110- SOFRA | MÂİDE (Kitap
Sırası-5)
Şefkatle
merhamet eden Allah’ın adıyla.
1. Ey iman edenler!
Akitlerinizi yerine getirin.1 İhramlı iken avlanmayı helâl
saymamanız kaydıyla2, okunacak (bildirilecek) olanlardan başka
hayvanlar3, size helâl kılındı. Şüphesiz Allah istediği hükmü verir.
2. Ey iman edenler!
Allah’ın (koyduğu din) nişanelerine4, haram aya5, hac
kurbanına, (bu kurbanlıklara takılı) gerdanlıklara ve de Rab’lerinden bol nimet
ve hoşnutluk isteyerek Kâ’be’ye gelenlere sakın saygısızlık etmeyin. İhramdan çıktığınızda
(isterseniz) avlanın. Sizi Mescid-i Haram’dan alıkoydular diye birtakımlarına
beslediğiniz kin, sakın ha sizi, haddi aşmaya sürüklemesin. İyilik ve takva
(Allah’a karşı gelmekten sakınma) üzere yardımlaşın. Ama günah ve düşmanlık
üzere yardımlaşmayın. Allah'a karşı gelmekten sakının. Çünkü Allah’ın cezası
çok şiddetlidir.
Not.1 Bu
da olduğu gibi iki değişik surede anlatılmaktadır (Nahl 115, Bakara 173; ayrıca Maide 3’te de buna yine değinilmiştir).
bkz. Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a
Kutsal Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.137)
3. Ölmüş hayvan,
kan, domuz eti, Allah’tan başkası adına boğazlanan, (henüz canı çıkmamış iken)
kestikleriniz hariç; boğulmuş, darbe sonucu ölmüş, yüksekten düşerek ölmüş, boynuzlanarak
ölmüş ve yırtıcı hayvan tarafından parçalanmış hayvanlar ile dikili taşlar6
üzerinde boğazlanan hayvanlar, bir de fal oklarıyla kısmet aramanız7
size haram kılındı. İşte bütün bunlar fısk (Allah’a itaatten kopmak)tır. Bugün
kâfirler dininizden (onu yok etmekten) ümitlerini kestiler. Artık onlardan
korkmayın, benden korkun. Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim. Size
nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm’ı seçtim.8 Kim
şiddetli açlık durumunda zorda kalır, günaha meyletmeksizin (haram etlerden)
yerse, şüphesiz ki Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.
Not.1 Çoğu
Kur’an yorumcusu, bu ayeti en son
ayet olarak saymışlardır. Çünkü mademki dininizi tamamladım, size karşı
nimetimi mükemmel hale getirdim deniliyor; demek ki artık her şey bitmiştir.
bkz.
Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an
(Kur'an'ın Kökeni -2), (pdf-s.318).
4. (Ey Muhammed!)
Sana, kendilerine nelerin helâl kılındığını soruyorlar. De ki: “Size temiz ve
hoş olan şeyler, bir de Allah’ın size verdiği yeteneklerle eğitip
alıştırdığınız avcı hayvanların tuttuğu (avlar) helâl kılındı. Onların sizin
için tuttuklarından yiyin. Onu (av için) salarken üzerine Allah’ın adını anın
(besmele çekin). Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah, hesabı çabuk
görendir.
5. Bu gün size
temiz ve hoş şeyler helâl kılındı. Kendilerine kitap verilenlerin yiyecekleri
size helâl, sizin yiyecekleriniz de onlara helâldir.9 Mü’min
kadınlardan iffetli olanlarla, daha önce kendilerine kitap verilenlerden olan
iffetli kadınlar da, mehirlerini vermeniz kaydıyla; evlenmek, zina etmemek ve
gizli dost tutmamak üzere size helâldir. Her kim de inanılması gerekenleri
inkâr ederse, bütün işlediği boşa gider. Ahirette de o, ziyana
uğrayanlardandır.
Not.1 Hicr
9, En'am 115, Ahzab 40, Mâide 5: Bu ayetler Muhammed’in son peygamber olduğuna kanıt gösterilir. Muhammed nasıl
kendi toplumuna “artık benden sonra
peygamber gelmeyecek, ben son
peygamberim, Kur’an da son kitaptır”
demişse; aynı iddia Sümer kanunlarında
da açık bir şekilde yazılıdır. Bu konuda hem Hammurabi, hem de Lipit
İştar kendi kanunlarının son
sözlerinde uzun uzadıya açıklamalar yapmışlardır. Aynı fikrin İsa’da da var olduğunu görüyoruz. Kendisi, “ben şeriatı bozmağa değil; tamamlamaya
geldim” (Matta İncil’i, 5/17), “benden
sonra yalancı peygamberler ortaya çıkacaktır” diyor (Matta
İncil’i, 7/15).Kısacası tüm dinlerde işlenen bu temanın asıl kaynağı da
çok tanrılı Sumer mitolojisidir.
bkz. Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a
Kutsal Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.69).
6. Ey iman edenler!
Namaza kalkacağınız zaman yüzlerinizi, dirseklere kadar ellerinizi ve
-başlarınıza mesh edip- her iki topuğa kadar da ayaklarınızı yıkayın. Eğer
cünüp iseniz, iyice yıkanarak temizlenin. Hasta olursanız veya seferde
bulunursanız veya biriniz abdest bozmaktan (def-i hacetten) gelir veya
kadınlara dokunur (cinsel ilişkide bulunur) da su bulamazsanız, o zaman temiz
bir toprağa yönelin. Onunla yüzlerinizi ve ellerinizi meshedin (Teyemmüm edin).
Allah, size herhangi bir güçlük çıkarmak istemez. Fakat O, sizi tertemiz yapmak
ve üzerinizdeki nimetini tamamlamak ister ki şükredesiniz.
7. Allah’ın
üzerinizdeki nimetini ve “işittik, itaat ettik” dediğinizde ona verdiğiniz ve
sizi kendisiyle bağladığı sağlam sözü hatırlayın. Allah’a karşı gelmekten
sakının. Şüphesiz Allah, göğüslerin özünü (kalplerde olanı) hakkıyla bilendir.
8. Ey iman edenler!
Allah için hakkı titizlikle ayakta tutan, adalet ile şahitlik eden kimseler
olun. Bir topluma olan kininiz, sakın ha sizi adaletsizliğe itmesin. Âdil olun.
Bu, Allah’a karşı gelmekten sakınmaya daha yakındır. Allah’a karşı gelmekten
sakının. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.
9. Allah, iman edip
salih ameller işleyenler hakkında, "Onlar için bir bağışlama ve büyük bir
mükâfat vardır" diye vaatte bulunmuştur.
10. İnkâr edip
âyetlerimizi yalanlayanlar var ya; işte onlar cehennemliklerdir.
11. Ey iman edenler!
Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani bir topluluk size el uzatmaya
(tecavüze) kalkışmıştı da, Allah (buna engel olmuş) onların ellerini sizden
çekmişti. Allah’a karşı gelmekten sakının. Mü’minler yalnız Allah’a tevekkül
etsinler.
12. Andolsun, Allah
İsrailoğullarından sağlam söz almıştı. Onlardan on iki temsilci -başkan-
seçmiştik. Allah, şöyle demişti: “Sizinle beraberim. Andolsun eğer namazı
kılar, zekâtı verir ve elçilerime inanır, onları desteklerseniz, (fakirlere
gönülden yardımda bulunarak) Allah’a güzel bir borç verirseniz, elbette sizin
kötülüklerinizi örterim ve andolsun sizi, içinden ırmaklar akan cennetlere
koyarım. Ama bundan sonra sizden kim inkâr ederse, mutlaka o, dümdüz yoldan
sapmıştır.”
Not.1 KUR’AN’IN EKONOMİK POLİTİKASI:
a) İsrâ 30, 31, En’âm 151, Sebe’
36, 39, Zümer 52, Şûrâ 12, 19, Zuhruf 32, 33-35, Nahl 71, 112, İbrahim 7, Rûm
28, 37, Ankebût 62, Ra’d 26, Bakara 212, Âl-i İmrân 27, 37, Talâk 3, Nûr 38 vb:
Bu ve benzeri ayetlere göre fakirlikle zenginlik bir kader işidir,
Allah’ın takdiridir.
Bunların çalışmayla sağlanamayacağı gayet net bir ifadeyle beyan ediliyor. (pdf-s.222-226).
b) Müzzemmil 20, Leyl 8-10, Sebe’
39, İnsan 8, Bakara 245, Haşr 9, Teğabün 16-17, Mâide 12, Hadîd 11, 18: Allah bu ayetlerde yoksullara yardımı, sadakayı, Allah’a güzel bir borç
vermeyi*, çalışmayı övüyor.
(*burada güya muhtaç olanlara Allah rızası için borç vermek kastedilmiş)
Allah, “Ey insanlar! Çalışın,
kimseye yük olmayın, emeğinizle yaşayın...” dese bile, bunun bir anlamı
olamaz. Çünkü insanın çalışabileceği iş alanı yok denecek kadar azdır; var
olanı da onun ihtiyaçlarını karşılayamaz durumdadır. (pdf-s.233-234).
c) Allah (a)’daki ayetlerde beyan ettiği gibi insanlar arasındaki eşitsizliğin sorumluluğunu kendi üzerine aldığı
halde, (b)’deki ayetlerde çelişkili
bir ifadeyle çalışmayı övüyor. (pdf-s.233-234).
d) Allah’ın, hem “Zenginlikle fakirliğin dağıtımı bana aittir,
ben kimisini kimisine uşak-işçi olarak
yarattım” (Zuhruf 32) demesi,
hem sık sık “benim adıma, benim namı
hesabıma yoksullara borç olarak bir şeyler verin, ben de size öbür dünyada karşılığını vereyim” demesi, hem de “eğer siz başkasına verirseniz ben onun
yerini doldururum” şeklinde beyanatta bulunması, haklı olarak o günkü Medineli Yahudilerin, “Allah’ın eli bağlıdır (Allah
cimridir, kendisi muhtaçlara vermiyor da bizden borç istiyor...)” demelerine neden olmuştu (Mâide 64).
İlginçtir ki, Allah onların bu sözüne karşı kızarak,
“Vay eliniz bağlanası, vay lanet
olası” şeklinde bedduada bulunuyor. Yahudilerin bugünkü haline bakıldığında onun bedduasının kabul
edilip edilmediği de ortada.
(pdf-s.233-234).
e) Çok ilginçtir ki, hadislere göre yoksullar çözüm isterken, o (Muhammed) kendilerine
tespih çekmelerini öneriyor ve onları bu şekilde tatmin etmeye çalışıyor.
(pdf-s.235).
f) Kur’an, insanlara sadaka vermeyi
önerirken, Muhammed’den 1122 yıl önce
(m-ö. 551) ölen Konfüçyüs, “Sen bir insana balık yedireceğine ona balık
avlanmayı öğret; böylece sen de
kurtul, o da kurtulsun”, deyip konu hakkında daha mantıklı, daha adil ve sosyal barış
için daha uygun bir öneri getirmiş; üstelik “Ey ahali! haberiniz olsun, ben bu bilgileri Allah’tan alıyorum” şeklinde söylediklerini Allah’a mal etmemiştir.
(pdf-s.236).
Kaynak: Arif
Tekin, Kur'an'ın Kökeni,
(pdf-s.222-236).
13. İşte, verdikleri
sözlerini bozmaları sebebiyledir ki onları lânetledik, kalplerini de kaskatı
kıldık. Kelimeleri yerlerinden kaydırarak (tahrif edip) değiştiriyorlar.
Akıllarından çıkarmamaları istenen şeylerden önemli bir kısmını da unuttular.
(Ey Muhammed!) İçlerinden pek azı hariç, onların daima bir hainliğini
görüyorsun. Yine de sen onları affet ve aldırış etme. Çünkü Allah, iyilik
yapanları sever.
Not.1 Hicr
9, Yunus 82, En’am 34,115, Kehf 27, Saf 8, Fetih 28, Tevbe 32, Bakara 75, Nisa
46, Maide 13, 41:
a) Hicr 9: Allah bu ayette “Kur’an’ı biz koruyacağız” diyor.
b) Yunus 82, En’am 34, 115, Kehf
27, Saf 8-9, Fetih 28, Tevbe 32-33: Allah bu ayetlerde de “Allah nurunu
tamamlayacaktır. Allah’ın ayetlerini
kimse değiştiremez” diyor.
c) Bakara 75, Nisa 46, Maide 13,
41: Allah bu ayetlerde de “Yahudiler
Tevrat’ı tahrif ettiler, Tevrat, Allah’tan gelen Tevrat değildir”” diyor.
Özetle; Tevrat ve İncil de Allah’ın sözleri/ayetleri olduğu halde
ve Allah kendisi “Allah’ın sözünü değiştirecek yoktur”
derken, yine aynı Allah “Yahudiler Tevrat’ı tahrif ettiler”
diyor.
Ayetlerden açıkça görüldüğü
gibi Kur’an’ın Allah’ı kendisiyle
çelişmektedir.
d) Burada “Acaba tanrı neden gönderdiği kitaplar
arasında ikili davranıp bazılarına
koruma garantisi verdi de bazılarına vermedi?!” sorusuna verilecek yanıt yok!
Bu konuda Kur’an’da başka
ayetler de vardır. Bunlara bakılırsa ne
Tevrat’ın, ne de İncil’le Kur’an’ın değiştirilmesi söz konusu olmamalı; ama
hepsi de değiştirilmiştir, hiçbiri orijinini korumamıştır.
Bu şu demek değildir ki,
bunların aslı daha iyi veya tanrıdan gelmedir.
Bir kere hepsinin mimarları insanoğludur.
e) Denilebilir ki, Kur’an’da sözü
edilen garanti sadece Kur’an için geçerlidir; Tevrat ve İncil için geçerli
değildir; ben de derim ki, Allah niçin
farklı davranıyor? Hâlbuki (iddialara göre) onlar da kendi gönderdikleridir. bkz. Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal Kitaplar ve
Dinler, (pdf-s.82-84).
Not.2 “APAÇIK ARAPÇA” KUR’AN’DA YABANCI
KELİMELER:
Meryem 97, Taha 113, Şuara
193-195, 198-199, Yusuf 2, En’am 92, Zümer 28, Fussilet 3, 44, Şura 7, Zuhruf
2-3, Duhan 58, Ahkaf 12, Nahl 103, İbrahim 4, Rad 37: Bu ayetlerde (16 yerde)
Kur’an;
“Biz Kur’an’ı iyice anlayasınız diye apaçık Arapça indirdik”
diyor. Bir yerde;
“Arapça bilmeyene indirseydik, yine inanmazdı” diyor!
(Şuara 198-199). Bir yerde;
“‘Kur’an’ı bir insan öğretiyor’ dediklerini biliyoruz, o
kimsenin dili yabancıdır” diyor (Nahl 103).
Oysa; bu
ayetlerin (Zümer 22, Hac 53, Maide 13) Arapçasında geçen;
“KASİYE” kelimesi
Arapça değildir.
Yabancı kökenli “Kaşiye”den gelir “katı yürekli, kalplerinde hastalık olan” anlamında “kalp” kelimesiyle birlikte
kullanılmıştır. Hangi dilden geldiği
bilinmiyor (Arapça karşılığı bulunmasına rağmen başka dilden alınmıştır.
Çünkü kaynak o dilde
anlatılan/yazılan hikâyedir).
bkz.
Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an
(Kur'an'ın Kökeni -2), (pdf-s.298-299).
14. “Biz
hıristiyanız” diyenlerden de sağlam söz almıştık. Ama onlar da akıllarından
çıkarmamaları istenen şeylerden önemli bir kısmını unuttular. Bu sebeple, biz
de aralarına kıyamet gününe kadar sürecek düşmanlık ve kini salıverdik. Allah,
ne yapmakta olduklarını onlara bildirecek!
15. Ey kitap ehli!
Artık size elçimiz (Muhammed) gelmiştir. O, kitabınızdan gizleyip durduğunuz
gerçeklerden birçoğunu sizlere açıklıyor, birçoğunu da affediyor. İşte size
Allah’tan bir nur ve apaçık bir kitap (Kur’an) gelmiştir.
16. Allah, onunla
rızası peşinde olanları selâmet yollarına iletir ve onları izniyle,
karanlıklardan aydınlığa çıkarıp kendilerini dosdoğru bir yola iletir.
17. Andolsun, “Allah,
Meryem oğlu Mesih’tir”, diyenler kesinlikle kâfir oldular.10 De ki:
“Şâyet Allah, Meryem oğlu Mesih’i, onun anasını ve yeryüzünde olanların hepsini
yok etmek istese, Allah’a karşı kim ne yapabilir? Göklerin, yerin ve bunların
arasında bulunan her şeyin hükümranlığı Allah’ındır. Dilediğini yaratır. Allah,
her şeye hakkıyla gücü yetendir.”
18. (Bir de)
yahudiler ve hıristiyanlar, “Biz Allah’ın oğulları ve sevgili kullarıyız”
dediler. De ki: “Öyleyse (Allah) size neden günahlarınız sebebiyle azap ediyor?
Hayır, siz de O’nun yarattıklarından bir beşersiniz.” (Allah) dilediğini
bağışlar, dilediğine azap eder. Göklerin, yerin ve bunların arasında
bulunanların da hükümranlığı Allah’ındır. Dönüş de ancak O’nadır.
19. Ey kitap ehli!
Peygamberlerin arası kesildiği bir sırada, “Bize ne müjdeleyici bir peygamber
geldi, ne de bir uyarıcı” demeyesiniz diye, işte size (hakikatı) açıklayan
elçimiz (Muhammed) geldi. (Evet,) size bir müjdeleyici ve uyarıcı gelmiştir.
Allah, her şeye hakkıyla gücü yetendir.
20. Hani Mûsâ,
kavmine demişti ki: “Ey kavmim! Allah’ın, üzerinizdeki nimetini hatırlayın.
Hani içinizden peygamberler çıkarmıştı. Sizi hükümdarlar kılmıştı11 ve
(diğer) toplumlardan hiçbirine vermediğini size vermişti.”
21. “Ey kavmim!
Allah’ın size yazdığı kutsal toprağa girin. Sakın ardınıza dönmeyin. Yoksa
ziyana uğrayanlar olursunuz.”12
22. Dediler ki: “Ey
Mûsâ! O (dediğin) topraklarda gayet güçlü, zorba bir millet var. Onlar oradan
çıkmadıkça, biz oraya asla giremeyiz. Eğer oradan çıkarlarsa, biz de gireriz.”
23. Korkanların
içinden Allah’ın kendilerine nimet verdiği iki adam şöyle demişti: “Onların
üzerine kapıdan girin. Oraya girdiniz mi artık siz kuşkusuz galiplersiniz. Eğer
mü’minler iseniz, yalnızca Allah’a tevekkül edin.”
24. Dediler ki: “Ey
Mûsa! Onlar orada bulundukça, biz oraya asla girmeyeceğiz. Sen ve Rabbin gidin,
onlarla savaşın. Biz burada oturacağız.”
25. Mûsa, “Ey Rabbim!
Ben ancak kendime ve kardeşime söz geçirebilirim. Artık bizimle, o yoldan
çıkmışların arasını ayır” dedi.
26. Allah, şöyle
dedi: “O hâlde, orası onlara kırk yıl haram kılınmıştır. Bu süre içinde yeryüzünde
şaşkın şaşkın dönüp dolaşacaklar. Artık böyle yoldan çıkmış kavme üzülme.”
27. (Ey Muhammed!)
Onlara, Âdem’in iki oğlunun haberini gerçek olarak oku. Hani ikisi de birer
kurban sunmuşlardı da, birinden kabul edilmiş, ötekinden kabul edilmemişti.
Kurbanı kabul edilmeyen, “Andolsun seni mutlaka öldüreceğim” demişti. Öteki,
“Allah, ancak kendisine karşı gelmekten sakınanlardan kabul eder” demişti.
28. “Andolsun! Sen
beni öldürmek için elini bana uzatsan da ben seni öldürmek için sana elimi
uzatacak değilim. Çünkü ben âlemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım.”
29. “Ben istiyorum
ki, sen benim günahımı da, kendi günahını da yüklenip cehennemliklerden olasın.
İşte bu zalimlerin cezasıdır.”
30. Derken nefsi onu
kardeşini öldürmeye itti de (nefsine uyarak) onu öldürdü ve böylece ziyan
edenlerden oldu.
31. Nihayet Allah,
ona kardeşinin ölmüş cesedini nasıl örtüp gizleyeceğini göstermek için yeri
eşeleyen bir karga gönderdi. “Yazıklar olsun bana! Şu karga kadar olup da
kardeşimin cesedini örtmekten âciz miyim ben?” dedi. Artık pişmanlık
duyanlardan olmuştu.
Not.1 “Adem ve Havva’nın
çocukları Habil ve Kain hikâyesi” Tevrat’ta daha ayrıntılı anlatılmaktadır.
Ancak bu hikâye de aslında çok tanrılı
Sumerlerden gelmektedir (aslı Çoban
Tanrısı Dumuzi ile Çiftçi Tanrısı Enkimdu’nun
hikâyesidir).
bkz. Muazzez İlmiye Çığ, Kuran, İncil ve Tevrat’ın Sumerdeki Kökeni, (pdf-s.45-46).
Not.2 Maide
27-31: Bu ayetlerde Âdem’in iki oğlunun (ki hadislerde Habil ve Kabil olarak geçiyorlar) efsanevi hikâyesi anlatılıyor. Bu hikâye de Tevrat’tan alınmadır (Tevrat, Tekvin 4. bab) ancak asıl kaynak çok tanrılı Sumer mitolojisidir.
Sumerlerde Emeş ve Enten’in hikâyesi ve şiir biçiminde
yazılan tabletlerde anlatılan Lahar ve
Aşnan kardeşlerin efsanesi de
aynen Habil-Kabil’inki gibidir. bkz.
Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal
Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.58).
32. Bundan dolayı
İsrailoğullarına (Kitap’ta) şunu yazdık: “Kim, bir insanı, bir can karşılığı
veya yeryüzünde bir bozgunculuk çıkarmak karşılığı olmaksızın öldürürse, o
sanki bütün insanları öldürmüştür. Her kim de birini (hayatını kurtararak)
yaşatırsa, sanki bütün insanları yaşatmıştır. Andolsun ki, onlara resûllerimiz
apaçık deliller (mucize ve âyetler) getirdiler. Ama onlardan birçoğu bundan
sonra da (hâlâ) yeryüzünde aşırı gitmektedir.
Not.1 İsra
33, Bakara 178–179, Maide 32-33, 45: Kısas
ve ağır ceza ayetleri (öldürme,
sürgün etme vb) çok tanrılı Sumer
mitolojisinden (Hammurabi Kanunlarından) Tevrat’a, oradan da Kur’an’a
geçmiştir.
Kur’an tanrısının, bazı suçlular için, “Onları asın, eller ve bacaklarını çapraz
olarak kesin” demesi, aslında Kur’an’ın
kimden geldiği sorusuna çok
açık bir yanıttır.
bkz. Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal Kitaplar ve
Dinler, (pdf-s.107-109, 127-128).
33. Allah’a ve
Resûlüne savaş açanların ve yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya çalışanların
cezası; ancak öldürülmeleri, yahut asılmaları veya ellerinin ve ayaklarının
çaprazlama kesilmesi, yahut o yerden sürülmeleridir. Bu cezalar onlar için
dünyadaki bir rezilliktir. Ahirette de onlara büyük bir azap vardır.13
Not.1 Burada
şunu sormak lâzım: Acaba bu hasta insanlar nasıl olur
da tedavileri için Muhammed’in önerdiği idrarla hem sağlıklarına
kavuşuyorlar (bu olağanüstü mucizeyi
-!- Muhammed’den görüyorlar), hem de sonunda nankörlük edip çobanı öldürüyorlar,
develerini de kaçırıyorlar!
Hadisenin vahşet boyutu bir yana; görüldüğü gibi kendi içinde
çelişkileri vardır.
Sanki Kur’an’ın içerdiği hükümler insanlar için çaredir;
onun Allah’ı Maide suresinde özetle, “Ey iman edenler, sizden her kim
dinden çıkarsa bilsin ki Allah öyle bir topluluk getirecek ki, Allah
onları sever, onlar da Allah’ı...” diyor.
Ben de bu
bağlamda diyorum ki, madem Kur’an’ın Allah’ı “Kim dinden çıkarsa
bu dini ayakta tutmak için ille de birilerini çıkartır, onlarla dini korumaya
alırım” diyor; o halde şu an
dünyanın neresinde tanrının sistemi hâkimdir; bir de şimdilik bu
korumayı acaba kime vermiş!
Tanrı (yani Muhammed’in
kendisi) her ne kadar benzer ayetlerle kitabını garantiye almak
istemişse de, artık İslam ülkelerinin halini gören ve de Kur’an’ın içeriğinden
anlayan insanların kalkıp Kur’an’a göre hayatlarına yön vermeleri bu
çağda artık zarardan başka bir şey kazandırmıyor.
bkz. Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal Kitaplar ve
Dinler, (pdf-s.111-112)
Konu: İSLAM’DA GÖZ ARDI EDİLEN GERÇEKLER:
İNSANLARIN KOL VE BACAKLARININ KESİLMESİ MESELESİ:
İzah etmeye çalıştığım
konunun asıl kaynağı Kur’an’da zaten
vardır. Ayrıca hadis külliyatında da bu konuda çok zengin bir doküman
var. Kısacası, İslami kaynaklarda bunun
kadar kanıtları hem çok, hem
de sağlam olan başka bir konu bulmak hemen hemen mümkün görünmüyor.
Konu anlatılınca zaten anlaşılacaktır. Benim amacım, insanlığı ilgilendiren
önemli bir konuda okurları bilgilendirmektir.
Hadise nedir, neyin
nesidir izah etmeye çalışalım:
Hicri (Medine döneminin)
altıncı yılında Ukl kabilesiyle
Becile kabilesine bağlı Ureynelilerden (yaygın görüşe göre) 8 kişilik bir grup Medine’ye
gelip Hz. Muhammed’e ‘Müslüman olduklarını’ bildiriyorlar. Ancak Medine havası onlara iyi
gelmiyor ve hastalanıyorlar.
Sonuçta Hz. Muhammed onlara, gidin falanca yerde (Medine’den 6 mil uzakta,
Feyfa’ul Habar adında sakin bir yerde) devlete ait develer var; siz onların sütünden ve sidiğinden
için, iyileşirsiniz diyor.
Bunlar da gidip Muhammed’in
tavsiyesini yerine getiriyor ve iyileşiyorlar. Daha sonra develerin Yesar adındaki çobanını öldürerek develeri alıp
götürüyorlar. Hatta kaynaklarda bu insanların öldürüldüğü yerin ismi “el-Münekka” diye
geçiyor. Aynı zamanda götürülen develerin sayısı da belli: 15 deve; birini de
kesip yiyorlar.
Peki, sonuç ne olmuş; bir
de buna bakalım:
Diyanet’in tercüme ettiği Tecrid-i Sari’teki hadisi temel alarak konuyu
özetleyelim:
Hz. Muhammed, bir gün sabahın erken saatlerinde bu çoban öldürme ve
çalma haberini duyar duymaz, onların peşinden, Kürz b. Cabir veya
Sait b. Zeyd komutasında silahlı bir
grup gönderir. Onlar gün yükselirken (çok kısa zamanda) o insanları
yakalayıp Hz. Muhammed’in yanına getirirler. Hz. Muhammed’in talimatıyla onların elleri ve bacakları kesilir, gözleri
oyulur. Henüz ölmemiş; ancak can çekişen o insanları, sıcaklığıyla
meşhur olan “Harre” denilen yere bırakırlar (artık bu
şekilde can verene kadar ölüme terk edilirler). O arada su istiyorlar; ancak
kendilerine su da verilmiyor.
Kütüb-i Sitte denilen tüm hadis kaynaklarında ve Tecrid-i Sarih’te olayın
müşterek özeti bu.
Tecrid-i Sarih mütercimi ve
yorumcusu Ahmed Naim “Bu hadisler ve olay
hakkında şüphe etmek hiçbir Müslüman’ın işi
(haddi) değildir”
cümlesiyle nokta koyuyor. Özetle,
Hz. Muhammed bunu yapmıştır ve de
haklıdır, diyor.
Bu hadisler ister doğru
olsun, ister olmasın, ister o insanlar bu şekilde katledilmiş olsun ister
olmasın (ki edilmiştir. Çünkü kanıtlar çok güçlüdür); bir kere Kur’an’da geçen bu ağır ceza insaf ve
merhamet dışıdır. Yani kısas cezasının, bu çağda hâlâ geçerli olduğuna
inanılıyorsa buna ne diyebilirim ki? Ama
bir tarafta rahman ve rahim olan Allah, diğer tarafta önerdiği ağır
ceza.
BUNLARIN
İKİSİ BİR ARADA OLAMAZ.
Kaynak: bkz.
Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an
(Kur'an'ın Kökeni -2), (pdf-s.303-308).
Ek Not: İSLAM’DA GÖZ ARDI EDİLEN GERÇEKLER:
Burada o çoban cinayetine
yakın bir örnek daha verelim ki İslam tarihi benzer örneklerle doludur.
Hz.
Muhammed, Mekke’nin fetih günü, “Kim Ebu Süfyan’ın evine
girerse ona dokunulmayacak, kim kendi evinden çıkmıyorsa veya Kâbe içinde
kalıyorsa onlara dokunulmayacak” dediği halde, bu
talimata uyulmamış ve Kâbe’nin
perdesini tutan, bağışlanmasını isteyen İbn-i Hatal (asıl adı Abdullah)
için, “Kâbe’nin perdesini de tutsa faydası yok; onu öldürün!” talimatını vermiş ve adam Kâbe içinde infaz edilmiştir. Bu olay, Buhari ve
Müslim’de ortak işlenmiştir.
Adamın suçu, Muhammed’in
vahiy kâtibi iken, daha sonra ondan ayrılıp aleyhinde propaganda yapmasıydı.
Durum bu olunca tabi ki Hz. Muhammed onu affetmez!
İslami kesim adamın daha ağır
başka suçları olduğunu öne sürüyor.
Suçu ne olursa olsun madem
Hz. Muhammed “Ben tanrıdan
geliyorum”diyor
ve nasıl olsa o zaman artık Kâbe’yi
de almış; ona dokunmaması
gerekiyordu.
bkz.
Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an
(Kur'an'ın Kökeni -2), (pdf-s.324-325).
