112- DEMİR | HADÎD (Kitap
Sırası-57)
Şefkatle
merhamet eden Allah’ın adıyla.
1. Göklerdeki ve
yerdeki her şey Allah’ı tespih etmektedir. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve
hikmet sahibidir.
Not.1 Bu
ayet harfi harfine Kuran’da üç ayrı yerde vardır (Haşr 1, Saf 1, Hadid 1). Bu ayet için Cebrail üç sefer inmiştir! bkz. Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.137)
2. Göklerin ve
yerin hükümranlığı yalnızca O’nundur. Diriltir, öldürür. O, her şeye hakkıyla
gücü yetendir.
3. O, ilk ve
sondur. Zâhir ve Bâtın’dır.1 O, her şeyi hakkıyla bilendir.
4. O, gökleri ve
yeri altı günde (altı evrede) yaratan, sonra Arş’a2 kurulandır. Yere
gireni, ondan çıkanı, gökten ineni, oraya yükseleni bilir. Nerede olsanız, O
sizinle beraberdir. Allah, bütün yaptıklarınızı hakkıyla görendir.
Not.1 Yaratılış + Çamurdan Yaratılış Efsanesi ile ilgili ayetler: Sâd 75, Fatır 11, İsra 61, Hicr
26, 28, 33, En’âm 2, Saffat 11, Enbiyâ 30, Mü’minûn 12, Secde 7, Rum 20, Hacc
5, Rahman 14, Âli İmrân 59, Maide 110. Bu ayetlerde özetle Allah “insanı çamurdan
yarattık” diyor.
Yaratılış Efsanesi ile ilgili
ayetler: Kaf
38, A’raf 54, Furkan 59, Yunus 3, Hud 7, Fussilet 9-12, Secde 4, Naziat 27-33,
Bakara 29, Hadid 4.
Bu
ayetlerde özetle “Allah gökleri ve yeri ve ikisinin
arasındakileri 6 günde yarattı” diyor.
a) Tevrat’tan
alınan “Yaratılış Efsanesi”, “Tanrıların insanı çamurdan yaratması”, “Tanrı(lar)ın
gökleri ve yeri 6 günde yaratıp 7. gün dinlendiği” teması çok tanrılı Sumer Uygarlığından
kaynaklanmaktadır.
bkz. Muazzez İlmiye Çığ, Kuran, İncil ve Tevrat’ın Sumerdeki Kökeni, (pdf-s.35-40).
b) “Tanrı’nın bazen birinci çoğul şahıs (biz),
bazen üçüncü şahıs (örn. yarattı) olarak konuşturulması”
teması da çok tanrılı Sumer
Uygarlığından kaynaklanmaktadır.
bkz. Muazzez İlmiye Çığ, age, (pdf-s.16).
c) Sumer ve Tevrat hikâyesi birbirine çok yakın. Kur’an’da çok yüzeysel. Fakat Enbiyâ
30’da anlatıldığı gibi ana fikir, “gök
ve yerin başlangıçta bitişik olması, bunların sudan çıkması” aynı.
bkz. Muazzez İlmiye Çığ, age, (pdf-s.35).
d) Tevrat’ta
“Şabat günü olarak tanımlanan 7. gün (Cumartesi; Satürn
gezegeninden gelme Saturday) Babillilerin
her ayın 7. günü (Şapatu) yaptıkları kutlamalardan geçmiştir. İslamiyette bu gün Cuma’ya dönüştürülerek daha hafifletilmiş kuralla alınmıştır.
bkz. Muazzez İlmiye Çığ, age, (pdf-s.25 ve s.35-36’da dipnot 28).
e) Fussilet 10’da şu çelişki var: İlkin dünyayı 2 günde
yarattığını söylüyor, buna ek olarak dört (4) gün de dünyadaki bereketleri,
dağları ve rızıkları yarattığını, zamanını bunlara ayırdığını belirtiyor;
ki -gökler hariç, sadece yer ve insanlar için- toplam olarak 6 gün oluyor.
2 gün de göklere verirsek kâinatın yaratılışı toplam 8 gün eder!
bkz. Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal Kitaplar ve
Dinler, (pdf-s.49).
f) Kabul edelim ki tanrı dünyaya toplam olarak dört gün ayırmış;
yine çelişkiler bitmez. Çünkü bilindiği gibi dünya güneşin küçücük bir uydusudur. O nedenle, Allah’ın bu küçücük uyduya tüm evrenin
iki katı kadar zaman ayırması, ona
biçilen büyüklükle ters orantılıdır.
bkz. Arif Tekin, age,
(pdf-s.49-50).
g) Fussilet 9-12 ve Bakara 29’da
“kâinat yaratılırken önce yer, daha
sonra gök yaratılmıştır” diyor.
