24- YÜZÜNÜ EKŞİTTİ | ABESE (Kitap
Sırası-80)
Şefkatle
merhamet eden Allah’ın adıyla.
1-2. Kendisine o âmâ
geldi diye Peygamber yüzünü ekşitti ve öteye döndü.1
3. (Ey Muhammed!)
Ne bilirsin, belki de o arınacak,
4. Yahut öğüt
alacak da bu öğüt kendisine fayda verecek.
5. Kendini muhtaç
hissetmeyene gelince;
6. Sen, ona
yöneliyorsun.
7. (İstemiyorsa)
onun arınmamasından sana ne!
8-10. Allah’a karşı
derin bir saygıyla korku içinde koşarak sana geleni ise bırakıp, ona
aldırmıyorsun.
Not.1 Abese
1-10: Muhammed henüz Mekke’de iken oluşturduğu surelerde çok ilginç
taktikler uygulamış; bunlardan biri de bu.
a) Bir gün Mekke’nin ileri
gelenlerinden Abbas, Umey ve Umeyye bin Halef, Utbe bin Ebi Rabia, Ebu
Cehil gibileriyle sohbet ederken âmâ olan İbni Ümmü Mektum kendisinden, “Sana geleni bana da anlat” diyor; ancak
Muhammed o an için
kendisiyle ilgilenmiyor. Daha sonra Muhammed’in bu
ilgisizliğine karşı 51 cümlelik
Abese suresinin başlangıç kısmı iniyor
ki, Allah bu ayetlerde Muhammed’i (İbni Ümmü Mektum’a ilgi göstermediğinden
dolayı) azarlıyor, o âmâya karşı takındığı tavrın yanlış olduğunu
belirtiyor.
b) Abese 7’de geçen, “Öğüt almak
istemeyene gelince; onun üzerinde durursun. Onun temizlenmemesinden sana ne” cümlesi çok garip. Çünkü Kur’an’a göre peygamber, insanların
imana gelmelerini sağlamak için vardır. Gerekirse bu uğurda savaşı da
ilan eder; ama her nedense bu cümlede insanları irşada etme konusunda Kur’an’ın temel yaklaşımına ters düşen bir
ifade kullanılmış.
c) Peki, nedir bu garipliğin hikmeti? Muhammed’in bu taktiğinde iki
önemli neden, iki fayda mülahaza edilmiştir.
Birincisi: İnsanların,
“Maşallah Muhammed’in Allah’ı öylesine
adildir ki, kendi peygamberi Muhammed bile hata yaparsa affetmez, onu bile
azarlar” demelerini sağlamak.
İkincisi: İki
gözünden âmâ olan; fakat çok bilgili, sevilip sayılan ve çevresinde etkili
biri olan İbni Ümmü Mektum’un gönlünü almak, bak senin için Allah ayet gönderip beni bile azarlıyor mesajını
vermek. Çünkü İbni Ümmü Mektum’u ihmal edip de kendileriyle uğraştığı insanlar
nasıl olsa muhaliflerdendi ve onlardan fayda gelmiyordu.
d) Bu âmânın ne kadar önemli biri
olduğuna ilişkin kısa bir ipucu vereyim. Bu şahıs Bilal-î Habeş’den sonra
Muhammed’in ikinci müezziniydi, Ayrıca Muhammed Medine’yi terk ettiği
durumlarda genelde kendi yerine onu vekil olarak bırakırdı.
Nitekim 13 sefer Muhammed’e vekâlet etmişti.
Hatta Nisa suresinin ilk inen 95. ayetine haklı olarak itiraz edince, Muhammed burada da Cebrail’in tekrar inip ayette düzeltme
yapıldığını belirterek ayetin son
şekli şudur deyip cümleyi, İbni
Ümmü Mektum’un istediği kalıba getirir.
e) SANA NE?