34. Ancak onları ele
geçirmenizden önce tövbe edenler bunun dışındadırlar. Artık Allah’ın çok
bağışlayıcı, çok merhamet edici olduğunu bilin.
35. Ey iman edenler!
Allah’a karşı gelmekten sakının, O’na yaklaşmaya vesile arayın ve O’nun yolunda
cihad edin ki kurtuluşa eresiniz.
36. Şüphesiz
yeryüzünde olanların hepsi ve yanında bir o kadarı daha kendilerinin
(kâfirlerin) olsa da onu kıyamet gününün azabından kurtulmak için fidye verecek
olsalar, onlardan yine kabul edilmez. Onlara elem dolu bir azap vardır.
37. Ateşten çıkmak
isterler ama ondan çıkabilecek değillerdir. Onlara sürekli bir azap vardır.
38. Yaptıklarına bir
karşılık ve Allah’tan caydırıcı bir müeyyide olmak üzere hırsız erkek ile
hırsız kadının ellerini kesin. Allah, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet
sahibidir.
Not.1 Sumerlerde: Lipit İştar’a
(MÖ:1934-1924) göre (md.9) “şayet
bir adam başkasının bahçesine girip bir şeyler çalarken yakalansaydı, 10 şekel
para cezası öderdi”. Hammurabi
kanunlarında (md. 14, 23, 25) tam tersine... “Hırsızlık yapan öldürülür”
denir. Asur kanunlarında (Tablet,
/C+G md.8) hayvan, eşya gibi şeyleri çalmanın cezası 50 sopa, para cezası ve
belli bir süre kral hizmetinde çalışmaktı.
Tevrat’a
göre (Tevrat,
Çıkış 21/16, 22/14) insan bir öküz veya koyun çaldığında, eğer onu satmış
veya boğazlamışsa bir öküz yerine 5, bir koyun yerine 4 koyun ödemek
zorunda. Şayet biri, çalmak için duvar delmeye çalışırken öldürülürse, katile
herhangi bir ceza yoktur. Ancak eğer çalınan bir adamsa,
o zaman çalanın cezası ölümdür.
İncillerde
bunun cezasından
söz edilmemiştir. Pavlus kendi
mektuplarında, şu şekilde değinmiştir: “Hırsızlık yapan artık yapmasın.”
Muhammed’den
önceki dönemde
bir insan bir şey çaldığında Kureyş
tarafından onun eli kesilirdi.
Kur’an’da: Maide 38: “Hırsızlık
yapan erkek ve kadının, yaptıklarına karşılık Allah’tan bir ceza olarak
ellerini kesin” hükmü vardır.
Bu konuda Muhammed tarafından yerine
getirilen somut örnekler çoktur. Kendisi, “Hırsıza lanet olsun; bir yumurta da bir ip de çalsa eli kesilir”
demiş ve bir kalkan çaldığı için adamın
elini kesmiştir. bkz. Arif Tekin, Sümerlerden
İslam’a Kutsal Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.121-123).
Not.2 Kur’an’da
hırsıza öngörülen el kesme cezası bazı
durumlarda Sümerlerde
de uygulanıyordu (H. K. 253. md.).
Yani bu ceza iyi de olsa -ki iyi bir yanı hiç yoktur-, kötü de olsa Muhammed’in
buluşu değildir. Daha önce belirtildiği gibi bazı Sümer yöneticileri hırsızlık için para cezası tatbik
ederlerdi (Lipit İştar K. md.9.).
bkz. Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a
Kutsal Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.128)
Not.3 Bu
çalma olayında “Şayet bir patron bir
emekçinin emeğinden çalarsa onun da eli kesilir” şeklinde ne bir ayet ne
de bir hadis görmek mümkün değildir.
Muhammed bir diğer hadisinde
“Şayet bir insan, malına yapılan
saldırıya karşı savunma yaparken öldürülürse şehittir” demiş. Ama tam
tersine, “Şayet bir insan, emeğini
sömürenlere karşı mücadele edip öldürülürse, o da şehittir” şeklinde bir beyanatta bulunmamıştır. Kur’an’da, emek sömürüsünün örneklerini
somut olarak görmek mümkündür. bkz. Arif Tekin, Kur'an'ın
Kökeni, (pdf-s.235).
Not.4 Hz.
Muhammed henüz 35 yaşındayken ve daha peygamberlik fikri ortalıkta yokken, Kâbe tamir ediliyor ve o sırada Süryanice yazılmış iki-üç kitap/belge
Kâbe’nin temelinde ele geçiyor. Hatta altın-gümüş hazineler de çıkıyor
ve talan ediliyor. Talan edenlerden Düveyk
adında biri yakalanıyor ve eli kesiliyor.
Demek ki “hırsızlık yapanın elini
kesme” cezası İslam’dan önce
de varmış. Hz. Muhammed bu ayetle bu geleneğe ancak onay vermiş oluyor,
tanrı buyruğu olarak kabul ediyor ve
ona baş eğiyor. bkz. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın
Kökeni -2), (pdf-s.16-17).
39. Her kim de
işlediği zulmünün arkasından tövbe edip durumunu düzeltirse kuşkusuz, Allah
onun tövbesini kabul eder. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet
edendir.
40. Bilmez misin ki,
göklerin ve yerin hükümranlığı Allah’a aittir. O, dilediğine azap eder,
dilediğini de bağışlar. Allah, her şeye hakkıyla gücü yetendir.
Not.1 Müddessir
31, Araf 155, 178, Fatır 8, Kasas 56, İsra 46, 97, Yunus 99-100, Hud 118-119,
En’am 39, 107, 111, 125, 137, 149, Zümer 36-37, Şura 8, 46, Casiye 23, Nahl 9,
37, 93, İbrahim 4, 27, Secde 13, Ankebut 21, Rad 27, İnsan 30-31, Enfal 23,
Nisa 88, 94, 143, Nur 21, 46, Teğabun 11, Maide 40-41, 48, Tevbe 19, 127 (+
Furkan 44, Enfal 32):
a) Bu ayetlerde “Allah dilediğini hidayete erdirir, dilediğini saptırır” diyor. Ben de burada derim
ki, mademki Kuran’ın Allah’ı her şeyi yapabiliyor; o halde kızıp da insanlara “Hayvanlardan da betersiniz” (Furkan 44
vd) diyeceğine; insanları daha
mükemmel bir modelde yaratsaydı herhalde her yönüyle iyi olurdu.
b) Daha net ifadeyle açıklamam
gerekirse, artık insanlar uyandı, kimse “Ey ahali! Ben peygamberim, tanrıdan geliyorum...” lafına
artık bugünkü insanlar kolay inanmaz; çocuklar bile böylelerini kovalarlar. Tabi ki çıkarcı idareciler
varsa (ki vardır) o zaman iş değişir.
c) Muhammed zamanında da bu
efsanelere inanmayan insanlar vardı, o günkü toplumda bilgi bakımından çok
değerli insanlar vardı; ancak Muhammed
onları kaba kuvvetle ortadan kaldırdı. O zaman Muhammed’e kafa tutabilen insanların
varlığı konusunda Kuran’da
önemli ipuçları vardır.
d) Kısaca bir örnek vereyim: Enfal
32’de Kuran’ın Muhammed tarafından uydurulduğuna ilişkin o günkü
muhalifler, “Ey Allah, eğer bu
Kuran senden gelen hak bir kitap ise, durma bizim üzerimize gökten taşlar
yağdır veya bize daha acıklı bir azap ver...” derken, Kuran’ın Allah’ı (yani Muhammed’in
kendisi) buna karşı “İçinizde
peygamberim (Muhammed) varken ben
nasıl sizi cezalandırayım” karşılığını verip onları bu
sözlerle ikna etmeğe çalışıyordu. Artık
kim buna ne kadar inanmışsa!
bkz.
Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal
Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.163-164).
Not.2 Şu ayetler yukarıdakilerle çelişiyor:
a) Zümer 41: Yukarıdaki
ayetlerde “Allah dilediğini hidayete erdirir, dilediğini saptırır”
derken bu ayette “Kim doğru yola
girerse, kendisi için girmiş olur. Kim de saparsa, ancak kendi aleyhine sapar”
diyor. Bu ayetin diğerleriyle çeliştiği
çok açık!
b) Nisa 140: Yukarıdaki ayetlerde “Allah dilediğini hidayete erdirir, dilediğini saptırır” derken bu ayette “inkârcılarla oturmayın, aksi hâlde siz de
onlar gibi olursunuz” diyor. Bu
ayetin diğerleriyle çeliştiği çok açık!
c) Nahl 93: Bu ayette “Allah dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola iletir. Yapmakta
olduğunuz şeylerden mutlaka sorguya çekileceksiniz” diyor. Kendisiyle çelişen bir ayet!...
41. Ey Peygamber!
Kalpten inanmadıkları hâlde, ağızlarıyla “İnandık” diyenler (münafıklar) ile
Yahudilerden küfürde yarışanlar seni üzmesin. Onlar (Yahudiler) yalan uydurmak
için (seni) dinlerler, sana gelmeyen bir topluluk hesabına dinlerler.14
Kelimelerin (ifade içindeki) yerlerini bildikten sonra yerlerini değiştirir ve
şöyle derler: “Eğer size şu hüküm verilirse, onu tutun. O verilmezse sakının.”
Allah, kimin azaba uğramasını istemişse artık sen onun için asla Allah’a karşı
hiçbir şey yapamazsın. Onlar, Allah’ın kalplerini temizlemeyi istemediği kimselerdir.15
Onlara dünyada bir rüsvaylık, ahirette ise yine onlara büyük bir azap vardır.
Not.1 Hicr
9, Yunus 82, En’am 34,115, Kehf 27, Saf 8, Fetih 28, Tevbe 32, Bakara 75, Nisa
46, Maide 13, 41:
a) Hicr 9: Allah bu ayette “Kur’an’ı biz koruyacağız” diyor.
b) Yunus 82, En’am 34, 115, Kehf
27, Saf 8-9, Fetih 28, Tevbe 32-33: Allah bu ayetlerde de “Allah nurunu
tamamlayacaktır. Allah’ın ayetlerini
kimse değiştiremez” diyor.
c) Bakara 75, Nisa 46, Maide 13,
41: Allah bu ayetlerde de “Yahudiler
Tevrat’ı tahrif ettiler, Tevrat, Allah’tan gelen Tevrat değildir”” diyor.
Özetle; Tevrat ve İncil de Allah’ın sözleri/ayetleri olduğu halde
ve Allah kendisi “Allah’ın sözünü değiştirecek yoktur”
derken, yine aynı Allah “Yahudiler Tevrat’ı tahrif ettiler”
diyor.
Ayetlerden açıkça görüldüğü
gibi Kur’an’ın Allah’ı kendisiyle
çelişmektedir.
d) Burada “Acaba tanrı neden gönderdiği kitaplar
arasında ikili davranıp bazılarına
koruma garantisi verdi de bazılarına vermedi?!” sorusuna verilecek yanıt yok!
Bu konuda Kur’an’da başka
ayetler de vardır. Bunlara bakılırsa ne
Tevrat’ın, ne de İncil’le Kur’an’ın değiştirilmesi söz konusu olmamalı; ama
hepsi de değiştirilmiştir, hiçbiri orijinini korumamıştır.
Bu şu demek değildir ki,
bunların aslı daha iyi veya tanrıdan gelmedir.
Bir kere hepsinin mimarları insanoğludur.
e) Denilebilir ki, Kur’an’da sözü
edilen garanti sadece Kur’an için geçerlidir; Tevrat ve İncil için geçerli
değildir; ben de derim ki, Allah niçin
farklı davranıyor? Hâlbuki (iddialara göre) onlar da kendi gönderdikleridir. bkz. Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal Kitaplar ve
Dinler, (pdf-s.82-84).
42. Onlar, yalanı çok
dinleyen, haramı çok yiyenlerdir. Eğer sana gelirlerse, ister aralarında hüküm
ver, ister onlardan yüz çevir. Onlardan yüz çevirecek olursan, sana asla hiçbir
zarar veremezler. Eğer hükmedecek olursan, aralarında adaletle hükmet. Çünkü
Allah, âdil davrananları sever.
43. Yanlarında,
içinde Allah’ın hükmü bulunan Tevrat varken nasıl oluyor da seni hakem
yapıyorlar, sonra bunun ardından verdiğin hükümden yüz çeviriyorlar? İşte onlar
(kendi kitaplarına da, sana da) inanmış değillerdir.
44. Şüphesiz Tevrat’ı
biz indirdik. İçinde bir hidayet, bir nur vardır. (Allah’a) teslim olmuş
nebiler, onunla yahudilere hüküm verirlerdi. Kendilerini Rabb’e adamış kimseler
ile âlimler de öylece hükmederlerdi. Çünkü bunlar Allah’ın kitabını korumakla
görevlendirilmişlerdi. Onlar Tevrat’ın hak olduğuna da şahit idiler. Şu hâlde,
siz de insanlardan korkmayın, benden korkun ve âyetlerimi az bir karşılığa
değişmeyin. Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler kâfirlerin ta kendileridir.
Not.1 “APAÇIK ARAPÇA” KUR’AN’DA YABANCI
KELİMELER:
Meryem 97, Taha 113, Şuara
193-195, 198-199, Yusuf 2, En’am 92, Zümer 28, Fussilet 3, 44, Şura 7, Zuhruf
2-3, Duhan 58, Ahkaf 12, Nahl 103, İbrahim 4, Rad 37: Bu ayetlerde (16 yerde)
Kur’an;
“Biz Kur’an’ı iyice anlayasınız diye apaçık Arapça indirdik”
diyor. Bir yerde;
“Arapça bilmeyene indirseydik, yine inanmazdı” diyor!
(Şuara 198-199). Bir yerde;
“‘Kur’an’ı bir insan öğretiyor’ dediklerini biliyoruz, o
kimsenin dili yabancıdır” diyor (Nahl 103).
Oysa; bu
ayetlerin (Al-i İmran 79, 146, Maide 44, 63) Arapçasında geçen;
“REBBANİYYUN/RİBBİYYUN” kelimesi Arapça değildir.
Süryanice’dir, “tanrıya
kulluk yapan kişi” yani bugünkü tabirle “evliya” anlamına gelir. İbranice olduğunu söyleyenler de vardır
(Arapça karşılığı bulunmasına rağmen başka dilden alınmıştır. Çünkü kaynak o dilde anlatılan/yazılan
hikâyedir).
bkz. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın
Kökeni -2), (pdf-s.275).
45. Onda (Tevrat’ta)
üzerlerine şunu da yazdık: Cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe
diş kısas edilir. Yaralar da kısasa tabidir. Kim de bu hakkını bağışlar,
sadakasına sayarsa o, kendisi için keffaret olur. Allah’ın indirdiği ile
hükmetmeyenler, zalimlerin ta kendileridir.
Not.1 Nahl
90, Enfal 41, 69, Haşr 6-7, Ahzab 26-27, 50, 52, Maide 45, Tevbe 29:
a) Nahl 90: Bu ayette “Allah size adaleti, iyiliği, akrabaya
yardım etmeği emreder...” diyor.
Adaletten söz etmek iş değil, önemli olan sözü edilen adaletin modeli, nasıl bir adalet olması gerektiğidir.
b) Enfal 41, 69, Haşr 6-7, Ahzab
26-27, 50, 52, Maide 45, Tevbe 29:
Kuran’a göre kâfirlerin/ inanmayanların hanımları,
kızları -ki tarih boyunca hiçbir zaman kadınlar savaşa neden olmamışlar,
onlar masum insanlardı- Müslümanlar tarafından savaşta ele geçirilirlerse, cariye olarak kullanılabilir, herhangi
bir mal gibi satılabilir de.