Ancak Naziat 27-33’te tam tersine, öncekilerle
çelişen bir açıklama var. Orada
“önce gökleri, daha sonra yeri
yarattığını” söylüyor.
Kuran’ı açıklamaya çalışanlar
(müfessirler) “Allah, hammadde olarak
önce yeri, daha sonra gökleri yaratmış; ancak son şekillerini verme
aşamasında ilkin gökten, daha sonra yerden başladığı” biçiminde yorum
getiriyorlar. Bellidir ki bu yorumu da Tevrat’tan aktarmışlardır.
Çünkü Tevrat’ın da hemen ilk cümlesinde tanrının evvela yerle gökleri (hammadde
olarak) yarattığını, tekamülleri aşamasındaysa ilkin gökleri, daha sonra yeri
yarattığını görüyoruz. İşin bilimsellikten uzaklığı bir yana; bir kere kendi
içinde net çelişkileri mevcuttur.
bkz. Arif Tekin, age,
(pdf-s.50).
h) Enbiya 30’da Kur’an’ın Allah’ı “göklerle yerin başlangıçta bitişik olduğunu, sonra onları ayırdığını”
anlatır.
bkz. Arif Tekin, age,
(pdf-s.51).
i) Naziat 27’de Kur’an’ın Allah’ının kendisi gökleri yaratmanın zor olduğunu söylüyor.
j) Yasin 82’de “Allah bir şeye,
‘Ol’ dedi mi hemen oluverir” diyor. O halde Kur’an Allah’ı insanı, gökleri, yeri ve arasındakileri yaratmak için neden bu kadar uğraşıyor? bkz. Arif Tekin, age, (pdf-s.36-59).
Not.2 A’raf 54, Furkan 59, Taha 5, Yunus 3, Hud 7, Secde 4, Ra’d
2, Hadid 4 “Tanrı’nın yedi
kat göğün üzerinde Arş’ta oturması” teması çok tanrılı Sumer Uygarlığından kaynaklanmaktadır. Sumer
Tanrılarının gökte toplandıkları duku
adında bir yerleri var.
bkz. Muazzez İlmiye Çığ, Kuran, İncil ve Tevrat’ın Sumerdeki Kökeni, (pdf-s.25-26).
Not.3 YARATILIŞ AYETLERİ: Kaf 38,
Araf 54, Furkan 39, Yunus 3, Hud 7, Fussilet 9-12, Secde 4, Hadid 4:
Kur’an’da birçok yerde tanrı, ben yedi gökle yeri altı günde yarattım, diyor (Araf 5 4, Yunus
3, Hud 7, Hadit 4). Birkaç ayette de yedi gök, yer ve aralarındakileri altı günde yarattım, diyor (Furkan 39, Secde 4, Kaf 38).
İster yedi gökle yer yalnız
olsun, ister bunlarla birlikle aralarındakiler de olsun, Kur’an’a göre bunlara harcanan zaman altı gündür. Bu altı
gün meselesi hemen Tevrat’ın başında
da geçiyor.
Bu ayetlerde, kâinat
yaratılırken altı gün harcandığını, yere kaç gün, göğe kaç gün verildiği yazılmıyor;
toplam rakamdan söz ediliyor. Başka
bir ayette (Fussilet 9) ise o altı günden iki günü yere
ayırdığı belirtiliyor ve devam ediliyor. Fussilet 10. ayette “yeryüzüne sabit dağlar yerleştirdi, orada tam dört günde isteyenler için fark gözetmeden gıdalar takdir etti”
deniliyor. Dikkat edilirse daha
önce verilen altı gün burada bitti;
yalnız daha göklere sıra gelmedi.
Devam
ediliyor. Fussilet 12.
ayette “Böylece onları (gökleri), iki
günde yedi gök olarak yarattı” diyor. İşte burada hesap yanlış! Ayetlerde harcanan zaman toplu halde belirtilirken altı gün deniliyordu; görüldüğü gibi detay kısmında sekiz gün
geçiyor. (Burada “efendim dört gün derken daha önce
dünyaya verilen iki gün de bu dört güne dahilmiş” diyerek zorlama kurtarma yorumları yaparlar.)