İşte böylesine etkili biri
olduğu için Muhammed, tanrıya mal ettiği “Abese” suresinin ilk
ayetlerini bir taktik olarak kullanıyor; ancak bunu yaparken de,
(heyecandan olsa gerek) cümlede Kur’an’ın
insanla ilgilenme konusundaki genel bakışına ters gelen, “Öğüt almak istemeyene gelince; onun üzerinde durursun. Onun
temizlenmemesinden sana ne!” (Abese
7) diye bir ifade kullanıyor.
bkz.
Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal
Kitaplar ve Dinler, (pdf-s.178-179).
11. Hayır, böyle
yapma! Çünkü bu (Kur’an) bir öğüttür.
12. Dileyen ondan
öğüt alır.
13-16. O, şerefli ve sâdık
yazıcı meleklerin elindeki yüksek, tertemiz ve çok değerli sahifelerdedir.
Not.1 “APAÇIK ARAPÇA” KUR’AN’DA YABANCI
KELİMELER:
Meryem 97, Taha 113, Şuara
193-195, 198-199, Yusuf 2, En’am 92, Zümer 28, Fussilet 3, 44, Şura 7, Zuhruf
2-3, Duhan 58, Ahkaf 12, Nahl 103, İbrahim 4, Rad 37: Bu ayetlerde (16 yerde)
Kur’an;
“Biz Kur’an’ı iyice anlayasınız diye apaçık Arapça indirdik”
diyor. Bir yerde;
“Arapça bilmeyene indirseydik, yine inanmazdı” diyor!
(Şuara 198-199). Bir yerde;
“‘Kur’an’ı bir insan öğretiyor’ dediklerini biliyoruz, o
kimsenin dili yabancıdır” diyor (Nahl 103).
Oysa; bu
ayetlerin (Abese 15, Cuma 5) Arapçasında geçen;
“SEFERETÜN”
kelimesi Arapça değildir.
Nebatice’dir, “okuryazar
kitlesi” anlamına gelir. Kur’an’da da “kâtipler”
anlamında kullanılmıştır. Başka yerde değinilen “Esfar” kelimesiyle hem harfler itibariyle, hem de anlam bakımından
aynı olduğu için, bunların aynı dilden geldiği (Süryanice) de söylenebilir (Arapça karşılığı bulunmasına rağmen
başka dilden alınmıştır. Çünkü kaynak
o dilde anlatılan/yazılan hikâyedir).
bkz. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın
Kökeni -2), (pdf-s.288).
17. Kahrolası
(inkârcı) insan! Ne nankördür o!
Not.1 ŞAİR KAYS: Bu ayetteki “Kahrolası insan, ne kadar da nankördür” cümlesi harfiyen şair İmr-ül Kays’tan alınmıştır.
Bu şair Hz. Muhammed’den yaklaşık 30 yıl önce vefat etmiştir.
Kendisi 540’ta vefat etmiş, Muhammed ise 571’de dünyaya gelmiştir.
Bu
şairden harfiyen alınan diğer cümleler ve şiirlerinden benzer alıntılar için...
...bkz.
Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an
(Kur'an'ın Kökeni -2), (pdf-s.42-43).
18. Allah, onu hangi
şeyden yarattı?
19. Az bir sudan
(meniden). Onu yarattı ve ona ölçülü bir şekil verdi.
20. Sonra ona yolu
kolaylaştırdı.
21. Sonra onu öldürdü
ve kabre koydu.
22. Sonra, dilediği
vakit onu diriltir.
23. Hayır, hayır o,
Allah’ın kendisine emrettiğini yerine getirmedi. (İman etmedi.)
24. Her şeyden önce
insan, yediği yemeğine bir baksın!
25. Gerçekten biz,
yağmuru bol bol yağdırdık.
26. Sonra toprağı,
iyiden iyiye yardık!
27-32. Böylece sizin ve
hayvanlarınızın yararlanması için orada taneler, üzümler, yoncalar, zeytinler,
hurmalıklar, sık ağaçlı bahçeler, meyveler ve otlaklar ortaya çıkardık.