Muhammed’in “Beni Kureyza” harbinde
uyguladığı gibi. Kur’an’ın Ahzab 26-27. ayetleri bundan söz ediyor.
Ayrıca Ahzab 50, 52.
ayetlerine göre bu savaş esiri kadınlarını Muhammed de kullanabilirdi. Nitekim
onun hanımlarından Cüveyriye, Safiye ve Reyhane birer savaş nimeti olarak ele geçirilmişti.
Kuran’a göre savaşlarda müşriklerden ele geçirilen kadın ve kızların
statüsü bu iken; esir düşen erkeklerle
erkek çocuklar ise, istenirse köle
olarak kullanılabilir, herhangi bir
mal gibi satılabilir.
Yine Kuran’a göre savaşlarda
karşı taraftan (inanmayanlardan) ele geçirilen mal, Müslümanlar
için ganimet adı altında dağıtılır/
helaldir.
Bunlar dışında gayri Müslimlerden haraç, fidye, cizye almak da var. Bu konuda Kuran’da
ayetler bir hayli fazla (Enfal 41, 69, Tevbe 29, Haşr 6-7 gibi).
İşte Kuran’a göre böyle yapmak adalettir.
c) Gerek Sümer kanun yapımcıları
nezdinde, gerekse Kur’an’ın Allah’ı
katında insanlara ağır cezalar
uygulamak adalettir. İsa’dan 2 bin yıl önce Asurlulara ait ortaya çıkan
tabletlerde, Asur hukukunda erkekle
kadının aynı haklara sahip oldukları yazılıdır; hem Sümerlerde, hem de Asurlularda
evlilik zaten ancak senetle olabiliyordu. Ama aynı
Asurluların kanununda şu da var: “Kim
başkasına ait bir bayanı öperse onun alt dudağı balta ile kesilir.”
Özetle; Adaletten söz etmek iş değil,
önemli olan sözü edilen adaletin modeli, nasıl
bir adalet olması gerektiğidir. bkz. Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.86-88).
Not.2 İsra
33, Bakara 178–179, Maide 32-33, 45: Kısas
ve ağır ceza ayetleri (öldürme,
sürgün etme vb) çok tanrılı Sumer
mitolojisinden (Hammurabi Kanunlarından) Tevrat’a, oradan da Kur’an’a
geçmiştir.
Kur’an tanrısının, bazı suçlular için, “Onları asın, eller ve bacaklarını çapraz
olarak kesin” demesi, aslında Kur’an’ın
kimden geldiği sorusuna çok
açık bir yanıttır.
bkz. Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal Kitaplar ve
Dinler, (pdf-s.107-109, 127-128).
46. O peygamberlerin
izleri üzere Meryem oğlu İsa’yı, önündeki Tevrat’ı doğrulayıcı olarak
gönderdik. Ona, içerisinde hidayet ve nur bulunan, önündeki Tevrat’ı
doğrulayan, Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için doğru yola iletici ve bir
öğüt olarak İncil’i verdik.
47. İncil ehli
Allah’ın onda indirdiği ile hükmetsin. Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler,
fasıkların ta kendileridir.
48. (Ey Muhammed!)
Sana da o Kitab’ı (Kur’an’ı) hak, önündeki kitapları doğrulayıcı, onları
gözetici olarak indirdik. Artık, Allah’ın indirdiği ile aralarında hükmet ve
sana gelen haktan ayrılıp da onların arzularına uyma. Sizden her biriniz için
bir şeriat ve bir yol koyduk. Eğer Allah dileseydi, elbette sizi tek bir ümmet
yapardı. Fakat verdiği şeylerde sizi imtihan etmek için ümmetlere ayırdı. Öyle
ise iyiliklerde yarışın. Hepinizin dönüşü Allah’adır. O zaman anlaşmazlığa
düşmüş olduğunuz şeyleri size bildirecektir.
Not.1-2 bkz.
(Maide 40, Not.1-2)
Not.3 ZALİM HACCAC’IN KUR’AN’DA YAPTIĞI
DEĞİŞİKLİKLER: Tekvir 24, Şuara 116, 167, Yunus 22, Yusuf 45, Zuhruf
32, Mü’minun 85-86, 89, Bakara 259, Muhammed 15, Maide 48, Hadid 7:
Gaddarlığıyla tarihe geçen Haccac b. Yusuf (halk tabiriyle Haccac-ı Zalim) Kur’an’ın on bir-on iki
yerinde (yukarıdaki ayetlerde) değişiklik yapmıştır.
Haccac b. Yusuf’un oynama yaptığı, değiştirdiği iddia edilen
ayetleri aşağıya alıyorum:
Kitab-üI Mesahif, İbn-i Ebu Davud Sicistani,
1/280, no: 142 ve devamı. Bakara 259'da geçen ‘Iem yelesemeh’ kelimesinde aslında son harf olan (h) yoktur. Maide 48’de geçen 'Şir'aten' kelimesi, aslında 'Şeriaten'
imiş; ama Haccac değiştirmiş. Yine Yunus
22’de geçen 'Yüseyyirukum'
aslında 'Yünşiruküm' biçimindeymiş. Yusuf 45’te geçen 'Ünebbiukum' kalıbı, aslında 'Afiktim'
şeklindeymiş. Mü'minun 85, 86 ve 89’da
'Lillafı' geçiyor. Bunlar da aslında
'Allah' şeklinde yazılıymış. Şuara 116’da
Nuh hakkında geçen 'Meretimin'
aslında 'Muhrecin' imiş. Yine Şuara 167’de Lut hakkında kullanılan 'Muhrecin' kelimesi, aslında 'Meretimin' şeklindeymiş. Zuhruf 32’de geçen, 'Maişet' kelimesi de aslında 'Meayiş' biçimindeymiş. Muhammed 15’te geçen ‘Âsin' kelimesi, aslında 'Yasin' şeklindeymiş. Hadid 7’de 'Enfiku' kelimesi de aslında 'İttekav'
biçimindeymiş. Tekvir 24’de geçen 'Denin' kelimesi de aslında 'Zenin' şeklindeymiş.
Tüm bunları Haccac b. Yusuf değiştirmiştir. Bir iş ki bu adam da ona bulaşmışsa
düşünmek lazım.
bkz.
Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an
(Kur'an'ın Kökeni -2), (pdf-s.217-218).
Not.4 ZALİM HACCAC HAKKINDA KISA BİR BİLGİ:
Kendisi (h. 41-95) yılları arasında yaşamış. Aslen Sakif kabilesinden olup Emevilerin en zalim valilerindendir.
En çok Emevi sultanı Mervan b. Hakem döneminde yıldızı parlamış. Tabi ki o da
Emevilerin sadık bir adamıydı. O sıralar halifelik davasında bulunan Zübeyr b.
Avam’ın oğlu Abdullah, Mekke’ye yerleşiyor (ki bu adam aynı zamanda Kur’an’ı
kitap haline getiren dört kişilik komisyonun bir üyesiydi). Abdullah’a muhalif
olan Haccac Mekke’yi ablukaya alıyor, sonunda Abdullah katledilince Haccac onun
vücudunu parçalara ayırıp Emevi lideri Mervan b. Hakem’e gönderiyor.
Tarihi
kaynaklar, Haccac’ın yüzbinlerce insanı katlettiğini, onbinlercesini
hapsettiğini, hatta tutuklular arasındaki otuz bin kişinin sadece kadın
olduğunu yazıyorlar.
Meşhur Ömer b. Abdülaziz onun hakkında “Dünyadaki her toplum kendi kötü adamıyla ortaya çıksa, biz de Haccac’la
çıksak, kesinlikle kötülükte şampiyon oluruz” diyor.
Yine
aynı Ömer “Velit Şam’da halife, Haccac Irak’ta vali,
onun kardeşi Yemen valisi, Osman b. Hayyan Hicaz bölgesinden sorumlu ve Kurre
de Mısır’da idareci olursa, demek ki dünya zulümle dolmuştur” diyor.
Haccac hicri 74. yılında Medine’ye
gidince çoğu sahabilere hakaret ediyor. Bunlar arasında meşhur olanları
da var. Mesela Enes b. Malik, Sehl b. Sa’d ve Cabir b. Abdullah gibi.
Süleyman
b. Abdülmelik görevi devralınca, Haccac’ın zindanlara
attığı insanlardan, yalnız bir
günde 81 bin kişiyi tahliye ediyor.
En korkutucu bilgileri, Tarih-i Hamis yazarı ve Mesudi yazmışlardır.
Katlettiği insanların sayısı hakkında çok yüksek rakamlardan, mesela 170 bin ölü ve tutuklu sayısından söz
ediliyor. Tabi ki o zaman insan nüfusu bugünkü kadar fazla değildi.
Dolayısıyla o zaman için bu sayı çok
yüksek bir rakam.
Süyuti
gibi biri Kur’an’ın orijinal olmadığına ilişkin bu kadar bilgi sunmuşsa, artık gerisini düşünmek lazım.
bkz.
Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an
(Kur'an'ın Kökeni -2), (pdf-s.218-219).
49. Aralarında,
Allah’ın indirdiği ile hükmet. Onların arzularına uyma ve Allah’ın sana
indirdiğinin bir kısmından (Kur’an’ın bazı hükümlerinden) seni şaşırtmalarından
sakın. Eğer yüz çevirirlerse, bil ki şüphesiz Allah, bazı günahları sebebiyle
onları bir musibete çarptırmak istiyor. İnsanlardan birçoğu muhakkak ki yoldan
çıkmışlardır.
50. Onlar hâlâ
cahiliye devrinin hükmünü mü istiyorlar? Kesin olarak inanacak bir toplum için,
kimin hükmü Allah’ınkinden daha güzeldir?
51. Ey inananlar!
Yahudi ve hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostlarıdırlar.
Sizden kim onları dost edinirse, kuşkusuz o da onlardandır. Şüphesiz Allah,
zalimler topluluğunu doğruya iletmez.16
52. İşte kalplerinde
bir hastalık (nifak) bulunanların, “Başımıza bir felaketin gelmesinden
korkuyoruz” diyerek onların arasında koşup durduklarını görürsün. Ama Allah, yakın
bir fetih veya katından bir emir getirir ve onlar içlerinde gizledikleri şeye
(nifaka) pişman olurlar.
53. (O zaman) iman
edenler derler ki: “Sizinle beraber olduklarına dair var güçleriyle Allah’a
yemin edenler şunlar mı?” Bunların çabaları boşa çıkmıştır. Böylece ziyan
edenler olmuşlardır.
54. Ey iman edenler!
Sizden kim dininden dönerse, (bilin ki) Allah onların yerine öyle bir topluluk
getirir ki, Allah onları sever, onlar da Allah’ı severler. Onlar mü’minlere
karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı güçlü ve onurludurlar. Allah yolunda cihad
ederler. (Bu yolda) hiçbir kınayıcının kınamasından da korkmazlar. İşte bu,
Allah’ın bir lütfudur. Onu dilediğine verir. Allah, lütfu geniş olandır,
hakkıyla bilendir.
55. Sizin dostunuz
ancak Allah’tır, Resûlüdür ve Allah’ın emirlerine boyun eğerek namazı kılan, zekâtı
veren mü’minlerdir.
56. Kim Allah’ı,
O‘nun peygamberini ve inananları dost edinirse, bilsin ki şüphesiz Allah
taraftarları galiplerin ta kendileridir.
57. Ey iman edenler!
Sizden önce kendilerine kitap verilenlerden dininizi alaya alıp oyuncak edinenleri
ve öteki kâfirleri dost edinmeyin. Eğer mü’minler iseniz Allah’a karşı
gelmekten sakının.
58. Siz namaza
çağırdığınız vakit onu alaya alıp eğlence yerine koyuyorlar. Bu, şüphesiz
onların akılları ermeyen bir toplum olmalarındandır.
59. De ki: “Ey kitap
ehli! Sadece Allah’a, bize indirilene ve daha önce indirilmiş olan (ilâhî
kitap)lara inandığımızdan ve çoğunuzun da fasıklar olmasından ötürü bizden
hoşlanmıyorsunuz.”
60. De ki: “Allah
katında cezası bundan daha kötü olanları size haber vereyim mi? Onlar, Allah’ın
lânetlediği ve gazabına uğrattığı, içlerinden maymunlar ve domuzlar çıkardığı
kimseler ile şeytanlara tapan kimselerdir. İşte bunların yeri daha kötüdür ve
onlar doğru yoldan daha çok sapmışlardır.”
Not.1 Araf
166, Bakara 65, Mâide 60, 82: Bu ayetlerde Yahudilerin ceza olarak Allah
tarafından maymuna dönüştürüldükleri anlatılıyor. Dikkat edilirse, bu
gibi Yahudi aleyhtarı ayetler hep Medine’de inen surelerde
geçmektedir. Sadece Araf Suresi’nin 166.
ayeti Mekke’de inen bir surenin
içindedir. O da ya Medine’de inmiş
de oraya alınmış (bu tür ayetler Kur’an’da vardır) ya da bir vesileyle Mekke’de inmiştir. Çünkü Medine’de en çok da
Yahudiler Muhammedi rahatsız ediyordu.
Kaldı ki, insanın maymuna dönüşmesi olayının akıl
ve bilimsellikle açıklanması mümkün değildir.
Mâide Suresi’nin 82.
ayetinde “Müslümanlar için en ciddi
tehlike Yahudilerdir; Müslümanlara en yakın olanlar da Hıristiyanlardır”
diye geçiyor, Halbuki tarihe
baktığımızda, Müslümanlara en çok Hıristiyanların kan kustuklarını görüyoruz.
Hepimizin bildiği gibi, Haçlı Seferleri en az iki asır sürmüş ve bu savaşlarda
Müslümanlar neredeyse dağılma-bitme noktasına gelmişti; ama Yahudilerin ise
Müslümanlara böylesine büyük çaplı zararları dokunmamıştır.
Başka bir ayette (Mâide 64) “Biz Yahudiler arasına kıyamete kadar kin ve düşmanlık soktuk; onlar ne
zaman toparlanmak isterlerse, savaş için hazırlık yaparlarsa biz onları
muvafık kılmayız” deniyor.
Ama bugün hepimizin bildiği gibi bir avuç Yahudi Müslümanlara kan
kusturuyor.
Hani az önceki ayetlere göre güya Allah onlara fırsat vermezdi!
Kaynak: Arif
Tekin, Kur'an'ın Kökeni,
(pdf-s.108-109).
61. (Yanınıza)
küfürle girip yine (yanınızdan) küfürle çıktıkları hâlde, size geldiklerinde
“İnandık” dediler. Allah, onların saklamakta oldukları şeyi daha iyi bilir.
62. Onlardan çoğunun
günahta, düşmanlıkta, haram yemede birbirleriyle yarıştıklarını görürsün.
Yapmakta oldukları şey ne kötüdür!
63. Bunları, din
adamları ve bilginler günah söz söylemekten ve haram yemekten sakındırsalardı
ya! Yapmakta oldukları şey ne kötüdür!