Görüldüğü gibi ortada çok basit bir hesap yanlışı var. Bunun da nedeni, ayetlerin farklı zamanlarda oluşturulması ve konuya
ilişkin daha önce söylenen ayetlerin farkına varılmamış olması.
bkz.
Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an
(Kur'an'ın Kökeni -2), (pdf-s.83-84).
5. Göklerin ve
yerin hükümranlığı O’nundur. Bütün işler ancak O’na döndürülür.
6. Geceyi gündüze
sokar, gündüzü de geceye sokar. O, göğüslerin özünü (kalplerde olanı) hakkıyla
bilendir.
7. Allah’a ve
Resûlüne iman edin ve sizi üzerinde tasarrufa yetkili kıldığı maldan, (Allah
yolunda) harcayın. İçinizden iman edip de (Allah yolunda) harcayanlar var ya;
onlar için büyük bir mükâfat vardır.3
Not.1 ZALİM HACCAC’IN KUR’AN’DA YAPTIĞI
DEĞİŞİKLİKLER: Tekvir 24, Şuara 116, 167, Yunus 22, Yusuf 45, Zuhruf
32, Mü’minun 85-86, 89, Bakara 259, Muhammed 15, Maide 48, Hadid 7:
Gaddarlığıyla tarihe geçen Haccac b. Yusuf (halk tabiriyle Haccac-ı Zalim) Kur’an’ın on bir-on iki
yerinde (yukarıdaki ayetlerde) değişiklik yapmıştır.
Haccac b. Yusuf’un oynama yaptığı, değiştirdiği iddia edilen
ayetleri aşağıya alıyorum:
Kitab-üI Mesahif, İbn-i Ebu Davud Sicistani,
1/280, no: 142 ve devamı. Bakara 259'da geçen ‘Iem yelesemeh’ kelimesinde aslında son harf olan (h) yoktur. Maide 48’de geçen 'Şir'aten' kelimesi, aslında 'Şeriaten'
imiş; ama Haccac değiştirmiş. Yine Yunus
22’de geçen 'Yüseyyirukum'
aslında 'Yünşiruküm' biçimindeymiş. Yusuf 45’te geçen 'Ünebbiukum' kalıbı, aslında 'Afiktim'
şeklindeymiş. Mü'minun 85, 86 ve 89’da
'Lillafı' geçiyor. Bunlar da aslında
'Allah' şeklinde yazılıymış. Şuara 116’da
Nuh hakkında geçen 'Meretimin'
aslında 'Muhrecin' imiş. Yine Şuara 167’de Lut hakkında kullanılan 'Muhrecin' kelimesi, aslında 'Meretimin' şeklindeymiş. Zuhruf 32’de geçen, 'Maişet' kelimesi de aslında 'Meayiş' biçimindeymiş. Muhammed 15’te geçen ‘Âsin' kelimesi, aslında 'Yasin' şeklindeymiş. Hadid 7’de 'Enfiku' kelimesi de aslında 'İttekav'
biçimindeymiş. Tekvir 24’de geçen 'Denin' kelimesi de aslında 'Zenin' şeklindeymiş.
Tüm bunları Haccac b. Yusuf değiştirmiştir. Bir iş ki bu adam da ona bulaşmışsa
düşünmek lazım.
bkz.
Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an
(Kur'an'ın Kökeni -2), (pdf-s.217-218).
Not.2 ZALİM HACCAC HAKKINDA KISA BİR BİLGİ:
Kendisi (h. 41-95) yılları arasında yaşamış. Aslen Sakif kabilesinden olup Emevilerin en zalim valilerindendir.
En çok Emevi sultanı Mervan b. Hakem döneminde yıldızı parlamış. Tabi ki o da
Emevilerin sadık bir adamıydı. O sıralar halifelik davasında bulunan Zübeyr b.
Avam’ın oğlu Abdullah, Mekke’ye yerleşiyor (ki bu adam aynı zamanda Kur’an’ı
kitap haline getiren dört kişilik komisyonun bir üyesiydi). Abdullah’a muhalif
olan Haccac Mekke’yi ablukaya alıyor, sonunda Abdullah katledilince Haccac onun
vücudunu parçalara ayırıp Emevi lideri Mervan b. Hakem’e gönderiyor.
