üzerinde ayrılığa düşmekte oldukları şeyler konusunda onlar
arasında hüküm verecektir.
26. Yurtlarında gezip
dolaştıkları nice nesilleri helâk etmiş olmamız, onlar için yol gösterici
olmadı mı? Şüphesiz bunda ibretler vardır. Hâlâ duymayacaklar mı?
27. Görmediler mi ki,
biz yağmuru kupkuru yere gönderip onunla hayvanlarının ve kendilerinin yiyeceği
ekinler çıkarırız. Hâlâ görmeyecekler mi?
28. “Eğer doğru
söyleyenler iseniz, şu fetih ne zamanmış?” diyorlar.
29. De ki: “Fetih
(Kıyamet) günü, inkâr edenlere iman etmeleri fayda vermeyecektir. Onlara göz de
açtırılmayacaktır.”
30. Şimdi sen
onlardan yüz çevir ve bekle. Şüphesiz onlar da bekliyorlar.
DİPNOTLAR (Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Dipnotları)
1. Bu harflerle ilgili
olarak Bakara sûresinin ilk âyetinin dipnotuna bakınız.
2. Arş, kudret ve
hâkimiyet tahtı, sınırsız kudret makamı demektir.
3. Allah dileseydi,
iyiliği veya kötülüğü seçebilmeleri konusunda insanları serbest bırakmaz,
herkesi imana ve iyiliğe sevkedebilirdi. Bu takdirde, dünya hayatı ahireti
kazanma yeri olmaktan çıkar, insanlar da melekler gibi olur, insanların özgür
bir biçimde iradelerini kullanarak iyiliği veya kötülüğü seçebilme ve ahirette
bunun sonucuna göre karşılığını görme şeklinde sınanmalarının bir anlamı
kalmazdı. Âyetin ilk cümlesinde bu husus vurgulanmakta, ikinci cümlesinde ise
kötülükleri tercih edenlerin ilâhî adalet gereği karşılaşacakları sonuç
açıklanmaktadır.
TÛR | DAĞ (TANRI ELÇİSİ MÛSÂ HİKÂYESİ)
KAYNAK KİTAPLARIN LİNKLERİ
1. Arif Tekin, Kur'an'ın Kökeni 2. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın Kökeni -2) 3. Arif Tekin, Sümerlerden İslam'a Kutsal Kitaplar ve Dinler 4. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Hz. Muhammed'in Ölümü 5. Muazzez İlmiye Çığ, Kuran, İncil ve Tevrat’ın Sumerdeki Kökeni |