Not.1 “APAÇIK ARAPÇA” KUR’AN’DA YABANCI
KELİMELER:
Meryem 97, Taha 113, Şuara
193-195, 198-199, Yusuf 2, En’am 92, Zümer 28, Fussilet 3, 44, Şura 7, Zuhruf
2-3, Duhan 58, Ahkaf 12, Nahl 103, İbrahim 4, Rad 37: Bu ayetlerde (16 yerde)
Kur’an;
“Biz Kur’an’ı iyice anlayasınız diye apaçık Arapça indirdik”
diyor. Bir yerde;
“Arapça bilmeyene indirseydik, yine inanmazdı” diyor!
(Şuara 198-199). Bir yerde;
“‘Kur’an’ı bir insan öğretiyor’ dediklerini biliyoruz, o
kimsenin dili yabancıdır” diyor (Nahl 103).
Oysa; bu
ayetlerin (Al-i İmran 79, 146, Maide 44, 63) Arapçasında geçen;
“REBBANİYYUN/RİBBİYYUN” kelimesi Arapça değildir.
Süryanice’dir, “tanrıya
kulluk yapan kişi” yani bugünkü tabirle “evliya” anlamına gelir. İbranice olduğunu söyleyenler de vardır
(Arapça karşılığı bulunmasına rağmen başka dilden alınmıştır. Çünkü kaynak o dilde anlatılan/yazılan
hikâyedir).
bkz. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın
Kökeni -2), (pdf-s.275).
64. Bir de Yahudiler,
“Allah’ın eli bağlıdır” dediler. Söylediklerinden ötürü kendi elleri bağlansın
ve lânete uğrasınlar! Hayır, O’nun iki eli de açıktır, dilediği gibi verir.
Andolsun, sana Rabbinden indirilen (Kur’an) onlardan birçoğunun azgınlık ve
küfrünü artıracaktır. Biz onların arasına kıyamete kadar düşmanlık ve kin
saldık. Her ne zaman savaş için bir ateş yakmışlarsa, Allah onu söndürmüştür.
Onlar yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya çalışırlar. Allah, bozguncuları sevmez.
Not.1 Sâd 75, Bakara 115, Mâide 64: “Tanrı(lar)ın insanı kendi görünüşleriyle yaratmaları” çok tanrılı Sumer Uygarlığından
kaynaklanmaktadır. Bu da onların Tanrıları insan gibi düşündüklerine bir
kanıt oluyor. Aynı deyimi Tevrat’ta buluyoruz. Kur’an’da da bunun yansımaları
bu şekildedir (Allah’ın iki eli
gibi).
bkz. Muazzez İlmiye Çığ, Kuran, İncil ve Tevrat’ın Sumerdeki Kökeni, (pdf-s.35-40).
Not.2 Bugün
hepimizin bildiği gibi bir avuç
Yahudi Müslümanlara kan kusturuyor.
Hani bu ayetlere göre güya Allah onlara fırsat vermezdi!
Kaynak: Arif
Tekin, Kur'an'ın Kökeni, (pdf-s.109).
Not.3 Allah’ın, hem “Zenginlikle fakirliğin dağıtımı bana aittir, ben kimisini kimisine uşak-işçi olarak yarattım” (Zuhruf 32; ayrıca İsrâ 30, 31, En’âm 151, Sebe’ 39,
Sebe’ Suresi 36, Zümer 52, Şûrâ 12, 19, Zuhruf 33-35, Nahl 71, 112, İbrahim 7,
Rûm 28, Rûm 37, Ankebût 62, Ra’d 26, Bakara 212, Âl-i İmrân 27, 37, Talâk 3,
Nûr 38 vb) demesi,
hem sık sık “benim adıma, benim namı hesabıma yoksullara borç
olarak bir şeyler verin, ben de size
öbür dünyada karşılığını vereyim” (Müzzemmil 20, Leyl 8-10, Sebe’ 39, İnsan
8, Bakara 245, Haşr 9, Teğabün 16, 17, Mâide 12, Hadîd 11 ve 18) demesi,
hem de “eğer siz başkasına verirseniz ben onun yerini doldururum” şeklinde
beyanatta bulunması, haklı olarak o günkü Medineli
Yahudilerin, “Allah’ın eli
bağlıdır (Allah cimridir, kendisi muhtaçlara vermiyor da bizden borç
istiyor...)” demelerine neden olmuştu
(Mâide 64).
İlginçtir ki, Allah onların bu sözüne karşı kızarak,
“Vay eliniz bağlanası, vay lanet
olası” şeklinde bedduada bulunuyor. Yahudilerin bugünkü haline bakıldığında onun bedduasının kabul
edilip edilmediği de ortada.
(pdf-s.233-234).
65. Eğer kitap ehli
iman etseler ve Allah’a karşı gelmekten sakınsalardı, muhakkak onların
kötülüklerini örterdik ve onları Naim cennetlerine koyardık.
66. Eğer onlar
Tevrat’ı, İncil’i ve Rableri tarafından kendilerine indirileni (Kur’an’ı)
gereğince uygulasalardı, elbette üstlerinden ve ayaklarının altından (bol bol
rızık) yiyeceklerdi. Onlardan orta yolu tutan bir zümre vardır. Ama onların
birçoğunun yaptığı ne kötüdür!
67. Ey Peygamber!
Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan, O’nun verdiği
peygamberlik görevini yerine getirmemiş olursun. Allah, seni insanlardan korur.
Şüphesiz Allah, kâfirler topluluğunu hidayete erdirmeyecektir.
Not.1 Enfal
9, Al-i İmran 124-125, Maide 67: İşte
ortalıkta bu gibi yardım ve garanti
ayetleri var iken, buna rağmen Muhammed’in
öldürüldüğü söylenirse o zaman ayetlerin
bir anlamı kalmaz. O yüzden Muhammed’in
öldürülmesi hep gizli tutulmak
istenmiştir. bkz. Arif Tekin, Bilinmeyen
Yönleriyle Hz. Muhammed'in Ölümü, (pdf-s.218).
Not.2 MUHAMMED, BİR TAKTİK OLARAK ALLAH’I ADINA KENDİNİ SORGULUYOR
İlgili ayetler: İsra 90-94, Yunus 94-95, Hud 35, Hakka
43-47, Enfal 32-33, Nisa 82, Maide 67.
Değinilen ayetler: Bakara 75, Nisa 46, Maide 13, 41.
Muhammed güya Allah’ına;
1) “Eğer
Kur’an’ı Muhammed uydursaydı onun
şahdamarını keserdik” dedirtiyor. (Hakka 43-47)
2) “Eğer Kuran’dan şüphe edersen, o
zaman kendinden önce kitap okuyanlardan (ehl-i kitaptan) sor”
dedirtiyor. (Yunus
94-95)
a) Bir kere Kur’an Allah’tan olsaydı bundan Muhammed niye şüphe duysun da Allah böyle bir şey desin
ki?!! Tek başına bu ayet bile
Kur’an’ın Allah’tan değil insanlar
tarafından yazıldığının kanıtıdır!
b) Bu ayet, bir taraftan
tescil ediyor ki, Muhammed
zamanında Kuran’da olup bitenleri kendisinden
daha iyi bilen insanlar varmış.
c) Öbür taraftan beraberinde şu
çelişkiyi de getiriyor: Allah’ın Muhammed’e, “Eğer Kuran’da şüphen varsa, o
zaman kendinden önce kitap okuyanlardan (ehl-i kitaptan) sor” deyip ehliyetli bulduğu o jüri heyeti acaba kimler? Çünkü Kur’an’ın Allah’ı ne Yahudileri, ne de Hıristiyanları kabul etmiyor;
ikisinin de Tevrat ve İncili bozduklarını/ tahrif ettiklerini söylüyor.
(Bakara 75, Nisa 46, Maide 13, 41)
Dolayısıyla burada anlaşılmaz bir durum söz konusudur.
3) Yine
Allah’ına “‘Kur’an’ı Muhammed uydurdu’ mu diyorlar? De ki, eğer
uydurdumsa bunun günahı benim boynumdadır” dedirtiyor. (Hud
35)
4) Bir
de abartılı biçimde: “Eğer bu Kur’an
Allah’tan başkasından gelmiş olsaydı o zaman içinde birçok
tutarsızlıklar olurdu” dedirtiyor. (Nisa 82)
5) “‘Bize gökten mucize göstermezsen biz
sana asla inanmayız’
diyenlere de ki, ‘rabbin şanı yücedir; ben ancak elçi olan bir beşerim’” dedirtiyor.
(İsra 90-94)
6) “Allah seni insanlardan korur” dedirtiyor. (Maide 67)
Ancak dediği çıkmıyor, Allah’ı kendisini korumuyor.
Bu konuda sağlam kaynaklarda Muhammed’in ifadesi vardır ki, o bir Yahudi kadının su-i kastıyla
öldürülmüştür. Yine sağlam kaynaklara göre Muhammed’i iki hanımı Ayşe
ve Hafsa ile babaları (sonraki
halifeler) Ebubekir ve Ömer öldürüyor.
7) “Ey
Allah, eğer bu kitap sendense bize gökten acıklı bir azap ver” diyen inanmayanlara
Allah’ına isnaden “Aranızda Muhammed
varken Allah size azap etmez” anlamında ayet gönderiyor. (Enfal 32-33)
a) İşte Muhammed Kuran’dan bilgisi olmayan insanları bu tür taktiklerle
etkilemeğe çalışıyor.
b) Şu an dünyada milyarlarca insan
çeşitli sıkıntılardan ötürü feryat edip bir kurtarıcı arıyor; ama kutsal
kitaplara göre dar günün tanrısı yardıma gelmiyor.
Muhammed’e
gelince anlatıldığı gibi en ufak bir rahatsızlığında Allah-Cebrail hemen hazır-nazırlar. Böylesine kişiye özel
tanrıya Sümerlerde de rastlanırdı. Her kralın ayrı tanrısı vardı.
c) Muhammed’in bu gibi ayetleri
oluşturmasından tek gayesi, “Bakın
ben kafadan konuşmuyorum; Allah beni göreve davet ediyor, yapmamazlık edemem”
fikrini insanlara kabul ettirmektir. Yoksa daha önce Mekke’de de Allah’ın
peygamberiydi neden korkudan namazlarını gizli kılardı, neden Hz.
Ali’yi kendi yerinde yatağına yatırıp geceleyin Medine’ye kaçıyordu!
bkz.
Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal
Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.191-192).
Not.3 KUR’AN’DA EKSİK ya da FAZLA AYETLER,
FARKLI KUR’AN NÜSHALARI ve FARKLI NÜSHALARIN İMHASI:
MAİDE 67’NİN HZ. ALİ’YLE İLİŞKİSİ: Kur’an’da Maide suresi 67. ayetinde “Ey resul! Rabbinden sana indirileni tebliğ
et/halka söyle. Eğer bunu yapmazsan peygamberlik görevini yerine getirmemiş
olursun. Allah seni insanlardan korur”
deniliyor.
İşte burada bir cümleciğin yazılmadığını, Kur’an ayetleri toplanırken kayda geçmediğini belirten
önemli İslam düşünürlerinin aktarımları var. O da, “Rabbinden sana indirileni tebliğ et/halka
söyle”
cümlesinden hemen sonra “ki
Hz. Ali inananların lideridir” cümlesidir.
Bunu söyleyen ise Hz. Muhammed’in amcaoğlu meşhur İbn-i Abbas’tır.
İbn-i Abbas “bu ayet içinde ‘Hz. Ali müminlerin yöneticisidir’ cümlesi de vardı ve biz böyle okuyorduk” diye aktarıyor.
Bu ayetten benim anladığım, Hz.
Muhammed’den istenen şu: Korkma, Hz. Ali’yi kendinden sonra halife olsun
diye şimdiden ilan et. Yoksa görevini yerine getirmemiş olursun.
Aslına bakılırsa ayet içinde
Hz. Ali’nin var olduğu ve Kur’an yazılırken bu ifadenin atıldığı kesine yakın.
Çünkü bu ayetin içinde
bulunduğu Maide suresi nerdeyse Kur’an’ın son gelen süresidir. Bu durumda ayet
moral için gelmiştir demek asılsız bir iddia olur.
Öyle anlaşılıyor ki Hz. Muhammed halifeliği Ali’ye vermek
istemiş ve bu yüzden böyle
bir ayet oluşturmuştur.
Tabi ki rakipler hem nicel,
hem de nitel olarak çok güçlü. Dolayısıyla Hz. Muhammed kolay kolay cesaret
edememiş ki Ali’yi halife ilan etsin.
Sonuçta işi tanrıya havale
etmiş; buna rağmen maksadına ulaşamamıştır.
Nitekim sonuçta Ömer’in desteğiyle Ebubekir halife seçilir ve bu
halifelik zinciri bilinen şekilde devam eder.
bkz.
Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an
(Kur'an'ın Kökeni -2), (pdf-s.210-211, 226-227).
Sonuç: İşte
nüshalar arasındaki fark böylece hem
fazla, hem de herkes “benimki
doğrudur” deyince, halife
Osman olaya el koyuyor ve yeni
bir nüsha ortaya çıkarıp kalanları
imha ediyor.
(pdf-s.132).
İmam Malik’e göre Osman’dan kalma olduğu iddia edilen ve şu an mevcut bulunan Kur’an da orijinal
değildir; zamanla değişime
uğramıştır.
(pdf-s.200).
ayrıca; KUR’AN’DA EKSİK ya da FAZLA AYETLER,
FARKLI KUR’AN NÜSHALARI ve FARKLI NÜSHALARIN İMHASI:
için bkz. (Hicr 9, Not.3) ve İLGİLİ HADİSLER için bkz. (Hicr 9, Not.4)
ayrıca; ZALİM HACCAC’IN KUR’AN’DA YAPTIĞI
DEĞİŞİKLİKLER: için bkz. Tekvir 24, Şuara 116, 167, Yunus 22, Yusuf
45, Zuhruf 32, Mü’minun 85-86, 89, Bakara 259, Muhammed 15, Maide 48, Hadid 7.
ayrıca; Konuyla
ilgili bu bilgiler Süyuti Kaynaklarında
da vardır. Süyuti’den derlenen 40
benzer not için...
bkz.
Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an
(Kur'an'ın Kökeni -2), (pdf-s.219-232).
68. De ki: “Ey Kitap
ehli! Tevrat’ı, İncil’i ve Rabbinizden size indirileni (Kur’an’ı) uygulamadıkça
hiçbir şey üzere değilsiniz.” Andolsun ki sana Rabbinden indirilen bu Kur’an,
onlardan çoğunun taşkınlık ve küfrünü artıracaktır. Öyle ise o kâfirler toplumu
için üzülme.
69. Şüphesiz
inananlar (müslümanlar) ile Yahudiler, Sabiîler ve Hıristiyanlardan (her bir
grubun kendi şeriatında) “Allah’a ve ahiret gününe inanan ve salih ameller
işleyenler için hiçbir korku yoktur. Onlar mahzun da olmayacaklardır” (diye
hükmedilmiştir.)17
Not.1 KUR’AN’DA EKSİK ya da FAZLA AYETLER,
FARKLI KUR’AN NÜSHALARI ve FARKLI NÜSHALARIN İMHASI:
Taha 63, Nisa 162,
Münâfikûn 10, Maide 69: Yazım konusunda da Kur’an’da yanlışlar var diye Ayşe’nin itirazları vardı. Kendisi üç
ayet (Taha 63, Nisa 162, Maide 69) hakkında şu açıklamayı yapıyor: “Aslında
bunlar yazım hatalarıdır. Komisyon Kur’an hazırlarken yanlış yazmıştır” diyor.