Tarihi
kaynaklar, Haccac’ın yüzbinlerce insanı katlettiğini, onbinlercesini
hapsettiğini, hatta tutuklular arasındaki otuz bin kişinin sadece kadın
olduğunu yazıyorlar.
Meşhur Ömer b. Abdülaziz onun hakkında “Dünyadaki her toplum kendi kötü adamıyla ortaya çıksa, biz de Haccac’la
çıksak, kesinlikle kötülükte şampiyon oluruz” diyor.
Yine
aynı Ömer “Velit Şam’da halife, Haccac Irak’ta vali,
onun kardeşi Yemen valisi, Osman b. Hayyan Hicaz bölgesinden sorumlu ve Kurre
de Mısır’da idareci olursa, demek ki dünya zulümle dolmuştur” diyor.
Haccac hicri 74. yılında Medine’ye
gidince çoğu sahabilere hakaret ediyor. Bunlar arasında meşhur olanları
da var. Mesela Enes b. Malik, Sehl b. Sa’d ve Cabir b. Abdullah gibi.
Süleyman
b. Abdülmelik görevi devralınca, Haccac’ın zindanlara
attığı insanlardan, yalnız bir
günde 81 bin kişiyi tahliye ediyor.
En korkutucu bilgileri, Tarih-i Hamis yazarı ve Mesudi yazmışlardır.
Katlettiği insanların sayısı hakkında çok yüksek rakamlardan, mesela 170 bin ölü ve tutuklu sayısından söz
ediliyor. Tabi ki o zaman insan nüfusu bugünkü kadar fazla değildi.
Dolayısıyla o zaman için bu sayı çok
yüksek bir rakam.
Süyuti
gibi biri Kur’an’ın orijinal olmadığına ilişkin bu kadar bilgi sunmuşsa, artık gerisini düşünmek lazım.
bkz.
Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an
(Kur'an'ın Kökeni -2), (pdf-s.218-219).
8. Peygamber, sizi,
Rabbinize iman etmeniz için davet edip dururken size ne oluyor da Allah’a iman
etmiyorsunuz? Hâlbuki (Allah ezelde) sizden sağlam bir söz de almıştı. Eğer
inanacak kimselerseniz (bu çağrıya uyun).
9. O, sizi
karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için kulu Muhammed’e apaçık âyetler
indirendir. Şüphesiz Allah, size karşı çok esirgeyici, çok merhametlidir.
10. Size ne oluyor
da, Allah yolunda harcama yapmıyorsunuz? Hâlbuki göklerin ve yerin mirası
Allah’ındır. İçinizden, fetihten (Mekke fethinden) önce harcayanlar ve
savaşanlar, (diğerleri ile) bir değildir. Onların derecesi, sonradan harcayan
ve savaşanlardan daha yüksektir. Bununla beraber Allah, hepsine de en güzel
olanı (cenneti) va’detmiştir. Allah, bütün yaptıklarınızdan hakkıyla
haberdardır.
11. Kim Allah’a güzel
bir borç verecek ki, Allah da onu kendisine kat kat ödesin. Ona çok değerli bir
mükâfat da vardır.
Not.1 KUR’AN’IN EKONOMİK POLİTİKASI:
a) İsrâ 30, 31, En’âm 151, Sebe’
36, 39, Zümer 52, Şûrâ 12, 19, Zuhruf 32, 33-35, Nahl 71, 112, İbrahim 7, Rûm
28, 37, Ankebût 62, Ra’d 26, Bakara 212, Âl-i İmrân 27, 37, Talâk 3, Nûr 38 vb:
Bu ve benzeri ayetlere göre fakirlikle zenginlik bir kader işidir,
Allah’ın takdiridir.
Bunların çalışmayla sağlanamayacağı gayet net bir ifadeyle beyan ediliyor. (pdf-s.222-226).
b) Müzzemmil 20, Leyl 8-10, Sebe’
39, İnsan 8, Bakara 245, Haşr 9, Teğabün 16-17, Mâide 12, Hadîd 11, 18: Allah bu ayetlerde yoksullara yardımı, sadakayı, Allah’a güzel bir borç
vermeyi*, çalışmayı övüyor.