Not.1 Tur dağı ayetleri: Abese 29, Kaf 10, Kamer 20, Yasin 34,
Meryem 23, 25, Taha 71, Şuara 148, İsra 91, En’am 99, 141, Kehf 32, Nahl 11-67,
Mü’minun 19, Tur 1, Hakka 7, Rad 4, Rahman 11, 68, Bakara 266.
Zeytin ismi geçen ayetler: Abese 29, Tin 1, En’am 99-141,
Nahl 11, Nur 35
a) Hz. Musa’nın zaman zaman Tur dağına/Tur-i Sina’ya çıkıp Allah’la
konuşması, Kuran’da sıkça kullanılan konular arasındadır (yukarıdaki
ayetler).
b) Yine Hz. İsa’nın sıkça “Yeruşalime’ye yakın zeytinlik dağına çıkıp oradaki mabette halka, arkadaşlarına bilgi
verdiği” İncil’de anlatılmaktadır
(Matta 21/1, Markos incili, 13/3-28, 11/27, 14/26).
c) Bu arada incir ağacının da hikâyesi hem Tevrat’ta
(Tekvin, 3/7), hem İncil’de
(Markos, 13/28), hem de Kuran’da
(Araf, 22.ayet) anlatılmaktadır.
d) İşte Muhammed, incir-zeytin ve
Tur dağıyla ilgili eski mitolojik
inançları kendi Kuran’ında işlemiştir/ tabir caizse
onlara Kuran’da kadro açmıştır. Hatta
bir sureye “İncir” (Tin) birine de “Tur” ismi takmıştır. Sadece isim
takmakla kalmamış; aynı zamanda tanrı
bunlara daha da önem vererek bunların başına yemin de etmiştir kendi
Kuran’ında. İncir suresinin hemen ilk başında “And olsun incire, zeytine, Tur’i Sina’ya ve bu güvenli şehre
(Kâbe’ye)” diye yemin ediyor.
e) Muhammed incir olsun, zeytin olsun, tur dağı olsun bunları topluma karşı bir etki aracı,
söylediklerine inandırıcılık kazandırmak
amacıyla kullanmıştır. Bunun başka izah tarzı zaten olamaz.
f) İnsanlar yanımda muhteremdir; ancak bir sistem yanlışsa onu
söylemek, eleştirmek bir insanlık görevidir. Ben hiç kimsenin
ezilmesini istemiyorum. Bu arada en çok
ezilenin de, dinlerden medet bekleyen kişiler oldukları bir gerçektir.
Dolayısıyla, benim bu doğruları
söylemekle en fazla Müslümanlara
faydalı olacağım da bilinmeli.
bkz. Arif Tekin, Sümerlerden İslam’a Kutsal Kitaplar ve
Dinler, (pdf-s.149-150)
Not.2 “APAÇIK ARAPÇA” KUR’AN’DA YABANCI
KELİMELER:
Meryem 97, Taha 113, Şuara
193-195, 198-199, Yusuf 2, En’am 92, Zümer 28, Fussilet 3, 44, Şura 7, Zuhruf
2-3, Duhan 58, Ahkaf 12, Nahl 103, İbrahim 4, Rad 37: Bu ayetlerde (16 yerde)
Kur’an;
“Biz Kur’an’ı iyice anlayasınız diye apaçık Arapça indirdik”
diyor. Bir yerde;
“Arapça bilmeyene indirseydik, yine inanmazdı” diyor!
(Şuara 198-199). Bir yerde;
“‘Kur’an’ı bir insan öğretiyor’ dediklerini biliyoruz, o
kimsenin dili yabancıdır” diyor (Nahl 103).
Oysa; bu
ayetin Arapçasında geçen;
“EBBEN” kelimesi
Arapça değildir.
Mağrip dilinden alınmıştır, “kuru
ot, haşhaş” anlamına gelir. Kur’an’da tanrının nimetleri arasında geçiyor
ve “otlak-çayır” anlamına geliyor
(Arapça karşılığı bulunmasına rağmen başka dilden alınmıştır. Çünkü kaynak o dilde anlatılan/yazılan
hikâyedir).
bkz. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın
Kökeni -2), (pdf-s.287-288).