Ayşe aynı zamanda Münafikun
10’u da komisyon tarafından yanlış yazılanlardan sayıyordu.
bkz. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın
Kökeni -2), (pdf-s.197).
Sonuç: İşte
nüshalar arasındaki fark böylece hem
fazla, hem de herkes “benimki
doğrudur” deyince, halife
Osman olaya el koyuyor ve yeni
bir nüsha ortaya çıkarıp kalanları
imha ediyor.
(pdf-s.132).
İmam Malik’e göre Osman’dan kalma olduğu iddia edilen ve şu an mevcut bulunan Kur’an da orijinal
değildir; zamanla değişime
uğramıştır.
(pdf-s.200).
ayrıca; KUR’AN’DA EKSİK ya da FAZLA AYETLER,
FARKLI KUR’AN NÜSHALARI ve FARKLI NÜSHALARIN İMHASI:
için bkz. (Hicr 9, Not.3) ve İLGİLİ HADİSLER için bkz. (Hicr 9, Not.4)
ayrıca; ZALİM HACCAC’IN KUR’AN’DA YAPTIĞI
DEĞİŞİKLİKLER: için bkz. Tekvir 24, Şuara 116, 167, Yunus 22, Yusuf
45, Zuhruf 32, Mü’minun 85-86, 89, Bakara 259, Muhammed 15, Maide 48, Hadid 7.
ayrıca; Konuyla
ilgili bu bilgiler Süyuti
Kaynaklarında da vardır. Süyuti’den
derlenen 40 benzer not için...
bkz.
Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an
(Kur'an'ın Kökeni -2), (pdf-s.219-232).
70. Andolsun,
İsrailoğullarından sağlam söz almış ve onlara peygamberler göndermiştik. Fakat
her ne zaman bir Peygamber, onlara nefislerinin hoşlanmadığı bir hükmü
getirdiyse; onlardan bir kısmını yalanladılar, bir kısmını da öldürdüler.
71. (Bu
yaptıklarında) bir belâ olmayacağını sandılar da kör ve sağır kesildiler. Sonra
(tövbe ettiler), Allah da onların tövbesini kabul etti. Sonra yine onlardan
çoğu kör ve sağır kesildiler. Allah, onların yaptıklarını hakkıyla görendir.
72. Andolsun, “Allah,
Meryem oğlu Mesih’tir” diyenler kesinlikle kâfir oldu.18 Oysa Mesih
şöyle demişti: “Ey İsrailoğulları! Yalnız, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz
olan Allah’a kulluk edin. Kim Allah’a ortak koşarsa, artık, Allah ona cenneti
muhakkak haram kılmıştır. Onun barınağı da ateştir. Zalimler için hiçbir
yardımcı yoktur.”
73. Andolsun, “Allah,
üçün üçüncüsüdür” diyenler kâfir oldu.19 Hâlbuki bir tek ilâhtan
başka hiçbir ilâh yoktur. Eğer dediklerinden vazgeçmezlerse, andolsun onlardan
inkâr edenlere elbette, elem dolu bir azap dokunacaktır.
74. Hâlâ mı Allah’a
tövbe etmezler ve O’ndan bağışlanma istemezler? Allah, çok bağışlayandır, çok
merhamet edendir.
75. Meryem oğlu
Mesih, sadece bir peygamberdir. Ondan önce de nice peygamberler geldi geçti.
Onun annesi de dosdoğru bir kadındır. (Nasıl ilâh olabilirler?) İkisi de yemek
yerlerdi. Bak, onlara âyetlerimizi nasıl açıklıyoruz. Sonra bak ki, nasıl da
(haktan) çevriliyorlar.
76. (Ey Muhammed!) De
ki: “Allah’ı bırakıp da, sizin için ne bir zarara ne de bir yarara gücü yeten
şeylere mi tapıyorsunuz? Oysa Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.”
77. De ki: “Ey Kitap
ehli! Hakkın dışına çıkarak dininizde aşırı gitmeyin. Daha önce sapmış,
birçoklarını da saptırmış ve dümdüz yoldan da şaşmış bir milletin arzu ve
keyiflerine uymayın.”
78. İsrailoğullarından
inkâr edenler, Davud ve Meryem oğlu İsa diliyle lânetlendi. Bu, onların isyan
etmeleri ve hadlerini aşıyor olmalarından ötürüydü.
79. İşledikleri
herhangi bir kötülükten birbirlerini vazgeçirmeye çalışmazlardı. Yapmakta
oldukları ne kötüydü!
80. Onlardan
birçoğunun inkâr edenleri dost edindiklerini görürsün. Andolsun ki kendileri
için önceden (ahirete) gönderdikleri şey; Allah’ın onlara gazap etmesi ne
kötüdür! Onlar azap içinde ebedî kalıcıdırlar.
81. Eğer Allah’a,
Peygamber’e ve ona indirilene (Kur’an’a) inanıyor olsalardı, onları
(müşrikleri) dost edinmezlerdi. Fakat onlardan birçoğu fasık kimselerdir.
82. (Ey Muhammed!)
İman edenlere düşmanlık etmede insanların en şiddetlisinin kesinlikle Yahudiler
ile Allah’a ortak koşanlar olduğunu görürsün. Yine onların iman edenlere sevgi
bakımından en yakınının da “Biz hıristiyanlarız” diyenler olduğunu mutlaka
görürsün. Çünkü onların içinde keşişler ve rahipler vardır. Onlar büyüklük de
taslamazlar.
Not.1 Allah yeminle başlayıp Yahudilerin, Müslümanların bir numaralı
düşmanları olduklarını söylüyor. Aynı surenin başka bir yerinde de Yahudilerin hiçbir zaman dünyada iyi bir
konuma gelemeyeceğini yazıyor. Şu
anki pratik bunu ne kadar doğrular İslami akademisyenlerden sormak
lâzım.
bkz.
Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal
Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.156).
Not.2 Araf
166, Bakara 65, Mâide 60, 82: Bu ayetlerde Yahudilerin ceza olarak Allah
tarafından maymuna dönüştürüldükleri anlatılıyor. Dikkat edilirse, bu
gibi Yahudi aleyhtarı ayetler hep Medine’de inen surelerde
geçmektedir. Sadece Araf Suresi’nin 166.
ayeti Mekke’de inen bir surenin
içindedir. O da ya Medine’de inmiş
de oraya alınmış (bu tür ayetler Kur’an’da vardır) ya da bir vesileyle Mekke’de inmiştir. Çünkü Medine’de en çok da
Yahudiler Muhammedi rahatsız ediyordu.
Kaldı ki, insanın maymuna dönüşmesi olayının akıl
ve bilimsellikle açıklanması mümkün değildir.
Mâide Suresi’nin 82.
ayetinde “Müslümanlar için en ciddi
tehlike Yahudilerdir; Müslümanlara en yakın olanlar da Hıristiyanlardır”
diye geçiyor, Halbuki tarihe
baktığımızda, Müslümanlara en çok Hıristiyanların kan kustuklarını görüyoruz.
Hepimizin bildiği gibi, Haçlı Seferleri en az iki asır sürmüş ve bu savaşlarda
Müslümanlar neredeyse dağılma-bitme noktasına gelmişti; ama Yahudilerin ise
Müslümanlara böylesine büyük çaplı zararları dokunmamıştır.
Başka bir ayette (Mâide 64) “Biz Yahudiler arasına kıyamete kadar kin ve düşmanlık soktuk; onlar ne
zaman toparlanmak isterlerse, savaş için hazırlık yaparlarsa biz onları
muvafık kılmayız” deniyor.
Ama bugün hepimizin bildiği gibi bir avuç Yahudi Müslümanlara kan
kusturuyor.
Hani az önceki ayetlere göre güya Allah onlara fırsat vermezdi!
Kaynak: Arif
Tekin, Kur'an'ın Kökeni,
(pdf-s.108-109).
Not.3 “APAÇIK ARAPÇA” KUR’AN’DA YABANCI
KELİMELER:
Meryem 97, Taha 113, Şuara
193-195, 198-199, Yusuf 2, En’am 92, Zümer 28, Fussilet 3, 44, Şura 7, Zuhruf
2-3, Duhan 58, Ahkaf 12, Nahl 103, İbrahim 4, Rad 37: Bu ayetlerde (16 yerde)
Kur’an;
“Biz Kur’an’ı iyice anlayasınız diye apaçık Arapça indirdik”
diyor. Bir yerde;
“Arapça bilmeyene indirseydik, yine inanmazdı” diyor!
(Şuara 198-199). Bir yerde;
“‘Kur’an’ı bir insan öğretiyor’ dediklerini biliyoruz, o
kimsenin dili yabancıdır” diyor (Nahl 103).
Oysa; bu
ayetin Arapçasında geçen;
“KISSİSİN” kelimesi
Arapça değildir.
“Doğrular” anlamına gelir, “keşişler” anlamında kullanılmıştır. Hangi dilden geldiği bilinmiyor (Arapça
karşılığı bulunmasına rağmen başka dilden alınmıştır. Çünkü kaynak o dilde anlatılan/yazılan hikâyedir).
bkz.
Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an
(Kur'an'ın Kökeni -2), (pdf-s.298).
83. Peygamber’e
indirileni (Kur’an’ı) dinledikleri zaman hakkı tanımalarından dolayı gözlerinin
yaşla dolup taştığını görürsün. “Ey Rabbimiz! İnandık. Artık bizi (hakikate)
şahitlik edenler (Muhammed’in ümmeti) ile20 beraber yaz” derler.
84. “Rabbimizin, bizi
salihler topluluğuyla beraber (cennete) koymasını umarken, Allah’a ve bize
gelen gerçeğe ne diye inanmayalım?”
85. Dedikleri bu söze
karşılık Allah onlara, devamlı kalacakları, içinden ırmaklar akan cennetleri
mükâfat olarak verdi. İşte bu, iyilik yapanların mükâfatıdır.
86. İnkâr edenlere ve
âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, işte onlar cehennemliklerdir.
87. Ey iman edenler!
Allah’ın size helâl kıldığı iyi ve temiz nimetleri (kendinize) haram etmeyin ve
(Allah’ın koyduğu) sınırları aşmayın. Çünkü Allah, haddi aşanları sevmez.
88. Allah’ın size
rızık olarak verdiklerinden helâl, iyi ve temiz olarak yiyin ve kendisine
inanmakta olduğunuz Allah’a karşı gelmekten sakının.
89. Allah, boş
bulunarak ettiğiniz yeminlerle sizi sorumlu tutmaz. Ama bile bile yaptığınız
yeminlerle sizi sorumlu tutar. Bu durumda yeminin keffareti, ailenize
yedirdiğinizin orta hâllisinden on yoksulu doyurmak, yahut onları giydirmek ya
da bir köle azat etmektir. Kim (bu imkânı) bulamazsa, onun keffareti üç gün
oruç tutmaktır. İşte yemin ettiğiniz vakit yeminlerinizin keffareti budur.
Yeminlerinizi tutun. Allah, size âyetlerini işte böyle açıklıyor ki
şükredesiniz.21
Not.1 Beled
13, Ahzab 37, Nisa 92, Mücadele 3, 4, Maide 89: Bugün İslamda var olan köleyi azat etme geleneği bile, öteden beri var olan bir uygulamaydı.
Muhammed buna da karışmayıp, olduğu gibi onayladı (Tecrid-i Sarih, Diyanet Tercemesi, No: 705-709). bkz.
Arif Tekin, Kur'an'ın Kökeni,
(pdf-s.32).
Not.2 KUR’AN’DA KÖLE: Beled 11-13,
İnsan 8, Bakara 177-178, 221, Ahzâb 26-27, Nisâ 92, Muhammed 4, Mücâdele 3,
Mâide 89, Tevbe 60:
İslam inancına göre Allah’a inanan bir insana kul
anlamına gelen “abd” denir.
Büyük
diye düşünülen Allah,
acaba niçin kabul ediyor ki onun
bir kısım kulları başka kullarını
kendine köle-abd olarak kullansınlar?
Kabul etmek şöyle dursun, üstelik Tanrı, bir kısım insanın diğer bir kısım insanı kendine köle yapması için
kendi ayetleriyle bu işi organize
edip bu konuda fetva veriyor.
bkz. Arif Tekin, Kur'an'ın Kökeni, (pdf-s.291-292).
Konu.1 KUR’AN’DA KÖLE: Beled 11-13,
İnsan 8, Bakara 177-178, 221, Ahzâb 26-27, Nisâ 92, Muhammed 4, Mücâdele 3,
Mâide 89, Tevbe 60:
(BU
KONU BELED SURESİ’NİN SONUNDA -20. ayetten sonra- GENİŞ KAPSAMLI
İŞLENMEKTEDİR)
90. Ey iman edenler!
(Aklı örten) içki (ve benzeri şeyler), kumar, dikili taşlar ve fal okları
ancak, şeytan işi birer pisliktir. Onlardan kaçının ki kurtuluşa eresiniz.22
Not.1 Bakara
219, Nisa 43, Mâide 90-91:
a) Ömer bir gün Muhammed’in yanında,
“Ya Rab, müminlere içkinin yasağı
konusunda faydalı açıklamalarda bulun, ayetler gönder” diye duada
bulunuyor. Onun bu isteği üzerine, kesin yasak içermeyen Bakara 219 ayeti iniyor. Muhammed inen ayeti hemen Ömer’e okuyor.
Fakat Ömer, bunu yeterli bulmuyor ve duasını tekrarlıyor.
b) Zaman içinde bu kez de Nisa 43 ayeti iniyor, burada da kesin
bir yasak yok. Muhammed yine inen ayeti Ömer’e okuyor. Fakat Ömer, bunu da
yeterli bulmuyor ve Muhammed’in yanında duasını tekrarlıyor.
c) Bu defa Mâide 90 ve 91 ayetleri iniyor. Muhammed bunu da Ömer’e aktarıyor,
sonunda Ömer şu yanıtı veriyor: “Artık vazgeçtik vazgeçtik.”
d) Bu aşamadan sonra Kur’an’a
içkiyle ilgili herhangi bir ayet inmiyor.
e) Bakara 219’da “Senden içki
ve kumarı sorarlar” diyor. Güvenilir
İslami kaynaklarda, bu soruyu
soranın Ömer olduğu yazılı.
Kaynak: Arif
Tekin, Kur'an'ın Kökeni,
(pdf-s.59-61). Diyanetin tercümesi olan Tecrid-i Sarih’in “Eşribe” bölümü 12/39’a bakılırsa, artık hiçbir kaynağa
gerek kalmaz.
Ayrıca bazı ayetlerin Ömer’in arzusu ya da görüşü doğrultusunda indiğine
(oluşturulduğuna) ilişkin İslami
Kaynaklar Arif Tekin’in kitabında verilmektedir. (pdf-s.55-56).
91. Şeytan, içki ve
kumarla, ancak aranıza düşmanlık ve kin sokmak; sizi Allah’ı anmaktan ve
namazdan alıkoymak ister. Artık vazgeçiyor musunuz?
92. Öyleyse Allah’a
itaat edin, peygambere itaat edin ve Allah’a karşı gelmekten sakının. Şayet yüz
çevirirseniz bilmiş olun ki, elçimize düşen sadece apaçık tebliğdir.