(*burada güya muhtaç olanlara Allah rızası için borç vermek kastedilmiş)
Allah, “Ey insanlar! Çalışın,
kimseye yük olmayın, emeğinizle yaşayın...” dese bile, bunun bir anlamı
olamaz. Çünkü insanın çalışabileceği iş alanı yok denecek kadar azdır; var olanı
da onun ihtiyaçlarını karşılayamaz durumdadır.
(pdf-s.233-234).
c) Allah (a)’daki ayetlerde beyan ettiği gibi insanlar arasındaki eşitsizliğin sorumluluğunu kendi üzerine aldığı
halde, (b)’deki ayetlerde çelişkili
bir ifadeyle çalışmayı övüyor. (pdf-s.233-234).
d) Allah’ın, hem “Zenginlikle fakirliğin dağıtımı bana aittir,
ben kimisini kimisine uşak-işçi olarak
yarattım” (Zuhruf 32) demesi,
hem sık sık “benim adıma, benim namı
hesabıma yoksullara borç olarak bir şeyler verin, ben de size öbür dünyada karşılığını vereyim” demesi, hem de “eğer siz başkasına verirseniz ben onun
yerini doldururum” şeklinde beyanatta bulunması, haklı olarak o günkü Medineli Yahudilerin, “Allah’ın eli bağlıdır (Allah
cimridir, kendisi muhtaçlara vermiyor da bizden borç istiyor...)” demelerine neden olmuştu (Mâide 64).
İlginçtir ki, Allah onların bu sözüne karşı kızarak,
“Vay eliniz bağlanası, vay lanet
olası” şeklinde bedduada bulunuyor. Yahudilerin bugünkü haline bakıldığında onun bedduasının kabul
edilip edilmediği de ortada.
(pdf-s.233-234).
e) Çok ilginçtir ki, hadislere göre yoksullar çözüm isterken, o (Muhammed) kendilerine
tespih çekmelerini öneriyor ve onları bu şekilde tatmin etmeye çalışıyor.
(pdf-s.235).
f) Kur’an, insanlara sadaka vermeyi
önerirken, Muhammed’den 1122 yıl önce
(m-ö. 551) ölen Konfüçyüs, “Sen bir insana balık yedireceğine ona balık
avlanmayı öğret; böylece sen de
kurtul, o da kurtulsun”, deyip konu hakkında daha mantıklı, daha adil ve sosyal barış
için daha uygun bir öneri getirmiş; üstelik “Ey ahali! haberiniz olsun, ben bu bilgileri Allah’tan alıyorum” şeklinde söylediklerini Allah’a mal etmemiştir.
(pdf-s.236).
Kaynak: Arif
Tekin, Kur'an'ın Kökeni,
(pdf-s.222-236).
12. Mü’min erkeklerle
mü’min kadınların nurlarının, önlerinde ve sağlarında koştuğunu göreceğin gün
kendilerine şöyle denir: “Bugün size müjdelenen şey içlerinden ırmaklar akan,
ebedî olarak kalacağınız cennetlerdir.” İşte bu büyük başarıdır.
13. Münafık erkeklerle
münafık kadınların, iman edenlere, “Bize bakın ki sizin ışığınızdan biz de
aydınlanalım”4 diyecekleri gün kendilerine, “Arkanıza (dünyaya)
dönün de bir ışık arayın” denilecektir. Derken aralarına kapısı olan bir sur
çekilir. Bunun iç tarafında rahmet, onlar (münafıklar) tarafındaki dış
cihetinde ise azap vardır.
14. (Münafıklar)
mü’minlere şöyle seslenirler: “Biz de (dünyada) sizinle beraber değil miydik?”
(Mü’minler de) derler ki: “Evet, fakat siz kendinizi yaktınız. Başımıza
musibetler gelmesini gözlediniz, şüphe ettiniz. Allah’ın emri gelinceye kadar
kuruntular sizi aldattı. O çok aldatıcı (şeytan) Allah hakkında da sizi
aldattı.”
15. Bugün artık ne
sizden, ne de inkâr edenlerden bir fidye alınır. Barınağınız ateştir. Size
yaraşan odur. Orası gidilecek ne kötü yerdir!
16. İman edenlerin
Allah’ı zikretmekten ve inen haktan dolayı kalplerinin saygı ile ürpermesinin
zamanı gelmedi mi? Daha önce kendilerine kitap verilip de, üzerinden uzun zaman
geçen, böylece kalpleri katılaşanlar gibi olmasınlar. Onlardan birçoğu fasık
kimselerdir.