33-37. Kişinin
kardeşinden, annesinden, babasından, eşinden ve çocuklarından kaçacağı gün
kulakları sağır edercesine şiddetli ses geldiği vakit, işte o gün onlardan
herkesin kendini meşgul edecek bir işi vardır.
38. O gün birtakım
yüzler vardır ki pırıl pırıl parlarlar,
39. Gülerler,
sevinirler.
40. O gün nice yüzler
de vardır ki, toz toprak içindedirler.
41. Onları bir
siyahlık bürür.
42. İşte onlar,
kâfirlerdir, günaha dalanlardır.
Not.1 KUR’AN’DA EKSİK ya da FAZLA AYETLER,
FARKLI KUR’AN NÜSHALARI ve FARKLI NÜSHALARIN İMHASI:
Beni Esed kabilesinden bir
heyet Muhammed’e gelir. Hz. Muhammed, onlardan A’la b. Hadremi adındaki kişiden
sorar, “Kur’an’dan bildiğin bir şey var
mı” diye. Adam “evet” deyince
Hz. Muhammed, “o zaman oku bakalım”
der. Hadremi başlar Abese suresini
okumaya ve sonunda, şu an
Abese’de yazılı olmayan bazı ek cümleler de okur.
Muhammed bu “kadar yeter” der. Ama “son okudukların ayet değildir” demez.
bkz.
Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an
(Kur'an'ın Kökeni -2), (pdf-s.220).
Sonuç: İşte
nüshalar arasındaki fark böylece hem
fazla, hem de herkes “benimki
doğrudur” deyince, halife
Osman olaya el koyuyor ve yeni
bir nüsha ortaya çıkarıp kalanları
imha ediyor. (pdf-s.132).
İmam Malik’e göre Osman’dan kalma olduğu iddia edilen ve şu an mevcut bulunan Kur’an da orijinal
değildir; zamanla değişime
uğramıştır.
(pdf-s.200).
ayrıca; KUR’AN’DA EKSİK ya da FAZLA AYETLER,
FARKLI KUR’AN NÜSHALARI ve FARKLI NÜSHALARIN İMHASI:
için bkz. (Hicr 9, Not.3) ve İLGİLİ HADİSLER için bkz. (Hicr 9, Not.4)
ayrıca; ZALİM HACCAC’IN KUR’AN’DA YAPTIĞI
DEĞİŞİKLİKLER: için bkz. Tekvir 24, Şuara 116, 167, Yunus 22, Yusuf
45, Zuhruf 32, Mü’minun 85-86, 89, Bakara 259, Muhammed 15, Maide 48, Hadid 7.
ayrıca; Konuyla
ilgili bu bilgiler Süyuti
Kaynaklarında da vardır. Süyuti’den
derlenen 40 benzer not için...
bkz.
Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an
(Kur'an'ın Kökeni -2), (pdf-s.219-232).
DİPNOTLAR (Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Dipnotları)
1. Hz.Peygamber, İslâm
hakkında kendisinden bilgi almaya gelen kibirli bazı müşrik liderleriyle
görüşürken sahabilerden gözleri görmeyen Abdullah b. Ummi Mektûm gelerek, “Ya
Resûlullah, bana öğüt ver” demişti. Hz. Peygamber çok meşgul olduğu için yüzünü
ekşitip öteye dönmüş, yanındakileri dinlemeye devam etmişti. İşte bu sûre bu
olay üzerine inmiştir.
KADR | KADİR, ŞEREF
KAYNAK KİTAPLARIN LİNKLERİ
1. Arif Tekin, Kur'an'ın Kökeni 2. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Kur'an (Kur'an'ın Kökeni -2) 3. Arif Tekin, Sümerlerden İslam'a Kutsal Kitaplar ve Dinler 4. Arif Tekin, Bilinmeyen Yönleriyle Hz. Muhammed'in Ölümü 5. Muazzez İlmiye Çığ, Kuran, İncil ve Tevrat’ın Sumerdeki Kökeni |