93. İman edip salih
ameller işleyenlere; Allah’a karşı gelmekten sakındıkları, iman ettikleri ve
salih amel işledikleri, sonra Allah’a karşı gelmekten sakındıkları ve iman
ettikleri, sonra yine Allah’a karşı gelmekten sakındıkları ve iyilik ettikleri
takdirde, daha önce tatmış olduklarından dolayı bir günah yoktur. Allah, iyilik
edenleri sever.
94. Ey iman edenler!
Andolsun, Allah sizleri, ellerinizin ve mızraklarınızın erişebileceği av(lar)
ile elbette deneyecek ki, görmediği hâlde kendisinden korkanı ayırıp meydana
çıkarsın. Kim bundan (bu açıklamadan) sonra haddini tecavüz ederse, ona elem
dolu bir azap vardır.
95. Ey iman edenler!
İhramlı iken (karada) av hayvanı öldürmeyin. Kim (ihramlı iken) onu kasten
öldürürse (kendisine) bir ceza vardır. (Bu ceza), Kâ’be’ye ulaştırılmak üzere,
öldürdüğünün dengi olup, içinizden iki âdil kimsenin takdir edeceği bir
kurbanlık hayvan; veya yoksulları yedirmek suretiyle keffaret; yahut onun dengi
oruç tutmaktır. (Bu) yaptığı işin kötü sonucunu tatması içindir. Allah,
geçmiştekileri affetmiştir. Fakat kim bir daha böyle yaparsa, Allah ondan
intikam alır. Allah, mutlak güç sahibidir, intikam sahibidir.
96. Sizin için de
yolcular için de bir geçimlik olmak üzere deniz avı yapmak ve deniz ürünlerini
yemek sizlere helâl kılındı. Kara avı ise ihramlı olduğunuz sürece size haram
kılındı. Huzurunda toplanacağınız Allah’a karşı gelmekten sakının.
97. Allah; Ka’be’yi,
o saygıdeğer evi, haram ayı23, hac kurbanını ve (bu kurbanlara
takılı) gerdanlıkları insanlar(ın din ve dünyaları) için ayakta kalma (ve
canlanma) sebebi kıldı. Bunlar, göklerde ve yerde ne varsa hepsini Allah’ın
bildiğini ve Allah’ın (zaten) her şeyi hakkıyla bilmekte olduğunu bilmeniz
içindir.24
98. Bilin ki,
Allah’ın cezası çetindir ve Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
99. Peygamberin
üzerine düşen ancak tebliğdir. Allah, sizin açıkladığınızı da, gizlediğinizi de
bilir.
100. (Ey Muhammed!) De
ki: “Pis ile temiz bir olmaz. Pisin çokluğu hoşuna gitse bile.” Ey akıl
sahipleri! Allah’a karşı gelmekten sakının ki kurtuluşa eresiniz.
101. Ey iman edenler!
Size açıklandığı takdirde, sizi üzecek olan şeylere dair soru sormayın.25
Eğer Kur’an indirilirken bunlara dair soru sorarsanız size açıklanır. (Hâlbuki)
Allah onları bağışlamıştır. Allah, çok bağışlayandır, halîmdir (hemen
cezalandırmaz, mühlet verir.)
102. Sizden önceki bir
millet o tür şeyleri sordu da sonra o yüzden kâfir oldu.
Not.1 Maide
101-102: Allah,
Muhammed’le Konuşmaya Kota Getiriyor!
a) Ayette geçen “sizden öncekiler”den ya Salih peygamberin kavmi, ya da İsa’ya, “Rabbine söyle bize yukarılardan
bir yemek göndersin” (Araf 77-79, Maide112-115) diyen insanların kastedildiği tefsirlerde anlatılıyor.
b) Kimisi Kur’an’da “Hacca gitmeye
gücü olan Allah rızası için gitsin” (Ali İmran 97) ayetiyle ilgili bazı insanlar (Suraka bin
Malik gibi) haklı olarak “Ayette
kastedilen hacdan gaye her sene mi, yoksa...?” diye soru sorunca, ayet bu yüzden inmiştir diyor.
c) Kimisi de, bazı insanlar bir
öğlen vakti Muhammed’den, “Ben kimin
oğluyum?” diye soru sormuşlar, bundan
ötürü ayet inmiştir diyor. Uzunca anlatılan tefsirlerde daha
farklı nedenler de var.
d) Ayetin iniş nedeni ister şu
olsun, ister bu; önemli olan böyle
bir yasağın Kur’an’da işlenmesidir!
bkz.
Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal
Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.183).
ayrıca; bkz.
Duha 3, Kehf 24, Mücadele 13 (Not.1): Allah,
Muhammed’le Konuşmayı Vergiye Bağlıyor!
103. Allah, ne “Bahîre”,
ne “Sâibe”, ne “Vasîle”, ne de “Hâm” diye bir şey meşru kılmamıştır. Fakat,
inkâr edenler Allah’a karşı yalan uyduruyorlar. Zaten çoklarının aklı da ermez.26
104. Onlara, “Allah’ın
indirdiğine (Kur’an’a) ve Peygamber’e gelin” denildiğinde onlar, “Babalarımızı
üzerinde bulduğumuz din bize yeter” derler. Peki ya babaları bir şey bilmiyor
ve doğru yolu bulamamış olsalar da mı?
105. Ey iman edenler!
Siz kendinizi düzeltin. Siz doğru yolda olursanız, yoldan sapan kimse size
zarar veremez. Hepinizin dönüşü Allah’adır. O zaman Allah, size yaptıklarınızı
haber verecektir.
106. Ey iman edenler!
Birinizin ölümü yaklaştığı zaman, vasiyet sırasında aranızda şahitlik (edecek
olanlar) sizden adaletli iki kişidir. Yahut; seferde olup da başınıza ölüm
musibeti gelirse, sizin dışınızdan başka iki kişi şahitlik eder. Eğer şüphe
ederseniz, onları namazdan sonra alıkorsunuz da Allah adına, “Akraba da olsa,
şahitliğimizi hiçbir karşılığa değişmeyiz. Allah için yaptığımız şahitliği
gizlemeyiz. Gizlediğimiz takdirde, şüphesiz günahkârlardan oluruz” diye yemin
ederler.
107. (Eğer sonradan) o
iki kişinin günaha girdikleri (yalan söyledikleri) anlaşılırsa, o zaman, bu
öncelikli şahitlerin zarar verdiği kimselerden olan başka iki adam, onların
yerine geçer ve “Allah’a yemin ederiz ki, bizim şahitliğimiz onların
şahitliğinden elbette daha gerçektir. Biz hakkı da çiğneyip geçmedik. Çünkü o
takdirde, biz elbette zalimlerden oluruz” diye yemin ederler.
108. Bu (usul),
şahitliği lâyıkıyla yerine getirmeleri ve yeminlerinden sonra başka yeminlere
başvurulacağından endişe etmelerini sağlamak için en uygun çaredir. Allah’a
karşı gelmekten sakının ve dinleyin. Allah, fasık toplumu doğruya iletmez.
109. Allah’ın,
peygamberleri toplayıp27 “siz(den sonra davetiniz)e ne derece
uyuldu?” diyeceği, onların da, “Bizim hiçbir bilgimiz yok. Gaybleri hakkıyla
bilen ancak sensin” diyecekleri günü hatırlayın.
110. O gün Allah, şöyle
diyecek: “Ey Meryem oğlu İsa! Senin üzerindeki ve annen üzerindeki nimetimi
düşün. Hani, seni Ruhu’l-Kudüs (Cebrail) ile desteklemiştim. Beşikte iken de,
yetişkin iken de insanlara konuşuyordun.28 Hani, sana kitabı,
hikmeti, Tevrat’ı, İncil’i de öğretmiştim.29 Hani iznimle çamurdan
kuş şekline benzer bir şey yapıyordun da içine üflüyordun, benim iznimle hemen
bir kuş oluyordu.30 Yine benim iznimle doğuştan körü ve alacalıyı
iyileştiriyordun. Hani benim iznimle ölüleri de (hayata) çıkarıyordun. Hani
sen, İsrailoğullarına açık mucizeler getirdiğin zaman, ben seni onlardan
kurtarmıştım da onlardan inkâr edenler, “Bu, ancak açık bir büyüdür”
demişlerdi.
Not.1 “İsa’nın Tanrının oğlu
olarak kabul edildiği” bu inanç çok
tanrılı Sumer Uygarlığından kaynaklanmaktadır. Bazı Sumer rahibelerinin,
evlenseler bile çocukları olmamalı idi. Kazara böyle doğan çocuklar
öldürülürdü. Çünkü bu kadınlar Allah’ın karısı olduğundan, doğan çocuklar da
Tanrı’nın çocuğu sayılıyordu. Sumerler bir ölümlüden Tanrının çocuğunu
istemiyorlardı. Bu ayete göre Allah, İsa’ya İncil’i öğretmiş. Halbuki İsa
yaşadığı sürede ne bir şey yazmış, ne de yazdırtmış. İncil çok sonra çeşitli kimseler tarafından yazılmış.
bkz. Muazzez İlmiye Çığ, Kuran, İncil ve Tevrat’ın Sumerdeki Kökeni, (pdf-s.31-33).
Not.2 Yaratılış + Çamurdan Yaratılış Efsanesi ile ilgili ayetler: Sâd 75, Fatır 11, İsra 61, Hicr
26, 28, 33, En’âm 2, Saffat 11, Enbiyâ 30, Mü’minûn 12, Secde 7, Rum 20, Hacc
5, Rahman 14, Âli İmrân 59, Maide 110. Bu ayetlerde özetle Allah “insanı çamurdan
yarattık” diyor.
Yaratılış Efsanesi ile ilgili
ayetler: Kaf
38, A’raf 54, Furkan 59, Yunus 3, Hud 7, Fussilet 9-12, Secde 4, Naziat 27-33,
Bakara 29, Hadid 4.
Bu
ayetlerde özetle “Allah gökleri ve yeri ve ikisinin
arasındakileri 6 günde yarattı” diyor.
a) Tevrat’tan
alınan “Yaratılış Efsanesi”, “Tanrıların insanı çamurdan yaratması”, “Tanrı(lar)ın
gökleri ve yeri 6 günde yaratıp 7. gün dinlendiği” teması çok tanrılı Sumer Uygarlığından
kaynaklanmaktadır.
bkz. Muazzez İlmiye Çığ, Kuran, İncil ve Tevrat’ın Sumerdeki Kökeni, (pdf-s.35-40).
b) “Tanrı’nın bazen birinci çoğul şahıs (biz),
bazen üçüncü şahıs (örn. yarattı) olarak konuşturulması”
teması da çok tanrılı Sumer
Uygarlığından kaynaklanmaktadır.
bkz. Muazzez İlmiye Çığ, age, (pdf-s.16).
c) Sumer ve Tevrat hikâyesi birbirine çok yakın. Kur’an’da çok yüzeysel. Fakat Enbiyâ
30’da anlatıldığı gibi ana fikir, “gök
ve yerin başlangıçta bitişik olması, bunların sudan çıkması” aynı.
bkz. Muazzez İlmiye Çığ, age, (pdf-s.35).
d) Tevrat’ta
“Şabat günü olarak tanımlanan 7. gün (Cumartesi; Satürn
gezegeninden gelme Saturday) Babillilerin
her ayın 7. günü (Şapatu) yaptıkları kutlamalardan geçmiştir. İslamiyette bu gün Cuma’ya dönüştürülerek daha hafifletilmiş kuralla alınmıştır.
bkz. Muazzez İlmiye Çığ, age, (pdf-s.25 ve s.35-36’da dipnot 28).
e) Fussilet 10’da şu çelişki var: İlkin dünyayı 2 günde
yarattığını söylüyor, buna ek olarak dört (4) gün de dünyadaki bereketleri,
dağları ve rızıkları yarattığını, zamanını bunlara ayırdığını belirtiyor;
ki -gökler hariç, sadece yer ve insanlar için- toplam olarak 6 gün oluyor.
2 gün de göklere verirsek kâinatın yaratılışı toplam 8 gün eder!
bkz. Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal Kitaplar ve
Dinler, (pdf-s.49).
f) Kabul edelim ki tanrı dünyaya toplam olarak dört gün ayırmış;
yine çelişkiler bitmez. Çünkü bilindiği gibi dünya güneşin küçücük bir uydusudur. O nedenle, Allah’ın bu küçücük uyduya tüm evrenin
iki katı kadar zaman ayırması, ona
biçilen büyüklükle ters orantılıdır.
bkz. Arif Tekin, age,
(pdf-s.49-50).
g) Fussilet 9-12 ve Bakara 29’da
“kâinat yaratılırken önce yer, daha
sonra gök yaratılmıştır” diyor.
Ancak Naziat 27-33’te tam tersine, öncekilerle
çelişen bir açıklama var. Orada
“önce gökleri, daha sonra yeri
yarattığını” söylüyor.
Kuran’ı açıklamaya çalışanlar
(müfessirler) “Allah, hammadde olarak
önce yeri, daha sonra gökleri yaratmış; ancak son şekillerini verme
aşamasında ilkin gökten, daha sonra yerden başladığı” biçiminde yorum
getiriyorlar. Bellidir ki bu yorumu da Tevrat’tan aktarmışlardır.
Çünkü Tevrat’ın da hemen ilk cümlesinde tanrının evvela yerle gökleri (hammadde
olarak) yarattığını, tekamülleri aşamasındaysa ilkin gökleri, daha sonra yeri
yarattığını görüyoruz. İşin bilimsellikten uzaklığı bir yana; bir kere kendi
içinde net çelişkileri mevcuttur.
bkz. Arif Tekin, age,
(pdf-s.50).
h) Enbiya 30’da Kur’an’ın Allah’ı “göklerle yerin başlangıçta bitişik olduğunu, sonra onları ayırdığını”
anlatır.
bkz. Arif Tekin, age,
(pdf-s.51).
i) Naziat 27’de Kur’an’ın Allah’ının kendisi gökleri yaratmanın zor olduğunu söylüyor.
j) Yasin 82’de “Allah bir şeye,
‘Ol’ dedi mi hemen oluverir” diyor. O halde Kur’an Allah’ı insanı, gökleri, yeri ve arasındakileri yaratmak için neden bu kadar uğraşıyor? bkz. Arif Tekin, age, (pdf-s.36-59).
111. Hani bir de, “Bana
ve Peygamberime iman edin” diye havarilere31 ilham etmiştim. Onlar
da “İman ettik. Bizim müslüman olduğumuza sen de şahit ol” demişlerdi.
112. Hani havariler de,
“Ey Meryem oğlu İsa! Rabbin bize gökten bir sofra indirebilir mi?” demişlerdi.
İsa da, “Eğer mü’minler iseniz, Allah’a karşı gelmekten sakının” demişti.
Not.1 “APAÇIK ARAPÇA” KUR’AN’DA YABANCI
KELİMELER:
Meryem 97, Taha 113, Şuara
193-195, 198-199, Yusuf 2, En’am 92, Zümer 28, Fussilet 3, 44, Şura 7, Zuhruf
2-3, Duhan 58, Ahkaf 12, Nahl 103, İbrahim 4, Rad 37: Bu ayetlerde (16 yerde)
Kur’an;
“Biz Kur’an’ı iyice anlayasınız diye apaçık Arapça indirdik”
diyor. Bir yerde;
“Arapça bilmeyene indirseydik, yine inanmazdı” diyor!
(Şuara 198-199). Bir yerde;
“‘Kur’an’ı bir insan öğretiyor’ dediklerini biliyoruz, o
kimsenin dili yabancıdır” diyor (Nahl 103).