17. Bilin ki Allah,
yeryüzünü ölümünden sonra diriltmektedir. Düşünesiniz diye gerçekten, size
âyetleri açıkladık.
18. Şüphesiz ki
sadaka veren erkeklerle sadaka veren kadınlar ve Allah’a güzel bir borç
verenler var ya, (verdikleri) onlara kat kat ödenir. Ayrıca onlara çok değerli
bir mükâfat da vardır.
Not.1 KUR’AN’IN EKONOMİK POLİTİKASI:
Bu not için bkz. (Hadîd 11, Not.1)
19. Allah’a ve
Peygamberlerine iman edenler var ya, işte onlar sıddîklar (sözü özü doğru
kimseler) ve Allah katında şahitlerdir. Onların mükâfatları ve nurları vardır.
İnkâr edip âyetlerimizi yalanlayanlara gelince; işte onlar cehennemliklerdir.
Not.1 Bu
ayetin Halife Ömer’le ilgili olarak indiği/oluşturulduğu, İslami
kaynaklarda anlatılmaktadır. bkz.
Arif Tekin, Kur'an'ın Kökeni,
(pdf-s.140). Ayrıca bazı ayetlerin
Ömer’in arzusu ya da görüşü
doğrultusunda indiğine (oluşturulduğuna) ilişkin İslami Kaynaklar Arif Tekin’in kitabında verilmektedir.
(pdf-s.55-56).
20. Bilin ki, dünya
hayatı ancak bir oyun, bir eğlence, bir süs, aranızda karşılıklı bir övünme,
çok mal ve evlat sahibi olma yarışından ibarettir. (Nihayet hepsi yok olur
gider). Tıpkı şöyle: Bir yağmur ki, bitirdiği bitki çiftçilerin hoşuna gider.
Sonra kurumaya yüz tutar da sen onu sararmış olarak görürsün. Sonra da çer çöp
olur. Ahirette ise (dünyadaki amele göre ya) çetin bir azap ve(ya) Allah’ın
mağfiret ve rızası vardır. Dünya hayatı, aldanış metaından başka bir şey
değildir.
21. Rabbinizden bir
bağışlanmaya ve eni, gökle yerin genişliği kadar olan, Allah’a ve Resûlüne
inananlar için hazırlanan cennete yarışırcasına koşun. İşte bu, Allah’ın
lütfudur. Onu dilediğine verir. Allah, büyük lütuf sahibidir.
22. Yeryüzünde ve
kendi nefislerinizde uğradığınız hiçbir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan
önce, bir kitapta (Levh-i Mahfuz’da) yazılmış olmasın. Şüphesiz bu, Allah’a
göre kolaydır.
23. Elinizden çıkana
üzülmeyesiniz ve Allah’ın size verdiği nimetlerle şımarmayasınız diye (böyle
yaptık.) Çünkü Allah, kendini beğenip övünen hiçbir kimseyi sevmez.
24. Onlar cimrilik
edip insanlara da cimriliği emreden kimselerdir. Kim yüz çevirirse bilsin ki
şüphesiz Allah ganîdir, zengindir, övülmeye lâyıktır.
25. Andolsun, biz
elçilerimizi açık mucizelerle gönderdik ve beraberlerinde kitabı ve mizanı
(ölçüyü) indirdik ki, insanlar adaleti yerine getirsinler. Kendisinde müthiş
bir güç ve insanlar için birçok faydalar bulunan demiri yarattık (ki insanlar
ondan yararlansınlar). Allah da kendisine ve Resûllerine gayba inanarak yardım
edecekleri bilsin. Şüphesiz Allah kuvvetlidir, mutlak güç sahibidir.
26. Andolsun, biz
Nûh’u ve İbrahim’i peygamber olarak gönderdik. Peygamberliği ve kitabı onların
soylarına da verdik. Onlardan kimi doğru yola ermiştir, ama içlerinden birçoğu
da fasık kimselerdir.
27. Sonra bunların
peşinden ard arda peygamberlerimizi gönderdik. Onların arkasından da Meryem
oğlu İsa’yı gönderdik, ona İncil’i verdik ve kendisine uyanların kalplerine
şefkat ve merhamet duygusu koyduk. (Kendiliklerinden) icat ettikleri ruhbanlığa5
gelince; biz onu onlara farz kılmamıştık. Allah’ın rızasını kazanmak için onu
kendileri icat etmişlerdi. Fakat ona da gereği gibi uymadılar. Biz de
içlerinden iman edenlere mükâfatlarını verdik. Fakat onlardan birçoğu da fasık
kimselerdir.