Oysa; bu
ayetlerin (Al-i İmran 52, Saff 14 -iki kez-, Maide 111-112) Arapçasında geçen;
“HAVARİYYUN” kelimesi
Arapça değildir.
Nebatice’dir, “elbise
yıkayan-temizlikçi/yardımcı” anlamına gelir. Ayette Hz. İsa’nın “havarileri” kastedilmiştir ki zaten “yardımcıları” demektir; tıpkı Hz.
Muhammed’in “ashabı” gibi (Arapça
karşılığı bulunmasına rağmen başka dilden alınmıştır. Çünkü kaynak o dilde anlatılan/yazılan hikâyedir).
bkz. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın
Kökeni -2), (pdf-s.288).
113. Onlar, “İstiyoruz
ki ondan yiyelim, kalplerimiz yatışsın. Senin bize doğru söylediğini bilelim ve
ona, (gözü ile) görmüş şahitlerden olalım” demişlerdi.
114. Meryem oğlu İsa,
“Ey Allahım! Ey Rabbimiz! Bize gökten bir sofra indir ki; önce gelenlerimize
(zamanımızdaki dindaşlarımıza) ve sonradan geleceklerimize bir bayram ve senden
(gelen) bir mucize olsun. Bizi rızıklandır. Sen rızıklandıranların en
hayırlısısın” dedi.
115. Allah da, “Ben onu
size indireceğim. Ama ondan sonra sizden her kim inkâr ederse, artık ben ona
kâinatta hiçbir kimseye etmeyeceğim azabı ederim” demişti.
Not.1 A’râf
160, Taha 80, Bakara 57, Mâide 112-115: Allah aç ve sıkıntıda olan
İsrailoğullarına kendi katından helva ve bıldırcın eti gönderdiğini beyan
ediyor (A’râf 160, Taha 80, Bakara 57
vb).
Yine Hz. İsa’nın havarileri
kendisinden, “Ey Meryem oğlu İsa, Rabbin bize gökten, donatılmış bir sofra
indirebilir mi?” demişler O, “İman etmiş kimseler iseniz Allah’tan korkun”
demiş. Onlar: “İstiyoruz ki, ondan yiyelim, böylece kalplerimiz rahat olsun,
bize doğru söylediğini bilelim ve ona gözleriyle görmüş şahitler olalım”
demişler. Meryem oğlu İsa şöyle demiş: “Ey Rabbimiz, bize gökten bir sofra
indir ki bizim ve geçmiş ile geleceklerimiz için bayram ve senden bir ayet
(mucize) olsun. Bizi rızıklandır; zaten sen rızık verenlerin en hayırlısısın.”
Allah da şöyle buyurmuş (Mâide 112-115.):
“Ben şüphesiz onu size indireceğim; ama bundan sonra içinizden kim inkâr
ederse, kainatta hiç kimseye etmediğim azabı ona edeceğim” demiş.
Bir kere Allah’ın, “Ben şüphesiz size
göndereceğim; ama eğer bundan sonra siz hâlâ inkârda devam ederseniz o zaman
ben sizi şiddetli bir azapla cezalandıracağım” demesi, eleştiri için yeterlidir. Çünkü böylesine bir olay imkânsızdır. bkz. Arif Tekin, Kur'an'ın Kökeni, (pdf-s.224).
116. Allah, kıyamet
günü şöyle diyecek: “Ey Meryem oğlu İsa! Sen mi insanlara, Allah’ı bırakarak
beni ve anamı iki ilâh edinin, dedin?” İsa da şöyle diyecek: “Seni bütün
eksikliklerden uzak tutarım. Hakkım olmayan bir şeyi söylemem, benim için söz
konusu olamaz. Eğer ben onu söylemiş olsaydım, elbette sen bunu bilirdin. Sen
benim içimde olanı bilirsin, ama ben sende olanı bilemem. Şüphesiz ki yalnızca
sen gaybları hakkıyla bilensin.”
117. “Ben onlara,
sadece bana emrettiğin şeyi söyledim: Benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan
Allah’a kulluk edin (dedim.) Aralarında bulunduğum sürece onlara şahit (ve
örnek) idim. Ama beni içlerinden aldığında, artık üzerlerine gözetleyici yalnız
sen oldun. Sen, her şeye hakkıyla şahitsin.”
118. “Eğer onlara azap
edersen, şüphe yok ki onlar senin kullarındır. Eğer onları bağışlarsan, yine
şüphe yok ki sen mutlak güç sahibisin, hüküm ve hikmet sahibisin.
119. Allah, şöyle
diyecek: “Bugün, doğrulara, doğruluklarının yarar sağlayacağı gündür.” Onlara
içinden ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetler vardır. Allah,
onlardan razı olmuş, onlar da Allah’tan razı olmuşlardır. İşte bu büyük
başarıdır.
120. Göklerin, yerin ve
bunlardaki her şeyin hükümranlığı yalnızca Allah’ındır. O, her şeye hakkıyla
gücü yetendir.
DİPNOTLAR (Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Dipnotları)
1. Akit, sözleşme
demektir. Kelime burada, hem Kur’an’ın getirdiği iman esaslarını, Allah’ın emir
ve yasaklarını, uygulanması gereken kuralları, hem de genel anlamıyla kişilerin
kendi aralarında yaptıkları sözleşmeleri, verdikleri sözleri kapsamaktadır.
2. Hac ve umre için
ihrama girmiş bulunanlar karada avlanamazlar, ihramlı bir kimsenin avladığı
hayvanın etinden yiyemezler.
3. Meâldeki bu
“hayvanlar” kelimesi, âyette geçen “Behimetü’l-En’âm” ifadesinin karşılığı
olmak üzere konulmuştur. Bununla kastedilen deve, sığır, koyun, keçi ve bunlara
dahil edilebilecek diğer hayvanlardır.
4. Meâlde geçen
“nişaneler” kelimesi, âyetteki “şeâir” kelimesinin karşılığı olarak kullanılmıştır.
“Şeâir”, alametler, işaretler ve semboller demektir. Burada kastedilen, dinin
belirgin alametleri, işaretleri ve sembolleridir. Özellikle de haccın eda
edildiği kutsal yerler ve bazı hac fiilleridir.
5. Haram ay ifadesiyle
Muharrem, Zilka’de, Zilhicce ve Receb aylarından her biri kastedilmektedir.
6. Cahiliye Arapları
Kâ’be’nin etrafına tazim amacı ile diktikleri taşlar üzerinde kurban
keserlerdi. Kesilen kurbanların kanları bu taşlar üzerine serpilir, etleri
bunlar üzerine konurdu.
7. Cahiliye devrinde,
bir insan yapmak istediği bir işe karar vermek amacıyla; bir torba içinde
bulunan ve birinin üzerinde ”yap!”, birinin üzerinde “yapma!” yazısı bulunan ve
biri de yazısız olan üç oktan birini çekerdi. Yazısız okun çıkması hâlinde,
çekiş tekrarlanırdı.
8. Veda Haccı sırasında
Arafat’ta inen bu âyetin inişinden sonra, Hz. Peygamber ancak 81 veya 82 gün
yaşamıştır. En son inen hüküm âyeti budur.
9. Kitap ehlinin
yiyeceklerinin müslümanlara helâl olması izni, domuz eti, boğazlanmadan ölen
veya öldürülen hayvanların etleri gibi İslâm’da yenmesi yasaklanmış bulunan
yiyecekleri kapsamaz.
10. Aynı konu için
bakınız: Mâide sûresi, âyet, 72.
11. Âyetin bu kısmı,
“Sizi kendi kendinizin efendisi kılmıştı” şeklinde de tercüme edilebilir.
12. Söz konusu
toprakların İsrailoğullarına vatan olarak kalması, onların, Allah’ın Kitabı ve
Peygamberi’nin gösterdiği doğrultuda dürüstçe yürümelerine bağlı idi. Zira
Tevrat’tan sonra Zebur’da da, yeryüzünde ancak iyi kulların mirasçı olacağı,
ifade edilmiştir. Bakınız: Enbiya sûresi, âyet, 105.
13. Âyet-i kerimede
“Allah’a ve Resûlüne karşı savaş ve yeryüzünde bozgunculuk” şeklinde ifade
edilen suç, terör, yol kesme, kan dökme, eşkıyalık, yağmalama, masum insanları
öldürme gibi toplumun huzur ve sükununu bozmaya yönelik eylemlerdir. Bu âyet,
terör, eşkıyalık ve yağmalama gibi toplumun huzurunu bozan gayr-i meşru
eylemlerin ne derece tehlikeli olduğuna işaret etmektedir.
14. Âyetin bu cümlesi
“Onlar yalana kulak verirler. Sana gelmeyen bir topluluğa kulak verirler”
şeklinde de tercüme edilebilir.
15. Çünkü kendilerinde
böyle bir gayret bulunmamaktadır.
16. Bu âyette,
müslümanların, yahudileri ve hıristiyanları, inançlarından dolayı kendilerine
yakın görüp dost edinmeleri yasaklanmakta, onların kendi inanç ve değerlerine
sıkı sıkıya bağlı olmaları istenmektedir. Bakara sûresinin 102. âyeti de bu
konuda açık bir uyarı niteliğindedir.
17. Âyet hakkında
açıklama için Bakara sûresi, âyet 62’nin dipnotlarına bakınız.
18. Aynı konu için
bakınız: Mâide sûresi, âyet, 17.
19. Hıristiyanlar Allah’ı,
Baba, Oğul ve Ruhu’l-Kudüs’ten oluşan üçlü bir unsurun parçası olarak
düşünmektedirler. Hıristiyanların, Allah’ı “Üçün üçüncüsü” diye nitelemeleri,
Hz.İsa ve Meryem’i de birer ilâh olarak kabul etmeleri itibariyle de olabilir.
20. Muhammed ümmetinin “şahitler”
oluşu ile ilgili olarak bakınız: Bakara sûresi, âyet, 143; Hac sûresi, âyet,
78.
21. Üç çeşit yemin
vardır: 1- Bile bile yalan yere yapılan yemin. Bunun keffareti yoktur. Çünkü bu
büyük bir vebaldir, keffaretle temizlenmez. Tövbe ve istiğfar gerekir. 2-
Yanlışlıkla, boş bulunarak yapılan yemin. Buna bir şey gerekmez. 3- Kişinin
gelecekte bir şeyi yapacağına veya yapmayacağına dair ettiği yemin. Bu yeminin
bozulması hâlinde keffaret gerekir. Âyet, bu keffaretin nasıl yerine
getirileceğini açıklamaktadır.
22. Bu âyette, sarhoşluk
veren her türlü içki, kumarın her çeşidi kesinlikle haram kılınmaktadır. Âyet
indiği zaman, bütün müslümanlar, ellerinde bulunan şarapları Medine sokaklarına
döküp kaplarını kırmışlar, içki alışkanlıklarını; Kur’an’ın bu kesin emri
karşısında tereddüt etmeden topluca terk etmişlerdi. Meâlde geçen “içki”
kelimesi, âyetteki “hamr” kelimesinin karşılığı olarak kullanılmıştır. Bu
bağlamda hamr, aklı örten şey demektir. Bu nitelikteki tüm içki ve
uyuşturucular hamr kapsamına girer. Haram kılınan gıdalar ile fal okları için
ayrıca bakınız: Mâide sûresi, âyet, 3.
23. “Haram ay” ifadesi
ile ilgili olarak bu sûrenin ikinci âyetinin dipnotuna bakınız.
24. Bu âyette Kâ’be,
haram ay ve kurbanlar, insanlar için maddî ve manevî kalkınmanın sebepleri
arasında gösterilmiştir. Kâ’be, dünya müslümanları için inançtaki tevhid ile
sosyal tevhidin birlikte yaşandığı mübarek bir mekândır. Hac ayları da, bütün
müslümanların iman kardeşliğini, dostluk ilişkilerini güçlendiren bir
mevsimdir. Ayrıca kesilen kurbanlar ihtiyaçlı kitlelere destek sağlar. Ticaret
yoluyla ekonomik güç kazanılır. Herkes için eşdeğerde bir kıyafet, bütün
insanların eşit olduğunu simgeler. İhram yasakları sosyal hayatta kötülüklerden
sakınma alışkanlığı kazandırır.
25. Bazı kimseler Hz.
Peygamber’e, “Hac her yıl mı farz, yoksa ömürde bir defa mı?”, “Benim babam
kimdir?” “Babam cennette mi, cehennemde mi?” gibi sorular yöneltmişti. Bunun
üzerine âyette, kişinin üzerine lazım olmayan, nezaket kaidelerine uymayan
cevap verilirse, soru sahibinin üzülmesine yol açan sorulardan kaçınılması
tavsiye edilmiştir.
26. “Bahîre”, “Sâibe”,
“Vasîle ve “Hâm”, putperest Arapların ilâhlarına kurban ettikleri veya onlar
adına serbest bıraktıkları hayvanlara verilen isimlerdir. “Bahîre” beşincisi erkek
olmak üzere beş batın doğuran ve sağılmayıp, binilmeyip, kulağı yarılarak
salıverilen deve; “Sâibe” bir kimsenin yakalandığı hastalıktan kurtulduğu
takdirde “Bahire” yapmayı adadığı deve demektir. Araplar, koyun dişi doğurursa
yavruyu kendilerine saklar, erkek doğurursa bunu putlara kurban ederlerdi.
Kuzuların, dişili erkekli ikiz olmaları hâlinde dişinin hürmetine, erkeği de
kurban etmeyip “Vasîle” adıyla salıverirlerdi. ”Hâm” ise on nesil deveyi
dölleyen ve sırtına yük vurulmayıp salıverilen erkek deve demektir.
27. Allah Teâlâ, her
peygamberi kendi ümmeti hakkında konuşturacak, şahid olarak dinleyecektir.
Ümmetlerin peygamberlere karşı takındıkları tavrı gözlerinin önüne serecektir.
Peygamberlerine bağlı kalanlar sevinecek, onları aşağılayan veya ilâhlaştıranlardan
hesap sorulacaktır. Bu âyetlerde, peygamberler arasında ifrat ve tefrite en çok
hedef olan Hz. İsa, bir örnek olarak ele alınıyor.
28. Hz. İsa’nın beşikte
iken konuşması ile ilgili olarak ayrıca bakınız: Âl-i İmrân sûresi, âyet, 46;
Meryem sûresi, âyet, 29-33.
29. “Kitap” yazı veya
bütün ilâhî kitaplar, “hikmet” kitaplardaki ilim, din ve dünya için ihtiyaç
duyulan şey demektir.
30. Konu ile ilgili
olarak ayrıca bakınız: Âl-i İmrân sûresi, âyet, 48,49.
31. Havariler, Hz.
Peygamber’in sahabileri gibi; Hz. İsa’yı görmüş, ona iman etmiş ve sadakatle
yardımda bulunmuş kimselerdir.
MÜMTEHİNE | İMTİHAN EDEN
KAYNAK KİTAPLARIN LİNKLERİ
1. Arif Tekin, Kur'an'ın Kökeni 2. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın Kökeni -2) 3. Arif Tekin, Sümerlerden İslam'a Kutsal Kitaplar ve Dinler 4. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Hz. Muhammed'in Ölümü 5. Muazzez İlmiye Çığ, Kuran, İncil ve Tevrat’ın Sumerdeki Kökeni |