28. Ey iman edenler!
Allah’a karşı gelmekten sakının ve peygamberine iman edin ki, size rahmetinden
iki kat pay versin, size kendisiyle yürüyeceğiniz bir nur versin ve sizi
bağışlasın. Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.
Not.1 “APAÇIK ARAPÇA” KUR’AN’DA YABANCI
KELİMELER:
Meryem 97, Taha 113, Şuara
193-195, 198-199, Yusuf 2, En’am 92, Zümer 28, Fussilet 3, 44, Şura 7, Zuhruf
2-3, Duhan 58, Ahkaf 12, Nahl 103, İbrahim 4, Rad 37: Bu ayetlerde (16 yerde)
Kur’an;
“Biz Kur’an’ı iyice anlayasınız diye apaçık Arapça indirdik”
diyor. Bir yerde;
“Arapça bilmeyene indirseydik, yine inanmazdı” diyor!
(Şuara 198-199). Bir yerde;
“‘Kur’an’ı bir insan öğretiyor’ dediklerini biliyoruz, o
kimsenin dili yabancıdır” diyor (Nahl 103).
Oysa; bu
ayetlerin (Nisa 8, Hadid 28) Arapçasında geçen;
“KİFLEYN” kelimesi
Arapça değildir.
Habeşçe veya Nebatice’dir,
“iki kat” anlamına gelir. İki yerde
geçer, birinde bunun tekili olan “Kifl”
terimi kullanılmıştır (Arapça karşılığı bulunmasına rağmen başka dilden
alınmıştır. Çünkü kaynak o dilde
anlatılan/yazılan hikâyedir).
bkz. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın
Kökeni -2), (pdf-s.287).
29. Bunları açıkladık
ki, kitap ehli, Allah’ın lütfundan hiçbir şeyi kendilerine has kılmaya
güçlerinin yetmeyeceğini ve lütfun, Allah’ın elinde olduğunu, onu dilediği
kimseye vereceğini bilsinler. Allah, büyük lütuf sahibidir.
DİPNOTLAR (Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Dipnotları)
1. Allah’ın ilk ve son
olması, varlığının bir başlangıcı ve sonu olmaması demektir. Allah’ın Zahir ve
Bâtın olması ise O’nun varlığının, varlığına delalet eden delillerle açık
olması, bununla birlikte gözle görülememesi ve akılların, mahiyetini
kavrayamaması demektir.
2. Arş, kudret ve
hâkimiyet tahtı, sınırsız kudret makamı demektir.
3. İslâm’a göre insanın
sahip olduğu her şey, Allah’ın insana emanetidir. Âyet-i kerimede bu genel
İslâmî anlayış çerçevesinde malın da gerçekte Allah’ın olduğu hatırlatılmakta
ve yerli yerince kullanılması istenmektedir.
4. Âyetin bu kısmı,
“Bizi bekleyin ki sizin ışığınızdan biz de aydınlanalım” şeklinde de tercüme
edilebilir.
5. Ruhbanlık,
insanlardan uzaklaşıp riyazata çekilerek dünya zevklerini terk etmek ve kendini
aşırı bir şekilde ibadete vermek demektir. Baştan beri hak dinler böylesi bir aşırılığı
onaylamamaktadır. Ruhbanlığı Hıristiyanlar icad etmişlerdir. Hz. İsa’dan sonra,
gördükleri baskı ve zulüm sebebiyle bir kısım hıristiyanlar toplumsal hayattan
soyutlanarak, edindikleri özel mekânlara çekilmişler ve kendilerini ibadete
adamışlardı. Zamanla, bir yaşayış biçimi olarak, Hıristiyanlığın bünyesinde
yerleşen bu uygulamaya “ruhbanlık”, uygulayanlara da “ruhban” adı verilir.
TEVBE | TÖVBE
KAYNAK KİTAPLARIN LİNKLERİ
1. Arif Tekin, Kur'an'ın Kökeni 2. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın Kökeni -2) 3. Arif Tekin, Sümerlerden İslam'a Kutsal Kitaplar ve Dinler 4. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Hz. Muhammed'in Ölümü 5. Muazzez İlmiye Çığ, Kuran, İncil ve Tevrat’ın Sumerdeki Kökeni |